ZAMANIN VE KİŞİNİN DEĞERİ
Her nimetin bir hesabı olacak, zaman gibi büyük bir nimetin hesabını vermek de bu minvalde çetin olacaktır. Nitekim peygamber efendimiz de bu gerçeğe işaret etmiştir.
İnsan, hesap günü, ömrünü nerede tükettiğinden, servetini nasıl kazanıp nerede harcadığından, ne gibi işler yaptığından, bedenini nasıl yıprattığından ve bildiklerini yaşayıp yaşamadığından sorguya çekilmedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamaz (Tirmizî)
O halde bir Müslüman, vakti öldürmenin değil doldurmanın gayretinde olmalıdır. Bir mümin zaman tasavvuru, ilerlemecidir. Onun İki günü aynı olamaz. Eğer bugün bir şey biliyorsa yarın onu ikiye çıkarır, bugün bir iyiliği varsa yarın onu ikiye çıkarır, bugün bir hatası varsa yarın onu bire indirir. Aynı şeyi yapma alışkanlığına yakalanmış biri kişi hiç yaşamamış gibidir. Elli yılı aynı geçen bir adam, bir gün yaşamış demektir. Peygamber efendimizin hiçbir zaman bir saate endeksli bir mesaisi olmadı, sabah işe gidip akşam işten gelen bir yaşam ritüeli olmadı. Mescide giderken bile farklı yollardan gitmeyi tercih eden bir peygamberin hayatından önemli derslerden biri de hayatı monotonlaştırmamak olsa gerektir. İstese insan, hayatı öyle doldurur ki, ‘canım sıkıldı’ deyimini kullanamaz. Hiçbir planlanmış işi olmasa dahi oturduğu yerden kalkıp insanlara selam vererek bile ahiret heybesine bir sevap atabilir. Nitekim Abdullah bin Ömer, Hz. peygamberden aldığı dersle mümin kardeşleriyle yakınlık kurmak için alışveriş yapma ihtiyacı olmasa dahi çarşıları dolaşır insanlara selam verirmiş.
Ama gelin görün ki bireysel yaşam tarzının yaygınlaştığı bu çağda, eskiden insanın vaktini alan birçok işi makinalar yapmasına rağmen insan yine de kendine vakit ayıramadığından şikayet ediyor. Zamanın çabuk geçtiğinden yakınıyor. Gerçekten öyle mi? Dünya mı hızlı dönüyor yoksa insan mı vakti boşa harcıyor.
Peygamber Efendimiz ’in zaman kısalmadıkça kıyamet kopmaz dediği ahır zamanda yaşıyoruz herhalde. Oysa dünyada herkes imtihan olacak kadar yaşar, ölecek kadar yaşar. Mesele az ya da çok yaşamış olmak değil ömre ne sığdırıldığıdır. Mesela başta Efendimizi düşünelim, 63 yıllık zaman neler sığdırmamış ki. İslam önderlerine, alimlerine, mücahitlerine bir bakın, hepsinin az zamanda ömürlerinin üzerinde büyük işler yaptıklarına şahit olacaksınız. 53 yıllık ömründe 500’e yakın risale ve kitap yazan İmam Gazzali ye bunu nasıl yapabildiği sorulduğunda ‘Bana zaman içinde zaman bahsedildi’ şekilde cevap verir. Bizler bu cevabı ihtiyaçlarımızı asgari düzeye indirip diğer vakitleri doldurmak şeklinde anlayabiliriz. Eee bu arada, insana günde 5 saat uyku yetermiş, uzmanlar öyle söylüyor.
Yok mu bu ziyandan kurtulmanın bir çaresi, yok mu dünyanın ötesine yollayacağımız bir şeyler. Yok mu bu içinde yaşadığımız zamanı aşmanın bir formülü, yok mu bu fani hayatı baki kılmanın bir yolu. Bu sorular kaybetmemek için çırpınan her akıllı insanın sorması gereken sorular olmalı değil mi?
Allah kullarına olan engin rahmetiyle ziyandan kurtulmanın yolunu gösteriyor bize.
وَالْعَصْرِۙ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Zamana andolsun ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir). (Asr Süresi, 1-3)
نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ.
İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman. (Buhârî, Rikâk, 1)
Dinimizin bizlere sunduğu en önemli bakış açıcı, hayatın sadece dünya hayatından ibaret olmadığı inancıdır. Ölümden sonra yapılanların karşılığının görüleceği başka bir hayatın –ahiret hayatının- olduğuna inanan biri zamanını eğlenceyle geçiremez. En büyük ödül olan cenneti kazanmak için kendisine verilen ömür sermayesini adi işlere harcamaz. Düşünün, elindeki kıymettar altınları çöpe atan birini görseniz ne düşünürsünüz?
Yani, peygamber efendimiz bizlere bu iki nimetin yeri doldurulamaz değerini sakın aklınızdan çıkarmayın, diyor. Aklınızdan çıkarırsanız aldanırsınız. ‘İyi ki’ diyenler safından olmak yerine ‘keşke’ diyenler safında olanlardan olursunuz.
Rabbimiz, bizim zaman ve tarih bilincimizi açık tutmamızı murat ediyor. Çünkü zamanı iyi değerlendirmek hata payını aza indirmekle olur, bunun da yolu geçmiş tecrübelerinden ders almaktır. Kur’an’ın yaklaşık üçte biri kıssalardan –yani- tarihi yaşanmışlıklardan oluşur. Her çağda her insanın hayatına dair dersler bulabileceği bu kıssalar kişiye ömür sermayesini faydasız deneme hayatlarla tüketmemesini salık verir. Gençlik zamanını Yusuf gibi iffetle geçir, hastalık zamanının Eyyüb gibi sabırla geçir, iktidar zamanını Süleyman gibi adaletle geçir, mesajını iletir. En verimli ve dolu kulluk hayatını öğrenmek isteyenler için Hz Nuh’un, Hz, İbrahim’in, Hz Musa’nın ve Peygamberimiz Hz Muhammed’in yaşadıklarına yöneltir, kalitesiz meşgaleler içinde yuvarlanarak vakti heba etmeme şuurunu aşılar. Tarihen sabittir ki, tarihten ibret almayan, ibret olmaya mahkum olur. Aynı hatalı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek akıl işi değildir. Şeytanın taktiklerini bilmeyen, zulüm ve günahın tarihini bilmeyen bir kişinin hataya düşmesi muhakkaktır. Geleceğini payidar edecek olan milletler nesillerine ‘din ve dün’ dersi veren milletler olacaktır. Hisse alınmayan kıssalar anlatılır durur. Hani diyor ya Akif’imiz
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
“Târîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Bakiye uzatana bir hayat yaşayanlar ömrü bereketli olanlardır. Onlar dünyayı geçici görüp gideceği yeri arzulayanlardır. Ölümü yok oluş olarak değil mükafata ermek için bir geçiş olarak görenlerdir. Hani diyor ya üstad Necip Fazıl;
O dem ki, perdeler kalkar perdeler iner
Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner.
Peygamber Efendimiz, arkadaşlarıyla bir yerden geçerken güvercin peşinde koşuşturan bir adam görürler. Efendimiz anlam veremediği bu boş ve faydasız uğraşı şeytanla ilişkilendirerek şöyle der;
شَيْطَانٌ يَتْبَعُ شَيْطَانَةً
(Bu adam) şeytan kovalayan bir şeytandır. (Ebû Dâvûd, Edeb, 57)
Boş işler peşinde koşanların artık şeytanın oyuncağı hale geldiğini ifade ediyor, efendimiz.
BİR KISSA
Zamanın birinde hünerlerini sergilemek için mahareti olan insanlar, padişahın huzuruna çıkarılır. Derler ki ; ‘Padişahım bunlar arasında öyle hünerli biri var ki, bir ipliği on metreden iğne deliğinden geçirebiliyor. Padişah ve yaverleri böyle bir şeye ihtimal vermeseler de adamın hünerini görmek isterler. Adam gelir, gerçekten de on metreden attığı ipliği iğne deliğinden geçirir. Padişahın hayran kaldığı bu gösteri karşısında adam gururlanır ‘padişahım ben bunu yapabilmek için kırk yıl çalıştım’ der ve padişahtan bir taltif bekler. Padişah yanındakilere ‘bu adama 40 altın verile’ der, adam tam sevinçle yanından çıkacakken ‘ardından 40 da sopa vurula’ der. Adam, ‘padişahım altını anladım da sopa ne için, bir kusur mu işledik’ deyince, Padişah şöyle cevap verir ‘Altılar hünerin içindi, sopalar ise böyle faydasız, gereksiz ve malayani bir iş için kırk yılını heba ettiğin için’
وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُ۫سِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ رَبَّنَٓا اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا اِنَّا مُوقِنُونَ
O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, ‘Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık’ diyecekleri zamanı bir görsen (Secde,12)
Rabbimiz bizleri Ömrünü bu bilinçle geçiren kullarından eylesin .