Bir Tekellüf Değil Nimet Olarak Namaz
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebût, 29/45.)
İnsan olarak yaratılmak bizim elimizde değil. Biz nasıl bir varlık olacağımıza karar vermedik. Farklı birer varlık olarak yaratılabilirdik. Ama karar veren Allah’ımız (c.c.) bizi insan olarak yarattı. Bize şereflerin en büyüğünü verdi. Sadece İnsan olarak yaratmakla kalmadı bize her türlü nimeti sundu. Yaşanılacak bir yaşam nasip etti. Bu sebeple bu kadar güzellikleri bahşeden Rabbimize karşı kulun teşekkür etmesi gerekir. Bu teşekkürün ifa edilmesinin yollarından biride ibadettir.
İbadet kişiye güzel bir hayat yaşama imkânı tanır. Hayat düzenini oluşturur. Yapılanlardan zevk alınmasına sebep olur. Kulu Allah’a yaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaştır. Hayata farklı bir anlam katar. Bakış açımızı değiştir. İstenilen şekilde yapılan ibadetler Razı olunan bir hayatın işaretidir. Dünyadaki faydasından ziyade ahirette karşılaşılacak nimetler çok daha büyüktür.
İbadetler içerisinde bir ibadet var ki Kur’an-ı Kerim’de bulunan ayetler ile Sevgili Peygamberimizin hadislerini inceldiğimizde ön plana çıkmaktadır. Bu ibadet dinin direği, göz nuru, kalp aydınlığı, dünya ve ahiret güzelliği, sıkıntılara çözüm, kapalı kapıların anahtarı, gönül serinliği, kulu Rabbine yaklaştıran Namazdır. Namaz kulun miracıdır. Peygamber Efendimize miraçta emredilen beş vakit namaz ile her bir kul kendi miracını gerçekleştirmektedir.
Farsça bir kelime olan namaz, Kur’ân’da “salat” kelimesi ile ifade edilmektedir. “Salat”, Duâ, uylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek anlamlarına gelmektedir.
Din ıstılahında ise namaz, “Peygamberimizin uyguladığı şekilde yerine getirilen, kalp, dil ve bedenle birlikte yapılan bir ibadettir.” (Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, I, 190-191)
NAMAZIN ÖNEMİ
Farz olan en büyük ve en önemli ibadet namazdır. Kelime-i şehadetten sonra ki temel ibadet namazdır.
İmanı sağlıklı bir şekilde koruyabilmek, manevi hayatı geliştirmek dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek ve neticede huzurlu olabilmek için mü’min, Yüce Allah’la manevi irtibat kurmak ve bu irtibatı devam ettirmeye muhtaçtır. Çünkü insan Allah’ı bilmek ve ona ibadet etmekle tam bir huzura kavuşabilir.
İbadet, yalnızca birtakım şekiller ve dış görünüşlerden ibaret değildir. İbadette esas olan özdür, huşûdur. Huşû olmadan yapılacak bir ibadetin içi boştur. Samimi bir Mü’min her hareketinin ve davranışının Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını göz önünde bulundurur. Böyle hareket ettiği takdirde her meşrû fiil, bir ibadet hükmünü almaya başlar.
اِنَّنٖى اَنَا اللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنَا فَاعْبُدْنٖى وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْرٖى
“Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl”. (Taha, 20/14)
Kur’an’a göre her şey kendi tarzınca Allah’a hamd ve O’nu tesbih eder:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه وَلكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَليمًا غَفُورًا
‘’Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunanlar O’nu tesbih ve tenzih ederler. Hiçbiri hariç olmaksızın hepsi O’na hamd ile tesbih eder. Fakat siz onların tesbihini iyi anlamazsınız. O, hakikaten Hakimdir, Yarlığayıcıdır. (İsra, 17/44)
Müslümanların namazı bir bakıma bütün yaratıkların muhtelif ibadet şekillerini bir arada toplamaktadır, yani namaz kainatın ibadet modeli olmaktadır.
وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّهَ مُخْلِصينَ لَهُ الدّينَ حُنَفَاءَ وَيُقيمُوا الصَّلوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكوةَ وَذلِكَ دينُ الْقَيِّمَةِ
“Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah’a tahsis ederek O’na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. İşte doğru din budur” (Beyyine, 98/5).
İslâmda namazın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ’ya dayanır. Kur’an’ın birçok yerinde; namazı kılınız ve zekâtı veriniz” buyurulur.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلوةِ الْوُسْطى وَقُومُوا لِلّهِ قَانِتينَ
“Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.. ” (Bakara, 2/238).
اِنَّ الصَّلوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
“Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır” (Nisa, 4/103).
فَاَقيمُوا الصَّلوةَ وَاتُوا الزَّكوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّهِ هُوَ مَوْليكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلى وَنِعْمَ النَّصيرُ
“Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır” (Hacc, 22/78).
الصَّلاةُ عِمَادُ الدِّينِ
Efendimiz (a.s); “Namaz dinin direğidir.” buyurdu. (Beyhaki, Sünen)
Namaz İslam’ın beş temel şartından biridir.
Kelimeyi Şehadetten sonra ilk emredilen ibadet namazdır. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde bu hususu şöyle ifade etmektedir.
بُنِيَ الإِسَلامُ على خَمْسٍ : شَهادَةِ أَنْ لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه ، وأَنَّ مُحمداً رسولُ اللَّهِ ، وإِقامِ الصَّلاةِ ، وَإِيتاءِ الزَّكاةِ ، وَحَجِّ البَيْتِ ، وَصَوْمِ رَمضانَ
“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, Îmân 1)
Namaz amellerin en faziletsidir. Resul-ü Ekrem Efendimize İbn Mesud Hangi ameller daha faziletlidir? diye sorunca,
– “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu.
– Sonra hangisi? dedim.
– “Ana babaya iyilik etmek” cevabını verdi.
– Daha sonra hangisidir? diye sordum.
– “Allah yolunda cihâd etmektir” buyurdular.”( Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1076)
Ahiret hayatında sorgu suale çekilecek ilk ibadet namazdır.
Namazın hesabı kolay olursa diğer işlerde kolay olacaktır. Namazdan kasıt ise sadece beş vakit farz namaz değildir. Beş vakit namazla kılınan Regaib sünnet denilen namazlar, beş vakit dışına Peygamber Efendimizin ibadet maksadıyla kılmış olduğu ve Revatip sünnet denilen nafile namazlar hepsi ahiret hayatında bir bütün olarak değerlendirilecektir. Farz namazlarında eksikliği olanlar için nafile namazlar eksikliği tamamlayacaktır. Bir hadiste bu husus şöyle aktarılmaktadır.
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i:
-Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Ebû Dâvûd, Salât 149)
Namaz kılanlar için bir temizlenme vaktidir.
Beş vakit arasında yapılan küçük günahların affedilmesine vesiledir. Bu sebeple büyük günaha bulaşmamış olanlar namaz vesilesi ile tertemiz hale gelirler. Zaten Mümin temiz insandır. Madden ve manen temizdir. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullahsallallahualeyhivesellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ ” أَرَأَيْتُمْ لَوْ أَنَّ نَهَرًا بِبَابِ أَحَدِكُمْ، يَغْتَسِلُ فِيهِ كُلَّ يَوْمٍ خَمْسًا، مَا تَقُولُ ذَلِكَ يُبْقِي مِنْ دَرَنِهِ ”. قَالُوا لاَ يُبْقِي مِنْ دَرَنِهِ شَيْئًا. قَالَ ” فَذَلِكَ مِثْلُ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ، يَمْحُو اللَّهُ بِهَا الْخَطَايَا .
– “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:
– O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl-i Ekrem:
– “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.”( Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1044)
Namaz günahlara kefarettir.
Beş vakit için alınan abdest, gusül ihtiyacı için alınan gusül abdesti ve lüzum görüldükçe alınan duşlar ile temizlenen bedenler, elbiselerde namaz kılınan yerlerde temizlik yapılmasıyla maddi temizlik yapılmakta, günahlara yapılan tövbeler, beş vakit kılındığı zaman arada yapılan küçük günahların affedilmesi, yine iki Cuma arasında büyük günahlara bulaşmadıkça küçük günahların affedilmesiyle manevi temizlik yapılmaktadır. Peygamber Efendimizden aktarılan bir hadiste Efendimiz şöyle buyuruyor. “Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.” (Müslim, Taharet, 7) Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır.
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ يَقُولُ ” الصَّلَوَاتُ الْخَمْسُ وَالْجُمُعَةُ إِلَى الْجُمُعَةِ وَرَمَضَانُ إِلَى رَمَضَانَ مُكَفِّرَاتٌ مَا بَيْنَهُنَّ إِذَا اجْتَنَبَ الْكَبَائِرَ
“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.” (Müslim, Taharet, 14)
Namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar
Kur’an-ı Kerimde bir ayette de namazın kişiyi kötülüklerden alıkoyacağı müjdesi bildirilmektedir. İlgili ayet şöyledir.
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِوَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءوَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45)
Namaz kılan insanlara melekler dua ederler.
Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır. “Sizden biriniz, abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine:
– Allahım! Bunu bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler.” (Buhârî, Ezân 36)
Peygamber Efendimiz namazı bir şükür vesilesi olarak görmüştür. Hz. Aişe (r.a.) Annemizden şöyle bir hadis bizlere aktarılmaktadır.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona:
– Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun? dedim.
Bana cevâben:
– “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu. (Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1162)
Namaz cennete girmeye vesiledir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususu bizlere şöyle müjdelemektedir.
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الصُّنَابِحِيِّ، فَقَالَ عُبَادَةُ بْنُ الصَّامِتِ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ ” خَمْسُ صَلَوَاتٍ افْتَرَضَهُنَّ اللَّهُ تَعَالَى مَنْ أَحْسَنَ وُضُوءَهُنَّ وَصَلاَّهُنَّ لِوَقْتِهِنَّ وَأَتَمَّ رُكُوعَهُنَّ وَخُشُوعَهُنَّ كَانَ لَهُ عَلَى اللَّهِ عَهْدٌ أَنْ يَغْفِرَ لَهُ وَمَنْ لَمْ يَفْعَلْ فَلَيْسَ لَهُ عَلَى اللَّهِ عَهْدٌ إِنْ شَاءَ غَفَرَ لَهُ وَإِنْ شَاءَ عَذَّبَهُ .Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, ve huşûunu tam yaparsa bu kimseye Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Böyle yapmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap eder.” (Ebû Dâvûd, Sünen, Salat, 2/9. (I, 295-296.)
Namazı cemaatle eda etmek için camiye ve cemaate gidildiği zaman ise birçok mükâfatlar vardır.
Bir hadiste Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz şöyle buyurmaktadır. “Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.” (Müslim, “Mesacid”, 282) Bir diğer hadiste ise Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor. “Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler ona:
Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazda imiş gibidir.” (Buhârî, Ezân 30)
Namaz kılan kimse, Rabbi ile ve meleklerle beraber olduğunu bilmelidir
Bu konuda Peygamberimiz (a.s.)’ın şu hadisi oldukça dikkat çekicidir:
“Gece ve gündüz melekleri sizi takip ederler. Sabah ve ikindi namazlarında toplanırlar. Sonra sizinle geceleyen melekler, ilâhî huzura çıkarlar. Rab’leri onlara, “-onları en iyi bir şekilde bildiği halde- kullarımı nasıl terk ettiniz?” diye sorar. Melekler, “Onları namaz kılarken terk ettik ve namaz kılarken bulduk.” cevabını verirler” (Buhârî, Mevâkît, 9/16. (I, 139.))
Kendimiz ve ailemizin namaz kılanlardan olması için dua etmeliyiz
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz bizlere birçok dua şekli öğretmiştir. Bu dualardan biri de Hz. İbrahim (a.s.) namaz ile ilgili duasıdır. Rabbimiz bizlere bu duayı şöyle bildirmektedir.
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
“Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur. Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla.” (İbrâhim, 14/40-41.)
Namazın bizler için nice hikmetleri vardır. Dünya ve ahiret için nice mükâfatları vardır. Bunun yanında ibadetlerin, özellikle namazın ifa edilmesindeki asıl maksat Allah rızası olmalıdır. Ancak böyle bir namaz kula fayda sağlayacaktır. Her türlü yapılma şekli tam olsa bile niyet halis olmayınca sonuçta huzur sağlayacak bir sonuç olmayacaktır. Amellerde asıl olan niyettir. Niyetlerimiz ise Allah Rızası olmalıdır. Görsünler diye namaz kılınmamalıdır. Namaz kılındığı için kibirlenilmemelidir.
Bütün dinlerin kendine has merasimleri vardır. Bu merasimler ile Yaratana yaklaşıldığına inanılır. Bütün dinlerde mevcut olan ve vazgeçilmezlerden olan bu merasimlerin İslam Dinindeki en önemlisi namazdır. Namaz Sevgili Peygamberimiz tarafından “Dinin direği” (Tirmizî, “Îman”, 8) olarak değerlendirilmiştir.
Namazda öyle bir zaman dilimi var ki, Efendimiz tarafından Yaratana en yakın olduğu an olarak kabul edilmiştir. İlgili hadis şöyledir. “Kulun rabbine en yakın olduğu hâl secdede bulunduğu hâldir. Binaenaleyh sız (secdede) duayı çok edin”( Müslim, “Salât”, 215)
Kur’an-ı Kerim’den ayetler ve Peygamber Efendimizin hadislerinden yola çıkarak sizlere sunduğumuz bu vaazımızda şu hususların ön plana çıktığını görmekteyiz.
-Beş vakit namaz İslam’ın şartlarındandır ve akıl baliğ olan bütün Müslümanlar için farzdır.
-Ferdin yaşantısını düzenleyen en faziletli ibadet namazdır.
-Kur’an’ın ifadesiyle namaz kişiyi büyük günahlara gitmekten alıkoyar. Peygamber Efendimizin ifadesiyle de küçük günahlar için kefarettir. Bu sebeple namaz kılan Müslüman günahlardan hem uzak durmuş hem var olanlar var ise arınmış demektir.
-Kabul olunan Namaz kişiyi dünyada huzura kavuştururken ahirette cennete ulaştırmaktadır.
-Kıyamet gününde sorgu suale çekilecek olunan ilk ibadet namaz olması sebebiyle, sorgusunun rahat geçmesini isteyen namaz kılmalıdır.
-Namaz huşu ile kılındığı vakitte mümini kurtuluşa erdirecektir. Çünkü kurtuluşa eren Müminlerin ilk özelliği namazlarını huşu içerisinde kılmaları zikredilmektedir. ( Müminun, 23/1-2)
-Cemaatle kılınan namazlar vesilesi ile insanlar birbirleriyle kaynaşmakta bu kaynaşma ise sosyal yaşantının iyi yönde gelişmesine sebep olmaktadır.
-Namaz kılmak nasıl faziletli ise namazı beklemekte öyle faziletli ve sevap kaynağıdır.
Bedenimizin temel gıda maddelerinden ekmeğe ve suya ihtiyacı ne kadarsa ruhumuzun da namaza olan ihtiyacı o kadardır.
HUŞU
Bahâeddîn Nakşibend -kuddise sirruh-’a sordular:
“–Bir kul, namazda nasıl huşûa erer?” O da cevâben: “–Dört şeyle, buyurup şunları beyân etti:
- Helâl lokma,
- Abdest sırasında gafletten uzak durmak,
- İlk tekbîri alırken kendini huzûrda bilmek,
- Namaz dışında da Hakk’ı aslâ unutmamak, yâni namazdaki huzûr, sükûn ve mâsiyetten uzakta durma hâlini namazdan sonra da devâm ettirebilmek.”
Hz. Ömerin namazı
O büyük Ömer , ateşgede İranlının vurduğu hançer darbeleriyle yaralanmış ve koma halinde upuzun yatıyordu. Yediği içtiği dışarı çıkıyor ; ne bir ses veriyor nede seslere alaka duyuyordu. Hizmetçisi gelip yemek veya su isteyip istemediğini sorunca , ya cevapsız bırakıyor ya da sadece gözleriyle “ hayır” deyip geçiştiriyordu. Fakat ey müminlerin emiri ! Namaz” deyince , “ ha işte kalkıyorum, namazı terkedenin İslam’dan nasibi yoktur” deyip yaralarından kan aka aka namazını kılıyordu.
Ebu Talha namazda bir kuşun dikkatini dağıtması üzerine kaybettiği manevi kazancın yerini tutar ümidiyle bahçesini ALLAH yolunda sadaka olarak vermişti.
Hz.Ali ayağına saplanan bir ok için ben namaza durayım sizde onu çıkarın diyordu
Huşu ve huzuru yakalyabilmek için namazı kullanılan kelimeleri ve hareketleri anlamak gerekir
Önce ayakta durur, ellerini kaldırır ve اللّهُ أكْبَرُ (Allah en büyük) der. Böylece Allah’tan başka her şeyden vazgeçer ve O’nun iradesine boyun eğer. Rabbinin azametine hamd-u senada bulunduktan sonra, ilahi azamet karşısında kendisini o kadar mütevazı hisseder ki, eğilir ve hürmet ifadesi olarak başını indirerek
سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيمِ
‘’Yegane azamet sahibi olan Rabbimin şanını yüceltirim’’ der. Sonra kalkar ve kendisini hidayete eriştirdiği için Allah’a hamd eder
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ، اللَّهُمَّ رَبَّنَا لَكَ الْحَمْدُ
ve bir an tefekkür eder, Allah’ın büyüklüğü ve kendi benliğinin küçüklüğü karşısında müteessir olur; o derece ki secdeye kapanır ve kemal-i tevazu ile başını yere koyar ve
سُبْحَانَ رَبِّىَ الْاَعْلَى
‘’Yegane yüce olan rabbimin şanını yüceltirim’’ der.
قال رسولُ اللّهِ: إذَا رَكَعَ أحَدُكُمْ فَلْيَقُلْ ثَلاثَ مَرَّاتٍ: سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيمِ، وَذلِكَ أدْنَاهُ، وَإذَا سَجَدَ فَلْيَقُلْ: سُبْحَانَ رَبِّىَ الْاَعْلَى ثلاَثاً، وَذلِكَ أدْنَاهُ.
İbnu Mes’ud (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (a.s) buyurdular ki: “Sizden biri rükû edince üç kere “Sübhâne rabbiyel azîm (Büyük Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir” desin. Bu, en az miktardır. Secde yapınca da üç kere “Sübhâne Rabbiye’l a’lâ (Ulu Rabbim (her çeşit kusurdan) münezzehdir” desin. Bu da en az miktardır.” [Ebû Dâvud, Salât 154, (886); Tirmizî, Salât 194, (261).]
Müslüman bizzat Hz. Peygamberin miraçta Allah ile arasında geçmiş olan karşılıklı selamlaşma tabirlerini kullanır (Tahiyyat’ı okur)
عَلَّمَنِى رَسُولُ اللّهِ التَشَهُّدَ، كَفِّى بَيْنَ كَفّيْهِ كَمَا يُعَلِّمُنِى السُّورَةَ مِنَ الْقُرآنِ: التَّحِيَّاتُ للّهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ، السَّلاَمُ عَلَيْكَ أيُّهَا النّبىُّ وَرَحْمَةُ اللّهِ وبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلى عِبَادِ اللّهِ الصَّالِحِينَ، أشْهَدُ أنْ لاَ إلهَ إلاّ اللّهُ وَأشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ.
İbnu Mes’ud (r.) anlatıyor: “Rasûlullah (a.s) bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur’ ân’dan sûre öğretir gibi teşehhüd’ü öğretti.” “Dil, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah’a mahsustur. (et-Tahiyyât, kavlî ibadetlerdir; es-Salavât ise fiilî ibadetlerdir, et-Tayyibât da mâlî sadakalardır.)
Ey Nebi, selam, Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resulüdür.”
RİYA NAMAZ IN TADINI ALIR VE…
“Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem Suresi,59)
“Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.” (Mâide Suresi,58)
“”Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar(Vaktinde kılmazlar). Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.” (Maun-4-7)
“Keske Sen de Onlar Gibi Uyusaydın da”
Cuneyd (k.s) ile birlikte, sulehadan biri sabah kalkıp erkenden camiye giderler. Yolda yururken bir ara o sahıs Cuneyd’e donerek: “Su sabah namazına kalkmayan, kuslar bile zikir halindeyken, gaflet icinde uyuyan insanlara ne buyurursunuz. Onlar gercekten helak olmus kisiler değil mi? Su guzel ezan sesine kulak tıkayan ve namaza kalkmayanlar cidden bedbaht kimseler değil mi? Deyince o koca veliden susturucu, susturucu olduğu kadar da oğretici su keskin ve ibret dolu cevabı alır:” Keske sen de onlar gibi uyusaydın da bu sozu soylemeseydin!”
KISSALAR
KIYMETLİ KÖLE
Medine çarşısına güçlü, kuvvetli bir köle gelmişti. Almak için tâlibi çoktu.
Fakat kölenin, kendisini satın almak isteyenlere, her türlü hizmet mukabili tek şartı vardı. Üzerine düşen hizmetleri fazlasıyla yapacağına dair söz vererek şu hususta tek bir talepte bulunuyordu:
“–Ezân-ı Muhammedî okununca gideceğim, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in arkasında namaz kılacağım. Hizmetime mukabil tek şartım bu!”
Nihayet bu şartı kabul eden birine satıldı. Köle, beyan ettiği üzere hizmette kusur etmiyordu ve namaz vakitlerinde de mutlaka Mescid-i Nebî’de Hazret-i Peygamber’in ardında saf tutuyordu.
Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile bu, «namaz ve Peygamber âşığı hizmetkâr» arasında muhabbetle dolu öyle bir cereyan hattı meydana gelmişti ki; Rasûlullah Efendimiz, mescide her gelişinde gönlüyle ve gözleriyle onu arıyordu. Aralarında sanki bambaşka bir cezb ve incizab hâli vardı. Bir gün onu göremeyince, sahibine, kölenin koştuğu şarta riâyet edip etmediğini de takip etmek için sordu:
“–Kölen nerede efendi?”
Sahibi cevapladı:
“–Yâ Rasûlâllah, o hasta.”
Bunun üzerine -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“–Haydi hep birlikte o köleyi ziyarete gideceğiz.” buyurdu.
Böyle bir şey, o zamana kadar görülmüş değildi. O devrin, hele ki câhiliyye insanlarına göre bir köle alt tabakanın da alt tabakasıydı. Neredeyse diğer mahlûkattan farklı görülmezdi.
Mü’minlerin kardeş olmasını, aralarında takvâdan başka bir üstünlük kalmamasını hedefleyen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu mâneviyatlı köleye büyük bir iltifat ve alâka göstermekteydi.
O bahtiyar kul, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ziyaretinden bir müddet sonra yine bir gün mescide gelemedi. Onu Ravza’da göremeyen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine, onun sahibine sordu:
“–Efendi, kölen nerede?”
Adamcağız üzüntüyle;
“–Yâ Rasûlâllah, sekerât-ı mevt hâlinde… Öldü ölecek…” diye cevap verdi.
Bunun üzerine -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu defa da;
“–Haydi hep birlikte yine kölenin yanına gideceğiz.” buyurdu.
Yine ashâb-ı kirâmı topladı, kölenin yanına gittiler. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kölenin yanından ayrılmadı. Köle rûhunu teslim etti, yine yanından ayrılmadı. Defnedilene kadar yanında durdu.
Bu hâdise karşısında muhâcirîn-i kiram dedi ki:
“–Biz bu kadar iltifat görmedik.”
Ensâr-ı kiram da aynı şekilde;
“–Biz de bu kadar iltifat görmedik.” dedi.
O zaman şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, takvâ bakımından en üstün olanınız, yani O’ndan en çok korkanınızdır…” (el-Hucurât, 13)
O mübârek köleyi bu mazhariyete nâil eyleyen, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e muhabbeti ve cemaatle namaza olan iştiyâkıydı.
Benzeri bir başka fazîlet tablosu:
Mü’mine siyâhî bir hanım, mescidin kumlarını temizler, yıkardı.
Bir gün Efendimiz onu Ravza’da göremeyince;
“–Nerede bu kardeşiniz?” diye ahvâlini sordu.
“–O vefât etti.” dediler. Onu (Peygamberimiz’e vefâtını haber verilecek kadar) mühim görmemişlerdi.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cenazesine katılamadığı için müteessir oldu;
“–Niye bana haber vermediniz?” dedi. Kabrini sordu, kabrine gitti, cenâze namazını kıldı. (Buhârî, Cenâiz, 67)
Ardından şöyle buyurdu:
“Bu kabirler orada yatanlar için zifirî karanlıktır. Üzerlerine kılacağım namaz sebebiyle Allah Teâlâ onların kabirlerini nurlandırır. (Yani sadece namazını kıldığım kişi değil, etrafındakiler de bu duâdan huzur bulur.)” (Müslim, Cenâiz, 71)
CAMİDE CEMAATİ KAÇIRAN SAHABİ
Bu terbiye içinde yetişen Medineli meşhur yedi fakih tâbiînden biri olan Saîd bin Müseyyeb -rahmetullâhi aleyh- bir gün camiye girdi, bir de baktı ki, cemaatle namazı kaçırmış, cemaat selâm vermiş. Nedâmet içinde;
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّـا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
“…Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allâh’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.” (el-Bakara, 156) dedi.
Hâlbuki bu ifadenin, vefat ve benzeri büyük kayıplar karşısında söylenmesi usûldür. Fakat o zât, bir vakit cemaati kaçırmayı böyle büyük bir kayıp olarak gördü de Cenâb-ı Hakk’a bu duâ ile ilticâ etti. O mânevî kaybın feryâdı tâ çarşıdan duyuldu. (Bkz. Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, I, 381)
Alvarlı Efe Hazretleri de namaz için şöyle demektedir:
Namaz dinin direğidir, nurudur,
Sefine-i dini namaz yürütür,
Cümle ibadetin namaz piridir,
Namazsız niyazsız İslam olur mu!?
Konumuzu İmam Rabbânî Hazretlerinin Mektubat’ından namazla ilgili bir beyitle noktalayalım:
“Kıl namazı, çün saadet tacıdır,
Namazı öyle bil ki, mü’minin miracıdır.”
İbadetlerimizin özünü teşkil eden namazı ise terk etmemeye gayret göstermeliyiz. Namaz ile yaşantımızı süslemeli, namaz ile maneviyatımı yükseltmeliyiz. Yüce Rabbim ibadetlerimizi makbul eylesin. Namazlarımızı huşu içerisinde ve sadece Kendi rızası için kılmayı nasip eylesin.