İslam’ın Sembolü: EZAN
وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلاَةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَعْقِلُونَ
Siz namaza çağırdığınız vakit onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu, şüphesiz onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır. ( Maide,58 )
Bir insanın ve bir toplumun kimliğini oluşturan en önemli işaretlere, sembollere şeair denir. Arapçada şiar kelimesinin çoğulu olan bu lafzı, İslam’ın şeairi diye telaffuz ettiğimizde aklımıza örnek olarak namaz ve hac gibi ibadetler, kabei muazzama,mescidi nebevi, mescidi aksa ve camiler gibi mukaddes mekanlar gelmektedir. Bu sayılanlar zikredildiğinde bütün insanların zihnine Yüce Allah’ın Hak olarak gönderdiği en son din olan İslam gelmektedir.
İslam’ın en önemli şiarlarından birisi de Ezandır. Ezan, okunduğu beldenin bir İslam şehri olduğunu veya en azından buna aday olduğunu bildirir.
“Ezan bir şiardır. Nasıl ki her dinin alâmetleri, işaretleri ve sembolleri varsa, İslâm’ın da vardır. Bunlara “şeâir” denilmektedir. Çoğul bir isim olan şeâir, “İslâm’a özgü olan, onu çağrıştıran ve İslâm’ın korunmasını gerekli kıldığı hususlar, alâmetler ve semboller” demektir. Bu alâmetler, dinimizi sembolize ederler ve bulundukları yerde Müslüman varlığının birer göstergesi olurlar. Yüce Allah, Kutsal Kitabımızda dinin şeâirine saygı gösterilmesini istemiş ve bunu takvanın bir gereği olarak nitelemiştir. İlâhî hikmet, taşıdığı derin anlamı ve öneminden dolayı ezanın, dinin şeâirinden biri hâline gelmesini, okunmasıyla dini hatırlatan bir özellik içermesini ve okunduğu yerde Müslüman varlığının işaretlerinden birisi olmasını gerektirmiştir. Zaten bilindiği gibi ezan-ı Muhammedî’yi ortaya çıkaran çağrı arayışında, Hz. Peygamber (sav) ve sahâbesinin üzerinde durdukları en önemli husus, diğer din mensuplarını çağrıştıracak vasıtalardan özenle kaçınmak ve bu ümmete has bir çağrı şekli bulmak olmuştu.
Ezan, her şeyiyle İslâm’a ve Müslümanlara özgü bir şiar olduğu içindir ki Medine’de ilk okunduğunda ezanı dinleyen yahudiler, “Ey Muhammed! Daha önce hiç bilinmeyen bir çağrı ortaya koydun!” demişlerdi. Nitekim Enes b. Mâlik (ra) şöyle anlatır: “Peygamberimizle bir sefere gittiğimizde bizi hemen savaşa sokmaz, sabah olmasını beklerdi. Sabah olduğunda bekler, ezan okunduğunu duyarsa onlarla savaşmazdı.” Çünkü ezan, okunduğu yerin bir İslâm toplumunu barındırdığının ve o bölgenin Allah’ın büyüklüğünü, Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul ettiğinin en açık -ilânıdır. Bu nedenledir ki Allah Resûlü, en az üç hane halkının bulunduğu yerleşim merkezlerinde ezanın mutlaka okunmasını, aksi takdirde orada şeytanın ve kötülüğün hâkim olduğu mânâsı çıkacağını ifade eder. Böylece o, ezanın bir güvenlik sembolü olduğu kadar, mânevî bir güvence olduğunu belirtmiştir.”( Hadislerle İslam cilt,2 sayfa,318 )
Ezan kelime olarak bildirmek manasında kullanılmaktadır. Din örfünde ise, belirlenmiş vakitlerde,belirlenmiş sözlerle yapılan bir ilan ve bir çağrıdır. Vakitler namaz vakitleri, sözler şeriat koyucunun tayin ettiği ve her vakitte tekrarlanan cümlelerdir.
İslam’ın en önemli işaretlerinden olan ezan’ı şu üç ana başlık altında inceleyebiliriz:
1-) EZAN BİR ÇAĞRIDIR, EZAN HAKKA DAVETTİR.
a-) Ezan günde beş vakit bize tevhidin iki saç ayağından bahseder.
Ezan, ilk cümlesi olan Allahu ekber ile Allah cc. tarafından topluma kendisinin kulları ağzıyla ilan ettiği bir deklarasyondur, bir çağrıdır ki : Allah cc. en büyüktür….Ezandaki bu cümle ile Yüce Allah’ın büyüklüğünü, O’nun eşi ve dengi olmadığını bütün kainata adeta haykırıp, ilan ediyoruz.
Daha sonra ezan bizleri ” Eşhedü en la ilahe illallah” ve ” Eşhedü enne Muhammeden rasülüllah” ile tevhide davet eder. Bu davet ile kullar Allahtan başkasına kulluk etme zilletinden kurtulup en yüce varlığa boyun eğme şerefine nail olurlar. Aynı zamanda bu cümleler insan için tam bir özgürlük reçetesidir.
b-) Hayye ale’s-salah nidasıyla Yüce Rabbimiz bizleri, kendisine ve rasülüne imandan sonra sevgili Peygamberimizin ” Gözümün nuru ” dediği namaza yani yüce divana davet etmektedir ki o namaz dinimizin direği ve haşrolunduğumuz zaman bize ilk sorulacak olan en önemli ibadetimizdir. İşte ezan günde beş defa müminleri bu ilahi huzura davet eden bir nidadır.
Ezanda okuduğumuz kelimei şehadet cümleleri ile Yüce Allah günde beş defa bizlere tevhidi ilan etmektedir. Ve bu tevhidin zorunluluğu olarak bizlere ameli emretmekte ve bu ameller içerisinde de ” Hayye ale’s-salah” nidasıyla dinimizin direği olan namaz ibadetine bütün Müslümanları çağırmaktadır.
Yüce Rabbimiz ” Hayye ale’s-salah” nidasıyla bizleri kendi evinde ibadete davet eder. Huzura ermenin vaktinin geldiğini , o saatte Yüce Allah ile bir randevumuz olduğunu bizlere bildirir. Bu çağrı Müslümanlaradır. Bu çağrının muhatabı iman sahibi olan kimselerin kulaklarıdır. Yoksa tabiattaki kayalar, taşlar, ağaçlar, börtü, böcek ve diğer akılsız varlıklar değildir. Bunun bir muhatabı vardır ve bu muhataba bir davettir.
Ezanın asıl vazifesi,Yüce Allahın birliğini bütün dünyaya ilan etmek ve en önemli ibadet ve dinimizin direği olan namaza ve camiye Mü’minleri çağırmaktır. Ama ezanın işlevi sadece bundan ibaret değildir. Ezan bizlere Ramazan ayında imsak ile oruç ibadetinin başlangıcını ve de iftar vaktinde okunan akşam ezanı ile de o gün ki orucun nihayete erdiğini bildirmektedir.
Aynı zamanda ezan, hac aylarında Arafat ta okunan öğle ezanı ile hem vakfe yapmanın zamanının geldiğini hem de öğle ve ikindi namazlarını cem’i takdim ile kılmanın vaktinin başladığını ilan etmektedir. Benzer durum Müzdelife vakfesi için ve de akşam ve yatsı namazlarının cem’i tehir ile kılınmasının zamanlarını bizlere bildirir.
Bu anlatılanlardan anlıyoruz ki ezan sadece namaz için bir çağrı değildir. O aynı zamanda Ramazan ayıyla da ilgilidir, Hac ile de ilgilidir. Yani Müslümanların hayatını çepeçevre kuşatan ilahi bir nidadır.
Aziz kardeşlerim!
Hayatımıza anlam ve güzellik katan ciğerparelerimiz olan evlatlarımız dünyaya geldiklerinde bütün hayatlarına değer katmak için sağ kulağına ezan, sol kulağına ise ikamet okuduktan sonra ismini kulağına fısıldıyoruz. Yaptığımız bu ritüelle onun bütün hayatının Yüce Allah’ın emir ve iradesine uygun , huzur içinde geçmesini arzu ettiğimizi göstermiş oluyoruz.
c-) “Hayye ale’l-felah” nidasıyla da Allah azze ve celle biz Müslümanları kurtuluşa, huzura ermeğe davet ediyor. Ancak bu kurtuluşa ermenin reçetesinin tevhidde , tevhidin gereği olan ibadette ve ibadetlerin özü olan namazda olduğunu bizlere apaçık bir şekilde ilan ediyor.
Ezanı duyan bir Müslüman’ın camiye gitmesi ve namaz kılması, onun bu ilahi davete fiili olarak icabet ettiğini ve inancının gereğini yerine getirdiğini gösterir. Biz buna ezana icabetin fiili kısmı diyoruz. Bir de ezana kavli ( sözlü ) icabet vardır ki onu da ikinci ana başlıkta izah edeceğiz.
2-) EZANI DİNLEMEK İBADETTİR(Dinlenilmesi İbadet Olan Sedalar Ezan)
Ezanı duyan bir Müslüman hemen işini gücünü bırakmalı, konuşuyorsa konuşmasına ara vermeli ve ezanı pür dikkat dinleyip müezzinin sözlerini tekrarlamalıdır. Bu davranış, ezanı Müslümanlara meşru kılan Yüce Allah’a da bir saygı manasını taşır. Bu tekrarlama ameli aynı zamanda ezandaki mesajları aynen tasdik ettiğimizin bir göstergesidir.
Bu konuda bir çok hadisi şerif vardır. Bunlardan bir kaç tanesini zikredelim:
Hafs b. Âsım b. Ömer b. Hattâb”ın, babası aracılığıyla dedesi Ömer b. Hattâb”dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müezzin “Allâhü ekber, Allâhü ekber” dediğinde sizden biri de “Allâhü ekber, Allâhü ekber” derse; sonra müezzin, “Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh” dediğinde o da, “Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh” derse; ardından müezzin, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh” dediğinde o da, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh” derse; sonra müezzin, “Hayye ale”s-salâh” dediğinde o, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” derse; sonra müezzin, “Hayye ale”l-felâh” dediğinde o, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” derse; ardından müezzin “Allâhü ekber, Allâhü ekber” dediğinde o da “Allâhü ekber, Allâhü ekber” derse; sonra müezzin “Lâ ilâhe illâllâh” dediğinde o da bütün kalbiyle “Lâ ilâhe illâllâh” derse, cennete girer.” (M850 Müslim, Salât, 12)
Bu hadisi şerif ezanı işitenlerin bu ulvi cümleleri tekrarlamalarının bir sünnet, peygamber tavsiyesi olan bir ibadet olduğunu bizlere açık seçik bir şekilde anlatmaktadır. İşlemesi kolay, ama mükafatı büyük olan bu ameli hiçbir Müslüman’ın ihmal etmemesi gerekir.
Ezanın cümlelerini bu şekilde tekrar ettikten sonra da yine peygamberimizin tavsiyesi olan şu duayı da ihmal etmemek lazımdır.
Câbir b. Abdullah”tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim ezanı işitince, “Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın Rabbi olan Allah”ım! Muhammed”e sana yaklaştıran her türlü vesileyi ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vaad etmiş olduğun Makâm-ı Mahmûd”a kavuştur.” derse kıyamet günü şefaatim ona helâl olur.” (B614 Buhârî, Ezân, 8; D529 Ebû Dâvûd, Salât, 37)
Ezan aynı zamanda Mü’minlere cemaat şuurunu da aşılayan bir fermandır ki Müslümanlar onun vesilesiyle namazlarını birlikte kılıp , her daim birbirlerinden haberdar olabiliyorlar. Bu konuda Allah Rasülünden nakledilen şu hadisi şerif bizlere ışık tutmaktadır.
Ma”dân b. Ebû Talha el-Ya”murî anlatıyor: “Ebu”d-Derdâ bana, “Evin nerede?” diye sordu. “Hıms şehrinin dışında bir köyde.” diye cevap verdim. Bunun üzerine Ebu”d-Derdâ dedi ki, “Resûlullah”ı (sav) şöyle derken işittim: “Bir köyde üç kişi bulunur da ezan okunmaz ve orada namaz kılınmazsa, şeytan onlara musallat olur. Sen cemaate devam et. Çünkü sürüden ayrılanı kurt kapar.” ” (HM28064 İbn Hanbel, VI, 445)
Bu hadisi şerifi okuyunca zihnimize milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şu dizeleri gelmektedir:
Şu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
Ezan ve onun formunda ifa edilen ikamet o kadar değerlidir ki bu ikisi arasında yapılan dualar da makbul olur.
لاَ يُرَدُّ الدُّعَاءُ بَيْنَ الْأَذَانِ وَالْإِقَامَةِ
Enes b. Mâlik”ten nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ezan ile kâmet arasında yapılan dua geri çevrilmez.” (D521 Ebû Dâvûd, Salât, 35)
Bir iş ne kadar değerli ve insanlar nezdinde muteber ise o işi yapan kimseler de o değerden ve itibardan nasibini alır. İşte ezan da böyledir. Kelimei şehadeti bütün aleme günde beş defa ve daima haykırmak ve Müslümanları camide cem’ olmaya davet etmek kadar şerefli bir makam olabilir mi? Bu konuda Rasüli Ekrem efendimizin Müezzinleri taltif eden birçok mubarek sözleri bulunmaktadır.
Ebû Hüreyre”den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar ezandaki ve birinci saftaki (sevabı) bilselerdi, ezan okumak ve birinci safta yer almak için aralarında kura çekmekten başka bir yol bulamazlar ve (sonunda) kura çekerlerdi…” (B615 Buhârî, Ezân, 9; M981 Müslim, Salât, 129)
Bir diğer hadiste ise
Ebû Hüreyre”den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Müezzin, sesini ulaştırmak için ne kadar güç sarf ederse o kadar bağışlanır. Kuru ve yaş (ne varsa hepsi) onun lehine şahitlik eder. (Cemaatle) namaza katılan kimseye de yirmi beş namaz (sevabı) yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 31)
Hazret-i Ömer (R.A )ın: “Eğer üzerimde halifelik vazifesi olmasaydı, müezzinlik yapardım.” sözü müezzinliğin şerefini anlamak için yeter de artar bile. ( Musannef ibni Ebi Şeybe; Ezan: 36; No:1;1/254 )
Ezanın verdiği mesaj o kadar ulvidir ki o yüce manaları içeren cümleler süfli tabiatlara ağır gelir. İşte bu süfli tabiatlıların öncüsü olan şeytan da o mübarek sözleri işitince rahatsız olup o yerden bir an önce uzaklaşır.
Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasülullah (sav) şöyle buyurmuştur: Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan, ezanı duymamak için arkasını dönüp yellenerek uzaklaşır. Ezan bitince geri döner. İkamet okunmaya başlanınca tekrar kaçar; ikamet bitince döner. İnsana vesvese vererek ” Şunu hatırla, bunu hatırla.” diyerek daha önce hiç düşünmediği şeyleri hatırlatır da insan, kaç rekat kıldığını bilmez hale gelir. ( Buhari, Ezan,4; Müslim,Salat,19)
Değerli cemaatimiz!
Çocukların millî ve dinî terbiyesi üzerindeki etkisi de önemi de bir başkadır ezanın. İnsan yıllar sonra ve hele ülkesinden uzaksa, özlemle yâd eder coşkulu ezanları, kandilleri, iftarları. ve duyunca ezanı, Müslümanlığını, vatanını hisseder. Şair bu duygularla evlâtlarımızın, memleketimizin ezandan mahrum kalmaması için ne güzel yakarmıştır:“
Biz, kısık sesleriz… Minareleri Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,Ya kovansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler… Göğü de Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,Müslümansız bırakma Allah’ım!”
Her ne kadar, “Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz!” denilmişse de Müslüman, namaz kılsın ya da kılmasın, şehâdet ve tevhid kelimelerinin haykırıldığı ezanları edeple dinler. (Hadislerle İslam C,2: 320)
Ezana kavli ve fiili icabet edilmesi toplumun dindarlığının da bariz bir göstergesidir. Ezan ile birlikte Yüce yaratıcılarından gelen bir komutla bütün Müslümanların hayat akışlarındaki ani ve aynı tipteki bir değişiklik ne muazzam, ne ulvi bir manzaradır.
Ezan öyle bir çağrıdır ki nice gaflet içerisindeki kardeşlerimize Yüce Rabbimizi hatırlatıp, yapıyor oldukları birçok günahı terk etmelerini sağlar.
3-) EZANIN SUSTURULMA MESELESİ
Ezan ortak bir dildir ve ezanın orijinali asla değiştirilmemelidir. Araplar için de, Türkler için de veya başka milletler için de bu aynıdır. Evrensel bir din olan İslam’ın evrensel çağrısının orijinalini bozmak dini tahrif olarak nitelendirilir. Ezanın orijinal halini işiten Müslim veya Gayri Müslim her insan bu nidanın İslam’ın gür sesi olduğunu bilir ve o bölgede Müslümanların yaşadığını anlar. Çünkü :
Ezan tevhide davet ediyor ………..Tevhid ibadete çağırıyor…….. İbadette insanı kurtuluşa erdiriyor ve Yüce Allah’ın rızasını kazandırıyor.
Orijinal haliyle ezan İslam’ın bir emri ve şiarı olduğu için onu bu asli halinden başka formlara veya dillere çevirmek büyük bir vebaldir ve dini bozmaya çalışmak olarak nitelendirilmiştir. Belli bir dönem bu fecaat ülkemizde de denenmeye çalışılmış ve uygulanmış ama şükürler olsun ki insanımızın irfanı bu garabeti kabul etmemiş ve bu tahrif ameliyesi toplum vicdanında ma’kes bulamamıştır.
Ezan okumak her ne kadar namazın sünnetlerinden olsa da İslam’ın bir şiarı olduğu için adeta vacip gibi telakki edilir ve kesinlikle terk edilmesi düşünülmez.
Her bölgenin namaz vakitleri birbirinden farklı olduğu için yeryüzünde her an bir namazın ezanı okunmakta ve Yüce yaratanımızın büyüklüğü ve yüceliği daima gür bir sada ile bütün aleme ilan edilmektedir.
Ezanın, hutbelerin ve namazın Türkçe olması gerektiği ilk kez Sultan Abdülaziz devrinde Ali Suavi tarafından savunulmuştur.
Göztepe Camii İmamı Cemalettin Efendi 19-22 MART 1926 İLK TÜRKÇE EZAN VE NAMAZ DENEMESİ YAPIYOR!
1931 yılı Aralık ayında; dokuz hafız tarafından ezan ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmaları başladı. Bu doğrultuda bir genelge yayımlanarak 30 Ocak 1932 yılında Ayasofya minarelerinden ilk kez Türkçe ezan okunmuştur.
Türkiye’de ezan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile Türkçe okunmaya başlandı.
16 Haziran 1950 tarihinde ezanın yeniden Arapça okunması meclis tarafından kabul edilmiştir. (18 YIL)
ARAPÇA EZAN OKUMANIN CEZASI VAR MIYDI?
1941 yılında gelindiğinde ise ezanın Türkçe okunması uygulaması bir zorunluluk haline gelmiş ve Arapça ezan okuma yasağı uygulamaya konulmuştur. Herhangi bir sebepten dolayı Arapça ezan okuyan ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi.
Yüce Rabbimiz bizleri her daim kulakları ezanda ve ezanın davet ettiği dinimizin direği olan namazda olan ve hayatını bu eksende yaşayan kullarından eylesin. AMİN…..