Menü Kapat

SENARYOLARIM

ASTSUBAY ÖMER HALİSDEMİR’İN ŞEHADETİ (Yıl 2023)

(Kişiler kahvede oturmuş, kendi aralarında konuşmaktadır. )

 

KİRLİ: Yani… İlle tutturdun şu piyeste rol alalım diye… Bu piyes bizi bozmasın Cengiiz…

CENGİZ: Ulan Kirli, hayırlı bir iş için görev aldık işte Allah Allaaah… Hem böyle işlerde gönüllü olmak gerek…(tişörtünü gösterek) Her şey Al bayrağımız için!

KİRLİ: Misal…

CENGİZ: Misal Şehidlerimizin kanı!…

KİRLİ: Üff! kaşın gözün oynamasın Cengiz…

(O sırada Herodot Cevdet uzaktan görünür.)

KİRLİ: Oyy oyy ooyyy.. Âlemin Kıralı geliyor açılıınn…

H.CEVDET: Kaave milletinin insanlarııı…Selamün alleyküüüm.

(Hep bir ağızdan) –Aleyküm selaaam , derler

H.CEVDET: Ulan Taarruz Keçisi; ne dikilyorsun orda Astsubay gibi?(bilgi:yasarhocam.com) Doldursana çayları; milleti şöyle bir çayla bakalım.

ÇAYCI: Bütün bardaklar dolsuuun…

H.CEVDET: (Kendi köşesine oturduktan sonra) Hani…Astsubay dedim de aklıma geldi.. Size astsubay Ömer Halisdemir’in kahramanlığını anlatmış mıydım?

Hep bir ağızdan: -Haayır anlatmadın… derler

H.CEVDET: E o zaman ne duruyorsunuz? Yaklaşın yamacıma da anlatayım.

(Etrafına toplanırlar)

ÇAYCI: Tavşankanı çaylaaar! Buyruun!

H.CEVDET: “Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi…Tepeden yol bularak geçmek için (bilgi yasarhocam.com) Marmara’ya; Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya…” (Ayağa kalkar ) Mehmet Akif Ersoy (dedikten sonra başıyla selam verip oturur, herkes alkışlar!)

H.CEVDET: Kardeşlerim! Tarih 15 Temmuz 2016… Milli iradenin ilk adımı olan bu tarihi hiç unutmam… Nasıl unutulur kardeşim? Paralel eşkenar mı? Yamuk oğlu yamuk mu? Ne derseniz deyin! İçerden her yeri ele geçirmişler! Hemde bizim silahlarımızla, uçağımızla tankımızla bize darbe yapmak istediler!

 CENGİZ: Hatırlamazmıyız! Unutursak yazıklar olsun bize!

HOCA: Ne diyor Dedem Korkut: “Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul! Halk içinde bozgunculuk yapan haindir oğul!”

H.CEVDET: Diline sağlık Hocam! İşte bu kahpeler, ordumuza sinsice sinmişler! Başta Millet Meclisimize ve özel harekât polis merkezlerimize bombalar yağdırdılar!

KİRLİ : Oyy oyyy oyyyy …. Şerefsizler!

H.CEVDET: Köprüler tutulmuş, kamu kurumları ‘zabt-u rabt’ ediliyordu. Baş Komutanımız hemen televizyonlara bağlanıyor! Ve halkı köprüleri-havaalanları ve meydanları doldurmalarını isteyince!…Hocalarımız Darbenin adeta salasını-ezanını okuyordu!

HOCA: Ne diyor İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed (S.A.V) :”Zulme sessiz kalan dilsiz Şeytandır!”

KİRLİ: Kim durabilir yerinde! Ve Durmadık! Haşahaşilere gereken dersi öyle bir verdik ki, Dünya bile şaşırdı!

ŞAŞAKIN: Darbe yapana darbe yapan tek millet olarak tarihe geçtik!

BİLGİN: Bi sus yahu! Bölmeyin! Baba sen devam et!

H.CEVDET: Kardeşlerimm! Yaşlı-genç bütün vatanperverler, Silahlarını kuşanıyorlar!

ŞAŞKIN: Hangi silahlar aga?!

BİLGİN: Abdest ve dua!

HOCA: Peygamberimiz (A.S.V.) ne diyor: “Mü’min’in silahı ikidir: Dua ve Abdest!”

H.CEVDET: İşte çifte silahlı silahşorler, yani Milli İrade Vatanlarına sahip oluyor, meydanlara çıkıyor! Hainler, Bombalar atlıyor, kurşunlar sıkılıyor, tanklara halk vücudunu siper ediyor! Kafa, kol, gövde, et, tırnak, akciğer, karaciğer, on iki parmak bağırsağı, el, ayak yayılır vadilere sağnak sağnak. Ortalık ana baba günü… İşte bu hengâmede, Herkes Hasbunallah diyor şehadet şerbetini kana kana içiyordu!

ÖLÜ: Aaaaaalllllaaaaah!( H.CEVDET alnından öper)

ŞAŞKIN: Çanakkale destanı gibi, desene!

H.CEVDET: Aynen! “Vahşetler denk” diyordu ya dedem M.Akif! Aynen öyle! Sen misin ona bomba atan? Mermi sıkan? Yediden yetmiş yediye herkes meydanlarda, köprülerde toplanıyorlar, sağnak sağnak yağan mermilere, bombalara ve tanklara göğüslerini siper ediyorlardı. Ölümü adeta öldürüyorlardı!

KİRLİ: Yook! Alçaklar alçakça yağdırdı bombaları!

H.CEVDET: Doğru! Onlar alçak ama bu necip millet öyle bir yücelik gösteriyordu ki tankların önüne yatacak kadar!

KİRLİ: Offf! Oofff! Hey MaşaAllah!

H.CEVDET: Bir bir şehid olıyorlar. Ama korkmuyor ve çekilmiyorlardı. ”Bir ölürüz, bin diriliriz” şuuruyla atılıyorlar ileriye! Göğüslerin de kurşundan çiçekler açıyordu! (bilgi:yasarhocam.com)Daha sonra bu halk hareketine, HÖH deniyor!

ŞAŞKIN: HÖH  ne demek aga!?

BİLGİN: Halk Özel Hareketi, Şaşkın! Milletin meydana çıkıp, tankların önüne yatacaklarını hesap edememişlerdi, Haşhaşiler!

HOCA: El cezire televizyonu haber spikeri:”Türkler Vatan demek ne demek tüm dünyaya bir gecede gösterdiler!” demişti.

CENGİZ: Dün Çanakkale’de 250.000 Şehidle de yedi düvele öğretmiştik!

H.CEVDET: Unutanlara da 15 Temmuz’da; “siper et gövdeni” diyen atasının emrini yerine getirdi: hayasızca, ahlaksızca ve dahi vahşeti tanka-tüfeğe-uçağa siper etti gövdesini!…250 şehid verdik, ama yüzlerce destan yazdık! Ben size Astsubay Ömer Halisdemir’i anlatayım!

KİRLİ: Anlat Babaaa! Büyüksüüün!

H.CEVDET: Kardeşlerim! Özel Kuvvetler Komutanlığın girişinde Kahraman Astsubay Ömer Halisdemir’in 20 kişilik Bordo Berelinin arasında Cuntacı Terziyi vurmasından bahsedeceğim!

CENGİZ: Ne cesaret yahu! Hiç korkmamış mı?!

HOCA: Bölünürüz zannettiler, BİRLEŞTİK! Korkarız zannettiler, DEVLEŞTİK!

H.CEVDET: O karanlık gecenin şifresi “KORKMA!” idi! Korkmak bile bu yiğitlerden korkuyordu! Tümgeneral Zekai Aksakallı Paşamız Kalkışmadan haberi olunca, hemen karargâhta en güvendiği Asker olan Astsubay Ömer Halisdemir’i arıyor: “Sana Vatanımız adına tarihi bir görev veriyorum. Tuğgenerel Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu karargâha girmeden öldür!” deyince Allah’ın yeni aslanı, Niğde Bor’lu ismiyle müsemma Başçavuş Ömer Halisdemir: Baş üstüne Komutanım!” diyor!

KİRLİ: Oyyyyy! Oooyyy! Tekbir… Allahu Ekber!

ÖLÜ: Aaaaalllaah! (H.CEVDET alnından öper)

HOCA: Ne diyor Peygamberimiz: “Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, elinizle olmazsa dilinizle düzeltin, dilinizle de olmazsa kalbinizle buğz ediniz ki, o da imanın en zayıfıdır.”

H.CEVDET: EyivAllah Pirim!(elini kalbine götürür) İşte yiğidimiz, eliyle düzelteceğini söyleyince; komutanı:”Ömerim, Bunun sonunda şehadet var” deyince Mangal yürekli Ömer Başcavuş:”Ben hazırım o şerbeti içmeye ve Peygamberime komşu olmaya Komutanım! Ayyılıdızlı bayrağımızın ilelebet dalgalanması, ezanımızın susmaması için canım feda olsun! ” dedi.Aksakallı Paşam:”Biliyorsun seninle 20 yıllık beraberliğimiz var. Hakkını helal et! Demiş. Ömer Astsubayım:” Baş üstüne komutanım! Hakkım helal olsun. Sizde hakkınızı helal ediniz! Vatan sağolsun!”

CENGİZ: Vaayy be! SubhanAllah! Öleceğini bile bile gidiyor. Bu nasıl bir iman! Canını seve seve Vatanı için veriyor!

HOCA: Ne diyor Dedem M.Akif:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

 

H.CEVDET: Başçavuşum da o gün Hz.Ömer heybeti zuhur etmişti adeta! Göktekiler, yerdekiler ve hatta yerin altındakileri bir titreme alıyordu!

ŞAŞKIN: Candan, anadan, yardan yârandan geçene kim durdurabilir!

H.CEVDET: İşte canını Vatanına feda etmek için bir saniye hatta salise tereddüt etmemiş!..

CENGİZ: Peki ne yapmış Baba!

H.CEVDET: Gölbaşında ki Özel Kuvvetler Komutanlığının girişinde sol tarafında çalılıklarda gecenin de karanlığından istifade ederek, pusuya yatar! 20 Bordo berelinin arasındayken hain Semih Terziyi, Babasının Aslan Kahramanı çalılıklardan çıkıyor ve iki kurşunla anlının çatından vuruyor haini!

KİRLİ: Ohhh! Şerrreefsiz! Eline sağlık Halisdemir komutanım!

BİLGİN: Bir Mıh Bir Nalı

                Bir Nal Bir Atı

                Bir At   Bir Atlıyı

                Bir Atlı Bir Savaşı

                Bir Savaş’da Bir Milletin kaderini değiştirir. İlk Kurşunu Sıkan Dörtyollu yiğidimiz Mehmet Çavuş gibi!                

ŞAŞKIN: Aga bir şey aklıma takıldı! Başçavuşa noluyor?!

H.CEVDET: Yiğidimizi o şerefsiz 20 asker tarıyor! Vücudun da tam 30 kurşunla şehadet şerbetini içiyor! Otuz kuşla Cennete uçuyor! Zira Ona âgûşunu açmış duruyor Peygamber!

ÖLÜ: Aaaaaallllaaaaaah! (Alnından öper)

 

(Herkes derin bir sessizlik içindedir. Başlarını öne eğerler. Bir müddet sessizlik olur. Ve ayağa kalkarlar (30 KUŞ ŞİİR) klibi izlerler)

                                                                                            SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2016

 NAMAZI ERTELEME

DEDE: (Namazlığını toplarken) Selim!..Oğlum namazını kıldın mı?

SELİM: (Masada ders çalışmaya devam ederken)Yok dede! Dersimi bitireyim kılacam!..

DEDE: Evladım Namazını kıl ondan sonara devam edersin!..

SELİM: Tamam ya Dede!..Sanki ben televizyon izliyorum. Dersim önemli!..Bitirim,kılacam!..

DEDE: Güzel torunum! Şeytan ve onun işbirlikçisi bizi sağdan yaklaşarak böyle kandırır.

             Yaptığın işin önemli olduğunu düşündürür.(bilgi:yasarhocam.com) Hâlbuki namazdan daha önemli bir       

             görevimiz yoktur.

SELİM: Beş dakika sonra kılacam!..Ha beş dakika önce ha sonra!..Sonuçta kılacam ama!..

DEDE: Bak evladım Maun suresinde rabbimiz namazı geciktirene çok kızıyor.” Yazıklar

             olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.”(Maun–4,5)

SELİM: Aman Yaa Dede!..Sanki ben namaz kılmıyorum!..

DEDE: Sevgili Torunum Vaktinde kılmak önemli!..Gezmeye gideceğin zaman Otobüs

             terminaline veya hava alanına dakikalar önce niye gidiyordun?

SELİM: Çünkü, araba veya uçak bizi beklemez!..Vaktinde gitmezsem kaçırırım!..

DEDE: Namazı da vaktinde kılmazsan,Allah’la olan randevuna geç kalırsın!..Akşam

              namazının vakti hem dardır

SELİM: Tamam yaa dede!..Kalkıyorum!..

DEDE: Oğlum ben senin için söylüyorum!..Hz.Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin abdest aldığı

             zaman sarıp solarmış! (bilgi yasathocam.com)Sebebini sorulunca:”Birazdan Rabbimle namazda bulaşacağım.

             Heyecanlanıyorum” dermiş..

SELİM: Anladım dedeciğim!..Namaz her şeyden daha ciddiye almalıyım!..

DEDE: On dakika var yatsıya!..

SELİM: Tamamdır!.. (Seccadesini serer, namazını hızlıca kılar. “Ne kadar da

               yorulmuşum” deyip dalar. Sonra oraya uzanır. Sahne kararır. Rüya âlemi

               sahnesi)(Kıyamet kopmuştu Mahşeri bir kalabalık vardı Her yön insanlarla doluydu

               Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor,

               kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu.(bilgi:yasarhocam.com)
               Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor, soğuk soğuk terler döküyordu.

                 Video ile bu desteklenir.)

GAYBİ SES: Selim Akıl!  Selim Akıl!  

SELİM: Buyurun benim ismim okundu!..

ZEBANİ 1: Şurada DUR!..Amelin kontrol edilicek.

ZEBANİ 2: Mizanda tartılacak!..(Hızlı bir Flim şeridi gibi hayatı yayınlanır!)

SELİM:Aman ya Rabbim küçük büyük bütün günahlarım sevaplarım hep kaydedilmiş!..

ZEBANİ 1: Evet Hayat Kitabımızda böyle olacağı size bildirilmişti!..

GAYBİ SES: Sonuç: Mü’minsin ama namazlarını kılmamışsın!

SELİM: Vallahi ben namazını kılan biriyim!..Bir yanlışlık olmalı!..

GAYBİ SES: Adli İlahide yanlışlık olamaz!..Bre gafil!..

SELİM: Estağfirullah!..Ama ben vallahi namaz kılan biriyim!..

GAYBİ SES: İsmin cehennemlikler listesinde!..Alın atın Cehenneme!..

SELİM: Olamaaaazzzz! Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hayır-hasenat eden insanlarla

               birlikte oldum! Onlarla beraber koşturdum Hep Rabbimi anlattım!..

ZEBANİ 1: Haydi yürü!..

SELİM: İyiliklerim! Oruçlarım! Okuduğum Kur’anlar, Namazım! Hiçbiri beni

               kurtarmayacak mı? (bilgi:yasarhocam.com)Namazlarım! Namazlarım! Namazlarım!(Zebaniler çukura

               tarken İhtiyar kurtarır..)

İHTİYAR: Durun Atmayın!.

SELİM: Allah razı olsun beni kurtardınız!..Az kaldı Cehenneme atılıyordum…Teşekkür

               ederim! (İhtiyarın elini öper.) Siz kimsiniz ?”

İHTİYAR: Ben senin Namazınım!..

SELİM: (Kızarak) Nee!..Sen nerdesin!..Öldüm,öldüm dirildim.Az kaldı cehenneme

              atılıyordum!..Sen neredeydin?

İHTİYAR: Sen beni hep son dakikalarda kılmıyor muydun!..Beni ihtiyarlattın anacak

                  gelebildim!.. Sen beni hep son anda yetiştirirdin, hatırladın mı? (Ezan sesi ile

                 Selim uyanır!Ama koşar abdesitini alır ve seccadesinin başına gelir!..Namaza

                 durur. Ve sahne karır.)                                                        SENARİST: Yaşar ERDOĞAN-2014

İLK MÜSLÜMANLAR!
(Mustafa Akkad’ın unutulmaz eseri ÇAĞRI filminden 20- 32. dk. lar arası ,senaryolaştırılmıştır. İstenirse metnin baş kısmına Rasulullah(a.s) ın Ebu Talip’le arasında geçen “Güneşi sağ elime, Ayı sol elime verseler” diyaloğu da eklenebilir.) 1.SAHNE
Loş bir oda. Ortada bir lamba. 5 adam oturuyor, konuşuyorlar.
Zeyd : Nasıl olur da keşif diye adlandırırlar? Yeni bir şey değil ki!
1. Sahabi : Evet ama Mekke için yeni.
Zeyd : Allah daha önce de buyurmuş aynı şeyleri Hz.Nuh’a Musa’ya İsa’ya. Ama insanlar değiştirmiş, çarpıtmış, unutmuş. Bu kez de Hz. Muhammed’in aracılığı ile Allah buyuruyor.
-tık tık tık!(Arka planda kapı çalma sesi.)
Hemen ortadaki lambayı söndürürler. Korkarlar.
Zeyd: Kim acaba?
2. Sahabi : Cafer olabilir.
Cafer içeri girer, elinde bir kağıt tomarı vardır.
Ammar : Nedir o getirdiğin?
Cafer : Allah’ın buyrukları.( oturur, elindeki kağıttan okumaya başlar.) “ Bismillahirrahmanirrahim. Güneş dürüldüğü zaman. Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman. Dağlar yürütüldüğü zaman. Gebe develer başıboş bırakıldığı zaman. Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman. Denizler kaynatıldığı zaman. Nefisler çiftleştiği zaman. Ve diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna hangi günah yüzünden öldürüldün diye sorulduğu zaman. Defterler açılıp yayıldığı zaman. Gökkubbe yarılıp açıldığı zaman. Cehennem alevlendirildiği, Cennet yaklaştırıldığı zaman, her nefis yaptıklarının bedelini öder. Sadegallahul azim.”
Zeyd : Allah O’na bu sözleri ilettiğinde sen orada mıydın Cafer?
(Cafer evet anlamında başını sallar.)
(Arka planda horoz sesi duyulur. Hepsi endişelenir.)
3. Sahabi : Şafak sökmek üzere. Artık gitmeliyiz.
2. Sahabi kalkar, kapıyı açar. Dışarıyı gözetler.
2. Sahabi : Ammar önce sen çık, sonra da Cafer.
(Sessiz ve ürkek adımlarla birer birer dışarı çıkarlar.)
(Perde kapanır.)
2. SAHNE

Ammar’ın evi. Etrafta birkaç tane put vardır. Annesi Sümeyye ve babası Yasir endişeyle oğullarını beklemektedir ki, Ammar içeri girer.
Yasir: Ammar! (Ayağa kalkar, Ammar’ın yanına gider.) Annen bütün gece gözünü kırpmadı.
Ammar : Üzgünüm Baba. (Arkasını döner)
Yasir : Neredeydin? Muhammed’le miydin yine? (Ammar’ın kolundan tutup yüzünü kendine çevirmek isterken, yan tarafta duran puta çarpar ve put düşer kırılır.)
Yasir ve Sümeyye aynı anda: Hiii!
Sümeyye : Nolucak şimdi?
Yasir : (Putun parçasını eline alır. Ve ona yönelerek konuşur.) Affet onu, ben yaptım, benim suçum.
Sümeyye : Bu tanrı hayatımız boyunca yardım etmişti bize.
Ammar : ( Yere eğilir, putun bir parçasını eline alır) Ama düştü kırıldı. Kendine bile yardımı dokunmadı.
Sümeyye : Ne biçim şeyler öğreniyorsun ?
Ammar : (Ayağa kalkar) Allah gözle görülmez ,(yasarhocam.com) alçıdan yapılmamıştır.
Sümeyye : Oğlum, biz tanrıları Kabe’de hergün görüyoruz. Korkuyorum yavrum. Sana zarar verecek kimseleri dinliyorsun.
Ammar : Hz. Muhammed’i dinliyorum anne.
Yasir : Evet Muhammed cömert, her şeyini paylaşıyor, dağıtıyor. Tebessümünü kimseden esirgemiyor. Şu Mekke ‘de ondan daha güvenilir kimse yok. Ne var ki fikirleri tehlikeli.
Ammar : Hangi fikri tehlikeli? Kimse açlıktan ölmemeli, zengin fakiri kandırmamalı, kuvvetli zayıfı ezmemeli. Bunlar mı tehlikeli fikirler? Genç kızlar zorla evlendirilmemeli, seçme ya da reddetme hakkı olmalı. Daha bu gece şöyle söyledi. Yeni doğmuş kızların gömülmesini engelleyin.
(Ammarla Sümeyye birbirlerine bakarlar.)
Ammar : Ben şanslıydım, annen hep oğlan doğurdu.
Sümeyye : Ama sen ve ben birbirimizi hiç tanımayabilirdik Yasir. Sen de hiç doğmayabilirdin oğlum. (Bakışları uzaklara dalar). İlk iki kızkardeşim gibi benim de gömülmem gerekiyormuş. Ne var ki babam yapamamış. Üçüncü bir bebeği daha öldürememiş. İkinci kızını toprağa gömerken bebek birden elini uzatmış, babamın parmağını yakalamış. Hani bebekler her zaman yaparlar ya. Babam sonradan anlatmış anneme. Bir an, kısacık bir an, sımsıkı tutmuş babamın parmağını, sonra gevşemiş, gevşemiş ; ancak o zaman babam elini çekebilmiş. Ben doğunca da haykırarak dışarı atmış kendini, aynı şeyi bir daha yapamam, asla yapamam diye.
Yasir: (Sümeyye’nin yanına eğilir. Ellerini tutar.) Sümeyye, töreler böyle.
Sümeyye : Ama yanlış! Bunlara izin veren tanrılar tanrı olamaz.
Ammar : Evet anne. Hz. Muhammed’e gideceğime söz verdim anne, toplanıp ibadet edeceğiz.
Sümeyye : Git, büyük bir insan O.
Ammar : Öyle.
Yasir : Evet git.
Dışarı çıkar. Sümeyye ile Yasir kapının perdesini açar arkasından bakarlar.
Sümeyye: İki kişi var peşinde.(Korkuyla birbirlerine bakarlar.) (Perde kapanır.)

3.SAHNE
Zengin bir oda. Kenarda Mekke’nin ileri gelenleri rahat bir şekilde oturmaktadır. Ammar’a bazı sorular sormakta, onu sorgulamaktadırlar.
Ebu Süfyan : Okumak mı? Muhammed’in okuması yazması yoktur.
Ammar : Ama anlatabilir.
Utbe : Efendim, ne dedin? Anlatabilir mi? Sen de anlatabilirsin, hadi anlat bakalım öğrenelim Muhammed neler diyormuş.
Ammar : Allah’ın emri onlar, Hz Muhammed’in değil!
Velid : Hangi Allah? Hangi emirler? Sizin Allah’ınız konuşuyor demek! (Salonda gülüşmeler olur.) Muhammed kendi kendine konuşuyor desene şuna.
Ammar : Allah’tan vahiy geldiği zaman Hz. Muhammed onları eksiksiz bir şekilde yazı yazanlara anlatıyor. Kur’an böyle oluşuyor.
Hind : Muhammed vehimlere dalmış aç yaşıyor. Gözleri kapalı hayal kuruyor.
Ammar : Gözleri kapalı ama yüreği açık!
Hind : (Köle Bilal’e döner) Çok bilmişliği için vur şuna bir tane.
Ebu Süfyan : (Hind’e dönerek) Hiç bir yararı olmaz. (Ammar’a döner.) Muhammed bilmiyor mu? Biz tanrılarımızı baş tacı ederiz. Kabe’ye sahibiz. Her yıl Arabistan’dan Mekke’ye kabileler gelir. İbadet ve alışveriş için. Şimdi biz üçyüz küsur tanrıyı bir tarafa itip yerine tek bir Allah’ı mı geçirelim? Taif’te Medine’de hatta burada kendi evimde olan bir Allah. O her yerdedir diyorsunuz ama göremiyoruz. (Salonda gülüşmeler olur.) Kabul etsek Mekke’nin hali ne olur? Tanrılar bizim hem dinimiz, hem de gelir kaynağımız.
Ammar : Allah alınıp satılmaz.
Velid : Delikanlı! Her an kırbaca yaklaşıyorsun.
Utbe : Ammar mantıklı ol biraz.
Ümeyye : Anlayamadığım bir şey var. Muhammed size bir kölenin efendisi ile eşit olduğunu söylüyor. (Güler ) Parayla satın aldığım zenci Bilal benimle eşit mi yani?
Ammar : Evet. Hz. Muhammed der ki bütün insanlar Allah’ın indinde birdir. İnsanı değerli ve üstün kılan, asaleti, zenginliği, ya da ırkı değil, sadece yaptığı iyi işlerdir.
Hind : Aman ne güzel! Esirler ve dilenciler için fevkalade bir şey, burunları iyice büyür artık.
Ümeyye : Bilal! Bu adama bir şey öğreteceksin. Efendi ile esir arasındaki farkı. (Bilal, kenarda beklemektedir. Onlara doğru yürür. Ammar’ın yanında durur.) Al kırbacı vur. Belki aklı başına gelir o zaman. Hadi durma kırbaçla! (Kırbacı Bilal’in eline verir)
(Bilal elinde kırbaç, kararsızlık içinde Ammar’a bakmaktadır.)
Ümeyye : (Kızgın) Kırbaçla dedim sana, duymadın mı?
Hind : Hadi vur!
Ümeyye : (Bağırır) Vur!
Ammar : (Tatlı bir sesle Bilal’e döner.) Haydi Bilal dinle emri.
(Bilal, bir süre duraklar. Kırbaç yavaşça elinden kayar. Yere çarparken sert bir ses çıkarır. Salondakiler telaşla birbirlerine bakarlar. Kaşları çatıktır. Ammar yere düşen kırbacı alır ve zorla Bilal’in eline tutuşturur.)
Ammar : İtaat et onlara. Öldürürler seni.
(Bilal bu sefer daha sert ve kesin bir şekilde kırbacı elinden fırlatır. Salondakiler telaşlanmıştır. Hepsi kızgınlıkla ayağa kalkarlar.)
Ebu Süfyan : Muhammed’in ne yaptığını gördünüz. Esirlerimizi bile etkiledi. (İşaret parmağını Bilal’e doğru uzatır.) Sen ! İnsan yerine konuyorsan tanrıların varsa unutma ki onlar efendilerinin tanrıları.
Ümeyye : Ben yalnız seni değil , insanlığını da satın aldım Bilal! (Parmağı ile tehdit ederek ) Yola getirmeyi bilirim!
Perde kapanır.

4. SAHNE
(Tepede güneş, kızgın kumlar üzerinde Ümeyye, Bilal’i kırbaçlamaktadır. Başka bir köle Ümeyye’ye gölgelik tutmaktadır. Bilal “la ilahe illallah, Muhammeden rasulullah” diye inlemektedir.)
Ümeyye : (Kırbaçlamaya ara verir ve Bilal’in yanına eğilerek sorar. ) Söyle kim daha kuvvetli Efendin mi, yoksa o bir tek Allah’ın mı?
Bilal : ( Güçlükle konuşmaktadır.) Bir tek Allah vardır ve Hz Muhammed onun rasulüdür.
Ümeyye : (Diğer kölelere döner) Bir kaya getirin, hadi! (Bilal bu esnada Allah büyüktür, Allah yücedir diye inlemektedir.)
(4-5 kişi güçlükle bir kaya getirir ve yerde yatan Bilal’in üzerine koyarlar. Bilal acı içinde bağırmaya başlar.)
Ümeyye : Gebertin!
Hind : (Yanında kölelerle gelir. Köleler Hind’i gölgelemektedir.) Hakettiği dersi verdin mi?
(Bilal hala Allah birdir diye inlemektedir.)
Hind : Zenci köle bize vaaz veriyor.
Zeyd: (Koşarak oraya gelir. Elinde bir kese vardır.) Efendimiz! Ebu Bekir bu esir için yüz dinar veriyor.
Velid : Dur bi dakka! Cezalandırırken köle satmak törelerimize aykırıdır.
Zeyd : Öyleyse iki yüz dinar. Ver kararını.
Hind : Esirlerin fiyatı böyle yükselmemeli. (Gider, Bilal’in eline basar,ezer.) Yoksa gelecek yıl kendi işimizi kendimiz yaparız. (Oradan ayrılır.)
Ümeyye : Al götür ona ihtiyacım kalmadı, istersen öldürebilirsin de.
(Zeyd para kesesini Ümeyye’ye verir, Bilal’in üzerindeki taşı zorlanarak kaldırır.)
Perde kapanır.

 KUTLU DOĞUM

(Köyden gelip şehirde bir araya  gelen AHMETle Mehmet emmoğludur. Çaylarını içerlerken Mehmet söze başlar.)

Mehmet: Eee emmoğlu nisan ayı da geldi. Nisan deyince aklıma hep köy işleri geliyor nasıl edeceğiz bilmiyorum.

AHMET :Emmoğlu nisan da benim aklıma peygamberimiz gelir hep. Onu görmeden sevdik. Keşke görebilseydik.

Mehmet: Peygamberimiz bu ay da mı doğmuş ki? Rabiaeve ayı değilmiydi doğduğu ay?

AHMET. Yok emmoğlu rebiu’l-evvel ayında doğdu. Ama o hicri ay miladi olarak da nisan ayında dünyaya teşrif etti.

Mehmet: istermisin çıkıp gelsin tekrar.

AHMET. İsterim tabii ki abicim neden istemeyim?

Mehmet: iyi de maça falan gidemeyiz o zaman.

AHMET:  kim demiş gidemeyiz diye peygamberimiz sporu teşvik etmiş aslanım. Hatta birlikte spor bile yapardık.

Mehmet: ama sakın maç izlemeye götürme!

AHMET niye ki?

Mehmet. Abi ağza alınmayacak küfürler ediyorlar.

AHMET. Abi peygamberimiz olunca terbiyesizlik etmezler her halde.

Mehmet: o değil de ankara gücü yaktı yine beni.

AHMET ne oldu ki abi.

Mehmet. İddiayı onlara oynadık yatırdı be abi.

AHMET: Emmoğlu peygamberimiz maça kızmazdı ama insanların geçimlerini, para kazanmalarını şansa bırakmalarına kızardı. Şimdiye kadar kazandın mı abi?

Mehmet. Tabi oğlum kazanman olur mu hiç!

AHMET: ne yaptın peki abi?

Mehmet:  tekrar oynadım. Ama bu defa hepsini kaptırdım. Haklısın galiba kumar gibi bir şey bu illet kurtulmak lazım. O parayı kaybedince bu ufak şişe açtım içtim kederden.

AHMET hopppaalaa emmoğlu dediklerini kulağın duyuyor mu senin?

Mehmet. Ne olmuş ki alkolik değilim ki arada bir olur öyle düğünde, bayramda, canın sıkılınca…

AHMET: hiç olurmu abi peygamberimiz içki kötülüklerin anasıdır diyor. Çoğu sarhoş edenin azı da haram diyor. Kurbanım olayım emmoğlu eccük dikkat et yaw.

Mehmet. Haklısın emmoğlu içtiğim gece evdekilerin de gönlünü kırdım, bir de söylemsi ayıp kusmuşum ortalık battı.

AHMET bak emmoğlu bu konuşma bize rehber olsun bundan sonra şöyle yapalım tamam mı?

Mehmet nasıl yapalım?

AHMET. Peygamberimizi seviyor musun?

Mehmet: tabii seviyorum olum o ne biçim soru.

AHMET. O zaman kendimizi peygamberimiizn yerine koyup o nasıl yapardı diye düşünelim her zaman.

Mehmet: çok mantıklı aslında. O zaman yamuk yumuk yaşamayız. Hem peygamberimiz bizim için örnek diyoruz hem de onun istemediği gibi yaşıyoruz. Dur bunları evdekilere de söyleyeyim de onlar da biraz düşünsün.

-alooo hanımm. Ne yapıyon gız.

-ne olsun bizim KIZla biraz kaynatıyorduk

-Bak hele biz emmoğluyla oturduk konuşuyorduk dedik ki peygamberimiz gibi yaşasaydık neler değişirdi hayatımızda? Valla ben sordum bu soruyu kendime ne pis adammışım utandım gız. Hadi bi de sen sor bakem senin de benden aşağı kalır yanın yok gerçi. Hadi görüşük.

AHMET: emmoğlu peygamberimizi örnek almanın yolu onu tanımaktan geçer. Gel sana bi kitap ısmarlayayım.

Onlar sahneyi terk ederken ışık eve döner evde KADIN KIZıyla dedikodu yapıyordur ve telefon görüşmesinden sonra konuşuyormuş gibi devam eder.

 

KIZ: kim aradı anne?

KADIN: Baban aradı çok Orijinal bir fikir söyledi bu fikir hayatımız değiştirir valla.

KIZ: bak görüyon mu kız anneee falcının dediği çıktı. Üç vakte kadar hayatın değişişecek demişti.

KADIN: Ne zaman fal baktırdın kız?

KIZ: Geçen sene.

KADIN eee üç vakit geçmedi mi?

KIZ: ben ilk önce üç gün sandım baktım çıkmıyor sonra dedim ki üç hafta galiba baktım yine olmuyor bu defa üç ayda kesin çıkar dedim sonra üç mevsimi bekledim. Allahtan üç sene beklemedim haaa.

KADIN: Allah senin iyiliğini versin hemi. kızım baban da nerden estiyse peygamberimiz yanımızdaymış gibi yaşamaya çalışın bakalım ne değişecek hayatınızda diye sorduydu. Dakka bir gol bir. Düşün bakalım peygamberimiz fal baktırmana ne derdi? Sen de kuzenin selmaya çektin haa.. bir o selma bir de komşunun kızı emine ikisi senin aklını çeliyorlar. Hele o emineye gıcık oluyom.

KIZ: neden anne

KADIN: tipten kaybediyor..

KIZ:  tamam benim yaptığım yanlış ama senin de benden aşağı kalır yanın yok anne. Sen de gıybet ediyorsun. Hem gıybeti allah kesin bir dille yasaklıyor.

KADIN: kızım ben olanı nsöylüyorum.

KIZ: biz de derste öğrertmene öyle dedik öğretmende peygamberimizin hadisiyle cevap verdi; bahsedilen şey o insanda varsa gıybet olur, yok ise iftira olur ikisi de çok kötü bir şey. naberrr(kız intikam almış edasındadır)anne lafı değiştiririp kızına yüklenir.

KADIN: hem sen git odandaki van direkşın posterlerini kaldır o ne öyle. Ders çalışmıyon saf saf o resimlere bakıyon. Ha bire müzik dinliyon.

KIZ: iyi ama peygamberimiz eşiyle def çalıp oyun oynayanları seyretmiş. Müziğe bir şey demezdi belki ama dersleri ihmal etmeme razı olmazdı. Biliyormusun dün iki kız harriyi paylaşamayıp kavga ettiler.

KADIN: aman kızım uzak dur kavgadan dövüşten. Gel biz de analı kızlı kendimize çeki düzen verelim ve peygamberimiz gibi davranmaya çalışalım. Onun için de evde günlük okuma dersimiz olsun.

KIZ: Tamam anne. Hadis ve siyer dersine hemen başlayalım öyleyse.

 Perde kapanır.


ELİF-BA KONUŞUYOR


 ELIF GIBI DOSDOĞRU OLUNMALI HAYATTA…

 BE GIBI TEK NOKTA ÜZERINDE DURABILECEK KADAR DENGELI OLUNMALI…

 TE GIBI OLMALI, VEDA HUTBESINDE EMANET BIRAKILAN IKI ŞEYI (KURAN VE SÜNNET) SÜREKLI BAŞININ ÜZERINDE TAŞIMALI INSAN…

 SE GIBI AZ KONUŞUP 3 DINLEMELI TOPLUMDA…

 CIM GIBI ÇOCUKÇA BAKMALI HAYATA, AMA CIM KADARDA ÇOK IŞ YAPMALI…

 HA GIBI GÖNLÜ GENIŞ DOSTLAR EDINMELI INSAN,

 HI KADAR AĞLAMAKLI OLDUĞUNDA YARDIMCI OLABILECEK…

 DAL GIBI BOYNUNU BÜKSE DE HAYAT,

ZEL GIBI ŞAPKASINI TAKMAYI BILMELI ZORLUKLARA KARŞI…

 RI KADAR RAHAT OLSA DA INSAN BU DÜNYADA,

 ZE’NIN NOKTASI GIBI BAŞINDA DOLANAN BIR SINEĞIN OLDUĞUNU MUTLAKA BILMELI…

 SIN MIDIR SANKI BU DÜNYADA NOKTASIZ PULSUZ TEK GARIP…

 ŞIN GIBI PULLARI VERMELI GETIRIP…

 SAD KADAR ŞIŞSE DE KARNIN,

 DAT GIBI HAYATA BIR GÖZ KIRP…

 TI GIBI BIR YELKENLIDIR HAYAT,

 

ZI KADAR YÜKÜ OLAN…

 AYN GIBI GÖĞE ÇEVIR YÜZÜNÜ…

 ĞAYN’IN NOKTASI KADAR ŞÜPHE OLMASIN KALBINDE…

 FE EYNE TEZHEBUUN… (KAÇIŞ NEREYE)

 GAF GIBI IKI GÖZÜNÜ AÇ…

 KEF KADAR KARIZMATIK OL…

 LAM GIBI TUTUNACAK BIR DAL OL GARIPLERE…

 MIM’LENMIŞ OLSAN DA YILMA YIKILMA…

 NUN KADAR SUSUKUN…

 VAV KADAR EDEPLI OL…

 HE GIBI HAYKIR IÇINDEN GEÇENLERI…

 LAMELIF GIBI ELLERINI O (C.C)’NA AÇ…

YA RABBI RAHMET VE MAĞFIRET KAPILARINI BIZE AÇ…

 SIZIM ELİF SIZISI

 ELİF GİBİ YANLIZIM

 NE ESREM NE ÖTREM

 NE BENİ DURDURAN BİR CEZMİM

 NE BANA BEN KATAM ŞEDDEM VAR

 NE ELİMİ TUTANBİR HARF

 NE ANLAMKATAN BİR HAREKEM.

 KALAKALDIM SAYFALAR ARASINDA İŞTE BEN BÖYLE,BİR GİBİ

 SEN GİBİ BİR OKUYAN BEKLEDİM,BİR HIFZEDEN

 BEKLİ GÖLGESİNİ İSTEDİM BİRİNİN MED GİBİ

YÜREKLERİN FETHİ (MEKKENİN FETHİ)

(Sinevizyon da Mekkeden görüntü ve Kâbe sabitken iki anlatıcı sahnenin iki yanına geçer)

1.ANLATICI: Mekke, yeryüzünde tevhidin timsâli ilk mâbed olan Kâbe’nin bulunduğu şehir.

2.ANLATICI: O Kâbe ki, “Çok mübarek ve âlemlere hidâyet olan Beyt’tir.”

1.ANLATICI: Yeryüzünün bu en şerefli ve en faziletli binası, tevhid inancından uzak yaşayan, hattâ bu inancı var güçleriyle ortadan kaldırmaya, müntesiplerini yok etmeye çalışan Kureyş müşriklerinin eline geçmişti.

2.ANLATICI: Ne yazık ki onlar tevhidin sembolü olan Kâbe-i Muazzama’nın içi ve etrafını putlarla doldurmuşlardı. Müşrikler, burada her türlü rezaleti yapıyorlardı.

 

1.ANLATICI: Rabbimiz hep korumuştu Beytullahı! Daha peygamberimiz doğmamıştı bile!..

2.ANLATICI: O güne kadar görülmemiş ve duyulmamış Ebrehe’nin ordusunu ebabilleri ile helak etmişti.

1.ANLATICI: Fakat müşrikliğe devam ediyorlardı. Fuhuş meziyet, faiz ticaret olarak kullanılıyordu.

2.ANLATICI: Kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar, cahil ve zalim olmuşlardı:

 

(Sahneye baba ve kızı çıkar. Kum renginde uzun (4m-2m) bezi iki kişi dalgalandırsın. Kum efekti yapsın)

BABA: Hadi kızım seninle gezmeye gidelim.

KIZ ÇOCUĞU: Annem ve abim gelmeyecekler mi?

BABA: Onlar sonra gelirler.

KIZ ÇOCUĞU:Peki Babacığım!..

BABA: Hadi gel şuraya bir çukur eşelim.

KIZ ÇOCUĞU:Tamam Babacığım!..

BABA: (Kız babasının üzerini sirkeler) Ne yapıyorsun kızım!..

KIZ ÇOCUĞU: Üzerin toz olmuş!Üzerini temizliyorum babacığım!..

BABA: (baba aflar ve şaşkın) Gerek yok!Sen hadi şu çukura gir bakim!..

KIZ ÇOCUĞU: Peki Babacığım!..

BABA: (bez dalgalandırılırken, kum atarken) Kumda saklambaç oyunu oynayalım..

KIZ ÇOCUĞU: Baba sen benle hiç oynamazdın?Beni çok sevindirdin..Hadi oynayalım!..

BABA: (Kum atmaya devam eder)

KIZ ÇOCUĞU: Baba yeter nefes alamıyorum!..Babacığım Yapma!..Sen beni öldürüyorsun!..

BABA: (baba sahneden şaşkın ve kulaklarını kapatarak kaçar)

KIZ ÇOCUĞU: (ekolu sesle) Baba!baba!..Babacığım!..Bebi niye diri diri toprağa gömüyorsun? (bilgi:yasarhocam.con) Benim ne suçum var?Niye babam!..Niye babam!..

 

1.ANLATICI: Hangi yürek dayanır böyle vahşete?

2.ANLATICI: Hangi Anne-Baba bu çığlığa rağmen bu cahilliği yapabilir?

1.ANLATICI: Kendi canından Bir parçayı gömen zalimler, uslanmıyorlardı?

2.ANLATICI: Gayretullah’a dokunan, Hz. Âdem (s.a.v.) ile Hz. İbrahim’in ruhaniyetlerini rencide eden ve bütün Müslümanların kalb ve vicdanlarını derinden sızlatan bu durumun bir an evvel ortadan kaldırılması gerekiyordu.

1.ANLATICI: Tarih 571 ve beklenen son peygamber yeryüzüne teşrif ediyordu..

2.ANLATICI: Tarih 610 ve ilk vahiy Hirada veriliyordu “Oku”

1.ANLATICI: Hep “Oku” ki hayat bulasınız ve iki cihan mutluluğuna eresin!..

2.ANLATICI: Ama gelen kitabı okumadılar!..Bu geçmişin masalıdır dediler!..

1.ANLATICI: Kendileri bu güzelliği yaşamak istemediler!..Yaşayanı da yaşatmak istemediler!..

2.ANLATICI: Bin bir çeşit eziyetler, işkenceler ve boykotlarla yaşanmaz hale soktular Mekke’yi Müslümanlara!..

1.ANLATICI: Zalimler, hakkın karşısında söyleyecek bir şey bulamıyorlar ve kaba kuvvete başvuruyorlardı.

2.ANLATICI: Sümeyye Anamızı Bir kolunu bir deveye, diğer kolunu bir başka deveye iple bağladılar…

1.ANLATICI: Bir ayağını bir deveye, diğer ayağını başka bir deveye bağladılar ve ayrı yönlere sürdüler develeri!..Kemiklerini kağıt gibi yırtar gibi kırdılar!..

2.ANLATICI: Daha neler yaptılar neler!..

 

(Sahneye kırbaçlayarak iki tane sahabeyi kiramı getiriler. Elbise olarak zıbın kafada da müşriklere siyah sarık, Müslümanlara beyaz sarık giyebilirler.)

Ümeyye bin Halef: (gıcık gülerek) Bağırma pis köle bak ben sana vuruyorum ben bağırıyormuyum?!..Huhaaahaaa!..

Ebû Cehil: Gelsin de sizi Muhammed kurtarsın!..Hah..hah

Velid ibn-i Muğîre: Senin yerinde şimdi Muhammed’in olmasını istemez misin Ya Hubeyb?!..

Hubeyb: Asla!..Benim yüzbin canım olsa ve siz bu şekilde devam etseniz, bu benim daha çok hoşuma giderdi. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin bir yerine bir diken eziyet verse ve rahatsız olsa onu kabul etmem.

(Arkadan Ömer Karaoğlu’ndan Bilemezler (hazır bana kahkalar) ezgisi yayınlanır. Hubeyb pleybek yapar)

 

Âs ibn-i Vâil:(Hubeybe vurarak) Kes sesini!..Öldürün şu Muhammediyi!..

Ümeyye bin Halef: (sevinerek güler) Ya Ebû’l-Hakem!Tamam bunun işi bitti!..Geri zekalılar görmedikleri Tanrılarına ulaştı!.. Huhaaahaaa!..

Ebu Fükeyhe: Helvadan yaptığınız acıkınca yediğiniz putlara mı tapacaktım?

Ebû Cehil: Kes sesini!..Vurun lat adına Vurun!..

Velid ibn-i Muğîre: İnkar et!..Lata Menata Uzza ve Hubele inandığını söyle!..

Âs ibn-i Vâil: Söyle kurtul!

Ebu Fükeyhe: Ahad!.Ahad!..Lailahaillalah Muhammedurresulullah.

Ümeyye bin Halef: Nankör!.Seni ben doyuruyorum.Sen Muhammed’e iman et öyle mi?Ala sana!(tekmeler)

Ebu Fükeyhe: Ahad!.Ahad!..Lailahaillalah …

Ebû Cehil:Bunuda geberttik!..Hah…hah…

Ebu Fükeyhe: Ahad!.Ahad!..Lailahaillalah

 

(Ekolu bir şekildeiki kere Laileha illalah dedirtilir. Ya koro ya da yine Ömer Karaoğlu’ndan La ilahe illallah (düşmez dilimizden) ezgisi söylenir)

 

 

1.ANLATICI: Artık Müslümanlara zindan olmuştu Mekke!..

2.ANLATICI: Önce Habeşistan Hicretleri gerçekleşmiş…

1.ANLATICI: Medineli şanlı Müslümanlar,Yani Ensar Mekkeli kardeşlerini Medineye davet ediyordu!..

2.ANLATICI: Müslümanlar teker teker, ikişer üçer gizlice hicret ediyorlardı.

1.ANLATICI: Hiçbir şey yanına alamadan!..Bütün mallarını ve akrabalarını bırakarak hicret ediyorlardı…

2.ANLATICI: Herekes giderken Mekkeye bakıyor ve birdaha geleceklerini ve geri döneceklerini haykıra haykıra gidiyorlardı.Vahyin kalbine döneceğiz diyorlardı..

(Mekke ezgisi ya koro veya Ömer Karaoğlu’ndan yayınlanır.)

1.ANLATICI: Herkes anadan yardan yarandan geçti…Allah için Vatanlarını terk ettiler!..

2.ANLATICI: Medinede Ensar Muhacir bekleşiyorlardı…Çünkü Hicret etmişlerdi!.Ama hasret çekiyorlardı!…

1.ANLATICI: Fakat hasret çektikleri aileleri değildi!..Hasretleri Hatemul Enbiya,Rasulussakaleyn,Ulul Azm Peygamber…

2.ANLATICI: İki cihan güneşi, Severi ser Bülendimiz, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)

1.ANLATICI: Rahat yüzü göstermediler Mekkede! Taifde!

2.ANLATICI: Kureyş’liler, Hz. Peygamberimizi Mekke’ye sığdırmadılar. Taif’liler de kabul etmediler ve kaybettiler. Medineliler ise bağırlarına bastılar ve itibar kazandılar.

1.ANLATICI: Medine Münevver, yani aydınlanıyordu!..Herkesin gözü Mekke’ye doğru bakıyordu!..

2.ANLATICI: Ağaçların tepesinde, evlerin damında yolları gözlüyorlardı. Sessizlik hâkimdi..

1.ANLATICI: Sessizliği bozuyordu bir se!..Ama ne ses!..Enfes bir ses!..Beklenen müjde yankılanıyordu!..

2.ANLATICI: “İşte geliyor, Alamlere rahmet Hz.Muhammed!”

1.ANLATICI: Defler çalıyor, herkes bir ağızdan söylüyor:” Ay Doğdu Üzerimize, Veda tepelerinde…

(Taleal Bedru Aleyna ilahisini koro söyler)

 

 

1.ANLATICI: Medine’de ikinci bir güneş doğmuştu!İnsanları birbirine kardeş eden güneş!..

2.ANLATICI: Ama ne kardeşlik!..Dünya kurulalı,kıyamete kadar dillere destan bir kardeşlik!.

1.ANLATICI: Münafıkların kalleşliğini asimile edecek kadar muhteşem bir kardeşlik!..

2.ANLATICI: İslam Devleti yeşeriyordu!..Önce Bedir sonra Uhud ve Hendek Savaşları yapılmış.

1.ANLATICI: Mekke özlemi gitgide artıyordu!…Hz. Ömer soruyordu: Ne zaman Namazda  Kabeye döneceğiz?!..

2.ANLATICI: Bari namazda dönelim der gibi soruyordu!..Peygamberimizde  Kabe’yi çok sevdiğinden kıble olması için başını göğe katdıra-rak Allah’a yalvarıp durdu.

1.ANLATICI: Cenâb-ı Hakk da Peygamber (sa.)’in bu içten gelen duasını kabul buyurup: “Göğe doğru yüzünün dönüşünü görüyoruz. Bunun için hoşuna gidecek bir kıbleye doğru yüzünü çevirteceğiz. Mescidü’l-Haram’a doğru yüzünü çevir” (Bakara–144)

 

(Önce “fevelli vecheke şatral Mescidil Haram” ekolu olarak arkadan yayınlanır. Sonra Muhammed İlhandan-Yüzüm Kabeye ilahisi çalar)

 

1.ANLATICI: Artık namazda hasret bir nebze olsun hafifliyordu. Ama bir hacda olsa ziyaret etmek istiyorlardı.

2.ANLATICI: Hicretin altıncı yılıydı. Ve nihayet, Hz. Peygamber ve ashabı Kâbe’yi ziyaret etmek için Mekke’ye doğru yola çıktılar.

1.ANLATICI: Mekkeli müşrikler Hz. Muhammed’in hareketini öğrenince Mekke’ye girmesine izin vermemeyi kararlaştırdılar. Hudeybiyede durdurdular.

2.ANLATICI: Allah Rasûlü’nün kararlılığı yüzünden müşrikler savaşı göze alamadılar. Rasûlullah ile Süheyl uzun görüşmelerden sonra anlaşma şartlarını tespit ettiler. Buna göre;

1.ANLATICI: 1-Müslümanlarla müşrikler on yıl süreyle savaşmayacaklar, birbirlerine saldırmayacaklardı.

2.ANLATICI: 2- Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaretten vazgeçerek geri dönecekler, ancak gelecek yıl umre yapacaklar, müşriklerin boşaltacağı Mekke’de üç gün kalacaklar ve yanlarında yolcu kılıçlarından başka silah taşımayacaklardı.

1.ANLATICI: 3- Mekke’den birisi Müslüman olarak Medine’ye sığındığı zaman iade edilecek; fakat Medine’den Mekke’ye sığınanlar iade edilmeyecekti.

2.ANLATICI: 4- Arap kabileleri istedikleri tarafla anlaşma yapmakta serbest olacaklardı.

1.ANLATICI: Hudeybiye antlaşmasının bütün şartları görünüşte Müslümanların aleyhine idi. Bu nedenle Müslümanlar büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.

2.ANLATICI: Bu antlaşmayı bir aşağılanma, bir küçük düşürülme olarak kabul ettiler. “Sen Allah’ın Rasûlü değil misin? Davamız hak dava değil mi? Bu zilleti neden kabul ediyoruz?”
1.ANLATICI: diyen Hz. Ömer’in sözleri, Müslümanların genel üzüntülerinden doğan tepkinin dile getirilişinden başka bir şey değildi. (bilgi:yasarhocam.con) Fakat şüphesiz Allah ve Rasulü neyin hayırlı, neyin şer, neyin izzet, neyin zillet olduğunu daha iyi bilirdi.

2.ANLATICI: Hudeybiye’de ondokuz gün kalmışlardı. Kurbanlarını kesen Peygamberimiz traş olduktan sonra Medine’ye doğru yola çıkıldı.

1.ANLATICI: Yolda, “Biz sana apaçık bir fetih verdik. Bununla Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayacak ve sana olan nimetini tamamlayacak ve seni doğru bir yola iletecek. Allah sana şanlı bir zafer verecek” (el-Fetih, 48/1,2) âyetleriyle başlayan Fetih Sûresi nazil oldu.

 

(Etkili okuyan bir Hafızdan fetih s.1,2,3,19,27,28.ayetleri okutulur.)

 

2.ANLATICI: Gerçektende Hudeybiye barışının göründüğü gibi kötü bir anlaşma olmadığını, tersine Müslümanlara zafer kapılarını açan bir “feth-i mübin” olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

1.ANLATICI: Hudeybiye Barışı’nın hemen bütün şartları, Müslümanların aleyhine görünüyordu. Hudeybiye Barışı 2 yıl devam etti.

2.ANLATICI: Öldürülen Huzâalılardan diyetlerinin ödenmesini Kureyşliler reddettiler. Böylece resmen de bozmuş oldular. Mekkeli müşrikler ihlal etmesi ile birlikte, Mekke seferi hazırlıkları başladı…

1.ANLATICI: Hz. Muhammed (s.a.s.),Mekke’nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu. Kureyş savunma için hazırlık yapar da karşı koyarsa, kan dökülürdü. Bu yüzden hazırlıklar son derece gizli tutuldu.

2.ANLATICI: Hicretin 8’inci yılı, Ramazan’ın 10’uncu Pazartesi günü 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine’den çıktı. (1 Ocak 630) Yolda katılan birliklerle, ordunun sayısı daha sonra 12 bine yükselmişti.          

1.ANLATICI: Mekke’ye bir konak (yaklaşık 16 km.) mesâfede karargâh kuruldu. Hz. Muhammed (s.a.s.), ortalık kararınca burada ordu mevcûdunun sayısınca ateş yakılmasını emretti.

2.ANLATICI: Böylece, ordunun haşmetini Kureyş’e göstermek istiyordu. Müslümanların yaklaştığını duyunca ne yapacaklarını şaşırdılar.

1.ANLATICI: Hz. Muhammed (s.a.s.)’e karşı en çok kin besleyen Mekke’nin resi Ebû Süfyân burada Müslüman oldu. Artık Mekke fethedilmiş demekti. Belki hiç mukavemet görülmeyecekti. Peygamberimiz buyurdular ki:

2.ANLATICI: – “Her kim Ebû Süfyân’ın evine girerse, emniyettedir. Her kim kendi evine kapanır, ordumuza karşı koymazsa, emniyettedir. Her kim Harem-i Şerîf’e girerse, emniyettedir. Ebû Süfyân bunu ilân etsin”, buyurdu.

 

(Ömer Karaoğlu’ndan Adı için Yaşamak ezgisi çalar)

 

1.ANLATICI: Miladi 630 yılında Mekke fethedildi. Vaktiyle Kureyş müşrikleri tarafından bu şehirden zorla çıkarılıp Medeni’ye hicrete zorlanan Müslümanlar, silah kullanmadan Mekke’yi fethettiler.

2.ANLATICI: Mekke’den ayrılalı 8 yıl olmuştu. Resulullah Efendimiz (s.a.v.), en sadık arkadaşı Ebu Bekir (r.a.) ile ayrıldığı bu şehre, 10.000′den fazla mümin ile birlikte girdi. 1.ANLATICI: Rasûlullah (s.a.v.), Kâbe çevresindeki putlar için birlikler gönderdi. Peygamber’in (s.a.v.) münadisi Mekke’de şöyle bağırdı: “Kim, Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa; evinde hiçbir put bırakmasın, hepsini kırsın!”

2.ANLATICI: Kabe ve çevresi putlardan teker teker temizleniyordu.

1.ANLATICI: Kâbe’de ilk ezanı Bilal-i Habeşi okudu. Resulullah Efendimiz (s.a.v.) Kâbe’yi tavaf ettikten sonra, Beytullah’ın kapısı önünde Mekkelilere hitap etti.

2.ANLATICI: Resûl-i Ekrem Efendimiz, fethin ikinci günü, öğle namazından sonra Kâbe kapısı merdivenine çıkıp, arkası Kâbe’ye dayalı bir halde Allah’a hamd ve senâda bulunduktan sonra halka şöyle hitap etti:

1.ANLATICI: “Ey insanlar!”Şüphesiz Allah göklerle yeri, güneş ile ayı yarattığı gün Mekke’yi haram ve dokunulmaz kılmıştır. Kıyamet gününe kadar da haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır.”Allah’a ve âhiret gününe inanan kimse için, Mekke Hareminde kan dökmek, ağaç kesmek helâl olmaz!

2.ANLATICI: “Mekke’de kan dökmek benden önce hiç bir kimseye helâl olmadığı gibi, benden sonra da hiç bir kimseye helâl olmayacaktır!”Bu söylediklerimi burada dinleyenler, hazır bulunanlara duyursun!

1.ANLATICI: “İslâmiyet’te, ne câhiliyyet antlaşması vardır, ne de fetihten sonra hicret. Fakat cihad ve cihada niyet vardır. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir.(bilgi:yasarhocam.con) Bütün Müslümanlar kardeştirler.”Müslümanlar kendilerinden olmayanlara (düşmanlara) karşı bir tek eldirler, elbirliği ile hareket ederler.

2.ANLATICI: Rasûli Kibriya Efendimiz, umumî af ilân ettikten sonra, Safa Tepesine çıkıp orada Kureyşlilerin bîatını kabul etti.

1.ANLATICI: Seneler önce aynı tepede peygamberliğini açıktan ilân edip muhalefetle karşılaşırken, şimdi aynı tepe üzerinde aynı kimselerden İslâmiyet üzere biat alıyordu.

2.ANLATICI: Mekke artık fethedilmişti. Yüzlerde, gönüllerde sevinç vardı. Şehirde müstesna bir bayram havasının neşesi hâkimdi. Kâbe yüceliyordu. Tevhid elbisesine bürünüyordu. Bu sırada bir bedevinin Peygamberimiz’in yanına yaklaştığı görüldü.

1.ANLATICI: Bir peygamberin karşısında bulunmanın heyecan ve haşyeti altında bedevi tir tir titriyordu. Durumu fark eden Rasûl-i Kibriya, “Ne oluyor sana? Kendine gelsene! Ben bir hükümdar değilim; ben, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek geçinmiş olan Kureyşli bir kadının oğluyum.”

2.ANLATICI: Bu fetih en katı kalpleri bile yumuşatmayı başarmıştır. Tabii ki “Huluki-l azim” (büyük ahlak) sayesinde. Çünkü Resulullah (sav), büyük zulümler görerek çıkmak zorunda kaldığı Mekke’ye büyük bir ordunun başında komutan olarak ve elinde intikam alma fırsatı ve gücü olduğu halde girdiği zaman,

1.ANLATICI: Mekkelilerin o dayanılmaz işkence ve hakaretlerine rağmen onları serbest bırakmak suretiyle, kendi düşmanlarını hatta asırlar sonra gelecek olan gayr-ı müslimlerin kalbini bile şefkatiyle esir almıştır.

2.ANLATICI: İşte asıl fetih budur. Zira devamlılık açısından en iyi fetih kalplerin fethidir. Aksi halde, fetih zannedilen zaferler, işgal olmaktan öteye geçemez.

1.ANLATICI: Öyleyse bizler, insanların asli vatanı olan kalplerine girmeye bakalım. Orda yer bulabildik miydi en büyük fatih biz oluruz.

2.ANLATICI–1.ANLATICI: . Fethimiz kutlu ola, fethiniz mübarek ola!

                                                   (Ömer Karaoğlu’ndan doğ ey güneş ezgisi çalar biter)

                                                                                                                                                    SENARİST: Yaşar ERDOĞAN    
                                                                                                                                                           
21.12.2011

MEKKENİN FETHİ

(SAHNEYE FON EŞLİĞİNDE TEKER TEKER ÇIKARLAR.ORTA YERDE REPLİĞİNİ SÖYLER, SAHNENİN UCUNA GİDER.SONUNDA HİLAL ŞEKLİNİ ALIRLAR.)

 

 1.GENÇ:

Her şey bir şiirle başladı.

Peygamber huzurunda okunan bir şiirle…

Kızgın kum fırtınalarından,

Adem vadisinden kopup gelen bir şairle…

Ardında kırk süvari,

Ve alev alev yanan gözlerinde ihanet haberleri.

Bu şair, huzaa kabilesinden Amr bin Salim’di.

En üst perdeden okudu şiirini,

Ve gözlerini kırpmadan dinledi Nebi;

 

2.GENÇ:

” Kureyşîler sana verdikleri sözde durmadılar,

Hudeybiye’de seninle yaptıkları misakı bozdular.

Bizi Vetir’de,

Kendi yurdumuzda gafil avladılar.

Benim kimseyi yardıma çağırmayacağımı,

Çağıramayacağımı sandılar.”

 

3.GENÇ: (bilgi:yasarhocam.com)

Dedi ve durdu.

Şair ağlıyordu.

Peygambere çevrildi tüm gözler

Ve o an tutuldu nefesler.

Sahabenin başları yere değiyordu,

Çünkü mübarek alınlarındaki damar belli oluyor,

Peygamber celalleniyordu.

 

4.GENÇ:

” Ey Nebi!

Allah’ın kullarını yardıma çağır,

İçlerinde Allahın Rasulü de olsun

Yapılan zulme, öfkesinden renkten renge girsin,

Ve büyük bir ordunun başına geçip,

Denizler gibi köpürerek akıp gelsin.”

 

5.GENÇ:

Şiir bitmişti,

Şair de bitmişti.

Gözler hâlâ peygamberdeydi,

Allahın râsû»lü, ridasını toplayıp ayağa kalktı!

Ve sahabe ayağa kalktı.

Şimdi konuşan peygamberdi;

 

 

 

6.GENÇ:

” Eğer kendime yardım ettiğim şeylerle

Huzaalara yardım etmezsem,

Ben de yardım görmeyeyim.

Varlığım kudret elinde olan Allah’a andolsun ki,

Kendimi ve ev halkımı koruduğum gibi,

Bunları da koruyacağım.

Şimdi haber salın yeryüzüne!

Allah’a ve Ahiret gününe iman edenler Medine’de toplansın.”

Medine dağlarında savaşın ritmi,

Sokaklarında peygamber sessizliği…

Konuşmuyor nebi

Hane-i saadet’te kılıçlar bileniyor

Hane-i Saadet’te zırhlar temizleniyor

Ve şehirlerin anası gülüyor.

Mekke-i mükerreme uzaktan gülüyor.

 

7.GENÇ:

Gül ey Mekke! Gün senin günündür

Gün senin fetih günündür.

Gül ki, bu dönüş sanadır.

Baksana,

Dün bağrından koparılan yiğitler dönüyor sana

Erak topraklarını savuran rüzgar dönüyor önce

Ardından büyük bir birlik;

 

8.GENÇ:

Başlarında Halid bin Velid!

Arkadan ey Mekke!

Senin topraklarında yaşarken

Rabbim Allah’tır dedi diye sövülen,

İşkence gören,

Her tarafı kıpkızıl kurban taşları gibi

Kan içinde kalan muhacirler geliyor.

En önde Zübeyr bin Avvâm geliyor

 

9.GENÇ:

Hani sekiz yaşında müslüman olan

Hani onbeş yaşında senden koparılan

Amcası onu bir hasıra sarmıştı hani

Ateş dumanına tutmuştu

Küfre dönsün diye.

Ama o dönmedi küfre

Ve peygamber yıldızlarından biri olarak

En önde sana dönüyor ey Mekke!

 

 

 

 

 

10.GENÇ:

Sonra bir bölük halinde Beni gıfarlar geliyor!

Bayrakları Ebu Zer Gıfari’nin elinde…

Şu müslüman oluşunu Kâbede ilan edince

Bayılana kadar dövülen Ebu Zer geliyor.

Eslemler geliyor bölük halinde

Müzeyneler bin kişilik alayla geçerken çölden

Tekbir sesleri geliyor göklerden

Ey Mekke başka kimi bekliyorsun söyle!

 

11.GENÇ:

Hz.Hamza’yı mı?

Musab bin umeyr’i mi?

Onlar,

Şehitler ordusuyla tebessüm ediyorlar sana

Ve baksana

Gözleri ışıl ışıl

sana yaklaşan ve tozu dumana katan

bir alayı seyrediyorlar

Kapkara bir taşlığı andıran bu alay da kim

Bir hareketlilik semada…

Bunlar ölüme susamış savaş erleri Ensâr!

Ve en ortada simsiyah sarığıyla Yâr!

O an Peygamberler ayakta,

Melekler ayakta

Şehitler ayakta…

Ey Mekke Kalkabilirsen sen de kalk

Çünkü gönüllere safâ geliyor

Hazreti Muhammed Mustafa! geliyor

 

(EKO VERİLİYOR VE İTRİNİN SALAVATI HEP BERABER BİR KEZ SÖYLENİR.)

 

12.GENÇ:

Sekiz yıl geçti aradan

Sensiz tam sekiz yıl geçti…

Gittiğin gece

Uzaktan dönüp Kâbe’ye bakınca;

” Mekke!demiştin,

” Sen benim için bütün dünyadan daha değerlisin

ama senin insanların beni rahat bırakmıyor”

deyip gitmiştin. (bilgi:yasarhocam.com)

 

13.GENÇ:

Yıldızlar da seninle birlikte gitmişti.

Kapkaranlık geceler kalmıştı ardında.

Mekke öksüz kalmıştı.

Ve Mekke çocukları…

Çocuklar hep

Sümeyye’nin toprağa düştüğü yerde oynadı,

Habbâb bin Eret’in ateşe atıldığı yerde oynadı

 

14.GENÇ:

Hane-i Saadetin üzerinde

Sevr mağarasından kalma güvercinler bekledi seni .

Kâbe-i Muazzama’da namaz kılışını özleyen Hârem,

Haticetül Kübrâ’nın hatıraları,

O gül kokuna hasret kalan sokaklar bekledi seni.

 

15.GENÇ:

Şimdi Kasva’dan inmez misin Ya RasulAllah!

İnmez misin ki,

Ayaklarından öpsün mekke toprakları

Ve kaldırmaz mısın başını ki

Nur çehreni seyretsin âlem

 

16.GENÇ:

İşte Rasulullah’ın nur yüzü göründü.

İşte Rasulullah bakıyor.

Başında yemen işi simsiyah bir sarık.

O Alnındaki nura kurban olalım.

Rasulullah Kâbe’ye bakıyor.

Ve işaret ediyor Hz. Bilâl’e…

Bilâl, Kabe-i Muazzamâ’nın üzerinde…

Şimdi Bilâli dinlesin yer ve gök.

 

(GÜZEL BİR EZAN OKUR BİRİ)

 

(BAŞ TARAF BU ŞİRLE BAŞLANABİLİR. (bilgi:yasarhocam.com))

 

Selam olsun sana o geceki ışığına, nuruna…

Bir başka esiyordu seninle rüzgar şerefli şafak

Sema birbaşkaydı o gece semavat bambaşka

Cennet kadar şirindi o gece Mekke şerefli şafak

 

Kisra yatağından fırlayınca kül oldu benzi

Ateş utandı söndü save gölü kurudu putlar yok oldu

Bir muştu vardı ortalıkta bütün alem canlandı

Cennet kadar şirindi o gece Mekke şerefli şafak

 

Anlatamıyorum acizim efendim canAhmedim ben seni

Ne şanslısın sen temaşa ettin efendimi SEN şerefli şafak

Senin şafağında ezeli nur geldi bütün cihana O gece

Cennet kadar şirindi o gece Mekke şerefli şafak

 

Melekler gıptayla pürhazır, nuru ruhlara doldu o gece

Güller açıldı ,bülbüller öttü, hu hu nağmeleri sardı o gece

Can Ahmedim, gülAhmedim Ömerim özledim görmek isterim

Ona varmak, onu görmek nasipmi bana söyle şerefli şafak

Cennet kadar şirindi o gece Mekke şerefli şafak 

İstanbul ‘un Fetihi

KORO:

“Kostantiniye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir; onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” (bilgi:yasarhocam.con)

 

1.GENÇ:

Bin dört yüz elli üçün mayısı, gün yirmi dokuz,

Şahlanmış ordu, duramaz yerinde kutlu oğuz.

 

2.GENÇ:

Nisanın yedisi, kuşatma hazır, rüya tamam;

Bizans teslim olmuyor yardım diyordu aman!

 

 3.GENÇ:

Surdan gedik açıyordu, menzili dövdükçe şahi;

Gemileri karadan yüzdürdü Sultan-ı dahi

 

4.GENÇ:

Gece fener yakınca karada, denizde ordu

Bizans’ın aklı, hayali, hepten dimağı durdu

 

  1. .GENÇ:

Işık şenliğinle nur içinde ordu yıldızlara ahenk

Melekler uçuyor üste, ordu meleklere denk

 

6.GENÇ:

Üçler, yediler, kırklarla atlı yaya karıştık

Hücum için biz bir birimizle koşup yarıştık

 

7.GENÇ:

Çelik çomak oynar gibi koşuyorduk hızla cenge,

Attığımız ok düşürürdü değince frenge.

 

8.GENÇ:

Gülleler vurdukça kale surlarını dağıttı,

Bizans sarayında yükselen vaveylalar ağıttı,

 

9.GENÇ:

Ulubatlı Hasan bayrağı dikti kale burcuna,

Kanları karıştı İslam’ın mukaddes harcına.

 

10.GENÇ:

Tekbir ve tehlih sedaları inletti afakı,

Umumi hücum başladı Bizans’ın son şafağı,

 

11.GENÇ:

Eyyubi Ensari kalkmış sesleniyordu oradan

Bu mutlu günü bildirmiş elçisiyle yaradan

 

12.GENÇ:

Rum ateşi yaksa da olmuş bize birer lale,

Cenneti görende olur mu dünyalık gaile!

 

13.GENÇ:

Ateş hattında gazada tekbir getiren sultan

Akşemseddin ve Molla Gürani manevi koldan

14.GENÇ:

Gökler açıldı perde perde yedi kat göründü,

Bu kutlu gün için sekizyüz elli yıl yüründü.

 

15.GENÇ:

Tarihin en mukaddes hücumudur bu hücum,

Çığlık atıyordu Bizans “gitti diyordu” tacım.

 

16.GENÇ:

Hak için cenge koşan hakkı hak bilip tapandı

Kutlu asker kutlu padişah secdeye kapandı.

 

17.GENÇ:

Dedem Korkut der: Er olan yiğit devirir dağı

Oğuzun kutlu ordusu ancak çevirir çağı!

 

18.GENÇ:

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;

Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek…

Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek…

 

19.GENÇ:

Yürü: “Hala, ne diye oyunda oynaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

20.GENÇ:

Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden…

Senin de destanını okuyalım ezberden…

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

 

21.GENÇ:

Elde sensin, dilde sen… Gönüldesin, baştasın:

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

22.GENÇ:

Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,

Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?

Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

 

23.GENÇ:

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

24.GENÇ:

Bu kitaplar Fatih’tir, selim’dir, Süleyman’dır;

Şu mihrap sinanüddin, şu minare Sinan’dır;

Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!

 

25.GENÇ:

Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?

Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;

 

26.GENÇ:

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan

Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan;

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan…

 

27.GENÇ:

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın…

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

 

28.GENÇ:

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!

Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın…

 

28.GENÇ:

Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

KORO: (bilgi:yasarhocam.con)

FATİH’E,AKŞEMSEDDİN’E,ULUBATLI HASAN!A

BİR ÇAĞ KAPATIP YENİ BİR ÇAĞ AÇANLARA

SELAM OLSUN!ALLAH CÜMLESİNDEN RAZI OLSUN!

 

Fetih Marşı

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;

Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek…

Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek…

 

Yürü: “Hala, ne diye oyunda oynaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden…

Senin de destanını okuyalım ezberden…

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

 

Elde sensin, dilde sen… Gönüldesin, baştasın:

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,

Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?

Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

 

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Bu kitaplar Fatih’tir, selim’dir, Süleyman’dır;

Şu mihrap sinanüddin, şu minare Sinan’dır;

Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!

 

Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?

Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;

 

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan

Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan;

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan…

 

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın…

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!

Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın…

 

Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 İSTİKLÂL MARŞI

     (l Perdelik Piyes)

 OYNAYANLAR: (Öğretmen, Atilla, Nur, Mete, Serpil, Ateş, Güneş, birinci öğrenci, ikinci öğrenci, üçüncü öğrenci, dör­düncü öğrenci.)

               İSTİKLÂL MARŞI

MECLİS: l (Öğretmen ve Öğrenciler )                                                                                      
DEKOR: (Bir sınıf. Duvarda Atatürk’ün ve Mehmet Akif’in resimleri ve bir bayrak.)

 

ÖĞRETMEN- Sevgili çocuk­lar! Bugünkü dersimizin ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?

ÖĞRENCİLER- İstiklâl Mar­şı ve onu yazan şair Mehmet Akif…

ÖĞRETMEN- Sizlere İstiklâl Marşı’mızı ve onun şairi hak­kında büyüklerinizden bir şeyler öğrenmenizi, bazı şiirlerini ezberlemenizi söylemiş­tim. Bunu yaptınız mı?

ÖĞRENCİLER- Yaptık öğ­retmenim!

ÖĞRETMEN- Aferin size! Şimdi sen söyle Atilla! İstiklâl Marşı ne demektir?

ATİLLA- Milletimizin kurtu­luşunu, kuvvetini, birliğini an­latan ve bütün millet tarafın­dan beğenilip benimsenen, tö­renlerde söylenen marştır.

ÖĞRTEMEN-   Sen   söyle Nur! Türk’lerin İstiklâl Mar­şı’nı Mehmet Akif nerede ve hangi yılda yazdı?

NUR- Ankara’da 1921 yılı Şubat ayında yazdı. Bu şiir 12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nde resmen Milli Marş olarak oy birliği ile kabul olundu.

ÖĞRETMEN- Aferin sana…Sen cevap ver Mete! Mehmet Akif nasıl bir şairdir?

METE- Mehmet Akif vatanı­nı seven büyük bir şairdir. Ya­şadığı çağlarda Türk ulusu bir çok savaşlara girmiş, bozgun­lara uğramış, büyük topraklar kaybetmişti. O halkın çektiği ıstırabı haykırdığı gibi zaman zaman kazanılan büyük zafer­leri de güzel şiirlerle övmüş­tür. Mehmet Akif, Türk ulusu­nun yirmi beş asırlık büyük bir ulus olduğunu, her zaman hür yaşamış olduğunu söyler ve asla esir ve güçsüz olma­dığını haykırırdı. En umutsuz günlerde bile bu inancını kay­betmedi. İstiklâl   Savaşı’nda da Anadolu’ya geçerek sonu­na kadar şiirleri, yazıları ve sözleri ile çalıştı. Vatanın kur­tuluşuna yardımcı oldu.

ÖĞRETMEN- Doğru! Şimdi onun Birinci Dünya Sava­şı’nda yazmış olduğu ve mil­let tarafından en çok sevilen ve tutulan şiiri hangisidir? Bu­nu kim biliyor?

ÖĞRENCİLER- “Çanakkale Şehitleri!” şiiri.

ÖĞRETMEN- Bunu bildiniz! Şimdi Çanakkale Savaşı hakkında bilgi vermek isteyenler parmak kaldırsın! (Bütün par­maklar havaya kalkar.)

ÖĞRETMEN- Görüyorum ki bunu hepiniz anlatmak isti­yorsunuz. Ama hep birden ko­nuşacak olsanız bir şey anla­şılmaz. Sen Serpil bu savaşı anlat!    Böylece    Mehmet Akif’in o şiiri niçin yazmış olduğunu öğrenelim.

SERPİL- Birinci Dünya Sa­vaşı’nda Türkler hemen he­men bütün dünya ile savaş ha­linde idiler. Bir tarafta Türk­ler, Almanlar, Avusturyalılar ve Bulgarlar el eleydi. Karşı­mızda da İngiltere, Fransa; İtalya, Rusya ve komşuları gibi büyük devletler yer al­mışlardı. Düşmanlarımız bizi çökertmek için deniz yoluyla Çanakkale Boğazı’ndan gir­mek, İstanbul’u almak ve Ka­radeniz yoluyla zor bir duru­ma düşmüş bulunan Rusya’ya yardım göndermek istiyorlar­dı. Onun için Çanakkale Bo­ğazı’nın önüne yüzlerce savaş gemisi yığdılar. Karaya da bü­yük kuvvetler çıkardılar. Bo­ğazı zorlamaya başladılar. Ama Türkler orada çok büyük bir kahramanlık göstererek düşmana adım attırmadılar.

Bir çok düşman gemilerini top ateşi ile batırdıkları gibi kara­ya çıkan düşman ordularını da denize döktüler. Çanakkale’de Türklerin kazandıkları zafer düşmanlarımız tarafından bile övüldü…

ÖĞRETMEN- Doğru!… De­mek oluyor ki Şair Mehmet Akif de Türklerin Çanakka­le’de kazandıkları bu büyük zafer üzerine o şiiri yazmış.

SERPİL- Evet öğretmenim!

ÖĞRETMEN-  Bu şiiri kim biliyor?

ATEŞ- Ben biliyorum. Benim dedem orada şehit olduğu için babam bu şiiri bana küçük iken ezberletmişti. Kendisi de her zaman söyler!.

ÖĞRENCİLER- Peki Ateş! Ortaya çık ve şiiri oku! (Ateş ortaya çıkar, şiiri okur.)

 ATEŞ-           “Vurulup tertemiz al­nından uzanmış yatıyor.”

“Bir hilâl uğruna Yarab ne gü­neşler batıyor.”

“Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker.”

“Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.”  

“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?”

 “Gömelim gel seni tarihe de­sem sığmazsın:”

“Bu taşındır diyerek Kabe’yi diksem başına:”

“Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına”

“Sonra gök kubbeyi lâhdine yapsam da tavan”

“Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan”

“Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana”

“Yine bir şey yapabildim di­yemem hatırana!”

(Öğretmen   ve   öğrenciler Ateş’i alkışlarlar…O da selâm   vererek yerine geçer.)

ÖĞRETMEN- Aferin Ateş! Çok güzel okudun!

ATİLLA- Mehmet Akif’in bu şiirini de ben okumak istiyo­rum izin verir misiniz? ÖĞRETMEN- Bu şiir ne hak­kında yazılmış?

ATİLLA- Bilgisizliği yeren;halkı çalışmak için şevke geti­ren, başımıza gelen felâketle­rin hep bilgisizlikten doğdu­ğunu anlatan bir şiir efendim.

ÖĞRETMEN- Bu şiiri ne za­man yazmış?

ATİLLA- Balkan Savaşı’ndan sonra…

ÖĞRETMEN- Peki oku da dinleyelim!

ATİLLA- (Ortaya çıkar ve “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” dedikten sonra şiiri okur:)

“Olmaz ya… Tabii… Biri in­san. Biri hayvan”

“Öyleyse cehalet denilen yüz karasından”

“Kurtulmaya azmetmeli baş­tan başa millet”

“Kâfi mi değil yoksa bu son ders-i felâket?”

 “Son ders-i felâket neye mal oldu düşünsen?”

 “Beynin gözyaşı olup akardı gözünden”

“Son ders-i, felâket ne demek­tir? Şu demektir;”

“Gelmezse eğer kendine mil­let, gidecektir.”

“Zira yeni bir darbeye artık dayanılmaz.”

“Zira bu sefer uyku ölümdür, uyanılmaz.”

 

(Öğretmen ve öğrenciler ken­disini alkışlarlar.)

 

ÖĞRETMEN- Sen de şiiri güzel okudun! Yalnız şair bu şiirinde ne demek istemiş? Bi­ze bunu da açıklarsan şiiri da­ha iyi anlarız.

ATİLLA- Mehmet Akif Türk milletinin o zaman uğramış olduğu bozgun ve felâketin sebebini milletçe geri kalışı­mızda, bilgisizlikte buluyor. Bu bozgunun bize bir ders ol­masını, herkesin çalışmasını, bilgice yücelmesini istiyor. Milletin ancak o zaman kur­tulabileceğini söylüyor.

ÖĞRETMEN- Balkan Savaşı hakkında bize kim bilgi vere­cek?

GÜNEŞ- Ben vereyim öğret­menim!

ÖĞRETMEN- Bize verece­ğin bilgiyi nereden öğrendin?

GÜNEŞ- Benim dedem Bal­kan Türkleri’nden imiş. Bal­kan Savaşı’ndan sonra göçmen olarak gelmiş. Ben daha küçükken bana hep oralarını anlatır, Rumeli Türküleri’ni söylerdi. Oralar çok güzel yerlermiş… Topraklan çok verimli imiş. Hepsini düşmana bırakıp kaçmışız…. Atalarımı­zın kanlarını dökerek aldıkları bu topraklardan, inanılmaz bozgunlara uğrayarak çekil­mek zorunda kalmışız…

ÖĞRETMEN- Balkan Sava­şı’nda hangi uluslar bize karşı birleştiler?

GÜNEŞ- Yunanlılar; Bulgar­lar, Sırplar; Karadağlılar!…

ÖĞRETMEN- Bu savaş han­gi yılda oldu?

GÜNEŞ- 1912 yılında öğret­menim!

ÖĞRETMEN- Peki bildikle­rini kısaca anlat!

GÜNEŞ- O sıralarda Türkler dünyada hemen hemen yalnız imişler. Bütün büyük milletler Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak, topraklarını pay­laşmak için planlar kuruyorlarmış. İşte Rumeli’yi almak için Balkan devletlerini silâh­landırıp kışkırtan onlar olmuş. Savaş başlayınca da hangi taraf kazanırsa kazansın, eski sınırların değişmeyeceğini ilân etmişler. Asırlar boyunca geri kalmış olan memleketi­miz; bunun acısını bu savaşta ilk defa görmüş. Bilgisiz ko­mutanlar; silâh kullanmasını bile bilmeyen erler, koca Ru­meli’yi bir yıl içinde düşmana bırakarak geri çekilmek zo­runda kalmış. Memleket için­deki sen ben kavgaları da halkı ikiye bölmüş olduğun­dan felâket felâketi kovala­mış. Bu savaştan bir yıl önce İtalyanlar bugün Libya dedi­ğimiz Trablusgarp ile On iki Adaları baskınla alıp donan­mamızı da yakmış oldukları için çok zor durumda kalmı­şız.

ÖĞRETMEN- Güneş doğru şeyler anlattı… İşte Şair Meh­met Akif Ersoy bu büyük boz­gunun sebebini herkesten iyi anlamıştı. Türk ulusunu bu fe­lâkete sürükleyen şey, birbiri­ne düşmüş olması, bilgisiz ve geri kalması idi. Avrupalılar bilgisizliği çoktan yenmişler, fabrikalar kurmuşlar; yollar yapmışlar, çok ilerlemiş ve kuvvetlenmişlerdi. Biz ise onlardan alabildiğine geri kal­mıştık. Bir memleket böyle geri kaldı mı komşuları onun topraklarına mutlaka göz ko­yar. Onu ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Peki çocuklar. Türki­ye’nin kurtarıcısı Atatürk ne­rede doğdu?

ÖĞRENCİLER- Selânikte…

ÖĞRETMEN- Selanik şimdi hangi milletin elinde?

ÖĞRENCİLER- Yunanlı­lar’in elinde…

ÖĞRETMEN- Sen söyle Gü­neş! Selânik’i ne vakit kaybet­tik.

GÜNEŞ- Balkan Sava­şı’nda…

ÖĞRETMEN- Demin bir şey söylemiştik. Avrupalı büyük devletler Balkan Savaşı’ndan sonra, hangi taraf kazanırsa kazansın sınırların değişmeyeceğini bildirmişlerdi. Bu söz­lerinde durdular mı?…

GÜNEŞ- Durmadılar öğret­menim. Topraklarımızın pay­laşılmasına razı oldular. Hattâ düşmanlar güzel Edirne’yi bi­le almışlar. İstanbul’a da yak­laşmışlardı. Sonra aralarında anlaşmazlık çıkınca; Türkler son bir gayretle toparlanıp ile­ri atıldılar ve güzel Edirne’yi düşmandan kurtardılar. Mimar Sinan’ın en güzel ve en usta eseri olan Selimiye Camisi’ni Türk bayrağına kavuşturdular. ÖĞRETMEN- Sen Balkan Savaşı’nı iyi öğrenmişsin Gü­neş… Tarihin bu acı olaylarını her Türk’ün iyice bilmesi ve bellemesi şarttır. İnsanlar geç­miş felâketlerden ders alması­nı bilemezlerse onları yeni fe­lâketlere uğramaktan kimse kurtaramaz. Şimdi İstiklâl Savaşı’na geçelim. Savaş, sen bize bunu kısaca anlat baka­lım.

SAVAŞ- Birinci Dünya Sava­şı’ndan da yenik çıkmıştık. Bizimle el ele olan devletler­den, önce Bulgaristan sonra Avusturya ve Almanya düş­mana boyun eğince, biz de ça­resiz olarak yenildiğimizi ka­bul etmek zorunda kaldık. Düşmanlarımız Versay’da bi­ze çok ağır barış şartları imza­lattılar. O koca Osmanlı İmpa­ratorluğu’ndan geriye pek az yer kalması… İstanbul ve Bo­ğazlar bile elimizden alınmıştı… Mersin, Adana; Gazian­tep, Maraş, Fransızlar, Antalya ve çevresi İtalyanlar; Karade­niz kıyıları kısmen İngilizler ve Pontus Rumları tarafından, İzmir ve Ege de Yunanlılar eliyle işgal edilmişti. Ordula­rımız dağıtılmıştı. Hainler düşmanlarla işbirliği yapıyor­du. Doğu Anadolu’da da bir Ermenistan hükümeti kurul­mak isteniyordu.

ÖĞRETMEN- Sonra ne ol­du?

SAVAŞ- Bütün dünya Türk ulusunun artık bir daha diril­memek üzere çöktüğüne ina­nıyordu. İşte bu sırada Ata­türk Samsun’a çıktı. O ve ar­kadaşları. Türk ulusunun hiç bir zaman ölmeyeceğine ina­nıyordu. Memleket toprakları yabancı ordular tarafından çiğnenirken yer yer vatanse­ver insanlar kendiliklerinden cepheler kurmuşlar ve karşı koymaya başlamışlardı. Ata­türk bunların başına geçti. Memleketin bütün vatansever insanlarını çevresine topladı… Kurtuluş Savaşı açarak bütün dünyaya meydan okudu. Düş­manları silip süpürdü. Ankara’nın önlerine kadar gelmiş bulunan Yunan ordusunu de­nize döktü. Vatanı kurtardı.

ÖĞRETMEN- İyi özetledin. Peki Atatürk Samsun’a hangi tarihte ayak bastı? SAVAŞ- 19 Mayıs 1919’da…

ÖĞRETMEN- İstiklâl Savaşı, Türklerin bütün tarihleri bo­yunca en zor şartlar içinde ka­zanmış oldukları en büyük za­ferdir. Atatürk’ün hizmeti yal­nız vatanı kurtarmak mıdır?

SAVAŞ- Hayır öğretmenim!… O zaferden sonra cumhuriyeti de kurmak, Türkiye’yi bir Or­ta Çağ devrinden kurtaracak devrimleri yapmakla da Türk ulusuna hizmet etmekten geri kalmamıştır.

ÖĞRETMEN- Eğer bugün özgür bir vatanda yaşıyorsak, memleketimizde okullar, üni­versiteler: fabrikalar açılmış­sa: Türkiye’nin sözü hür dün­yada şerefle geçiyorsa, bütün bunlar Atatürk’ümüzle olmuş­tur. Şimdi başka bir şey sora­cağım. Ateş, sen cevap vere­ceksin. Şair Mehmet Akif Anadolu’ya ilk olarak ne za­man geçti?

ATEŞ- Yunanlılar İzmir’e çıktıkları 15 Mayıs 1919’dan hemen sonra…

ÖĞRETMEN- İlk olarak ne­reye gitti?

ATEŞ- Balıkesir’e… Ege hal­kı hemen bu Yunan saldırısına karşı koymaya başlamıştı. O da kendilerini teşvik etmek için gitti. Oralarda güzel söy­levler verdi. Sonra İstanbul’a dönerek burada da millî uya­nışı destekleyen şiirler, maka­leler yazdı. Bir yıl sonra ise zaferin sonuna kadar dönme­mek üzere yeniden Ankara’ya gitti. Ankara’da ve Kastamo­nu’da çalıştı. Bütün cepheler­de dolaştı… Büyük Millet Meclisi’nde de hizmet etti.

ÖĞRETMEN- Mehmet Akif, İstiklâl Marşı’nı zaferden ön­ce mi sonra mı yazdı? Cevap ver Serpil!

SERPİL- Önce yazdı…

ÖĞRETMEN- Pekâlâ!   Bu marş nasıl yazıldı? Söyle ba­kalım!…

SERPİL- Milli ordu kurul­muş, ufuklarda zafer ümitleri belirmişti. Büyük zafer için son hazırlıklar tamamlanmak üzere idi. Yunan orduları ilk yumrukları yemiş, Türk’ü ye­re sermenin; Ankara’yı ele ge­çirmenin bir hayal olduğunu anlamaya başlamıştı. İşte bu sıralarda ordular ve halk için bir istiklâl Marşı isteği belirdi Hükümet de İstiklâl Marşı için şairler arasında bir yarış­ma açtı. Birinciliği kazanacak olan şiirin sahibine beş yüz li­ra mükâfat da konulmuştu. O zaman için bu büyük bir para idi…. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından idare edilen bu ya­rışmaya yedi yüz kadar şiir geldi.

ÖĞRETMEN- Mehmet Akif bu yarışmaya katıldı mı?

SERPİL- Hayır öğretme­nim…. O bu yarışmaya katıl­madı.

ÖĞRETMEN-Niçin?…

SERPİL- Onun yaradılışı bu çeşit yarışmalara katılmasına uygun değildi. Sonra işin için­de para mükâfatı oluşu da ho­şuna gitmiyordu.

ÖĞRETMEN- Peki sonra ne oldu?

SERPİL- Gönderilen yedi yüz şiir içinde güzelleri vardı. Fakat hiç biri tam olarak Mec­lis’e güzelliği hakkında inanç veremiyordu. Öyle bir şiir is­teniyordu ki, milletin kükreyi­şini; Türk ulusunun yüceliğini tam olarak belirtsin. Bunu düşünen o zamanki Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; bu işi ancak Mehmet Akif’in ya­pabileceğini anladı. Ona gide­rek bu marşı yazmasını kendi­sinden istedi. Mehmet Akif’te bunun üzerine İstiklâl Marşı’nı yazdı. Bu şiir Büyük Millet Meclisi’nde okunduğu zaman bütün Milletvekilleri heyecana kapılmışlar ve Şair Mehmet Akif’i uzun uzun al­kışlamışlardır. Aranan şey bu­lunmuştu. Şair Mehmet Akif o günün hayatının en mutlu günü olduğunu söylemişti. Sonra da 12 Mart 1921 tari­hinde bu şiir İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Daha sonra da bunun beste­lenmesi için yarışma açıldı. Zeki Bey adında bir besteci­nin eseri birinciliği kazandı. İşte bugün söylediğimiz millî marşımızın yazılışı ve bestelenişi bu şekilde olmuştur, öğ­retmenim… Onu yazan Şair Mehmet Akif; besteleyen ise Zeki Üngör’dür

ÖĞRETMEN- Aferin Serpil! Görüyorum ki bugünkü dersi­nizi hazırlamak için hepiniz çok iyi çalışmışsınız. Peki, bu marşı Mehmet Akif kime ar­mağan etmişti?

SERPİL- Kahraman ordumu­za…

ÖĞRETMEN- Bu da doğru! Şimdi hepiniz sıra ile bu mar­şın birer dörtlüğünü okuya­caksınız. Böylece Türk ulusu yaşadıkça anılacak ve söyle­necek olan bu şiirin bütününü okumuş olacağız! Haydi Atil­la! Sen başla! Sıra ile ortaya çıkarak birer birer okuyacak­sınız!

ATİLLA- (Ortaya çıkar:)

 “Korkma! Sönmez bu şafak­larda yüzen al sancak.”

“Sönmeden yurdumun üstün­de tüten en son ocak.”

 “O benim milletimin yıldızı­dır, parlayacak;”

 “O benimdir, o benim milleti­mindir ancak.”

(Atilla çekilir, Nur gelir.)

 NUR-                                                “Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı Hilâl!”

“Kahraman ırkıma bir gül. Ne bu şiddet, bu celâl?”

“Sana olmaz dökülen kanları­mız sonra helâl;”

“Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.”

 (Nur yerine geçer, Mete gelir.)

 METE-                                  “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.”

                        “Hangi çılgın bana zincir vu­racakmış? Şaşarım!”

“Kükremiş sel gibiyim: Ben­dimi çiğner, aşarım:”

 “Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”

(Mete yerine geçer, Serpil ge­lir.)

SERPİL-                               “Garbın afakim sar­mışsa, çelik zırhlı duvar;”

 “Benim iman dolu göğsüm gi­bi serhaddim var.”

                        “Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.”

“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?”

(Serpil, yerine geçer, Ateş ge­lir.)

ATEŞ-                                   “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;”

 “Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.”

“Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…”

“Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”

(Ateş yerine geçer. Güneş ge­lir.)

GÜNEŞ-                        “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı.”

“Düşün altındaki binlerce ke­fensiz yatanı.”

“Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır, atanı:”

“Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”

(Güneş  yerine geçer, Birinci öğrenci gelir.)

BİRİNCİ ÖĞRENCİ-           “Kim bu cennet vatanın uğruna ol­maz ki feda?”

“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!” “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda,” “Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda”

((Birinci öğrenci yerine geçer, ikinci öğrenci gelir:)

İKİNCİ ÖĞRENCİ-               “Ruhu­mun senden İlâhi şudur ancak emeli:” “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;”

“Bu ezanlar-ki şehadetleri di­nin temeli-“

“Ebedi yurdumun üstünde be­nim, inlemeli.”

(İkinci öğrenci yerine geçer, Üçüncü öğrenci gelir:)

ÜÇÜNCÜ ÖĞRENCİ-     “O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.”

“Her cerihamdan ilahî, boşa­nıp kanlı yaşım,” “Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden na’şım!”

“O zaman yükselerek arşa de­ğer, belki, başım.” (Üçüncü öğrenci yerine geçer,Dördüncü öğrenci gelir:)

DÖRDÜNCÜ ÖĞRENCİ-“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı Hilâl!”   “Olsun artık dökülen kanları­mın hepsi helâl.” “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:”

“Hakkıdır, hür yaşamış, bay­rağımın hürriyet;” “Hakkıdır, Hakk’a tapan, mil­letimin istiklâl.”

(Çocuklar alkış tutarlar. Son­ra hep birlikte İstiklâl Mar­şı’nın bestesini söylerler

ŞEYTANLARIN İSYANI

 

AZAZİL: Oyy!..Oy anam oy!..Ah beliiim!Belim!..Ah bacağııım! Bacağım!.. Bak! Bak!      

                Bak bak,bak bak!..Fitnezil daha gelmemiş!..Şunu bir arim hele!…Din..Den..Dön!..

                Alooo!.. Nirdesin yahu?Yahu seni bekleye bekleye zakkum ağacına döndüm!.. M.S  

  1. Müslümanları Saptırma Teknikleri İstişare  Toplantısına gelmedin!?Sorma

                mı?…Tamam sormadım!..Sorum mi?! Karar ver yahu! Sorum mi? Sorim mi? Haa!..  

                Lafın gelişi diyon!..Neyse sen gelde bire bir sorim!..(bilgi:yasarhocam.com)Niyemi bir bir?Yahu lafın  

                gelişi!..İstersen cümbür cemaat sorarız! Keh!..Keh!..

FİTNEZİL: Ah!…Kafam!.. Kafam neresiydi yahu!..

AZAZİL: Fitnezil!..Nerde kaldın yahu!..

FİTNEZİL: Hiç sorma Azazil!Şeyy!..Yok yok sordun söylim!..Bu Müslümanları eskisi gibi

                    kandıramıyorum!.. (bilgi:yasarhocam.com)O kadar yeni fitneler üretiyorum, yemiyorlar!..

AZAZİL: Yemezler tabii!..Ellerinde Kuranı okudukları sürece, işimiz zor! Zor dostum zor!..Bu

                 benim bestemdi!..Yıllarca insanları bununla karamsarlığa düşürmüştüm!..Hele birde

                 şimdi kimi yazarlar ve imamlar namaz platformu adı altında çocukları ve gençleri

                 namaza teşvik ediyorlar!..

FİTNEZİL: Hiç sorma!..Şeyy yani birde esnaflar, belediyeler büyük büyük hediyelerle

                     iştahlandırıyorlar!..

AZAZİL: Neye yanarım biliyon mu Fitnezil!..

FİTNEZİL: Neye Abi!..

AZAZİL: Bu namaz kampanyasını baltalamak için, ihtiyar hacıları tahrik etmek için her şeyi

                yapıyordum!..Safların arasına giriyor vesvese veriyordum!..İmamın biri safları

                sıklaştırın!.Şeytanı aranıza almayın! Deyince…Hacının biri, Hoca bırak o şerefsiz

                şeytanda iki rekeat namaz kılsun demez mu?Neye uğradığımı şaşırdım!..

FİTNEZİL: Namaz mı kıldın yoksa?!..

AZAZİL: Yok yahu ben şeytanım namaz kılarmıyım!..Hemen oradan gaçtım!..Ben Müslümanları

                yoldan çıkarim derken!..Az kaldı onlar beni yola getirecekti!..

FİTNEZİL: Benim ayağım kolum niye sakat zannediyorsun!.. Sabah namazına kalkan çocukların

                     namaz kılmalarından dolayı kırılmadık kemiğim kalmadı!..Hele hele camiye gidince

                     bir gün felç oluyorum!..

AZAZİL: İhtiyarları anlıyorum hesabı biliyorlar,korkuyorlar1..Ama bu gençleri

                anlayamıyorum!.. Eskiden bir oyunla,bir kliple bile kandırıyorduk!..Şimdi dizi filmleri

                bırakıyorlar namazı camide kılıyorlar!.. (bilgi:yasarhocam.com)

FİTNEZİL: Yaa!..Maçlara daldırıyorduk,namazdan uzaklaştırıyorduk!..Adamlar stadyumda,yolda

                     havada, her yerde seccadesini seriyor namazını kılıyor!..Gelde çıldırma!..

AZAZİL: Asıl biz bunu İblise nasıl izah edeceğiz?Yaktı bizi çıra gibi!..(bilgi:yasarhocam.com)Bizi dinlemezde!..Başına

                buyruk,kibirlidir!..

FİTNEZİL: Ademin önünde secde etmeyen, Allah’ı dinlemeyen,seni beni mi dinleyecek!…

AZAZİL: Yandık ki ne yandık!..kandıramayız da!..Tayinimizi mi çıkartsak!..Fitnezil!..Ne

                 yapacağız lann!..

FİTNEZİL: Abi sen bilmiyorsan ben heç bilmiyom!..Sen ki nice ırkları birbirine düşüren!..Sen ki

                     evladı babaya asi ettiren!..Zengini cimrileştiren!..Gelini kaynanasına düşüren!..

AZAZİL: Yok yav ben bu kadar şerefsizmiyim!…Huhahaaaa!..

FİTNEZİL: Sen benim idolümsün!..Gurbanın olim beni İblisden kurtar!..

AZAZİL: Kusura bakma!..Dostluk başka Şeytanlık başka!..Senin yüzünden ben makamımdan

                olupda İblisin gazabına uğrayamam!..Zaten ben kendi derdime düşmüşüm!..Benim

                derdim bana yeter!..Bir dertte sen katma bülbül!..Şey.. Fitnezil!..

FİTNEZİL: Abi her şeyi denedim olmuyor!..Bunları yoldan çıkaramıyorum!..Bak şarkılarını bile

                 değiştiriyor!..Şarkıda irticayı hortlatıyorlar!..Gerçi artık irtica martavalını kimse

                yutmuyor!..Adamlar bilimde teknolojide ilerlemek için idealist gençler yetiştiriyorlar!..

AZAZİL: Nasıl yani!..Şimdi bize rağmen bunları yapıyorlar öyle mi?

FİTNEZİL: İşte abi izlede gözlerinle gör!..Arabeks şarkılar imana gelmiş!..(Arabesk şarkı video

                      oynatılır)

 

AZAZİL: Bana bir şeyler oluyor!..Kalbim sıkışıyor!..

FİTNEZİL: Abi senin kalbin varmıydı!

AZAZİL: Doğruya biz şeytandık değil mi?Biz kalpsizdik!..Öfkemden Üzüntümden ben

                 (bilgi:yasarhocam.com)Ne dediğimi bilmiyorum!..

FİTNEZİL: Abi sen bana lazımsın!..Ne yapalım!..

AZAZİL: Buradan uzaklaşacağız!..Biz namaz kılınan yerde duramayız!..Duyuyor musun? Benden

                 çatırtılar geliyor!..Beni çatlatıyorlar bu gençler!..Daha fazla dayanamayacağım!..Yürü

                 gidelim, başka yerlere!..

FİTNEZİL: Nereye abi!..Bunlar kanserli hücre gibi yayılıyor!..Tüm Türkiye’de gençlere her yıl

                     böyle yarışmalar yapıyorlar!..Yaz kuran kurlarıyla takviye yapıyorlar!..

AZAZİL: Yeter!..Sen beni öldürmek mi istiyorsun?Artık dayanamıyorum!…Yeter söyleme!.Ben

                 İblisi arim söylim!..Bizi de o bulaştırdı zaten bu işe!..

FİTNEZİL: Arayacan söyleyecen yani!?

AZAZİL: Evet!..Yeter artık ben kimseyi yoldan çıkartmak istemiyorum!..

FİTNEZİL: … diyecen!?

AZAZİL: Senin ettiklerin yetti artık diyecem!..Adam olsan Allah’a asi olamaz,bizi de alet

                etmezdin!..

FİTNEZİL: …Diyecen!..

AZAZİL: Evet diyecem!..Niye şaşırdın?Diyemem mi?

FİTNEZİL: Dersin dersinde….Sonrada naneyi zakkumu yersin!..

AZAZİL: Nane diyorsun!..Zakkum diyorsun!..Ama sen böyle diyerek, beni korkutuyorsun?!…

FİTNEZİL: Bence sende kork Bende korkim, Allah’dan korkmayandan!..

AZAZİL: Ben en eyisi arim tayinimizi istim!..Artık Filistin’e mi sürer? Suriye’ye mi?Kaçınılmaz

                 sonumuzu öğrenek bari!..

FİTNEZİL: Azazil Bey hakkını helal et!..

AZAZİL: Ne hakkı! Ne helali! Zehir zıkkım olsun!..Şimdi arıyorum!..Din-den-dön!..(Aradığınız

                 İblis şuan başka biriyle konuşuyor. Lütfen bekleyin veya…)

FİTNEZİL: Bekliyok zati!..başımıza neler gelecek?!…

AZAZİL: Aman!.. Aman!.. Aman!..Amaaan!(Ezan Okunur.İkiside çıldırır!..) Şu eznalra beni

                çıldırtıyor!..Eskiden negüzel kandırmıştık!..Merkezi okutuyorduk!bir kere

                ölüyorduk!..Ama şimdi her cami bize kurşun sıkıyor!..( Çocuklar camiye doğru

                giderler…Azazil ve Fitnezil yalvarırlar!..)

FİTNEZİL: Şist!..Delikanlı televizyonda kurtlar vadisi başladı! Namazı sonra kılarsın!..

AZAZİL: Namazı evde kılabilirsin!..Ama şimdi derbi maç başladı!..Maç kaçar namz kaçmaz!..

FİTNEZİL: Olmazsa kaza edersin!.. (bilgi:yasarhocam.com)

AZAZİL: Geri dön sana Galatasaray-Fenerbahçe derbi maç bileti hediye edecem!..

GENÇ: HADİ İŞİNE LANET ŞEYTAN!..BEN ALLAH’LA BULUŞMAM

             VAR!..BULUŞMAMA GEÇ KALIRSAM SEVDİĞİM MABUDUMLA RAMI

             AÇARIM!..BEN SENİNLE ARAMIN AÇILMASINI TERCİH EDERİM!..

             EUZUBİLLAHİMİNNEŞŞEYTANİRRACİM!..Şeytanlar çıldırarak biter!..)

FİTNEZİL: Yürü Azazil bey!Burada bize ekmek yok!..

AZAZİL: Yürü!..Yürü!..Bunlar bizi yola getirecekler!..

                                                                                                 SENARİST: Yaşar ERDOĞAN

MİRAC ORATORYOSU

 

1.GENÇ:

Kapatın gözlerinizi

Ve karanlığı seyredin.

İşte böyle bir gece.

Mekke’de bir gece

 

2.GENÇ:

Yorgunluk havada

Gariplik suda

Simsiyah bir sessizlik

Uyku bile uykuda.

 

3.GENÇ:

Kâbe’nin hatîm kısmında

Yanı üzre yatan biri var

Yıl hüzün yılı

Ebu Talib yok

 

4.GENÇ:

Yıl hüzün yılı

Vefakâr eş

Haticetül kübrâ yok.

Kâbe’nin hatîm kısmında

 

5.GENÇ:

Yanı üzre yatan biri var

Teselli arayan kalp

Hüzünle çarpan kalp

O’nun kalbi.

 

6.GENÇ:

Ve ayak sesleri

Yıldızlar ışıldıyor.

Bu ayak sesleri göklerden

Yol veriyor yıldızlar.

 

7.GENÇ:

Semâdan inenler var.

İzin verseydi Allah

Kâinat inerdi yere

Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan

 

8.GENÇ:

Sultân-ı levlâk’tır.

Habîb-i zîşândır o

Nur-u hüda’dır.

Merhamet ufkunun nazlı güneşi

 

9.GENÇ:

Kâinatın biricik çiçeğidir o.

İzin verseydi allah

Âlemler inerdi yere

Oysa emir yalnız cebrail’e

 

10.GENÇ:

Ve yalnız cebrail iner yere

Kalk ya rasulallah

Semada melekler seni bekler

Taif’te taşlanan yüzüne hasret

 

11.GENÇ:

Alaya alınan sözüne hasret

Seni bekler melekler.

Yer yüzünde vefa yok mu?

Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin.

 

12.GENÇ:

Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden?

Davetini hafife mı aldılar?

Üzülme ve aç gözlerini

Öteler bekliyor seni

 

13.GENÇ:

Bu gece kainat adını anacak,

Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak.

Burak, senin için uçacak.

Aç gözlerini ya habiballah

 

14.GENÇ:

Bu gecenin adına isra diyecek allah.

Ey yedi kat sema aç kapılarını,

Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere

Deki hazreti Adem’e;

 

15.GENÇ:

Cennetin kapısına adı yazılan

İsminin hatrına af istediğin

Salih oğul geliyor.

Söyle İsa’ya:

 

16.GENÇ:

Kuytu köşelerde

Havarilerinle Allah’a sığınırken,

Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın

Ve insanlığa gelişini müjdelediğin

 

 17.GENÇ:

Ahmet geliyor.

Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle

Musa’ya deki:

Vasıflarına hayran olup da

 

18.GENÇ:

Ümmetinden olmak istediğin

Salih kardeş geliyor.

Müjde ver İbrahim Peygamber’e:

Dua dua yalvarıp

 

19.GENÇ:

Gelmesini istediğin oğul geliyor

Aç kapılarını ey yedi kat sema

Bu gelen Muhammed Mustafa

Cebrail yol gösterir

 

20.GENÇ:

Ve yürür sultanlar sultanı

Bu nasıl bir yürüyüştür.

Bu nasıl bir eda?

İnci inci ter mübarek alınlarında

 

21.GENÇ:

Baştan ayağa edep var

Attığı her adımda.

Sultanım,

Cennetler gösterilirken o gece

 

22.GENÇ:

Ümmetini hayal ettin mi cennette?

Cehennemin alevleri selamlarken seni,

Gözyaşlarını gördü mü Cebrail?

Ümmetim dedin mi?

 

23.GENÇ:

Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok

Tahiyyat duası haber verdi bize

Sen bizi hiçbir yerde

Hiçbir zaman unutmadın

 

24.GENÇ:

İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız.

Allah seni unutturmasın bize.

Bir söz sultanının dediği gibi

Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme

 

25.GENÇ:

Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu

Talaal bedru aleyna diyeceğiz.

Miraç gecesi

Yürüdü rasulullah

 

26.GENÇ:

Cebrail önde

Bir gece yürüyüşüyle

Yürüdüler… Yükseldiler.

Yükseldikçe yükseldiler.

 

27.GENÇ:

Cebrail durdu birden,

Ya rasulallah, benimle buraya kadar.

Efendimiz niçin diye sordu

Burası sidre-i münteha’dır

 

28.GENÇ:

Bir adım daha atarsam, yanarım, kavrulurum.

Allah rasulu, sordular:

Nasıl gidilir sidre-i münteha’da?

Cibril-i emin cevap verdi:

 

29.GENÇ:

Aşkla!

Aşkla gidilir ya rasulallah

Aşkla gidilir ya habiballah

Aşkla gidilir ya nebiyyallah

 

30.GENÇ:

Yürü sultanım yol senindir!

Aşk vadisinde mühür senin.

Söz senindir hal senindir.

Muhabbetin adı sensin.

 

31.GENÇ:

Varlıkların tadı sensin

Yürü ve selamını ilet

Gözü yaşlı ümmetinin

Sensiz bunca yetimin

 

32.GENÇ:

İlet selamını

Ahir zamanın ahını

Yüceler yücesine ilet

Sultanım

 

 

MEVLİTAN:

Söyleşürken Cebrâil ile kelâm

Geldi Refref önüne verdi selâm

Aldı ol şâh-ı cihânı ol zamân

Sidre’den gitti ve götürdü hemân

Bir fezâ oldu o demde rûnümâ

Ne mekân var anda ne arz-u semâ

Kim, ne hâlidir, ne mâli, ol mahal

Akl ü fikr etmez o hâli fehmü hal

Ref’ olup ol şâha yetmiş bin hicâb

Nûr-u tevhîd açtı vechinden nikâb

Her birisinden geçerken îlerû

Emr olundu Yâ Muhammed gel berû

Gel habîbim sâna aşık olmuşam

Cümle halkı sâna bende kılmışam

Ne murâdın vâr ise îdem revâ

Eyleyem bir derde bin türylü devâ

Mustafâ dedi: Eyâ Rabbe’r-Rahîm

Vey hatâ pûş ü atâsı çok kerîm

Ol zaîf ümmetlerim hâlî nola

Hazretîne nîce anlar yol bula

Hak-Teâlâdan nidâ geldi emin

Yâ Muhammed dedi Rabbü’l-Âlemin

Gam yeme kim Yâ Muhammed olma melul

Her ne kim dîledin oldu kabul

Ümmetini sâna verdim ey habîb

Cennetîmi anlara kıldım nasîb

 

33.GENÇ:

Sen dönerken miraçtan

İlahi hediyelerle

Bizim için miraç olan

Beş vakit namazla,

 

34.GENÇ:

Bakara suresinin son iki ayetiyle

Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle

Dönerken sen miraçtan

Biz ahir zamandan

 

35.GENÇ:

Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana

“O söylediyse doğrudur”

Rasulullah söylediyse doğrudur.

Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor

 

 

36.GENÇ:

Kainatin kalbini:

Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah

Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp,

Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye

 

37.GENÇ:

Etrafını mübarek kıldığımız

Mescid-i aksa’ya götürdü.

Çünkü, işiten ve bilen odur.

 

KORO:

Şimdi açın gözlerinizi

Ve mîrâc’a hazırlanın

 

MEVLİTAN:

Sen ki mi’râc eyleyûb etdin niyâz

Ümmetin mîrâcını kıldım namâz”

Tarfetül-ayn içre ol Fahr-i cihân

Ümmühân’ın evine geldi hemân

Her ne vâki oldu ise serteser

Cümlesin eshâbına verdi haber

Dediler: “Ey Kıble-i İslâmü dîn

Kutlu olsun sâna mîrâc-i güzîn

Biz kamûmuz kullarız sen şâhsın

Gönlümüz îçinde rûşen mâhsın

Ümmetin olduğumuz devlet yeter

Hizmetin kıldığımız izzet yeter !”

FATİH’İN ÇAĞLAR ÜSTÜ MEDENİYET DERSİ

 

( Musti ve Memo dans yaparak acayip hareketlerle sahneye girer)

MUSTİ:Ver coşkuyu Memo!..

MEMO:Yehuu!.Salla …salla!..

MUSTİ :Ayşe ile Fatma ne zaman gelecek ya kanka!..

MEMO: (müzik sesinden duyamaz) Hıah!

MUSTİ : (müziği kısarak) Oha! Müziğin sesinden beni duymuyor.(bilgi:yasarhocam.com) Ne biçim hohladın kankim ya!

 MEMO: Af buyır!

 MUSTİ: Neyse ya! Ayşe ile Fatma ne zaman gelecek dedim?

 MEMO: Ayşe Fatma Hayriye haydi çiftetelliye!(oynayarak)

MUSTİ: Bırak dalgayı ya kankim!

 MEMO: Dalga denizde olur oğlum! Huhaha!

 MUSTİ: Memoo!

MEMO: Mustii!

MUSTİ: Memo!

MEMO: Musti!

 MUSTİ: İsimlerimizi mi ezberliyok! Nerde kaldılar kızlar ya! Keşke Aysu ile Betüşü çağırsaydık…

MEMO: Yok lan! Ayşe ile Fatma esaslı kızlardır. Şarkıları bile var… Ayşe Fatma Hayriye haydi

                çiftetelliye!(oynayarak)

MUSTİ: Bekliyelim diyorsun!

MEMO: (Müziği açar) Dalgana bak kankam!Birde yeni mal aldım!Kızlara bir içirdik mi?!Allah Allah!

                Her türlü fanteziye hazır ol! Huhaha!

MUSTİ: Vallaha mı diyon! O zaman biz ısnma turuna devam edelim! Kızlar gelince büyük partimiz var!

MEMO: Büyük ne kelime! Manyak bir parti olacak!

MUSTİ: Lan memo başka bir yeremi gitsek!

MEMO: Niye lan buradan tırsdın mı?

MUSTİ: Bak sana! Fatih Külliyesi-Vakfiyesi filan yazıyor!

MEMO: Yazsın!Nolacakki?

MUSTİ: Lan burası yatır matır olmasın! Annem bazen çarpılırsın diyo ya!çarpılmayak!

MEMO: Git len! Elektirik mi bizi çarpacak!

MUSTİ : (Korkarak) Öyle demesek kankim! Nolur nolmaz!

MEMO: Korkma ya kankam! Fatih mi hortlayacak! Hortlasında görim! Zati ona gıcığım…

MUSTİ : Niye yaa!? İstanbul’u bizim için alan ve bir çağ açan bir çağ kapatan atamıza gıcık oluyon ki!

MEMO: Aldı da noldu!Her yer Avrupa oldu…Vurduk topa …Aldık kupa!..Ah bir çıksa gelse… Bir çift

               sözüm var ona!

MUSTİ : Saçmalama yahu!Gelse-melse deme ya !Ruh mu çağırıyok!Bak beni korkutuyon!Ne haddimize

                ya! (bilgi:yasarhocam.com)Biz kim ona söz söylemek kim?

MEMO: Ben biliyom diyeceğimi? Hem korkma! Ben seni korurum! Salyangoz Rep müzik fanın üyesine

                hiç yakışmıyor. Bak ben korkuyommu? Gölgelerin gücü adınaa!He-Man!..

MUSTİ : Konuşma ya böyle!Başlarım senin şimdi repine-kepine-fanına..Haydi boşver Fatihi biz havamıza

                bakalım! Ayşe Fatma Hayriye haydi çiftetelliye!(oynayarak) (Fatih sisli efektle sahneye girer)

FATİH : Kimdir o bana iki çift sözü olan?! İşte geldim!..

MEMO: (Mustinin arkasına saklanır)Anneee! Hortladııııııı!

MUSTİ: Noldu?(kekeleyerek) Hani beni koruyacaktın? Hani bir çift sözün vardı?

MEMO: Sessiz konuş yahu!..

MUSTİ: Gerçi bir çift sözünü söyledin: Anneee! Hortladııııııı!..Ben sana ileri geri konuşma demedim mi?

MEMO: Şeytan doldurdu! Ellerini şöyle yap belki gider!(iki parmağını üst üste koyar)

FATİH: Evlatlarum sizler beni çağırdınız bende geldim!Gölgelerin gücü adına ..Heman

              diyordun..Gölgenin gücü olması için dik duruşun ve de ilimde gelişmiş olman lazım!..Heman

              efendi!..

MUSTİ : Estağfirullah efendim!Ben bir şey demedim.Memonun eşekliği tuttu..Şimdide küçük dilini yuttu.

FATİH: O ne biçim isim? Memoo!

MEMO: (Kekeleyerek) Mehmet de..arkadaşlarım bana Memo derler..Arkadaşımın adıda He-Man değil,

               Mustafa’ya da Musti diyoruz…

FATİH: Üçümüzde Peygamberimizin ismini almışız. Hayatlarınızı parçaldığınız gibi isimlerinizide

                parçalamışsınız!..Yazuk etmeyün evlatlarum!Emeklerimize yazuk etmeyün!

MUSTİ: Nasıl yani?

FATİH: Peygamberimizin isimlerini vermiş ebeveynleriniz…

MEMO: Neyimiz? John Weyni mi söylediniz!

MUSTİ: (Kısık sesle) Dalga geçme oğlum! Ebeveynimiz: Anamız babamız demek.

FATİH :Biz gittik gideli Payitahtımız ve tebamız ne haldedur Ya Rab!..

MEMO: Vallaha bizde yuttuk şimdi hap..Ulen musti..şeyy Mustafa başımaza neler açtın ya!..

FATİH: Evlatlarum! Fakir –fukara, Garib-guraba ne yer ne içer?

MEMO: Af buyır!

MUSTİ :Vakıf Guraba hastenesini soruyor herhalde!Şimdi fatih baba..şeyy Efendi..oda olmadı..Fatih

               sultanım..Yok Sultan fatihim!..

FATİH : Kendine gel bre densiz!Atanın dilini anlayamayacak kadar mı yozlaştınız?!

MEMO: Mustafa kızdırma yahu sultanımızı! Korkudan altıma edecem valaha!.

MUSTİ : Biz sizi gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz.Annem hep diyordu yabancı dil öğren diye..Bir

               dil bir insan diye!..Acaba sizin diliniz neyce? Ben sizin dili öğrenim?

MEMO: Manyak manyak konuşma oğlum ya!..Efendim arkadaşım Mustafa şaka yapıyor..

FATİH : Bir Osmanlı tokadı yeyince neyce konuştuğumu anlarsınız!..

MUSTİ : Estağfirullah Efendim!..Vallaha biz seni anlamıyoruz…

FATİH : Atalarınızla dilini anlayamayacak kadar bağınızı kopardınız demek!..Vayy!..Vayy!..Belkide

               benim vasiyetnamemide rafa kaldırmışsınızdır!..

MEMO: Ne? Haysiyeti mi?..

MUSTİ : Vasiyeti!..vasiyeti!..Efendim bizim haberimiz yok bu vasiyetten!Ne yazıyor o vasiyette?!

FATİH : (Fermanı açar) Ben ki İstanbul Fatihi abd-i aciz Fatih Sultan Mehmed!..

MEMO: Aaa! Abtiyim diyor!..

MUSTİ: Abtiyim değil! Abti..Yani koskoca İstanbul’u fethetmiş,bir çağ değiştirmiş kumandan

                kendisinden bahsederken “Allah’ın aciz bir kulu” diyor.

FATİH: Bizatihi alun terimle kazanmış olduğum akçelerimle satun aldığım, İstanbul’un Taşlık mevkiinde

                kain ve malumul-hudut olan 136 bab dükkanımı aşağıdaki şartlar müvacehesinde vakfı sahih

                eylerim.

MEMO:Alın terimle kazanmış olduğum paralarımla diyor..Örtülü ödenekten aşırdığım veya yetkimi

                kullanarak kendimi nemalandırdığım paralarla demiyor

FATİH: Şöyle ki: Bu gayrimenkullerimden elde edilecek gelirlerle İstanbul’un her sokağına ikişer kişi

              tayin ettim. Bunlar, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün

              muayyen saatlerinde sokaklarda gezeler! Yere tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu

             dökeler ki, yevmiye 20’er akçe alalar!

MUSTİ:Müthiş!..Padişaha bak be!..Şehrin temizliğini Devlet kesesinden yapsa kim ne der?Ama kendi

              kesesinden kurduğu vakıfla bir teşkilat kuruyor… Yerdeki tükürüklerin mikrop saçmasını

              kireçleyerek ve külleyerek önleyecek bir vakıf…

MEMO: Yıl 1472…Şimdi 2010 ülkemin insanı yere tükürmesi ve izmarit atması ile ünlenmiş!.. Çöpü

               yere atmaktan utanmayan nesiller yetişti…Ata ile torun arasında fark var!..

FATİH: Ayrıca, on cerrah, on tabip, üç de hasta bakıcı hasta tayin ve nasp eyledim. Bunlar ki, ayın

             muayyen günlerinde İstanbul’u gezeler! Bilaistisna her kapuyu çalacak ve içeride hasta olup

            olmadığını soralar; var ise şifası, yada mümkün ise şifayab olalar! Değilsekendilerindenhiç bir

            karşılık beklemeksizin Darülacezeye kaldırarak orada salah bulduralar!

MEMO: Allah!.. Allah!..Yine bir sosyal güvenlik teşkilatı kurmuş..Hemde kendi parası ile!..Hastaların         

             hastaneye gelip hasta hasta kuyrukta beklemeyecek…kapı kapı dolaşıp şifa dağıtılacak!..Yıl 1472!

MUSTİ: Şimdi yıl 2010…Hastanın yüzüne bakmadan, neyin var sorusuna ilaç yazan ve Ameliyathane

              önünde hasta ile bıçak parası pazarlığına girişen Hipokrat yeminli doktorlar bulunuyor!..

FATİH: Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış

              olduğum 100 silah, ehli erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyenin yumurtada veya yavruda

              olmadığı sıralarda Balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.

MUSTİ:Bir kıtlık olursa 100 silahlı ava çıkacak…Ama yumurtada veya yavruda olan hayvanları vurmak yasak!… Yıl 1472 hayvanlara bile insani muamele!

MEMO: Yıl 2010 İnsanlara insanlar tarafından hayvani muamele!..

FATİH: Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şehit ve şühedanın harimleri ve Medine-i

               İstanbul fukarası yemek yiyeler.

MUSTİ :Bir başka sosyal yardım teşkilatı !..Gene kendi parası ile!..Muhteşem ya!..Şehid şühedanın

              ailelerinde para kazanacak adam kalmadığından muhtaç durama düşebilirler… Onlara yemek için

              imarethane açılacak!

FATİH: Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendüleri gelmeyüp yemekleri güneşin loş

              karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.

MEMO: Müthiş be! Yemekler yapılacak ve bu muhtaçların evine “hiç kimseler görmeden” güneşin loş

                 bir ışığında dağıtılacak!..Şu güzelliğe,inceliğe,zarafete ve insana saygıya bakın!..

MUSTİ: Yıl 1472…Devletin başındaki idarecinin devlet olarak yapması normalken. Ulu hakanımız kendi parasıyla bu devletin bütünlüğünü sağlıyor.

MEMO:Yıl 2010 Devletin araçları ile gezmeye pikniğe gidenler, devletin malını kardeşleri ve yandaşları arasında pay ediyor!..

MUSTİ: İşte çağından çok sonra gelecek; Cumhurbaşkanlarına, Başbakanlara, Bakanlara, Belediye

             Başkanlarına…(bilgi:yasarhocam.com) Kısacası yetki sahibi herkese şaşmaz bir doğrulukla mesaj veren kaç devlet adamı

             hatırlıyor tarih!..

MEMO: Padişahım sen bizi affet senin emanetine sahip çıkamadık! Biz gençleri nefsimize bırakıp soka

               attılar şehvetimizin esiri ettiler!..

MUSTİ: Milli ve manevi değerlerimizi bize irtica diye korkutturdular! Soyunmayı çağdaşlık, dağınıklığı

             ve iğrençlikleri moda diye yutturdular!..Şu halimize bakın kendimizi ne hale getirmişiz!..Sultanım

             torunların olarak senden özür dileriz. Senin yaptıkların bizlerin hayalinden bile geçmiyor. Nolur

             bizi affet!.. (İkiside Fatih’in elini öper)

FATİH: Evlatlarum şekiliniz bir şeye benzemiyor ama küllenmiş cevheriniz parıldamaya başladı!.Peygamberimiz “kişi sevdikleriyle beraber haşrolanacaktır” buyuruyor.Sizde sevdiklerini bir kontrol edesiniz.Kimi sevdiğiniz ve kimin için öldüğünüz çok önemli!Biz hayatumuz bunca Allah’ın rızasını hep gözettik…Sizde öyle yapasınız…Kötülüğü iyilikle savuşturmaya çaluşasınız.Şeklen bize benzemenize gerek yok!Ama ne idiüğü belirsiz soytarılarada benzemeyesiniz.Merhamet satın alınmaz.O sizin yüreğinizdeki imanda mevcuddur.Taklitçilikle ilerlenmez..Araştırın, çalışın ki sizden sonrakilere daha huzurlu bir dünya ve ülke bırakabilesiniz.İlimdede en önde olmalısınız.Yoksa başka ülkelerin kölesi olursunuz.Peygamberimiz ne buyurmuş:”İlim mü2minin yitik malıdır” Öyle ise kaybettiğimiz ilimi alalım ve daha ileriye taşıyalum.Ozaman bizim kemiklerimiz sızlamaz ve Ruz-i mahşerde hesabı kolay verirsiniz.Bizimde hakkımız helal olur!..

ÇOKBİLMİŞDERLERİN MACERASI-İMAM-HATİP

SPİKER:Bir dakika  beyefendi…sizde kimsiniz!?…

ÇOKBİL  :Ben mi?!..

SPİKER:(Alaycı)Yok ben!..

ÇOKBİL  :Ne acaip adamsın yahu!.İnsan kendini tanımaz mı?

SPİKER:Ben kendimi biliyorum kardeşim,ben imam-hatipliler pilav gününün spikeriyim..!

ÇOKBİL  :Tanıştığımıza memnun oldum, süpürge beg…

SPİKER:(Kızarak)Süpürge değil; spiker…spiker.

ÇOKBİL  :Her neyse yahu ben okyanus da….

SPİKER:Ne okyanusu kardeşim, ona”ben deniz” derler..

ÇOKBİL  :Herkes”ben deniz” diyo..Bu kadar denizin aktığı okyanus olmalı;o da

                    benim..A’nadın mı?..

SPİKER:(Biraz geri çekilir..)A’nadım!?

ÇOKBİL  :O kader …Ben okyanus da Alim Çokbilmişderler.

SPİKER:Ne,ne,nee Bilmişlerlerler….

ÇOKBİL  :Çokbilmişderler..!

SPİKER:O ne biçim soyisim be?..Mübarek asma köprüsü gibi uzamış da uzamış..

ÇOKBİL  :Ben seni bi uzatırsam, bi daha seni kimse kısaltamaz..A’nadın mı?..Hem senin

                    ismin çok mu güzel süpürge beg!..(Keh…keh..)Ulen bak merak ettim, Allahını

                    seversen elektirikli mi?Yoksa çalı süpürgesi mi?..Ama olsa olsa çalı olabilir.Tipe

                    baksana aynı anamın çalı süpürgesi…(Keh..keh..)

SPİKER:(Alaycı ve kızgın) Hah..hah..ha…Aman ne kadar komik?.Bana bak soytarılığın

                    lüzumu yok..Proğramımızı sabote ettin…Ayıp oluyo!..Misafirlerimize ayıp oluyor

                    (eliyle tutar gönderir gibi yapar) Hadi kardeşim…Hadii

ÇOKBİL  :Dur kardeşim yahuu…..Ben ne yaptım ki,süpürge beg….Şurada ne güzel seninle

                    koklaşarak anlaşıyoruz…Şey pardon yani…Onu hayvanlar yapar.Yani konuşa

                    konuşa  anlaşıyoruz.

SPİKER:Benim seninle ne koklaşmaya,nede konuşmaya ayıracak vaktim var…Hem şu

                   kılığa bak(altı şişhane ,üstü tersane)ayıp be.. (bilgi:yasarhocam.com).Böyle bir yere bu  

                   kılıkla mı gelinir?!..Seçkin konuklarımıza ayıp oluyor.   

ÇOKBİL  :Bana bak süpürge kılıklı adam beni kızdırma…Bende burada ki o seçkin dediğin

                   misafirleriniz gibi davetliyim…Bu biir…Belediye başkanımız öğretmenler ve tüm

       Dörtyol beni tanır bu da ikii….

SPİKER:Allah….Allah…..Sen yani!…

ÇOKBİL  :Evet ben, beğenemedin mi?

SPİKER:Tamam tamam hadi işine kardeşim kovulmadan tatlı tatlı git…hadi güle                                   

                   güle(elinden tutar)

ÇOKBİL  :(Yüksek sesle)Çek elini len…..Sen kim oluyon be?Sen benim elimi nasıl tutarsın

               lennn…SİBBOOOOBBB

SPİKER:Bu puşşşşş,ho ho kendine gel……

ÇOKBİL  :Ulan sen beni dört ayaklı mı sandın Haymana?                                                          

SPİKER:Esteğfirullah Efendim!….

ÇOKBİL  :Bi kafa yedin mi?Esteğfirullahdan daha ziyade istifra edersin….A’nadın mı?

SPİKER:Tamam, tamam yahu….Baş belası,nereden çıktı,yahuuuuu!?.

ÇOKBİL  :Altıncı rakam olarak sayısal lotodan çıktım…..(Keh ….Keh…)

SPİKER:Şu soğuk espirilerini bırakda,söylesene niye çıktın buraya….

ÇOKBİL  :Daha anlayamadın mı?Jetonu köşeli herhal(seyirciye)Kardeşim sana yardıma

                    geldim…

SPİKER:Nasıl yani!??

ÇOKBİL  :  (seyirciye)Köşeli ya!..Bir türlü düşmüyo…Yahu süpürgemisin,artık neyin

                    gemiysen…Yunus Hoca yolladı….

SPİKER:Niye ki!?

ÇOKBİL  :Git bir şiir okuda  proğramı kurtar diye?..

SPİKER:Sana mı dedi?

ÇOKBİL  :Heee bana..Beyenemedin mi?..Allah-Allah..Bana yahu Alim dedi…Şu hıyar şeyy

                 yani süpürge ortalığı süpüremiyor..şeyy..ne süpürmesi yahu…Benimde aklımı

                 karıştırdın .Yani proğramı yürütemiyor..Gitte proğrama hareketlilik getiriver

                 dedi………..

SPİKER:Eeeeee…..eeeee….

ÇOKBİL  :(Seyirciye)Köşeli jetonu düşmeye başladı herhal..(Keh..keh..) Anlamadın mı be

                    teknoloji harikası süpürgem..Proğramı o kadar monotonlaştırdın ki miletin

                    uykusunu getirdiniz…Bari sen gitte taze kan gelsin dedi..

SPİKER:Ne kanı?!..

ÇOKBİL  :A Rh+..(Keh..keh..)..Jeton yine takıldı.Yahu anlasına proğrama hareketlilik, neşe

                getirmek için geldim!..

SPİKER:Haaaaaa!…….

ÇOKBİL  :Düştü mü ?..Düştü mü?…

SPİKER:Ne, kim düştü????…(Etrafına bakarak)

ÇOKBİL  :Köşeli jeton…(Keh..keh..)Şimdi bak gardaşım, ben dünyaca ünlü biri olarak……

SPİKER:Yok! daha neler neler, sen  mi dünyaca ünlüsün?Ben niye  hiç duymadım?..

ÇOKBİL  :Cahillik parayla mı?Parayla olsaydı kimse almazdı(Keh..keh..)Beni nasıl

                 tanımazsın?.(bilgi:yasarhocam.com)Fatihin İstanbul’u fethettiği

                     yaşdayım..şeyy..yanii Adıyla sanıyla imam-hatipliyim…

SPİKER:Yapma yaaaaaaa!?

ÇOKBİL  :Yapma değil,Avrupa…(Keh..keh..)

SPİKER:Ukalalığın lüzumu yok…Biz ne mezunuyuz…Sen pier lisesi mezunumu?

ÇOKBİL  :Ulan bak tipinde pek benzemiyo ama

SPİKER:Neye?!..

ÇOKBİL  :Pireyee!..

SPİKER:Ne piresi yahu?Sen pier…

ÇOKBİL  :Sensin len pire?Gerçi deve gibi maşallah..(Keh…keh..)

SPİKER:Yeter bee!?

ÇOKBİL  :Tamam tamam heycanlanma!.Gardaşım soyadım ve ismimden bile anlayabilirdin

                    ki; ben okumuş, görmüş biriyim..Diplomalarımı saymaya kalksam,sabaha kadar

                     bitmez..

SPİKER:Herhalde diplomalarının çoğu soytarılık,kılibiklik gibi…

ÇOKBİL  :Yahu ben seni bir türlü anlyamıyorum..Nereden çıkarıyorsun bu saçmalıkları..Bir

                kere ben birçok ünvanı olan birisiyim; Benim babam hacıdır.Dedem  ikikere

                hacca gitmiş,büyük büyük dedem mollaymış Sonra annemin dedesi

                    Ağaymış..Ben de geçen sene mevlanayı ziyaret edecektim hanımın estetik

                    ameliyatını yaptırdık..Ki çıplak uyarıcı daha sevap olduğunu söyledi…Onun için

                    bir hacı molla ağa  gibi ünvanları olan birisine  soytarılık diploması yakıştırmanı,

                    hiç yakıştıramadım.Hele hele kılibiklik diploması ?!..nıç..nıç..hı..Bi bak bana

                    Allahını seversen bi bak..Ben de kadından korkacak tip var mı?!..(Yılışır) Kadın

                    elimin kiri be..Karşımda öyle vıdı vıdı yapacak vudummu otuttrurrm.A’nadın mı?

 

SPİKER:Yenge buyrun…

ÇOKBİL  :Allaah…Anne beni kurtar..(spikerin arkasında saklanır)

SPİKER:(Seyirciye) Kazak erkeke bakın…Yok, yok şaka yaptım Çokbilmişlerlerle..

ÇOKBİL  :(alaycı kızgın)Ha…ha…Ne kadar komiksin be….Ulan böyle şaka olur mu?Az kaldı

                  kalbime inecekti…. (bilgi:yasarhocam.com)Yahu şurda tatlı talı konuşuyoruz…..Israr

                  etmeseydin anlatmazdım aslında….

SPİKER:Kim ısrar ediyor ya!?..

ÇOKBİL  :Baban…..Tabi ki sen Allah Allah…

SPİKER:Hadi işine kardeşim be, çıktın sahneye poğramı alt-üst ettin…Seni tutan yok, hadi

                    git,gitte senden kurtulalım.

ÇOKBİL  :Bak giderim ha!…

SPİKER:Anlamıyormusun beyefendi?…Git yahu git…….

ÇOKBİL  :Yok… yok senin dilin öyle söylüyo….Ama gitmemi istemiyon….Ben biliyom…

SPİKER:.Yahu anlamıyon mu?git kardeşim…..Bu kadar da pişkinlik olmaz ki ayıp

                     yahuuuuu….

ÇOKBİL  :Bak kardeşim, beni tanımaman suç değil,ama beni tanısaydın utanırdın bu

                yaptıklarına…..

SPİKER:Misafirlerimize karşı utandırdın zaten….Yunus Hocam yollamasaydı…Ben sana

                    bilirdim.

ÇOKBİL  :Yunus Hocam marifetlerimi biliyor da yolladı beni…Ama sen diplomalarımlan

                    bile dalga geçiyon be…. Çok ayıp…

SPİKER:Tamam….tamam da; herhal senin sohbetini dinlemeye gelmediler..

ÇOKBİL  :Yok ya….Sevgili seyircilerim beni izlemek-dinlemek size zevk veriyor değil

                   mi?(alkış işareti yapar) Daha yüksek duymak istiyorum..Hepinize cumhuriyet

                   altını dağıttıracağım..Ben konuşmaya devam edeyim mi?..(alkış tufanveya yuh

                    tufan) Teşekkürler benim sevgili vatandaşlarım..Beni seçin malıma mal daş

                    üstünde daş bırakırsam namussuzum..(Keh..keh..)Şeyy pardon alkışlanınca

                    dayanamıyom…Gördün mü süpürge kılıklı şu teveccühü..Şimdi utanmışsındır

                    belkim..

SPİKER:Şımarma, şımarma bizim insanımız kimseyi utandırmaz..Seni de utandırmak

                    istemediler..Hepsi o kadar…

ÇOKBİL  :Kıskanmaya gerek yok..Bak kardeşim,Ben bazıları tarafından horlanan,önüne

                   çeşitli engeller konan..Ama onursuzlarla onurunu kaybetmeyen,adıyla sanıyla   

                   imam- hatipliyim..Bu dünyaya birkez daha gelseydim,yine imam-hatipli olmak

                   isterdim…Gardaş ben imam-hatipliyim…Ne diyon ben imam-hatipliyim…

SPİKER:Bende imam-hatipliyim …İstersen imam-hatipli olma kardeş..Yine bir şey

                  demeyiz..Çünkü biz imam-hatipliler:”yaradılanı severiz, yaradandan

                   ötürü”..Çünkü biz imam- hatipliyiz..

                                                                                                    Yaşar ERDOĞAN-2009

ALİM ÇOKBİLMİŞDERLERİN FRANSA MACERASI

 

SPİKER: Bismillahirrahmanirrahim… Sen de kimsin yahu?

ÇOKBİLMİŞ: Ben mi?

SPİKER: Yok baban!?  

ÇOKBİLMİŞ: Rahmetlik oldu Hamit derler…

SPİKER: Çıldırtma adamı ne babası yahu?!

ÇOKBİLMİŞ: Sevgili seyirciler şimdi bu hıyar bana baban kim demedi mi?

SPİKER: Tamam… Tamam… Sen kimsin?

ÇOKBİLMİŞ: Ben okyanus…

SPİKER: Ben Deniz derler…

ÇOKBİLMİŞ: Herkes öyle ben deniz diyo. Bu kader denizin akdığı bir Okyanus olmalı, işte o         

                        da benim.. (bilgi:yasarhocam.com) Anadın mı?

 

SPİKER: Tamam tamam be kardeşim ne olursan ol…

ÇOKBİLMİŞ: Hah işte ben okyanus da Alim ÇOKBİLMİŞDERLER.

SPİKER: Ne derler ne derler…

ÇOKBİLMİŞ: ÇOKBİLMİŞDERLER.

SPİKER: O ne biçim soy isim be kardeşim? Mübarek asma köprü gibi uzmışda uzamış..

ÇOKBİLMİŞ: Ulen sana şimdi bi vurdum mu? varya seni bir uzatırım Türkiye’ye buradan       

                       köprü yaparım.Senin ismin çok mu güzel süpürge..Bakale sen elektrikli misin ?

                       yosa çalı süpürgesimizin? Dur bi bakim inanın mı? Aynı anamın çalı   

                       süpürgesi.. (Keh…Keh..)

 

SPİKER: Ha.. ha..Aman ne kadar komik…Bana bak soytarılığın lüzumu yok..kermesi sabote

                 ettin zaten…Misafirlerimize ayıp oluyor..

ÇOKBİLMİŞ:Ne ayıbı be.. beni buraya Salih hoca çağırdı..Alimciğim dedi gel Fransa’ya da o

                       yüksek ilminden gurbetçi kardeşlerimizde faydalansınlar..

SPİKER: Sana mı dedi..

ÇOKBİLMİŞ: Evet..Beğenemedin mi?

SPİKER: Sana mı kalmış ilim?..

ÇOKBİLMİŞ: Niye hekes televiziyonlaara çıkıyor. Hepsi ehil mi?

SPİKER: Ya tamam kardeşim hadi işine?

ÇOKBİLMİŞ: Ufak tefek mi geldim dişine?! (Keh…Keh..)

SPİKER: Reca ederim bir Kurbanda yedi kişilik olurdun..

ÇOKBİLMİŞ: Hah işte ben kurban olmaya geldim amma yediye değil,77 ,777..

SPİKER: Nasıl yani?

ÇOKBİLMİŞ: Sayın süpürgem, kurban yakınlık kurmak demektir..Ben taa ana vatanımızdan

                        geldim de gurbetçilerimize kurban yani yakınlık kurmaya geldim. Yanlız

                       olmadıklarını hatırlatmaya onlara hoşça vakit geçirtmeye geldim..

SPİKER: Yahu ajite yapma yahu sen kimsin be?Salih hoca başka adam bulamadı mı da seni

                  çağırsın?

ÇOKBİLMİŞ: Şimdi bana bak beni tanımamanı anlayabilirim amma… İsmimden de

                       anlaşılacağı gibi: Alim ne demek bilen kişi..Soy ismim ne? Çokbilmiş derler..

                       buradan da anlaşılacağı gibi.. gibi.. Bak şu girişe bak be..

SPİKER:  (Alimin Elini tutar) tamam yahu yürü git yahu..

ÇOKBİLMİŞ:Çek elini lennnnn sibooobbbb!..

SPİKER: (alimin sırtını sıvazlar) Bubuşşşş!…

ÇOKBİLMİŞ: Beni dört ayaklımı zannettin lan haymana…

SPİKER: Estağfirullah!..

ÇOKBİLMİŞ: Sana şimdi bi gafa attımmı? Estağfirullahdan daha ziyade istifra eden.

                       (Keh…Keh..)

SPİKER: (Geriye çekilir) şu kılıkla çıktın misafirlerimize rezil ettin…

ÇOKBİLMİŞ: kılığımda ne var…ne eksiğim var…fazlam var eksiğim yok.. Bu imaj

SPİKER: ne imajı?

ÇOKBİLMİŞ: Susuzluk hiçbir şey imaj her şey…Bunu bilmiyon mu cahil..(Keh…Keh..)

SPİKER: Ananı da al götür…(bilgi:yasarhocam.com) şeyy pardon imajını yani..

ÇOKBİLMİŞ: Bak gardaşım beni tanımamanı anlayabilirim..Gerçi seyircilerimiz beni görür

                        görmez tanıdılar..bak gençler imza için kuyruğuna şimdiden giriyorlar..

SPİKER: Güldürme beni yahu..

ÇOKBİLMİŞ: Düştü mü?Düştü mü?..

SPİKER: Ne düştümü?

ÇOKBİLMİŞ: Köşeli jeton..(Keh…Keh..)Hadi beni tanımamanı anlayışla  

                        karşılayabilirim..Benki diplomalarımı saymaya çalışsam kermesdeki yemekler

                        dibine tutar..

SPİKER: herhalde diplomalarının çoğu klibiklik,soytarılık gibi şeylerdir..

ÇOKBİLMİŞ: Yahu sen bana hakaret etmek için elinden geleni yapıyon..Bak şimdi kendimi

                         sana anlatacam utancından yerin dibine girecen girmek isteyecende

                        giremeyecen..Benki bir çok ünvanları olan özellikleri  maharetleri olan

                        biriyim..Böyle türümün son örneğiyim.Benim babam hacıdır..Babamın babası

                        iki kere hacca gitmiş..dubleks hacı..Babamın babasının babası tripleks villa

                        hacıdır.Hele anamım babası molladır..Benim oğlanın kirvesi ağadır..Bende

                        geçen sene mevlanaya gidecektik hanımın estetik ameliyatı çıktı..Mevlana’yı 

                        ziyaretten daha evladır dedi çıplak uyarıcı bizde bu seneye bıraktık şincik Salih

                        hoca çağırınca buraya geldim yani bende bir iman var yani böyle kala gibi..

                        yani iman dolu serhaddim varda sen ulu..Sen bir ağa , molla ve hacı hemde

                        tipleks villa hac torunununa bu yaptıkların çok  ayıp..Benim gibi bir adama

                        böyle klibiklik veya soytarılık gibi yakıştırmaları yakıştırmanı sana heç 

                        yakıştıramadım.. (bilgi:yasarhocam.com)Allah Allah ne kelam eyledim beee..

SPİKER: Vel hâsılı…

ÇOKBİLMİŞ:Yani sevgili seyirciler bu süpürge anlamıyo..bi siz bakın bu kılık heç klibiğe

                        benziyor mu?(Yılışır)Sonra kadın nedir yahu benim elimin kiri..öyle benim karşımda vıdı vıdı edecek..vudummu oturtutum…

SPİKER: sen yani… yenge buyur…

ÇOKBİLMİŞ: Neeee…Anneeeee…

SPİKER: gel gel şaka yaptım…

ÇOKBİLMİŞ: Böyle şaka olurmu yahu..Dilim boğazıma akacaktı..kalbim durdu zannettim…

SPİKER: Hani noldu bol keseden atıyordun.?

ÇOKBİLMİŞ: Yahu lafın gelişi söyledim Şurada ne güzel koklaşa koklaşa anlaşıyoruz..Şeyy pardon onu hayvanlar yapar..konuşuyoruz.

SPİKER: Benim ne koklaşmaya ne de konuşmaya vaktim yok hadi işine kardeşim..

ÇOKBİLMİŞ: Tatlı tatlı konuşuyoruz. (bilgi:yasarhocam.com)Israr etmeseydin giderdim inan itimadın olsun anadın mı?

SPİKER: Kim ısrar ediyor yahu

ÇOKBİLMİŞ: bak giderim haa..

SPİKER: Allah rızası için git yahu..

ÇOKBİLMİŞ: Allaha canım gurban..zati ben Allah rızası için geldim..

SPİKER: Tamam ya yürü git ya..

ÇOKBİLMİŞ: sen dilinle git diyon da gitmemi istemiyon ben biliyom…

SPİKER: Niyet okuyucumusun nesin be adam sen nereden çıktın yahu?!

ÇOKBİLMİŞ:Altıncı rakam olarak sayısal lotodan çıktım..(keh..Keh..)

SPİKER: Aman ne kadar komik..güvenlik Bak görevlilerini çağıracam ..

ÇOKBİLMİŞ:Çağır tabi güvenliğimizi sağlasınlar.. .(keh..Keh..) Seyirciye soralım..

SPİKER: Ne soracağız seyircilerimize?

ÇOKBİLMİŞ: Ben gideyim mi gitmeyeyim mi? Şimdi sevgili seyirsilerimiz benim kalmamı

                        istiyorsanız kuvvetlice alkışlayın…(seyirci alkışlar) Beni seçin hepinize

                        Cumhuriyet altını… Beni seçin malıma mal katmazsam taş üstünde taş

                        bırakırsam namerdim…Yahu alkışı duyunca ara gazı yiyom..kendimi miting

                        alanında zannediyom.. .(keh..Keh..) Bak teveccühü gördün mü?

                       

SPİKER: bizim milletimiz misafirperverdir.Kimseyi utandırmaz..

ÇOKBİLMİŞ: Kıskanma… kıskanma…

SPİKER: Ne kıskanması yahu..programımızı alt üst ettin..daha kermeste alışveriş yapacak

                 misafirlerimiz.. (bilgi:yasarhocam.com) Onları engellemeyelim lütfen..

ÇOKBİLMİŞ:Yahu bende zati kermese renk katmak için çıktım sahneye..

SPİKER: evet bayağı morarttın bizi

ÇOKBİLMİŞ: laciverttin zati desene şimdi morcivert oldun.. .(keh..Keh..)

SPİKER: La havle vela guvvete..

ÇOKBİLMİŞ:yahu ben şiirimi okimde gidim öyle ise..

SPİKER: sen mi şiir okuyacan?!

ÇOKBİLMİŞ: Evet niye okuyamazmıyım?

SPİKER: sen şiir okuyacan?!.

ÇOKBİLMİŞ: Müslüm baba bile okuyor da ben mi okuyamayacam?

SPİKER: hadi ozaman hodri meydan oku bakim…

ÇOKBİLMİŞ: Bak okurum..

SPİKER: tamam bekliyoruz,buyur..

ÇOKBİLMİŞ: okuyorum

SPİKER: (sinirli)yeter be…

ÇOKBİLMİŞ: okuyorum

ÇOKBİLMİŞ: okuyorum

ÇOKBİLMİŞ: şiir(selam verir)

ÇOKBİLMİŞ: Şiirin başlığı(sola selam verir) yeyom…yeyom.. yeyemiyom…

DOHTOR BEY

 

VERDİĞİN PERHİZE BUDUR GAYRATIM,

BUNDAN BAŞKA UYAMEYOM DOHTUR BEY!

ÜÇ SEPET YUMURTA SABAH KAHVALTIM,

TEKER TEKER SAYAMEYOM DOHTUR BEY!

 

İKİ LEĞEN PİLAV BİR YAYIK AYRAN,

İSTER YAĞLI OLSUN İSTERSE YAVAN,

YANINA KESİYOM BEŞ KİLO SOVAN,

YEYOM YEYOM DOYAMEYOM DOHTUR BEY!

 

ÜÇ TENCERE BAMYA YERİM PİŞİNCE,

YİRMİ TAS SU İÇİP BİRAZ KOŞUNCA,

HER YANIM SÖKÜLÜR KARNIM ŞİŞİNCE,

SAĞLAM GÖYNEK GİYEMEYOM DOHTUR BEY!

 

ŞİNCİYE ACIMDAN ÇOKTAN ÖLÜRDÜM,

SAĞOLSUN KOMŞULAR GÖNDERİR DÜRÜM,

BİR GUZUDAN ÇOK YİYEMEM, VAR SÖZÜM,

AYIP OLUR CAYAMEYOM DOHTUR BEY!

 

BAZI AZ GELİYO BEŞ KASA HURMA,

YEDİ LAHANADAN YAPIYOZ SARMA,

ONUDA MI YEDİN DİYE HİÇ SORMA,

UTANIYOM DEYEMEYOM DOHTUR BEY!

 

GÜNDE İKİ ÇUVAL UNUM GİDİYO,

AVRADIM HER SABAH EKMEK EDİYO,

BİR GAZEN FASİLYE GÖNÜL YE DEYO,

ARTIRMAYA GIYAMEYOM DOHTUR BEY!

 

SENEDE GIRK DÖNÜM BOSTAN EKERİM,

BENDEN BAŞKA KİMSE YEMESİN DERİM,

GAVUNU, GARPUZU GABUKLU YERİM,

ACELEDEN SOYAMEYOM DOHTUR BEY!

 

BİLMEM ÇOKBİLMİŞİM NEREYE GİDER,

BUYUMUŞ GISMETİM, BUYUMUŞ GADER,

BİR GÜNDE YEDİĞİM İŞTE BU GADER,

DAHA FAZLA YİYEMEYOM DOHTUR BEY

YETENEKSİZMİSİNİZ-YETENEK SİZMİSİNİZ?

 

SPİKER: “Yeteneksizimsiniz?” Dörtyol elemelerine hoş geldiniz!

ÇOKBİLMİŞ: Hoş bulduk mu?

SPİKER: Efendim!..

ÇOKBİLMİŞ: Zızt..Dörtyol

SPİKER: Espirator müşsünüz?

ÇOKBİLMİŞ:Yook aspiratör değilim!?

SPİKER:Hayır yanlış anladınız.. (bilgi:yasarhocam.com) Yani komiksiniz demek istemiştim.

ÇOKBİLMİŞ: Vallaha mı? Huhaaahahhh!

SPİKER: Buyurun yarışma için mi geldiniz

ÇOKBİLMİŞ: Yok karışma için geldim…. Huhaaahahhh!

SPİKER: Çok şakacısınız!..

ÇOKBİLMİŞ: Tu kakacı olmimde….

SPİKER: Fazla vaktimiz yok!

ÇOKBİLMİŞ: Deseydin sana Gazeteci’den getirirdim!..

SPİKER:  Ne getirirdiniz.!?…

ÇOKBİLMİŞ: Vakit Gazetesi

SPİKER: Niye?

ÇOKBİLMİŞ: Vakitim yok dediniz ya!..İsterseniz size ayrıcana da Zaman da alırdım..   

                         Huhaaahahhh!

SPİKER: İlahi ömürlüksün! Neyse sizi bir tanıyalım!

ÇOKBİLMİŞ: Ben adıyla sanıyla Âlim Çokbilmişderler.

SPİKER: Ne derler? Ne derler?

ÇOKBİLMİŞ: Çokbilmişderler!..

SPİKER: Yani çokbilen birisin demekki

ÇOKBİLMİŞ: Ve de çok yetenekli biriyim.

SPİKER: Ne işle meşgulsünüz?

ÇOKBİLMİŞ: Öncelri işden çıkarılma işi yapıyordum!.

SPİKER:Nasıl yani!?

ÇOKBİLMİŞ: İşe giriyom..Bir ayı dolduramadan çıkarılıyom.Gines rekorlar kitabına gircek

                        bir rekordur!. Huhaaahahhh!

SPİKER: Peki işsizsiniz, öyle mi?

ÇOKBİLMİŞ:Hayır!..Şimdi, bil umum cenaze işleri!..

SPİKER: Öyle mi?! İşleriniz nasıl?

ÇOKBİLMİŞ: Heç eyi değil?Eskisi gibi ölen yok!…Vürüs yapıp yayıyok!Kuş gribi,domuz

                        gribi vürürüsü gibi.. Huhaaahahhh! Bazen tabuta gidiyom bir tekme vuruyom.                               

                        Kurudu kuruyasıca!..kalkta bir iki kapı dolaş diyom emme   beni dinlemi?

SPİKER:(Hapşırır) Haaapşuuuuuuu!..

ÇOKBİLMİŞ: Çok yaşa diyemeyecem!. Ölde bize ekmek parası çıksın!.

SPİKER: Allah gecinden versin!..

ÇOKBİLMİŞ: Niye biz acımızdan mı ölek!? (bilgi:yasarhocam.com)  Huhaaahahhh!

SPİKER: Hiç kimse ölmesin efendim!..

ÇOKBİLMİŞ:Niye hepimiz bu dünyaya kazık mı çakacağız!..fani dünya!..Hepimiz öleceğiz!..Ama en son ben ölim!..Yoksa müşterileri kaçırırım!.. Huhaaahahhh!

SPİKER: Aman ne kadar komik!..Neysene gibi yetenekleriniz var?

ÇOKBİLMİŞ: Ben ipin üzerinde yürürüm, ateşde pişen her şeyi yerim, yolda     

                        yürürüm, yatakda yatar, banyoda yıkanırım…

SPİKER: Dur..Dur..teker teker gidelim..Ammada yeteneğin varmış…

ÇOKBİLMİŞ: Daha neler var!.Neler? sarımsaklı köfteler!.. Huhaaahahhh!

SPİKER: Haydi görelim!..

ÇOKBİLMİŞ: (ipi yere serer) yürür…(Köfte getirtir) yer…

SPİKER: Yahu bende yaparım bu yaptıklarını!..

ÇOKBİLMİŞ: O zaman sende yeteneklisin!..(seyirciye alkış yap işareti yapar)

SPİKER: Yahu bu normal yetenekler.Biz bunu istemiyoruz..

ÇOKBİLMİŞ: Ne bekliyordun? Anormal mi?

SPİKER:  Yanlış analdınız, üstün yetenek demek istedim.

ÇOKBİLMİŞ: İlla şebeklik mi yapacağım..Bizim yaptıklarımız basit mi? Bacakları olmayan 

                         hiç yürüyemiyor, hasta olanlar hiç bir şey yeyemiyor. (bilgi:yasarhocam.com)

                             Asgari ücretle geçinebilecek kadar yetenekliyiz!..

SPİKER: Tabii orası öyle!

ÇOKBİLMİŞ: Öyle ise gel böyle!.. Huhaaahahhh!

SPİKER: Tamam.. Anlaşıldı..Sen bizim yarışmayı sabote etmeye gelmişsin.

ÇOKBİLMİŞ:Ne alaka beyefendi?!.

SPİKER: Siz yeteneksizsiniz..

ÇOKBİLMİŞ: Ağzınızla söylediniz..Yeteneklisizsiniz!…diye

SPİKER: Yeteneksizsiniz dedim..

ÇOKBİLMİŞ: Sizsiniz yeteneksiz!

SPİKER: Hadi kardeşim hadi işine!..

ÇOKBİLMİŞ: Ufak tefek mi geldim dişine!..

SPİKER: Tamam kardeşim, tamam..rica ediyorum inerimsiniz sahneden!.Sırada ki

                 yarışmacılarımıza ayıp oluyor. (bilgi:yasarhocam.com) Bak seyircilerimizi de gerdiniz!

ÇOKBİLMİŞ: Gülmekden gererim.. Huhaaahahhh!..Ama kızdırısan dövrim!.. Huhaaahahhh!

SPİKER: Allah!..Allah!..Yahu ne anlamaz admasın? İnsene!..

ÇOKBİLMİŞ: (Karate işareti yapar)Gelde indirsene!.. Huhaaahahhh!

 SPİKER: Sayın Çokbilmişler, sizden rica ediyorum!.

ÇOKBİLMİŞ: Bende kira istiyorum!..

SPİKER: Ne kirası yahu?!

ÇOKBİLMİŞ:Diş kirası!..Bu kadar yeteneklerime bir bahşiş almadan inmem!..

SPİKER:  Tamam!.. Tamam da benim param yok!..

ÇOKBİLMİŞ: O zaman benimde seninle aram yok!

SPİKER: La havla vela guvvete…

ÇOKBİLMİŞ: illa peynirli künefe!..Olsada şimdi yerdim yarım tepsi!.. Huhaaahahhh!

SPİKER: Tamam sana bir künefe borcum olsun!..

ÇOKBİLMİŞ:Vallahamı diyon!..Kaymaklı mı?

SPİKER: Tamam kaymaklı!..

ÇOKBİLMİŞ: O zaman, bende künefenin ücretini ödiyeyim..

SPİKER: Yok canım!..Ben sana ısmarlayacam!..

ÇOKBİLMİŞ:Yook ben kabul etmem!..

SPİKER: Tamam o zman ver hadi!..

ÇOKBİLMİŞ: (Cebini karıştır) Allah!..Allah!..Yok!..

SPİKER: Ne oldu yiyemedin mi?

ÇOKBİLMİŞ: Yok!.. Ödeyemedim!..Ama sen yedir bak nasıl yiyorum!.. Huhaaahahhh!

SPİKER: Anlaşıldı..Anlaşıldı..yetenksiz olduğunuz kadar,ayrıca da züğürt müşsün!

ÇOKBİLMİŞ: İşte şimdi kızdım!..Fakirim ama, namusluyum!..(ağlar…)

 SPİKER: Özür dilerim öyle demek istemedim..

ÇOKBİLMİŞ: Nayır! Nipiker bey! Nen bir kere beni kırdınız! Ama ben anormal

                        yeteneklerimi de göstereyim de seni utandırayım..

SPİKER: Hadi görelim!..

ÇOKBİLMİŞ: (Rap müziği verilir)

SENİN YANINA GELEMİYORUM! ARAMIZDA ARK VAR!

ÇÜNKÜ BEN ATLAYAMIYORUM! ARAMIZDA ARK VAR!

HEM ARK VAR! HEM DE FAK VAR!                              

 

HELAL HARAM DEMEZ YERSİN

ŞEYTANA YAKIN ALLAHDAN BERİSİN

ALLAH AŞKINA SEN NASIL BİRİSİN

ALLAH SENİN MÜSTEHAKINI VERSİN!..

 

EZAN OKUNUNCA DUYDUN MU?

DUYUPDA İÇKİ MASASINA KONDUN MU?

FAKİR FUKARA NE YER? SORDUN MU?

AZRAİLİ GÖRÜNCE, DONDUN MU?

 

ESKİDEN SEN BİR TANEDEYDİN

HER GECE TAVERNADAYDIN

HOP HOPLARDIN, ZIP ZIPLARDIN

ŞİMDİ TENEŞİRE Mİ UZANDIN?!.

                                                                         Yaşar ERDOĞAN-2013

ÇOKBİLMİŞDERLERİN MACERASI- BÖYÜKLER BİLİR!

SPİKER:Sevgili seyirciler, baylar bayanlar, ladys and certelmen…Beklediğiniz an…İşte

                   O!…O!…Evet evet o!..Allah Allah illallah….Hayy maaşeallah…Erkeklerin hası..

                   Hamamların tası…şeyyy  pardon…İşte o!..Muhterem Ağabeyimiz,Medarı iftaha-

                   rımız  Alim Çokbilmişler……..(Alkış tufan yuh turfanda…)

                   (Alim sahneye korumasıyla gelir..En az 10-15 fanatik taraftarı imza ister..Koruma

                   engel olmaya çalışır…..)

SPİKER:(Şaşkın ) Hoş geldiniz Efendim!…

ÇOKBİL  :Hoş bulduk mu?!…

SPİKER:Af buyur!?..

ÇOKBİL  :Neyi affedim evladım.?.Yine ne suç işledin?..Hııı!?.

SPİKER:(Heyecanlı) Ne suçu yaa…

ÇOKBİL  :Her neyse  yahu, geçen seneki gibi şirinliğin üzerin de…Maaaşeallah hoş bulduk..

SPİKER:Teşekkürler…Sayın Alim Çokbilmişlerlerler…

ÇOKBİL  :Ulen  süpürge gılıklı bir yıldır halen ismimi öğrenemedin.Ben en eyisi Hızlı bir

                   eğitime tabii tutim.(Kolları çemrer.).A’nadın mı?..                                                            

SPİKER:(Biraz geri çekilir..)A’nadım!?Sayın Alim Çokbilmişler..

ÇOKBİL  :Hah şöyle…yola gel bakim..

SPİKER:Hangi yola?!…

ÇOKBİL  :Ters yola…Girde senden kurtulim…Allah Allah..Yahu senden başka adam yok mu

                   Spiker olacak…Bu sene yine sen olmuşsun…

SPİKER:Ayıp oluyo ama abiciğim…(Ağlamaklı) Teessüf ederim yaa!..Biz ne dedik ki

                    böyle diyorsun..(ağlar)

ÇOKBİL  :(Keh…keh..)Sen ağlama dayanamam, göz yaşlarını sil sana kıyamam..

                    Sen kıyma değilsin, bence kuşbaşı..(Keh..keh..) Ağlama len şaka yaptım…

                   Bak benide ağlatacan şimdi…..(Gözünü oğuşturur)

SPİKER:(Saf saf) Sen de mi!?.Ağlıyor musun abi..

ÇOKBİL  :Ne ağlaması be, gözüme bişey kaçtı…Ağlanacak ne var?!..

SPİKER:Hı!..                 

ÇOKBİL  :Neyse canım bi şaka yapak dedik..

SPİKER: Performansınız geçen seneki gibi iyi…

ÇOKBİL  :Teşekkürler..bunu senden duymak şaşırtıcı

SPİKER: Reca ederim efendim… (bilgi:yasarhocam.com)Sizin gibi starı annons etmek benim

                     için şeref..                 

ÇOKBİL  :Hani nerde!?

SPİKER:Ne nerde!?..

ÇOKBİL  : Şeref…                                                 

SPİKER: İlahi o lafın gelişi ….yani onur…

ÇOKBİL  : Onurda mı? burda…Hani nerde,ona bi çift sözüm olacak…

SPİKER: Hayır abi yahu;Seni anons etmekten mutluyum…

ÇOKBİL  : Öyle mi? Bende Kayseriliyim…(Keh ….Keh…)

SPİKER:Ya öyle değil..mutluyum yani..Mesudum..

ÇOKBİL  :Tanışdığımıza memnun oldum…Ben okyanus da Alim…( Keh ….Keh…)

SPİKER:Tamam..tamam abi…Tamam, ben hiç bir şey değilim..

ÇOKBİL  : Yok yok hiç bi şey olurmu?Maaşeallah eşşek kadar…şeyy pardon yani gocaman

                   Süpürgesin..hemde orbital…( Keh ….Keh…)

SPİKER: Ama çok ayıp oluyo…Kızdırmayın beni…

ÇOKBİL  :Sen kız mısın ki?Kızasın…( Keh ….Keh…) Yunus hoca demişdi zaten çabuk kızar,

                   su kaynatır… (bilgi:yasarhocam.com) ( Keh ….Keh…) Nese…Ben şiirimi okim de

                   gidim…

SPİKER:Şiir mi okuyacaksınız?!…

ÇOKBİL  :Hee..İsretsen halay çekelim,türkü çığırim…

SPİKER:Türkü mü?!..

ÇOKBİL  :Eveet.Ben türkü çığırdımmı Bizim hanım kendinden geçer.İstersen bir kuple okim

SPİKER:Tabi buyrun!::……

ÇOKBİL :Bir Uzun hava…Ben varya..Bu işin üstadıyım..Dinle bak…Başlıyorum..Hazırmıyız

                  Okuyom…

SPİKER:(Bağırarak) Tamam ya oku…

ÇOKBİL  :Okuyorum……Bakk…Şu dağın arkasında bir dağ var………(4-5 kereden sonra)

SPİKER:Yeter…anlaşıldı..Dağın arkasında bir dağ var..başka bir şey yok mu?!….

ÇOKBİL  :Var tabii dağ var….(Keh..keh..)

SPİKER:Tamam abi dağlar yerinde kalsın sen şu şiirini okuda Senden kurtulalım..

ÇOKBİL  :Neyden kurtuluyon len..Kapındaki kuçu kuçu mu zannettin…Haymana…

SPİKER:Reca derim efendim Elimizde olmayan teknik arızadan dolayı özür diler,yayınımı-

                   za kaldığımız yerden devam ediyoruz…

ÇOKBİL  :(Battal üzerine yürürken…tutar..) Battal’ı bıraksaydım arızan ilel ebet sürerdi..

                        (bilgi:yasarhocam.com) Sen Duymadın herhal Battal için söylenen atasözünü…

SPİKER:Ne sözü…(ürkerek)..

ÇOKBİL  :Değmesin sana Battal, olmayasın aptal”Sana bir değseydi Bağdattan beter olurdu

SPİKER:Reca ederim efendim…Bir espiri yapim demişdim…

ÇOKBİL  :Hah…ben seni severim…çünkü sende benim gibi imam-hatiplisin…

SPİKER:Sağol abi, teveccühünüz…

ÇOKBİL  :Vah..vah..garibim imam-hatipli ya!.. herkes tarafından…O kadar horlanıyor ki,

                   “Ben kendisini seviyorum” diyince şairin dediği gibi nasılda çocuklar gibi şen            

                   oldu…

SPİKER:Allah razı olsun…Sağol abi..Teşekkürler…

ÇOKBİL  :Tamam tamam…Tabii imam-hatipli olmak beraberinde bazı çileleri getiriyor bu

                   zaman da…Çükü biz imam-hatipliyiz…Allah’dan korkar;emirlerine uyar-yasakla-

                   rından kaçarız..Onun içinde kapitalist çark bizi kabul etmez…

SPİKER:Boş ver be abi, kabul etmezlerse etmesinler,Allah bize yeter..

ÇOKBİL  :O kadar…Şiirimde bunu yani bizim yani imam-hatipliyi neden kabullenemedikle-

                   rini anlatıyor..İstersen okim…

SPİKER: Pilavları soğutmayalım…

ÇOKBİL  :Bendensin..                              SPİKER:Bendensin…

ÇOKBİL  :Bendensin….Açın pilavların önünü…Ye cahidler geliyor…( Keh ….Keh…)

SPİKER:İlahi abi nasreddin hoca gibisin.İstersen şöyle bir ekolu anons yapayım da okuyun

SPİKER:(Seyirciye) Dikkat..dikkat sevgili seyirciler karşınızda Alim Çokbilmişler….

ÇOKBİL  :(Fon çalar) Bu şiiri boyök demokrat Yok’un başkanı kemal guruz’e ithaf ediyom:

SPİKER:Hani şu imam-hatipleri çok seven, onların universitelere eşit şartlarda alınması i-

                   çin büyük mücadele veren Kemal guruz’u mu söylüyon… (bilgi:yasarhocam.com)

ÇOKBİL  :He..he..Başörtülü kızlarımızın demokratik hakkı için elinden gelen hertürlü müca-

                   deleyi yapan yokun demokrat kralına ithaf ediyom:

 

BİZ NE BİLEK BEGİM, BÖYÜKLER BİLİR

Yalan dolan ile devran sürmeyi

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Milletin başına çorap örmeyi

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Rüşvet vermek,rüşvet almak nasıl şey?!

Hazineden para çalmak nasıl şey?!

Terlemeden zengin olmak nasıl şey?!

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Erken palazlanıp, erken ötmeyi,

Değirmenler kurup baş öğütmeyi,

Hele hele meydan meydan adam gütmeyi,

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Anlamayız kopya nedir asıl ne?

Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne?

Üç kağıtta erkan nedir, usul ne?

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Viski, votka çekip, keyif atmayı

Dansöz kucağın da stres atmayı

Milleti bölmeyi, vatan satmayı

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Seyrettikçe ana-baba filmini

Hissederiz baskısını, zulmünü

Lisans üstü maskaralık ilmini

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

Adettir gerekmez maluma ilan

Taklide günaydın, asıla selam

Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam

Biz ne bilek begim, böyükler bilir

 

SPİKER:Dillerine sağlık abi..Dediğin gibi biz imam-hatipler de olamaz bunlar…Öyle ise:

ÇOKBİL ,SPİKER:Her şeye rağmen ve zulme rağmen imam-hatipliyim diyebilmek……

                               NE MUTLU İMAM-HATİPLİYİM DİYENE!..     

                                                                                                                       Yaşar ERDOĞAN-1999

NASREDDİN HOCA FIKRALARI İLE ANİMASYON

“Hocam, at nalı insana uğur getirirmiş, evin kapısına assak günah olur mu?”

 

“Hocam, adam olmanın yolu nedir?”

-“Söyleyen olursa dinlemeli, dinleyen olursa söylemeli”

 

Hocam bal ile sirke uyuşmaz derler, derler. Doğrumudur?

 

Sabah oldumu insanların her biri bir tarafa gidiyor. Niye?

 

Ya hocam dün sizin evden bir ses çıktı. Bu neydi?. Hoca ise :
-Hiç sadece hanımla biraz tartıştık kavuğum merdivenlerden yuvarlandı, demiş.
Arkadaşı :
-Yahu hocam hiç kavuktan bu kadar ses çıkar mı?, demiş.

 

Hocam adamın biri bir tepsi baklava götürüyordu..

-bana ne!?

-Ama sizin eve götürüyordu?

-Öyle ise sanane!?

– Hocam, şimdi bir ayı gelse ne yaparsın?

Nasreddin Hoca hemen yerden iki taş alıyor ve bunlarla kendimi savunu –

rum, diyor. Adam tekrar soruyor;

– Diyelim ki taş yok o zaman ne yapacaksın? Hoca bu sefer;

– Kaçarım, diyor. Adam da;

– Ayı senden hızlı koşar ve seni yakalar, o zaman ne yapacaksın?

Hoca;

– Ağaca çıkarım, diyor. Adam tekrar;

– Ayı da ağaca çıkar, o zaman ne yapacaksın?

Hoca artık dayanamaz ve şöyle der;

– Be adam sen benden yanamısın yoksa ayıdan yanamısın?

 

-Hocam eski ayları ne yaparlar?

 

– Nuh’un gemisine zeytin dalını ağzında getiren güvercin erkek miydi? dişi mi ?

 

-Hoca, evlilik ne demektir?

-Hocam senin evliyalar katinda ulu bir kisi oldugun soylenir asli var midir?

-Öyle diyorlarsa öyledir..

-Hocam bize bir keramet gösteririmisin?

 

Bir cenaze töreninde tabutun neresinde durmam gerek?
Sağında mı, solunda mı, önünde mi yoksa arkasında mı ?

 

Hocam geçenlerde eşeğiniz kaybolmuş. Buldunuz mu?

 

Hocam yaşınız kaç?

-44

-Dört yıl önce de 44 demiştiniz!?

 

Hocam sizin hanım çok geziyormuş, doğru mu?

 

 

Hocam 40 yıllık sirken varmış, biraz bana veririmisin?

-Hayır

-Niye hocam?

 

Hocam sizce yemek ne zaman yenmelidir?

 

–       “Hazreti Isa, göğün dördüncü katında ne yer, ne içer? …

–       

“Hocam zahmet ya sana, şu mektubu bir okusana?”

-Farsça yazılmış ben bunu okuyamam

-Utana hoca utan başındaki kavuktan utan!..

 

–      Hocam Dünyanın merkezi neresidir?

–       

Hocam kaç yıllık evlisiniz?

-200 yıl

-Hocam yaşım 44 demiştiniz…

-Bizim eve gel de yaşa anlarsın..

 

Hocam, odunum bittide biraz odun getirmek istiyorum. Şu sizin ipi veririmsin?

Hayır veremem..İpe un serdim

 

-Kıyamet ne zaman kopacak?

-Hangi kıyamet?

-Kaç tane kıyamet vardır?

 

-Benim İstanbul’da oğlum var. Zahmet olmazsa ona iki satırlık bir mektup yaz, demiş.

Hoca gülerek: -Benim Bağdat’a gidecek vaktim yok

-Hocam ben sana İstanbul’a git demiyorum ki?

 

Hocam burcunuz hangisi?

-Keçi

-Hocam keçi burcu olur mu?

 

Hocam bi zahmet buraya gelirmisin?

-Ben seni duyuyorum .

-Hocam rica ederim buraya gelirmisin?

-Allah Allah gidek bakim

-Allah rızası için bir sadaka!

-Gel benimle!..Allah versin.

 

Ramazan ayı mübarek aydır. Acaba bizden memnun olmuş mudur?

 

Niye gözlük kullanıyorsun?

 

 

Tespihin sarı-lacivert Fenerbahçeli misin?

NASREDDİN HOCA-ARAPÇA

 

-Ya evlad! Hel te’lamune maza egul?

-Ne’lam          -La Ne’lama

-İzen, fel yuallimul alimûne cahahilune

 

 

-Ya eyyuhumâ ekber, Es-Sultan emil fellahi

-El-Fellahu ekber! Liennehü levlem yezra’qamha lemata sultan cuâan!

 

 

-Ya Cuha Mettarigu ilarrucule?

-Yusma’men yagul, yegulu liman yesma

 

 

-Ya Caha! İza taleâ dübbun emamek, mazâ tefâl?

-Ahuzu hacer minel ard.Ermi ala dubb!

-Ya Cuha! İza ma leeytel hacer? Maza tef’âl?

-Ehrûb!

-İza yetla dubb ala şşecer? Mata tef’âl?

-Ya binti hel enti mâi ev maaddub?

 

 

-Ya Cuha! İza esbaha ssubhu, yezhebunnesu, ila cihe muhtelife! Limaza la yezhebuna ila cihe vahid?

-Yezhebunnesu ile ciha muhtelife mişên tevazuul ard. İza rahu küllün nas! İla ciha vahid teskut tavazunul ard.

 

 

-Ya Cuha, Min fadlik, teâl huna?

-Ene esma’ kelamak, maze turîd!

-Ercu, min fadlik teâl hün?

-Subhanallah, bi ruh, mazâ yegul?

-Ya Cuha, mişen :Allah? Urid musaâde!

-Teal mâi! ……….:Allah yu’tik!

 

 

-Ya Cuha! Ma hûre taliûke?

-Maiz!

-Ma fi ilminnucum, burç maiz?

-Limaza yekuna burcul kebş! Vel maiz Lâ!

 

 

-Ya Cuha! İbni fi Şşam! Yumkin tektub risaleten!

-(Gülerek) La yuced vakıd indi biruhi eşşam!

-Ene la egulu leke ruuh eşşam?

-La tatlub kesîr. Hatti leyse vadih lazım biruh eşşam. Mişen gıraatul risâle!

 

-Ya Cuha kem umrük?

-Umri Erbaina âmem!

-Gable erbea sene, qulte erbauna amen?

-Ene Reculun, la uğayyiru kelami, ve heza Şe’nu ricalul ahrar!

 

 

-Ya Cuha! Eyne merkezul Alem?

-He huna!

-La usaddik!

-Gîs, şuf, iza la tusaddik.

 

 

-Ya Cuha! Ma hiye zevâc?

-Zemcarata müzdevica fitulinnehar, ve şehirani müzdevicani tulilleyl.

 

 

-Ya Cuha! Hatte meta? Seyeliddunnas vese yemutun?

-Hatta temleul cenneh ve nnar!

 

 

-Ya Cuha! Fi vahid kên yahmil sinıye baklava?

-Şudahalni!

-Ken yahmil ala beytek!

-Şudahalak!

 

 

-Ya Cuha! Hâl kena hamame, zekar emünsa, tahmil gusnus zeytun ila sefinetin Nuh?

-Tabân, zeker! İze kenetil ünsâ, hel tastadi’en temsike femiha!

 

 

-Ya Cuha!  Mefa setagumu giyamus saâ!

-Eyyu giyamussaâ?

-Kem giyamussaâ, yû ced?

-İze metet zevceti, tegumu giyame suğra, İze mittu ene, tegumu giyame kûbra!

 

 

-Ya Cuha! Maza ye’kul ve yeşreb nebuyuna İsa? Fitabigu rabi mine ssema?

-Ene Ci’tu İla huna! La teseluneni, maza ye’kul İsa ve yesrab! Ya tarâ!

 

 

-Ya Cuha! Munzimeta mütezevvic ente!

-Munzu mieteyni âmen!

-Gad gulte erbaine âmen!

-Teal ente ila beytina munzimeta mutevizzee ena, tefhamu ve te’lam!

 

 

-Ya Cuha! Hel yumlein en tagra hazihirrisale?

-(mektuba bakar) La estati’enağra, hazihirrisale mektub bi Farisi!

-İhçel, ihcel! Min tarabuşek, ala ra’sela!

-İza tagra’ rrisale! Haza TARABUŞ, FADDAL İGRA ente!

 

KURAN REÇETESİ

BABA :  (Telefonda) Efendim Karıcığım!Baş üstüne Karıcığım!Sedata para verecem yoksa çok fena olur!..diyorsun…Ama karıcığım Sedata çok yüz veriyorsun şımarıyor!..Kesimi! Sedatımı? Haaa!  Sesimi!..Sen yanlış anladın Cancağazım! Yani yüz vermek derken yani yüz lira mı demek istedim!..Ta-tamam Sultanım! Edebiyatıda kesecem! Sesimide kesecem! Yapabilirsem kendimide kesecem!..Efendim!..Erkeksen kendi kesde görim..diyorsun! Yok! Yok! Lafın gelişi söyledim Karıcığım! Ben bir gelirsem, sana lafı yediririm diyorsun! Estağfirullah! Ta-tamamm! Sen gelme! Sedata ne diyorsan veririm! Emredersin Karıcığım! Baş üstüne Sultanım! Tabi Tabiiii Cancağazım!…Offf Ya! O orada Elif gibi emir yağdırıyor, beni burada vürgül yaptı!…Ah! Kalbim sıkıştı…(bilgi:yasarhocam.com) Mahiiirr! İlaçlarımı getir!.Mahiiir! Çabuk ol!

MAHİR: Buyurunn Efendimmm! İlaçlarınızı getirdimmm!(havaya bakar)

BABA: Benim Doktoru çağır!

MAHİR: Baş üstüne Efendim!..

BABA: (telefon çalar)..Hayda Rektör arıyor! Volkanla alakalı bir şeymi oldu acaba! Efendim!..Sağol! Sağol Ke-malciğim! Sen nasılsın? İyi diyek iyimi olak!? İlahi âlemsin! Heeheee! Bayram değil seyran değil, aramanın sebeb-i meddi ne ola ki!?Volkana bir şey mi oldu? Yapma ya hocam! Demek namazı camide kılıyor! Dahası var! Yapma Hocam! Gazze-mazze protestolar yapıyor! Cumaya gidiyor, derse girmiyor! Bak! Bakk! Baaakkk! Hocam bunu ne yapalım? Yardım edin Hocam! Heee!heaeee! Bir yaz, sahil kampına gönderelim…diyorsun.. Biraz pahalı olur! Para önemli değil Hocam! Ne gerekiyorsa onu yapalım! Heeee! Şöyle Nefsini galeyana getirelim! Nefsi ile frenleyebiliriz diyorsun! Tamam Hocam Ne gerekiyorsa yapalım! Yeter ki bağnazlıktan kurtulsun! Size güveniyorum! Derneğinize de…Neydiiii!? (bilgi:yasarhocam.com) ADD-Atalarımızın Dinini Düşünce Derneğine güveniyorum! Biliyorsun en büyük destekçinizim! Gençlerimizi ne güzel zehirliyorsunuz! Şey Yani panzehiri oluyorsunuz! Yoksa Güzelim ülkemizi gericilerle gerilere giderdi! Size güveniyorum! Hürmetler Hocam! Bir gece masayı donatalım! Dört köşe olalım! Heeaaa! Efkâr dağıtalım! Yani bu dünya malı, bu dünyada kalır! Dimi Ke-Malcığım! Öleceğiz Nasılsa! Haaaa!Hooooo! Tamam, Hocam Hürmetler! Benim çocuğu unutma! Çok önemli!!! Çüüüzz! Görüşürüzzz!..Allah! Allah! “Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir” Ben ne yapacam bu çocukların elinden, biri dünyaya dalmış, asalak yaşıyor! Öbürü Ahiret’e dalmış, avanak yaşıyor!. Dert bir değil ki!..Elvan-elvan…

MAHİR: Eeefendiim!(havaya bakar)

BABA: Her seferinde ilaç getirme! İçim dışım ilaç oldu!

MAHİR: Baş üstüne Efendim! (çıkar gibi döner)Haaa! Abdullah Bey gellldiler! Sizinle görüşmek istiyorrlarr!

BABA: Abdullah kim lan! Haaaa! Bizim volkan mı? Al içeri al!

MAHİR: Baaaşüstüne efennnndim!

BABA:Ya bu nereye bakıyo!? Arazi vitesli belam! Buda hanımın yüzünden!

VOLKAN: Esselemun Aleyküm!

BABA: Veee Aleyküm Selam Volkancım!

VOLKAN: Ben Abdullah’ım! Lütfen bana Abdullah demenizi rica ediyorum.

BABA: Volkan’ın suyu mu çıktı?! Abdullah nereden çıktı?!

VOLKAN: Bana niye Volkan ismini koydunuz? Baba!

 BABA: Volkan koyduk, yani böyle bir oluşum, çıkışın, patlayışı ifade ediyor…

VOLKAN: İşte o Volkan patladı Baba! İçinden Abdullah çıktı!

BABA: Allah Allah! Abdullah çıktı yok ya!.. Bırak şimdi sen boş lakırtıyı, biraz evvel; Üniversite rektörlerinle görüştüm. Sen Cuma günleri bazı derslere girmiyormuşsun? Niye?

VOLKAN: Cuma namazına gidiyorum.

BABA: Oğlum ders vakti namaz mı olur? Ben sana namaz kılma demiyom.. Sonra kaza edersin.

VOLKAN: Baba dinden ne kadar uzak olduğunu bu sözünle ispat ediyorsun. Cumayı bırak kaza etmeyi, tek başına da kılınmayacağını bilmiyorsun?!

BABA: Yok Canım, Allah Allah! Kaza olmuyor mu? Tabi canım bende biliyorum! Kaza olmuyor. Seni sınamak için öyle söyledim! Dersde ibadettir evladım. Derslerinde geri kalırsın. Sonra okulda kalırsın. (bilgi:yasarhocam.com) İşini gücünü yitirirsin. Diplomanı alman gerek, sonra makam sahibi olamazsın.

VOLKAN: Baba diploma amaç değil, araç’tır. Yunusun dediği gibi; ”İlim ilim bilmektir, ilim kendim bilmektir, sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır. ”İman sahibi olmayacaksam, Mühendis olsam, Kaymakam olsam, ne yazar! Hakka kul olmayan, hakka hizmet edemez!

BABA: Bizde Allah’a inanıyoruz.

VOLKAN: Hayatında Allah yok ama!

BABA: Hıı!..Öyle deme! Bizde Müslüman’ız.! Niye böyle diyorsun oğlum. Bak büromda altın yaldızlı Kuran ayetleri levhası asmışım. Bak büromda asmışım Kuranı! Evimizde de vitrinde Kuran var !

VOLKAN: Aziz kitabımız Kur’an’ı Kerim, almış olduğumuz soluk, ruhumuzdaki can, beynimizdeki hafıza, gönlümüzdeki tüm güzellikler ve iyiliklerdir.(bilgi:yasarhocam.com) Çünkü, Kur’an; ” Kur’an, dirilişimizdir, hayatımızdır, ruhun, kalbin diriliş hayatıdır. Cehalet, hurafe, nifak ve dünyevileşmeyle ölen kalpler Kur’an’ın hayat veren nefesleriyle dirilir, istibdat, baskı ve despotizm ile yozlaşan toplumlar Kur’an dirilişiyle silkelenir, kendine gelir.

BABA: Evladım Ramazandan Ramazana hatim indirtiyok! Arabamda bile bazan güzel sesli hafızlardan dinler mest olurum!

VOLKAN: Hayatında var mı Kuran?! Başkasına okutman ona maddi bir kazanç bu dünya için olabilir! Veya dinliyorsun, Musikisi ile meşkediyorsun! Hâlbuki Kuranın Arapçası ruhumuza şifa, manası hayatımıza şifadır!

BABA: Vaktim yok! Yoksa kuranı bende öğrenir ve okurdum! Ama iş güç!..Biliyorsun!…

VOLKAN: Yemeye içmeye veya yatmaya vakitin var ama! Babacığım! Balık için su, bülbül için gül ne ise mümin için de Kur’an odur. Şura (yani istişare) Suresi 52 ayette Rabbimiz ne diyor: ” Ve işte sana da böylece emrimizden bir ruh vahiy ettirdik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ama biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz. Ve emin ol sen de ( insanları) doğru yola çağırıyorsun. O Allah’ın yoluna ki, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. Uyan, bütün işler döner dolaşır Allah’a varır.”

BABA: Ne ruhu!?

VOLKAN: Ayette söz konusu edilen ” ruh” hayat veren unsurdur, hayat onunla kaimdir. Kur’an ruh bahşetmektedir. Bu nedenle Allah Teâla onu ” ruh ” olarak nitelemiştir. İnsan kalbiyle yaşar, öldüğünde de kalp fonksiyonu kalmadığı için ölür. Kur’an insanın kalbiyle iletişim sağlar ve onu diriltir. Kur’an ölü bir topluma hayat bahşetti, diriltti.”

BABA: Bırak edebiyatı ya!?

VOLKAN: Doğru diyorsun bırakalım edebiyat yapmayı! Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi; “Kur’an bir edebiyat değil, hayattır”. (bilgi:yasarhocam.com) Dolayısıyla ona bir düşünce tarzı değil de, bir hayat tarzı olarak bakmaya başlandığı an, bütün güçlükler ortadan kalkar. Kur’an’ın yegâne hakiki tefsiri hayat olabilir ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı tamamen buydu. Yani Kur’an’ın hakiki tefsiriydi.

BABA: Oğlum ben maneviyata çok önem veririm! Ben geçen sene sizi Mevlana müzesine götürmedim mi? Her sene 2–3 tane kurban kesiyorum. Bu sene Eyüp Sultan Türbesini ziyaret edicektik, annenin estetik ameliyatı çıktı, biliyorsun…

VOLKAN: Gazze’de, Suriye’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’da Müslüman kardeşlerimiz ölüyor, siz estetik ameliyat yaptırıyorsunuz.

BABA: Bizne yapalım oğlum, çok üzülüyoruz, çok üzülüyoruz , çok dua ediyoruz. Daha ne yapalım? Oğlum!

VOLKAN: Dua’da bile samimi değiliz ki, kabul edilmiyor! Başta israil’in, Amerika’nın ve çinin mallarını satın alarak kurşunları biz satın alıyoruz! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

BABA: Lahana turşusu deme, bilirsin çok severim, olsada yesek şimdi. Çiğ köfte ile köpüklü bir ayran olacak!  Allah! Alllaaah!

VOLKAN: Bilirim Baba bilirim!.. Sen yeme içmeyi çok seversin. Ancak kendinizi düşünüyorsunuz. Afrika’da Müslüman kardeşlerimiz, ekmek su bulamıyor, dünya Müslüman coğrafyası kan ağlıyor, biz kendi âlemimizdeyiz. Hâlbuki Peygamber efendimiz ”Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” buyurmuştur.

MAHİR: Doktorunuz gelllldiii, Efennndimm!..

BABA: Al içeri Al! Tam zamanında geldi. Bana bir şeyler oluyor.. Al içeri Al!

MAHİR: Baş Üstüne Efendiimmm!..

BABA: Ya buraya bakarak şarj mı alıyor acaba?Allah Allah!..

DOKTOR: Efendim Merhabalar! Nasılsınız iyimisiniz demiyorum! Hastasınız İnşallah!Çünkü biz ne güne duruyoruz! Deyilmi Keh Keh!..

VOLKAN: Şifayı veren sizmisiniz ki Doktor Bey! Şifayı Allah verir!..

DOKTOR: Ta-ta….bi! Siz beni yanlış anladınız?

BABA: Gel Doktor’um gel! Sen onunla dans edemezsin! Her şeye bir cevabı var! Bende şaştım, kaldım. Kalbim yerinden oynuyor!

DOKTOR: Sakin olun efendim! Bunlar daha delikanlı. Sen bana lazımsın!

BABA: Duygusal açıdan yani!(eli ile para işareti yapar) Haa Haa!

DOKTOR: Dur senin bi tansiyonunu ölçim!

BABA: Ölç! Biç! Bir şeyler yap! Bana ilaç yazda rahatlıyim.

DOKTOR: Hemen Efendim! Yazıyorum, özel bir isteğiniz var mı?

BABA: Şeyi yaz!”Dönülmez akşamın ufkundayım” şarkısını istiyorum. Allah Allah yav sende beni çıldırtıyorsun Doktor Bey, şarkımı yazıyorsun ilaç mı yahu? Sen beni esprilerle öldüreceksin! Espri yapma ilaç yaz!

DOKTOR: Yav şaka yaptım, bu dünya’ya bir daha gelmeyeceğimize göre fazla ciddiye almayalım dimi! Keh.. Keh.. Keh!.

VOLKAN: Gelmek isteyeceksiniz ama gelemeyeceksiniz diyor Rabbim..

DOKTOR: Öyle deme yav! Be-b beni korkutuyorsun!

VOLKAN: Korkunun ecele faydası yok Doktor Bey! Ama çıkmayan canda umut vardır. (bilgi:yasarhocam.com)Tövbe kapısından içeri girmeniz yeter!..

BABA: Tamam, Tamam! Bize vaaz verme! Git Camii’de ver, al şu reçeteyi yaptır.

VOLKAN: ”Din nasihat’tır.”buyuruyor Peygamberimiz! Ver Baba! Ben reçeteyi yaptırim.(Dışarı çıkar)

DOKTOR: Efendim sizin bu çocuk beni çok korkutuyor!..

BABA: Korkma !Korkma,Sönmez bu şafaklarda bu nazlı hilal.Bu Akif’in Çanakkale şiirinde herhal!..Gökte şimşekte yok ama şairliğim tutu.Ya o konuşsun sanki ne olacak?Bizim kalbimiz temiz!..

DOKTOR: Dimi!..Hem de %100 laplı deterjanla yıkanmış!… Keh!.. Keh!..

BABA: Yav bak ne diyom biliyon mu? Beraber bi gece kafaları çekelim felekten bir gece çalalım! Sevabına!

DOKTOR: Sevabına!da, ben hanımdan izin alamam ki!..

BABA: Yav amada kılıbıksın yahu!..Senin benle biraz fazla takılman lazım! Ben senin hanımı arar bir yalan uydurrum…Sevabına!..

DOKTOR: Gerçek mi diyon?!

BABA: Tabi yaa!

DOKTOR: Abi ne güzel olur ya! Da senin bu oğlan gitti gelmedi!?

BABA: Benim oğlan malum cins! Şimdi eczane nin yanında kitapçı var, o oraya girip birkaç dini kitap bakmadan benim o reçeteyi yaptırmaaz ! yaptırmaaz!

DOKTOR: Yav senin bu çocuk gericilerle mi takılıyor, dini kitap okuyor!

VOLKAN: Selemun Aleyküm! Okumak ne zamandan beri gericilik oluyor Doktor Bey! Aşk romanları okusam ilerici mi olurum! Ki ben sadece dini kitap okumuyorum! Fikir, Edebiyat ve ilmi eserler okuyorum!(bilgi:yasarhocam.com) Asıl okumayan toplumlar gericidir! Okumayan toplumlar üretemezler! Hep tüketirler! Hem ömürlerini hem de ülkelerini! Çünkü günü birlik yaşarlar! Çal patlasın vur oynasın, yesin içsin!..

 BABA: Tamam Tamam! Hoca Efendi! Sen benim reçetemi yaptırdın mı?

VOLKAN: (Çerçeveletmiş reçeteyi babasına verir)buyur işte!

BABA: Oğlum bu ne!

VOLKAN: Bürona asman için çerçevelettim!

BABA: Evladım! Böyle bana nasıl şifa olsun o ilaçları içmem lazım!

VOLKAN: Doğru diyorsun babacım! İlaçların ismini okumakla şifa olmaz! Öyleyse Allah’ın ayetlerini de okuyup, anlamamız, anladıklarımızı yaşamamız lazım büroya asmakla şifa olmaz! Görüntü olur ama ses vermez!

BABA: Doğru diyorsun oğlum! Haklısın evladım, biz bal kavanozunu yalamakla bal tattığımızı sanıyorduk! Onun içinde günahlar denizinde yüzüyorduk! Sağ ol Oğlum! Bize iyi bir ders verdin, aklımızı başımıza getirdin! Sağ ol Evladım!..Öyle değimli Doktorum!..

DOKTOR: Ben bir hanıma sorim!..

BABA: Neyi soracaksın ya hu?!Sen kalbine sor!..

DOKTOR: Doğru vallahi! Mesele iman ise geriye kalan teferruattır..da bizde her türlü kötü alışkanlık var! Bu güne kadar namaz kılmadığımız gibi kılanları aşağıladık!..

VOLKAN: Geçmiş geçmiştir. Önemli olan şu anımız!.. Tövbe, işlemiş oldunuz bütün günahları işlememiş gibi temizler!..

DOKTOR: Alllllaaaaaahhh!…Yaşadık ya hu!..Kurban olduğum Allahım! bizim gibi günahkarları da affediyormuş ya hu!..Ben hemen Allah’tan özür diliyorum!..

BABA:(elini açar)Ya Rabbi!..Bizi affeyle, Hayatımızı kuran-kuranı hayatımız eyle!.. Allah’ım okuduklarımızı anlayanlardan, anladıklarımızı yaşayanlardan, yaşadıklarımızı anlatanlardan eyle bizi!..

DOKTOR: Amin!..Amin!.. Ne güzel söyledin bana bir şey bırakmadın!..

VOLKAN: Kuran’ın Arapçası ruhumuza şifa, manası hayatımıza şifadır!

DOKTOR: Yav biz Arapçasını okuyamıyoruz ama!?

VOLKAN: Ülkemizdeki tüm Cami Hocalarımız gece-gündüz kurslar açıyor. Bir ayda öğrenirsiniz. (bilgi:yasarhocam.com) Peygamberimiz buyuruyor ki: ”Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı öğreten ve öğrenendir”

BABA: O en hayırlılar kategorisine hemen gireceğiz inşAllah! Ne mutlu Kur’an öğrenen ve öğretenlere! Selam olsun Kuran talebelerine maddi-manevi yardım edenlere! Ne mutlu Kur’an Okuyup anlayana! Anlayıp Yaşayana! Yaşayıp Anlatana!

                                                                                                                       SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2014

MERHAMETİN VAKFI

(İhtiyarın biri bankta uyuklayarak oturuyor. Diğer ihtiyar torunuyla gelir.)

İHTİYAR 1:Selamun Aleyküm!..(duymaz) Selamun Aleyküm!

İHTİYAR 2:(Korkarak) Hııı!..kem kim!Kimdir o!Dur!..Parolayı söyle!..

İHTİYAR 1:Ne parolası, ne duru azizim!..

İHTİYAR 2:Söyle parolayı yoksa fena olur!…

İHTİYAR 1:Yahu verdimde sen duymadın.. (bilgi:yasarhocam.com) Selamun Aleyküm!

İHTİYAR 2:Ve Aleykümselam ve Rahmetullahi Ve Berekatuhu..mirim..hoş geldin!..

İHTİYAR 1:Hoş geldim de seni hiç hoş bulamadım..Yine dalgınsın azizim..nerelerdesin seni

                     bayağı özledim

İHTİYAR 2:Aynen bende mirim, acaba nerelerdedir diye merak ediyordum, seni

İHTİYAR 1:Acaba diyorum hastalandı hastanede mi? Ödlüde salası verilmedi mi? Veridide

                     de biz duymadık  mı? Diye içimi bir hüzün kaplamıştı.

İHTİYAR 2:Allaha şükürler olsun sağız ve sıhhatliyiz.(göğsüne vurur ve öksürür) Daş

                       gibiyiz..Öhüü…

İHTİYAR 1:Şansını fazla zorlamada… Biz en son ne zaman görüşmüştük

İHTİYAR 2:Bu gün sabah (gülüşürler)

İHTİYAR 1:Benimde dizlerim çok ağrıyor

İHTİYAR 2:Neyin?!

İHTİYAR 1:Dizlerim, Dizlerim

İHTİYAR 2:Benimde, Benim de…

İHTİYAR 1:Merdiven çıkarken bayağı zorlanıyorum, nefesimde kesiliyor…

İHTİYAR 2:Benim de, Benim de

İHTİYAR 1:Geçen doktora gittim…

İHTİYAR 2:Benim de, Benim de..

İHTİYAR 1:Kaset takıldı her halde (Bir tane vurur beline ) Bu modeller genelde böyle

                     tekliyor.

İHTİYAR 2:Sağ olasın: Bu ara sıklaştı arıza!

İHTİYAR 1:Sende doktora git diyecem ama,hep söyledikleri aynı…..yaşlılıktan diyorlar…

                    işte geçen doktora gittim. Merdivenleri çıkamıyorum; dizlerim ağrıyor                    

                   dedim. İhtiyarlıktan dedi. Kulağım iyi duymuyor, dedim; yine ihtiyarlıktan dedi.

                   (bilgi:yasarhocam.com) Bende doktor bey, rahatsızlıklarımın sebebi ihtiyarlıktan

                   denince çok kızıyorum dedim. Doktor dedi ki: Kızmanda ihtiyarlıktan dedi…

İHTİYAR 2:Valla doğru söylüyorsun.(torun yanına gelir, cebinden bir çikolata verir)

İHTİYAR 1:Torun yine sana mı kaldı azizim!

İHTİYAR 2:Allah’a şükürler olsun. Kendimi işe yarıyor zannediyorum böylece…

İHTİYAR 1:Doğru diyorsun. Vallahi… Torunlarda olmasa ne arayan var ne soran , eskiden

                    böylemiydi.Sevgi vardı..Saygı vardı..Merhamet vardı..

İHTİYAR 2:Haklısın kardeşim..(Torununu çağırır) Hadi gidelim!..Mirim bana

                      müsaade yarın görüşmek üzere…Şimdi benim çocuklar azarlarlar beni,çok

                      geç kaldım diye..

İHTİYAR 1:Müsaade senin azizim!..Biz nerede hata yaptık bilmiyorum ki?!Evlatlarımızın bu

                     davranışlarına anlam veremiyom…Ah…Ah..Hadi neyse dert söyletiyor…Sen

                     azarlanma ki üzülmeyesin…(bilgi:yasarhocam.com) Oğlun da azarlayarak imtihanını

                     kaybetmesin..Yarın görüşürüz…

 (İki tane genç gelir.Birinde kulaklık var .. şakalaşarak parka girerler…)

KAYA:(Tekme sallar ve güler) uhaaahaaa!..

ŞENOL:(Yumruk sallar ama boşa gider) gel lan buraya…Ben şimdi sana

                 gösteririm.. (bir daha sallar)

İHTİYAR 1:(Araya girer)Yapmayın evladım.Niye birbirinize vuruyorsunuz?..

KAYA:Şaka yapıyoruz amca!..

İHTİYAR 1:Bu nasıl şaka evladım birbirinize vuruyorsunuz!..

ŞENOL:Amca Kayanın eşek şakası …yapma diyom..Ama dinlete miyom..

İHTİYAR 1:Ama evladım sende vuruyorsun ama!..

ŞENOL:Ama canım yanıyor..Beni de zıvanadan çıkarıyor…

İHTİYAR 1:Evladım yapılanın kötü olduğunu biliyorsun..Sen yapınca iyi mi oluyor..

KAYA: Hacı amca doğru söylüyo…(Bi tane daha vurur)

ŞENOL: Ya vurmasana…(elini kaldırır)

İHTİYAR 1:Evlatlarım siz arkadaşsınız..Birbirinizi incitici el şakaları yapmayın…Allah

                    Allah birinin acı çekmesi diğerini sevindir mi yahu? Bu bizim kültürümüzde yok

                    ki!Bu sadistçe bir karakter!..Noldu bize yahu!..Merhameti kim öldürdü?…

                    Merhamet yok olursa, temel yok olur. Üstad Necib Fazıl ne güzel demiş:

                    Merhamet, Âlem bu temel üzerinde… Eger toprağa, tohuma hatta kire, lekeye

                    merhamet olmasaydı su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı

                    şırıltılı su.Ne duruyorsunuz sökün sahte su borularını. Ev ev merhamet şebekesi

                    kurun. (bilgi:yasarhocam.com) Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa

                    geçin. O zaman göreceksiniz ki, acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak

                    ve Başlar üstüne güneşe yol veren kubbeler yükselecek…

KAYA: Yahu Bey Amca bir şaka yaptık. Vallaha faka bastık… Felaket taştık…

ŞENOL:Amma bizde eşeklikte yaptık…Hatta birbirimizle yarıştık..

KAYA:Len Şenol yeni rep parçamıza sözler çıktı…Allaaah bak kara tavuk…(sapanla

              sıkar) Tüh kaçırdım ya kanka!..

İHTİYAR 1:Evladım niye taş atıyorsun kuşa…

KAYA:Benim zevkim Bey Amca!..Hergün bir tane vurmim o gece uyuyamam!

ŞENOL:Oğlum zaten hep gündüz uyuyorsun!Atma gündüzleme!..Huhahuha…

İHTİYAR 1:Ne demek evladım her gün vurmak!..Her gün avcılık olur mu?

KAYA: Hangi günler olur? P.tesi Haftanın ilk günü, Salı sallanır, Çarşambayı sel

              aldı,Perşembe perişanlık,Cuma mübarek gün,Cumartesi-Pazar resmi tatil…Eee

              biz ne zaman avlanacağız?!…(Kaya ve Şenol gülüşür)

İHTİYAR 1:Evlatlarım siz beni yanlış anladınız..Avlanma mevsimi vardır..Hayvanların

                     yumurtlama ve yavrulama mevsiminde hem dinen hem de kanunen yasaktır..

KAYA: Amaan! Biz nerden bilek erkek mi dişimi? Yavrulumu yavrusuz mu?

ŞENOL:Valla bundan sonra önce sorarız..Sonra ateş ederiz…Veya bey amca sen söyle

              bize önceden sms veya e-mail atsınlar…Yavrululara vurmayalım…Huhahuha…

İHTİYAR 1:Çok matraksınız çocuklar!..Hz. Süleyman olsaydım inanın kuşlara

                     söylerdim.. (bilgi:yasarhocam.com) Ama kuşların Hz. Süleyman’a söylediğini

                     söyleyebilirim…

KAYA:Kuş mu söylemiş!?.İlginç…Ne demiş!?.

İHTİYAR 1:Anlatayım öylese; Bir gün Hz Süleyman (as) bütün hayvanları toplantıya

                    çağırmış.Bütün hayvanlar gelmiş.Fakat bir baktılar ki hüthüt kuşu yok.. Hz

                    Süleyman (as) hüthüte haber yolladı gelsin diye…

ŞENOL: Vay anasını be!..Hayvanlarla konuşmak çok heyecan verici….Keşke bende

                konuşabilseydim..

İHTİYAR 1:Heyecanlı olduğu kadar tehlikeli.. Ama hüthüt haberciyi terslemesin mi

                    gelmiyorum dedi.Haberci üzgün geri geldi huzurlarına çıktı hüthüt davetinizi

                    reddetti. Ey Allah’ın Resul’ü gelmiyor diye olup biteni anlattı.Hz Süleyman (as)

                    git ona söyle cezalandırırım çabuk gelsin emrini verdi haberci gene gitti

 

KAYA:Neyine güveniyor bu hüthüt ya bey amca!..

İHTİYAR 1:Dinleyinde anlayın neye güvendiğini… Hüthüt’ün yanına vardıPeygamberin

                    emrini tebliğ etti gelmediği taktirde cezalandıracağını söyledi.

                    (bilgi:yasarhocam.com)  Hüthüt kızdı haberciye git deki sarayını başına yıkarım

                    üstüme gelmesin tehdidi savurdu

ŞENOL:Allah!..Allah!..Nasıl yıkacakmış sarayı yaa!..Resmen komedi ya!..

İHTİYAR 1:Hz. Süleyman’da zaten gülmüş ve öyle demiş git sor bakalım benim sarayı nasıl

                    yıkacakmış…

KAYA: (Merakla sorar) Hüdhüd ne demiş, bey amca?

İHTİYAR 1: İşte kuşun cevabı;”bir vakıf malından azıcık alır sarayının kubbesine sürerim

                     tacı tahtı alt üst olur” demiş.

ŞENOL:İyi ki biz kuşların dilini bilmiyoruz..Korkunç yaa!..

İHTİYAR 1:Evladım anlamazsan da bu tehlike hepimizin başına gelebilir..Onun için

                    atalarımız kuş yuvalarını bile bozmaktan çekinmişler…

KAYA: Aboo!.. biz zevkine kaç tane yuva bozduğumuzun yarışını yaptık.

ŞENOL: Ya hayvanlara yaptığımız zulümler….Yandık oğlum biz…Yumurtalarını

               değiştirdiğimiz,Tavuklar ve ördekler ; Yuvasına su doldurduğuz karıncalar…

İHTİYAR 1:Aman ya Rabbim nasıl yaptınız evlatlarım bunları?!…

KAYA:Bey amca kendimize heyecan arıyorduk…Bilmeden eğlenmek için, mesala

             kedinin kuyruğuna teneke bağladık…Kedinin şaşkınlığına güldük…

İHTİYAR 1:Yarin hesap günü de size gülerler…Evladım hiç tarihimizi okumadınız mı?

                     Ecdadımız insanların ve hayvanların kolay yaşam sürmesi için  her türlü vakfı

                     kurdu.

ŞENOL:İnsanlar için olanı anladık da amcacığım hayvanlara ne vakfı kurmuş

               atalarımız?!..

İHTİYAR 1: Öksüz bebeklere süt anne tutmaktan, yollarda sağlığı tehlikeye sokan şeylere kül

                    ve kireç dökmek için, kış aylarında kuşların beslenmesi, göç edememiş olan hasta

                    ve garîb leyleklerin bakımı ve tedâvîsi gibi vakıflar kurmuşlar…Çünkü onlar

                    biliyorlardı ki, “merhamet etmeyene merhamet olunmaz”…Onun içinde şanlı bir

                   tarih yazmışlar…Ve bize bu vatanı merhametin nişanesi olarak miras bırakmışlar..

KAYA: Müthiş!..Bu merhametin doruk noktası ya!..

ŞENOL: Bizi kendimizden utandırdın amcacığım!..Ecdadımızla övünemeyecek kadar

                zıt işler yaptık.. (bilgi:yasarhocam.com) Mirası tahrip ettik..

İHTİYAR 1:Her şey için geç değil gençler!..Zararın neresinden dönerseniz kârdır…

KAYA: Ama bey Amca, hayvanlara yaptığımız zulümleri nasıl helal edeceğiz?..

İHTİYAR 1:Kolay evladım..Öncelikle bu tür hatalar yapmayacağına Rabbimize söz vererek

                     tövbe edeceksiniz.Sonrada ömrünüzün sonuna kadar bütün canlılara iyi

                    davranacaksınız…

ŞENOL:Senin huzurunda Allahıma söz veriyorum ve de tövbe ediyorum…Affet beni ya

               Rab!..

KAYA:Bende söz veriyorum ve tövbe ediyorum..Beni de afat Ya Rabbi!..

İHTİYAR 1:Rabbim tövbenizi kabul eylesin…Başta ecdadımıza olmak üzere tüm

                     merhametlilere selam olsun..Herkesin merhametin vakıflarını kumamız

                    dileğiyle..Allah onlardan razı olsun…

                                                                                          Yaşar ERDOĞAN-2012

KİM DEDİ?

 

(Binnaz ve Şadiye oturmuş çekirdek çiterek konuşuyorlar)

 

ŞADİYE:Bugün açık avlu çekirdekli 3.oturumu açıyorum…Kız yavaş ye..

BİNNAZ:Niye ki Şadiye!

ŞADİYE: Ardından atlılar mı geliyor?

BİNNAZ: Nerde bende o şans! Ne atlılar,ne de adsızlar!..

ŞADİYE:Kız duydun mu?

BİNNAZ:Neyi?

ŞADİYE:Bizim Cevriye çocuğunu dövmüş, kocası da niye çocuğu dövdün

                demiş!.. Tartışmışlar…

BİNNAZ:Deme?…

ŞADİYE:Dedim artık…Bu erkekler nasıl yaratık kız?

BİNNAZ:Ah!..Ah!..Sonrada çocukları bizim şımarttığımızı söylerler!..Bütün erkeklerin

                 köküne şalgam suyu!..

ŞADİYE:Ayy!..Şalgam dedin canım çekti kız!..Sen, varsa bana getir dökme!..(gülüşürler)

BİNNAZ: Hiç döker miyim!.. (bilgi:yasarhocam.com)Lafın gelişi söyledim!..

ŞADİYE:Kim gelmiş?

BİNNAZ:Kimse gelmemiş!Lafın gelişi laf gelmiş!..

ŞADİYE:Maşallahın var senin laflar geliyor-gidiyor..Senin gibi,yerinde durmuyor.(gülüşürler)

BİNNAZ:Kıız senin gibi benimde canım çekti..Benim tosunumu arimde akşam getirsin…

ŞADİYE:Akşam yemeği dedin aklıma geldi, benim yemek ocaktaydı.Bana müsaade…Sonra

                kaldığımız yerden devam ederiz…

BİNNAZ:Müsaade senin şekerim!..Güle..güle..(telefonu çıkarır) Aloo bi tanem nur

                 tanem,gül tanem!.. (bilgi:yasarhocam.com)Efendim! kısa kes aydın havası mı    

                olsun?..Aşkolsun canikom!..Ne mi istiyorum?!..(telefonu aşağı indirir) Ay artık

                numaralarımı yutmuyor.İlla da bir şey mi istiyecem?!..Küstüm…madem ısrar   

                ediyon akşam gelirken acılı bol taneli şalgam getir..Hadi öptüm!..Hu!

                Hu!..kadriye!..Kıız!..

KADRİYE:Geldim…geldim…Noldu kız?Oturum bitti mi?Abooo!..tüh…

BİNNAZ:3. oturumu kaçırdın kız Kadriye…Ne diye!..

KADRİYE:Hiç sorma!..benim kaynana yine huysuzluk yaptı…Ölsede kurtulsam!..Yani kız

                   Binnaz, ne desem az!..

BİNNAZ:Öyle deme kız?!.

KADRİYE:Tabi senin için hava hoş!..Kaynanan öldü!..

BİNNAZ:Ama bir gün bizde kaynana olacağız!..Bizimde gelin ölse de kurtulsam dese

                   hoşumuza gider mi?

KADRİYE:Benim gelinim öyle demez!Beni hem sever, hemde sayar!..

BİNNAZ:Senin Kaynana da böyle düşünmüştür belki seni oğluna alırken!..

KADRİYE:Vallaha heç böyle düşünmemiştim!..

BİNNAZ:Unutma!..Ne ekersek onu biçeriz!..

KADRİYE:Doğru diyon kız Binnaz!..Neyse, 3.oturumda neler konuştunuz?!

BİNNAZ:Sana kısaca özetlim: Bizim Cevriye’yi kocası dövmüş! Tartışmışlar…

KADRİYE:Yapma!..

BİNNAZ:Yapma değil!Avrupa heç değil!..Kazak erkeklerin zorbalıkları..

KADRİYE:Kocası birde hoca!..Boynu devrile!..

BİNNAZ:Amin!.

ŞADİYE:(Sahneye girerek) Bin kere Amiiiiiiiiinnnnnnn!..4. oturuma başladınız mı?

BİNNAZ:Yok daha başlamadık!..3. turumun özetlerini banttan yayınladım!..

KADRİYE:Kız beni bekleyin!..Kaynanama bu haberi verim de gelim!..Cevriyeyi çok sever!.

ŞADİYE:Hadi geç kalma!..Bende Oktay ustadan öğrendiğim tatlı tarifini Binnaz’a

                verim!.Araya reklam alim!..

KADRİYE:Tamam!..Binnaz sende bana veririsin!.. (bilgi:yasarhocam.com)

BİNNAZ:Tamam!..(kağıt –kalem çıkarır)Sende anlat bakim kız!..

ŞADİYE:(Kağıdı çıkarır)Adı:Haşhaşlı İrmik Tatlısı … Malzemeler : 

  • 4 yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1su bardagı sıvı yağ
  • 1su bardağı irmik
  • 1 su bardağı  haşhaş
  • 1 su bardağı tepeleme un
  • 1 paket kabartma tozu

     Şerbeti  için:

  • 2su bardağı toz şeker
  • 3 su bardağı su

 

BİNNAZ:Kız yavaş oku!..

ŞADİYE: Hazırlanışı : 

Karıştırma kabına 4 adet yumurtayı kırın.Üzerine 1 su bardağı toz şekeri ilave edip mikserle yaklaşık 5 dakika çırpın.

Üzerine sıvıyağ ilave edin.Sıvıları karıştırın.Üzerine irmik,haşhaş,un ve 1 paket kabartma tozu ilave edip kaşıkla karıştırın.

Fırın kabına karışımı boşaltıp önceden ısıtılmış olan 170 derecelik fırında pişirin.(bilgi:yasarhocam.com)Şerbeti için tencereye toz şeker ve su ilave edip şerbeti kaynatın.Fırından çıkartılmış tatlının üzerine soğuk şerbeti dökün.Şerbet çektikten sonra soğutup krem şanti ile servis edin.

BİNNAZ:Vallahi ağzım sulandı şimdiden…

KADRİYE:Eveeet geldim!..4. Oturumuzu başlatalım!..

ŞADİYE: Kız size dün akşam kim geldi!..

KADRİYE:Bizim kızın okul arkadaşı!..Sen nereden biliyon?

ŞADİYE:Evin bütün ışıkları yanıyordu da!…

BİNNAZ:Röntgencilik demi yapıyon kız!..

ŞADİYE:Yok kıız!..Perdemi çekerken gözüme çarptı!..

KADRİYE:Gözüne Çarptı!…

ŞADİYE:Evet çarptı..

BİNNAZ:Dikkat etde, Şiddetli çarpıp, kaza yapma!..(Gülüşürler)(Cevriye sahneye

                 gelince birden susarlar…) Hoş geldin Cevriye!..

CEVRİYE:(Üzgün) Neyimi hoş buldunuz ki?

KADRİYE:Noldu kız!..Suratından düşen bin parça!..

CEVRİYE:Aman ne siz sorun, nede ben size söylim!..

BİNNAZ:Hayırdır valizde elinde bir yere mi gidiyorsun?

CEVRİYE:Bir dedikodu kurbanı oldum evimden ayrıldım!..

ŞADİYE:Aboo!..Ne dedikodusu kız!..

KADRİYE:Allah ıslah etsin o dedikoducuları!..

BİNNAZ: Gel şöyle otur..Ne dedikodusu kız!.. Meraktan öldürecen bizi!..

CEVRİYE:Allah belalarını versin!..O dedikoducuların…

ŞADİYE:Öyle demesek!..

BİNNAZ:Şeytan doldurur,moldurur!..Islah eylesin diyelim…

CEVRİYE:Yaktı beni o gıybetçiler!..Gün yüzü görmesinler inşallah!..

KADRİYE:Öyle deme kız!..Hepimiz güzel günler görelim!..

CEVRİYE:Evi terk ettim diyorum ya!..Anlamıyor musunuz?Bana Kara günler düştü..

ŞADİYE:Öldürecen bizi..Niye evi terk ettin, bazen koca döver,bazen sever!..

CEVRİYE:Kim dövdü?Kimi dövdü?

KADRİYE: Kocan seni dövmedi mi?

CEVRİYE:Yook!..17 yıldır evliyiz bikez bile dayak yemedim!.Kim dedi?

KADRİYE:Binnaz dedi…

BİNNAZ:(Şaşkın) Bana da Şadiye dedi..

ŞADİYE:Ben Cevriye dayak yedi demedim ki? Cevriye çocuğunu dövmüş dedim…

CEVRİYE:Anlaşıldı ..anlaşıldı…bir dedikodu nerelere kadar uzamış!..Sayenizde ben evimi

                   terk ettim.

ŞADİYE:Niye kız terk ettin ki?

CEVRİYE:Çocuk yüzünden ufak bir tartışmıştık kocamla…Artık hangi kapı-kulak bu

                   kavgamızı duymuşsa,,Lafı evirip-çevirmişler…Benim çocuğumu

                   dövdüğümü,kocamın beni dövdüğüne,sonra kocamı öldüreceğime kadar

                   çoğaltmışlar!..En sonunda beni mağlup etti.. nefsim,büyük bir kavga yaptık…

BİNNAZ:Vah!..Vah!..Biz laf olsun diye konuşmak istemedik ama,bilmeden bir faciaya

                 sebeb olmuşuz!..Sen bu dedikodularala yuvanı yıkma!..Dön evine!..

CEVRİYE:Kocamın yüzüne nasıl bakarım artık..Ona çok ağır sözler söyledim…Bana bir

                  mektup yazmış!..

KADRİYE:Ne yazmış!..

CEVRİYE:Korkumdan okuyamadım..Ya beni boşarsa…(ağlar)

ŞADİYE: Ağlama kız bak beni de ağlatacan..Belki de kötü bir şey yoktur,mektupta..

CEVRİYE: Okum mi?!

BİNNAZ: Bilmeden kocanın günahını alma!..Oku beklide güzel şeyler yazmıştır…

CEVRİYE: (Mektubu açar ve okur gibi yapar,arkadan erkek sesi ile) 

CEVRİYEM…

     Sebeb-i Med’den hemzem, neden muttasıl iken munfasıl olduk ? Arızaya bağlama ne olur.. lazım-i sükun ol, evine dön. Söz, bir daha ğunne yapar gibi kafanı ütülemiyeceğim! kelimelerimi seçerken özellikle muhaffef olanları tercih edeceğim.. Sen k…onuşurken hep dinleyeceğim.. Arız-i olur durur isen kaç vecih olur isen ol kabulümsün.. İşmamına kurban olduğum, yalvartma gayrı.. mahrecim sıfatım kalmadı.. avam kıraatı gibi dağıldım.. sekte sonrası nefesi kesilen, acemi imama döndüm.. Gel, dön evine eskisi gibi iklab olalım.. Daha olmadı kendine uydur, te’ye uğramış dal gibi mütecaniseyn et beni.. İsteklerim olur ise nacizane i’male yapmadan kısa yollu kasr edecem.. sana karşı makabli kesreli ra gibi ince olacam.. Ne olur sende birşeyler söyle.. Huruf-i mukattaa gibisin, anlamıyom seni.. biraz muhkem ol, canımı yee.. söylediklerimi tahaddi olarak algılama.. beni dirayet tefsiri gibi, kafana göre yorumlama.. söylediklerimin siyakına-sibakına da bak.. hatta sebeb-i nüzulune de bak.. her dediğime inanasın diye illa mekki sure gibi yemin mi edeyim..(bilgi:yasarhocam.com) her konuda zahirime bakma benim.. müteşabih yönlerimi hep menfii yorumlama.. anlayasın diye tertil üzere konuşuyorum.. sende derdini böyle anlat.. kelam-ı hadr’ın kulak kepçemden geri dönüyor.. Koyduğun kurallar kalıcı olsun.. birgün kural koyuyorsun, ertesi gün nesh ediyorsun.. i’cazü’l Kur’an gibisin.. her yaptığını, her söylediğini tefsir etmek için sülalenden en az 10 kişinin rivayetine başvuruyorum.. Sana yalvardığım kadar kıraatimi düzeltmeye uğraşsaydım, Aşerey-i takribi bitirir, hasekiye geçerdim… O dedi-koducu koşan..Yok yok uçan yalanları dinleme!Geleceksen gel gelmeyeceksen diğer 3 hakkımı kullanıp talak-ı selaseyi kafana geçireceğim… Şeytanı mutlu etme! Çocukları, öksüz, babalarını mutsuz bırakma!

 

Senin koruyucu meleğin!

Elimde senin yeleğin

Evden gittin sabahleyin,

Dedi-koducular sizde bir şey söyleyin!…

 İÇ GÜVEYLİSİNDEN HALLICA

EYÜP HOCA   : Selamun Aleyküm!

YAŞAR HOCA : Ve Aleykümselam ve Rahmetullah! Hoş geldin! Nasılsın Kardeşim!

EYÜP HOCA   : Ehh! İçgüveylisinden hallıca!..

YAŞAR HOCA : O zaman senin durumun benimkinden iyi!..

EYÜP HOCA   : Gardaşlık, yoksa senin durumun içgüveylisi gibi mi?

YAŞAR HOCA : Daha beteer!..

EYÜP HOCA   : Yapma yaa!

YAŞAR HOCA :Azizim! İç güveylisi olanın amiri kaç tanedir?!..

EYÜP HOCA   : Kaç tane!?

YAŞAR HOCA : Madem ısrar ettin söylim!..Ben söylim sen say: Başta 

                             Hanım,2.Kaynana,3.Kayınbaba,4.Kayınço,5.Baldız

EYÜP HOCA   : Beş tane!..

YAŞAR HOCA : Benim ki, beş olsa öper başıma koyarım!..

EYÜP HOCA   : Yapma Hocam!

YAŞAR HOCA : Yaaa! Benim amirlerim;

                             Hanım,Kaynana,Kayınbaba,Kayınço,Baldız,Kaynanamın Kedisi, Hatta

                             Tavuğu,horozu!.. (bilgi:yasarhocam.com)

EYÜP HOCA   : Yok ya! Abartıyorsun!..

YAŞAR HOCA : Allah seni inandırsın! İnşaAllah bende inandırırım! Kaynanamın

                             Kedisi,Horozu bile bana dikleniyor.Biri kızmaya görsün! İrili ufaklı hepsi

                             dört cihetten saldırıyorlar!..

EYÜP HOCA   : O kadar da değil yani?!..

YAŞAR HOCA : Biliyorsun, tam iç güveylisiyim! Kayınvalidelerimle beraber yaşıyorum.

                             Diyeceğim o ki; ben yaşamıyorum! Yaşayan ölüyüm..Ölsem de

                             kurtulsam!…

EYÜP HOCA   : Abi öyle deme!..Ağzımızdan çıkan dua olur!..”Hasbunallah ve ni’mel

                             vekil, ni’mel Mevla ve ni’mel masir” bol bol de..

YAŞAR HOCA : Diyorum yahu! da…Hatim indirsem yine olmazzz!

EYÜP HOCA   : Kayınvalide ile oturma! Ayrı eve çık!..

YAŞAR HOCA : Ne mümkün! Denemedim mi zannediyorsun!..Bizimki başlıyor:” ben  

                             annenim evinde sıcak sudan soğuk suya elim deymezdi…Bir elim balda bir  

                             elim yağdaydı….” bu seferde vıdı vıdı…Eve Annem gelir başka bir dert!

                             Sanki düşmanı gelmiş! (bilgi:yasarhocam.com) Annem de lafın altında  

                             kalmayınca benim halimi düşün! bir tarafta Annem diğer tarafta Hanımım!

EYÜP HOCA   : Tabiii!  Arada kalanın canı çıkıyor!..

YAŞAR HOCA : Yanii!..Üstadım! Huzurum kalmadı!..Ne yapsam beğenmiyorlar!..Hakarete

                             varan sözlerde cabası..Yahu şu yalancı dünyada, ben kimse kırılmasın diye

                             gösterdiğim hassasiyeti, onlardan göremiyorum! Artık dayanamıyorum! Bu

                             gidişle, boşanacam herhal de!..

EYÜP HOCA   : Estağfirullah! Allah ve Resulünün hoşlanmadığı tek helali aklına

                             hemen getirme! Öfkelendiğimiz zaman akıl firar eder. Boşanmayı

                            değil,arayı bulmaya çalışalım!..Öncelikle,Sabır edelim!Konuşarak

                            halletmeye çalışalım.. Eğer kendi aranızda çözemiyorsanız,Aranızda bir

                            hakem tayin edin!…

YAŞAR HOCA : Hakeme de diklenir bunlar!..Kaynanamın elinden çektiğimi bir ben bilirim

                             birde Allah!..

EYÜP HOCA   : İnşaAllah Sabırda sebat edelim kardeşim! Gün doğmadan, neler

                             doğar!Rabbimize malum olan halimizi arz edelim!.. Hem de

                             Dostlarımızdan yardım alalım! (bilgi:yasarhocam.com)  Çünkü bazen tek

                             başımıza sorunlarımıza göğüs geremeyiz!..

YAŞAR HOCA : Haklısın Kardeşim! İşte bende onun için sana içimi döktüm! Biliyor musun Azizim! Ben Adem babamızı çok kıskanıyorum!

EYÜP HOCA   : Allah! Allah! Niye ki?!

YAŞAR HOCA : Hz. Adem Babamız ne şanslı ; ne kayınbabası var nede kaynanası!…..

SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2015

 KAVUKLU VE PİŞAKARIN RAMAZAN MACERASI

( Zurna Pişekâr havası çalar. Pişekâr usule uygun olarak sahne ortasına gelip yerini alır. Müziğin sona ermesiyle söze başlar. )

 

PİŞEKÂR – Mevlid-i Nebi Haftası adlı ortaoyununun taklidini aldım. Çal usulü ahenk ile oyunumuz başlasın bizi seyre tenezzül buyuran zevatı kiram neşeyab ve safayab olsunlar.

( Zurna Kavuklu havası çalar. Kavuklu ve Kavuklu arkası meydana gelirler.K=kavuklu  KA=Kavuklu arkası )

 

K – Takıldın peşime bilmem ki ne günah işledim Allah seni musallat etti başıma.

KA– Annem bubanın peşini bırakma dedi.

 K – Bizim sülalede senin gibisi yoktur. Olsa olsa ana tarafına çekmiş olacaksın.

 KA– Ama anneannem hık demiş bubasının burnundan düşmüş diyor naber!

 K – Her lafa maydanoz olma.

 KA– Bende turp olurum o zaman. (bilgi:yasarhocam.com)

 K – Sus da yürü ardım sıra. Şimdi aklıma geldi evden çıkarken unuttum, kapıyı kilitledin mi?

 KA– Kilitledim buba.

 K – Aferin, anahtarı yanına aldın mı?

 KA– Almadım.

 K – Ya ne yaptın?

KA– Kapının üstünde bıraktım.

 K – Aferin. Ne, kapının üstünde mi bıraktın?

KA– Evet buba.

 K – Niye evladım?

 KA– Buba geçen gün bizim komşuya hırsız girmiş, kapıyı kırıp zarar vermişler. Bende bizim kapıyı kırmasınlar diye anahtarı kapının üstünde bıraktım. (bilgi:yasarhocam.com)

 K – Kapıyı kırmasınlar diye.

 KA– Kızma buba.

 K – Niye kızmayayım?

 KA– Buba düşündüm.

 K – Sen?

 KA– Evet ben.

 K – Tek başına.

 KA– Evet.

 K – Allah’ım sen hepimizi koru.

 KA– Madem kapı bu kadar önemli…Bende söktüm, sırtıma vurup getirdim, girişe bıraktım. Bizim kapıyı kimse kıramaz buba.

 K – Dur ben senin kafanı kırayım. Kaçma gel buraya. ( Pişekârı görür ) Tüh bak senin olmayan aklına uyduk yolumuzu şaşırdık. Ta Antakya’ya gelmişiz.? Aaa  Kutlu Doğum Haftası Etkinliğine gelmişiz..

KA– Buba Kutlu Doğum Haftası ne demek ?

 K –Evladım Peygamberimizin miladi olarak ne zaman doğmuştur?

KA–20 Nisan 571 pazartesi günü…

K – Aferin ulen!..Kedi olalı bir fare tuttun…İşte 1989 yılındın bu yana Diyanet tarafından

       14–20 Nisan hafta boyu etkinlikler yapılıyor.

KA- Sadece Diyanet mi kutlama yapıyor?

K- Olur mu oğlum? Kim Resulullahı seviyorsa bu haftada bir şeyler yapıyor..Aha mesela  burada da Hatay diyanet-sen program yapıyor..Hadi gel yolumuza gidelim.Evde anan bekliyor fırça garanti de bari dayaktan yırtak zira eli çok ağır..

PİŞEKÂR – Vay efendim maşallah! Sizleri Toplumsal faaliyetlerde görmek ne güzel!..

 K – Ya Rabbim sen ne büyüksün. Ya Rabbim senin büyüklüğünü inkar eden kafirdir. Kurda kuşa can veren Allah’ım sebzevata bile can verdin, hıyar dile geldi konuşuyor.

PİŞEKÂR – Estağfurullah efendim o nasıl söz.

 K – Benimde içime düştü bir köz.

 PİŞEKÂR – Efendim sizi görünce hasbi hal edeyim dedim.

K – Bende öyleyim.

PİŞEKÂR – Nasıl?

K – Korkudan ishalim. Evladım şöyle dur bu sebze tekin değil.

PİŞEKÂR – Korkmayın efendim. Bende sizin gibi bir beni âdemim.

 KA- Ne dedi buba?

K – Nesin nesin?

PİŞEKÂR – Beni âdemim.

K – Çengelköy’ün bademiymiş.

 PİŞEKÂR – Maşallah hiç değişmemişsin.

 K – Sende iyi yeşermişsin.

 PİŞEKÂR – Uzun zamandır görüşmedik.

K – Biz gördük seni çarşıda pazarda.

PİŞEKÂR – Nerede?

 K – Manav Ali’nin tezgahında.

 PİŞEKÂR – Ne yapıyordum orada?

 K – Sulanmış müşteri bekliyordunuz.

 PİŞEKÂR – Estağfurullah bırak latifeyi.

 K – Kırk yıllık arkadaşım niye bırakayım.

 PİŞEKÂR – Ne alaka?

K – Evde bekliyor beni Hanım. Tamam anladık adamsın. Çekil de yolumuza gidelim.

PİŞEKÂR – Vallahi bırakmam vefasız.

K – Ne vefası bırakmıyorsun ki iki adım gidelim.

PİŞEKÂR – Ah bîhayır beni tanımadın.

K – Bir kere değil, on kere yüz kere hayır tanımadım.

PİŞEKÂR – Efendim bana şöyle bir bak.

K – Valla yeşil yeşil ot gibi birisin.

PİŞEKÂR – Efendim beni şöyle bir süz süz.

K – Yoğurt mu yapıyoruz? Seninle iyi cacık olur.

 PİŞEKÂR – Bana alıcı gözüyle bir bak.

K – Kiloya vursam Gavur parasıyla beş para etmezsin.

PİŞEKÂR – Bakıyorum, sizi gözünüzden çıkaracağım.

 K – Bende hesaplıyorum, senin kafanı yaracağım. Manyak mısın be adam çekil yolumuzdan ne istiyorsun bizden.

PİŞEKÂR – Sizi buldum dünyada bırakmam.

 K – Yandık oğlum ısırgan tarlasındayız. Adam pıtrak dikeni gibi yapıştı.

PİŞEKÂR – Efendim nerede oturuyorsunuz?

K – Sana ne yahu.

 PİŞEKÂR – Ben bu mahallenin muhtarıyım.

K – Hıyarlar adına ne büyük gelişme.

 PİŞEKÂR – Efendim nerede oturuyorsunuz?

K – Toptaşı’nda.

 PİŞEKÂR – Toptaşı’nın neresinde?

 K – Topun namlusunda.

 PİŞEKÂR – Çık oradan.

 K – Çıkamam, sıkıştım.

 PİŞEKÂR – Yürü Zeynep Kamile.

 K – Hayda yanlış anladınız. Öyle sıkışma değil.

 PİŞEKÂR – Yürü Toptaşı Caddesini.

 K – Öyle desene, yürüdüm.

 PİŞEKÂR – Gir dört yoldan içeri.

 K – Sen gir dört kolludan içeri.

 PİŞEKÂR – Gir efendim gir.

 K – Yahu çoluk çocuk…

 P İŞEKÂR– Gir gir.

 K – Yahu abdest mabdest…

 PİŞEKÂR – Gir efendim gir.

 K – Çokta gençtim, gençliğime doyamadım.

 PİŞEKÂR – Girdin mi?

 K – Girdim.

 PİŞEKÂR – Nasıl bir yer?

 K – Daracık, karanlık bir yer.Her yer karanlııııııık

 PİŞEKÂR – Olur mu koskocaman sokak.

 K – Ne sokağı?

 PİŞEKÂR – Nalçacı Hasan sokağı…. (bilgi:yasarhocam.com)

 K – Sen bir saattir sokaktan mı bahsediyorsun?

 PİŞEKÂR – Sen ne anladın?

 K – Park anladım park.

 PİŞEKÂR – Ne parkı?

 K – Karaca Ahmet parkı.

 PİŞEKÂR – Girdin mi sokağa?

 K – Girdim.

 PİŞEKÂR – Sağ kolunda acı çeşme.

 K – Iıh! Ağır geldi ben bırakıyorum.

 PİŞEKÂR – Öyle değil. Sağ tarafında acı çeşme.

 K – Baştan desene. Tatlı su yok mu ölüyorum susuzluktan.

PİŞEKÂR – Efendim adı öyle, suyu akmaz, tarihi çeşme.

 K – Susuz çeşme dikmeyi de senden duyuyorum.

 PİŞEKÂR – Vur yüzünü çeşmeye!

 K – Manyak mısın be adam. Suratım darmadağın olsun, eski yazı yüzüme çıksın. (bilgi:yasarhocam.com) Sakanın topal eşeği gibi dolaşayım ortalıkta.

 PİŞEKÂR – Efendim öyle değil. Dön yüzünü çeşmeye.

 K – Öyle söylesene. Döndüm yüzümü çeşmeye.!

 PİŞEKÂR – Tam arkanda sütçü Ahmet!

 K – Hani nerede?

 PİŞEKÂR – Sütçü Ahmet’in dükkânı.

 K – Ne fitne adamsın. Baştan böyle söylesene badem bozuntusu.

 PİŞEKÂR – Sütçü Ahmet’i arkana alınca karşına cami sokak gelmez mi?

 

K – Bak hâlâ ne diyor?

 PİŞEKÂR – Efendim sırtını dükkâna dönünce karşına cami sokak gelmez mi?

 K – Evet sahiden cami sokak gelir. Çocukluğum orada geçti.

 PİŞEKÂR –Gir sokağa. Soldan ilk ev Ali dayıların evi, onun yanında Karagözgillerin evi, onun yanındaki tahta evde Hikmet amcanın evi.

 K – Bildim bildim bizim Hikmet amca.

PİŞEKÂR – Sağda camiden sonra ilk ev Yaşar Kaptanın evi değil mi?

 K – Evet onların evi. Yahu Yaşar Kaptanın bir damadı vardı…Allah bir çene vermiş çan çan çan. Aynı sen.

PİŞEKÂR – Hala tanıyamadın mı?

K – Vay vay! Sen,sen… yo tanıyamadım…

PİŞEKÂR – O evin yanında…

K – Bizim ev vardı.

PİŞEKÂR – Tabi sizin ev vardı efendim. Sen ………  emeklisi Konyalı Mehmet Efendinin oğlu Hasan Efendi değil misin?

K – Evet nereden bildin? Sen, sen İsmail? Küçük İsmail! Vay kardeşim amma değişmişsin. Büyüyünce hıyara benzemişsin. (bilgi:yasarhocam.com)

 PİŞEKÂR – Hasan Efendi eski tadın kalmamış.

 K – Yanlış yerimden öptün canım.

PİŞEKÂR – Hayırdır neler yapıyorsun görüşmeyeli?

 K – Uzun hikâye. Sen şu bizim oğlana biraz harçlık ver de gitsin. Öp bakayım amcanın elini.

PİŞEKÂR – Berhudar ol evladım. El öpenlerin çok olsun. Yalama evladım. ( Pişekâr Kavuklu arkasına para verir. )

 K – Gel bakayım buraya. Sen düşürür kaybedersin ver bakayım. ( Kavuklu arkası çıkarken ) O kapıyı da al, götür yerine tak.

KA– Sen takamıyor musun buba. ( Çıkar. )

K – Seni edepsiz.

PİŞEKÂR – Hiddetlenme Hasan Efendi o daha çocuk.

K – Neresi çocuk koca kazık.Asıl bana yazık…

 PİŞEKÂR – Neyse azizim ne yer ne içersin?

 K – Antakya’ya geldik, ne ikram ederlerse artık…

 PİŞEKÂR – Yahu burada demiyom..

 K – Ya nerede diyon? Aha burada diyon..

 PİŞEKÂR – Ya elbet burada diyomda o burada burada değil?!..

K – Allah Allah.. Sen iyimisin?.

 PİŞEKÂR – Evet ..Niye sordun?

K – Vay …vay iyice sıyırmış!..

 PİŞEKÂR – Neyi kim sıyırmış?!..

 K – Bizim arabanın balataları….

 PİŞEKÂR – Maaşaallah ..Arabanız mı var?..Fazla masraf çıkartmayaydı bari?

 K – Vah.. vah.. bu iyice tozuttu…Yok yok….fazla masraf yok.. Zaten gidici..

 PİŞEKÂR – Nereye gidici.?!..

 K – Ahiret hava yollarlı ile ebede gidecek…

PİŞEKÂR – İlahi çok şakacısın!…

 K – Kim takacı?..”Al şu taka tukaları…takatukacıya götür…………”

PİŞEKÂR – Yahu ne takası ne tukası…?

 K – He vallahi oldu tukaşı?..Nese sen ne yaparsın anlat bakalım?

 PİŞEKÂR – Ne yapalım be… Toplumsal barışı ve kardeşliğimizi tahsis etmek Hatay Diyanet-sen olarak “Kutlu Doğum Haftası Etkinliği” yapıyoruz.

K – Gerçek mi diyon len?..

 PİŞEKÂR –Tabi ya.. ya..

K – Valla, canım kardeşim. Seni ve şahsında tüm Hatay Diyanet-sen üyelerini ve bu tür hizmet veren derneklere teşekkür ederim. Gel seni bir öpim be…

PİŞEKÂR – Estağfirullah abi.Bizim yaptığımız çorbada tuz mesabesinde..Yoksa…

K – Reca erdim azizim…Herkes evinin önünü süpürürse, Peygamberini tanır ve tanıtırsa yanlışlara bulaşmaz.Yani sorumluluğunun gereğini yerine getirirse o zaman ülkemiz olarak da tüm Müslümanlar olarak da hem ileri devlet,hemde topluluk oluruz..

 

PİŞEKÂR – Kesinlikle haklısın abi..

 

K – Allah’ın verdiği enerjiyi onun yolunda harcamalıyız.Yoksa hesabını çok zor veririk.Biz hem dava diyok, harcamaya gelince mıkıs davranıyok, ama bi ton israf yapıyok…Mesala sigara..her gün gözünü kırpmadan israf yapıyorlar ve hastalık  satın alıyorlar.Sen içiyon mu pişakâr? (bilgi:yasarhocam.com)

PİŞEKÂR – Ne yazık ki evet.Ah.. bi bırakabilsem..

K –İstersen olur..Dinimizin yasak ettiği ve doktorların bir çok hastalığın sebebi dediği bu kötülükten kurtulmak lazım…

 PİŞEKÂR – Küçükken özenti ile başladı…Şimdi bırakamıyom…

K – Yaaa ..ne güzel dedin..Şimdi gençlere de sen kötü örnek oluyorsun..Sen bırakmazsan onlarda sana özenirse bu vebali kaldırabilecek mi?..

 PİŞEKÂR – Hafazan Allah ..Asla bu vebali kaldıramam…

 K – Sonra sıhhat gittiği bi yana israfın hesabını nasıl verecen?günde 3 ytlden hesaplasak ayda 90 ytl eder be.Yılda ve içtiğin süreyi hesap ettiğimiz zaman: korkunç rakamlar ortaya çıkıyor..

 PİŞEKÂR – Haklısın vallahi abi…Doğru söze hacı emmin ne desin?

K – Doğruysa yapmak ne peki?Ayda bu kadar hayır hesanat yapıyormuyuz?

PİŞEKÂR – Kesinlikle yapmıyoruz. Ayda 10 TL bile bir çoğumuza zor geliyo…

K – Öyle ise seninle anlaştık artık içmeyecen?

PİŞEKÂR – İçmeyecem inşallah…

K – Bundan sonra sigara parasını aylık yarısını çocuklarına yarısınıda derneklere bağışlayacaksın.Tamam mı?

 

 

PİŞEKÂR – Tamam abi?

K –İçersen zaten gidcisin! Ahiret hava yolları ile aramızdan ayrılır ve hesabuda zor verin?

PİŞEKÂR – Yok ben muhabbetinizden memnunum.

K – Yani dünya değiştiriyorsun, dünya! Alem-i berzahtan alem-i ervaha göç.

PİŞEKÂR – Hı?

K – Yolculuk, yolculuk.

PİŞEKÂR – Abi yoksa sen benim öleceğimi mi ima etmeye çalışıyorsun?

K – Nasıl anladın bunu tebrik ederim ya! Elini sıkar. Yani şu kadarcık ima ettim. Havada kapıyorsun be! Helal olsun.

PİŞEKÂR – Sigarayı bırakmak iyi geldi ya! Zihnim açıldı zihnim.

K – Yaaa! Anladın.Dünyada içen hem sıhhatini hemde cennetini kaybediyo.. Artık içilmeyecek. (bilgi:yasarhocam.com) Yaşamak ve cennete girmek için, içki, sigara, gece hayatı kesinlikle yasak.

PİŞEKÂR – İçmeeeem. Evden dışarı çıkmam. Otururum evimde yaaaa!

K – Ohhhhh!..Ama camiye git tabii…

PİŞEKÂR –Ne camisi..?

K – Ne demek ne camisi?!..Müslümanların ayrılıklardan ayrılıp, beraberce namaz kıldıkları yer…

 PİŞEKÂR –Haaaaa!?????….

 K – Düştü mü?!

 PİŞEKÂR – Ne abi ?. ne düştü?..

 K – Köşeli jeton…(Keh..Keh..)

 PİŞEKÂR – Hah..hah..çok komik…Bizde biliyoruz herhalde camide namaz kılınıyor.bizde kılıyoruz…

 K –Öyle mi?!..

 PİŞEKÂR –Bayramdan bayrama..

K –Maşallah..maşaallah..çok yorulmuyon mu len? Her bayram camiye gidiyon?..

 PİŞEKÂR – Hı.!

  K – Zızt erenküöy…Allah bayram namazını vacib kılmış ..vacibden önce farz namaz beş vakit ve Cuma namazları var…

 PİŞEKÂR – Yapma ya…

 K –Yapma değil Avrupa heç değil..İslamın ikinci şartı…

 PİŞEKÂR –Herhalde yani ben senin eski performansını bir ölçim dedim..

K – Seni kerata..Nese Gel seni bir öpim…Bana musade..Şimdi hanım beni bekliyordur..

 PİŞEKÂR- Yemeği burada yeseydik abi…

 K – Bizim hanım bensiz asla sofraya oturmaz.Cancağızıma zulmetmim..Şuradan yiyecek bir şeyler alimde eve gidim.Namaz da camide buluşalım.Hasbi halimize devam ederiz..Şimdilik bana müsaade..Maasselama

 PİŞEKÂR – Müsaade sizin efendim görüşmek üzere diyelim öyle ise..

K – Selam söle..

 PİŞEKÂR – Kime?

 K – Kimi görürsen!…

 

P – Efendim oyunumuz burada sona erdi. Umarım hoşça vakit geçirmiş eğlenmişsinizdir. Memnuniyetinizi eşiniz, dostunuz ve komşularınızla paylaşın ki biz her zaman sizlerle beraber olalım. Efendim “oyuna gelmeyin tiyatroya” gelin. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse af ola!

KUTLU DOĞUM

 

MEDDAH : ……………  O RASULLUSSAKALAYN, ULUL AZM PEYGAMBER, OL HATEMUL ENBİYA NASIL BİR GECE DE DÜNYAYA GELDİ?

I.SES : NE GÜZEL BİR GECE!..BU GECE ALEM ÇOK HAFİF GELİYOR BANA..SİZE 

            DE ÖYLE GELİYOR MU ACABA?

II.SES: CİDDEN.. BANA DA ÖYLE GELDİ. BÜTÜN DÜNYA SESSİZ… SESSİZLİĞİN

             İÇİNDE SANKİ ALEM ZİKİR ÇEKİYOR.KISACASI MUHTEŞEM BİR GECE!..

 

                  OL REBİUL EVVEL AYI NİCESİ

                 ON İKİNCİ GİCE İSNEYN GİCESİ

 

                 OL GİCE KİM DOĞDU OL HAYRUL BEŞER

                 ANESİ ANDA NELER GÖRDÜ NELER

I.SES : EVET EVET.. HELE… HELE BAKSANA ŞURAYA… ŞU TARAFA, AHA..AHA

            BU TARAFA BAK.. (bilgi:yasarhocam.com) AMAN ALLAHIM! BÜTÜN ÂLEM NURA

            GARK OLDU…

 

            BU GECE OL GECEDİR KİM, OL ŞERİF

            NUR İLE ÂLEMLER EYLER LATİF

 

           BU GİCE DÜNYAYI OL CENNET KILAR

           BU GİCE EŞYAYA HAKK RAHMET KILAR

 

           BU GİCE ŞÂDÂN OLUR ERBAB-I DİL

           BU GİCEYE CAN VERİR ESHAB-I DİL.

 

II.SES:ALLAH ALLAH!. NUR ÜSTÜNE NUR!.KAİNAT BEMBEYAZ OLDU…BÜTÜN

            PERDELER İNCELDİ..NEREDEYSE HER ŞEY BELLİ OLACAK…

I.SES :SANKİ BÜTÜN MAHLUKAT YENİDEN DOĞUYOR GİBİ..

II.SES:AHH!.. NE GECE, NE GECE… BÜTÜN AY, YILDIZLAR VE GEZEGENLER

            ADETA ŞARKI SÖYLÜYORLAR.. (bilgi:yasarhocam.com)

I.SES:BUNLAR ALLAHIMIZIN AYETLERİDİR.. O’NUN NİMET VE ADALETİNİ

           ZİKRİDİYORLAR…

II.SES: BU GECE BİRİ GELDİ VALLAHİ!..KİM BU GELEN?!

 

              BU GELEN “İLM-İ LEDÜN” SULTANDIR

              BU GELEN TEVHİD Ü İRFAN KANIDIR

 

              BU GELEN AŞKINA DEVREYLER FELEK

              YÜZÜNE MÜŞTAKDÜRÜR İNS Ü MELEK

 

GRUP SESLER: İLAHIMIZ, SEN NE ADİLSİN, NE YÜCESİN..YÜCELİĞİN BÜTÜN

                            ÂLEMLERİ KAPLADI… SANA ŞÜKÜRLER OLSUN…

MEDDAH:   …………..         NELER BELİRDİ NELER!… (bilgi:yasarhocam.com)

İLAHİ: Nur Kundak İçinde

 

Seyreyleyüp yandım mahcemaline Allah Allah

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımm canısın sen ya Muhammed

Kokuları benzer cennet gülüne Allah Allah

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın canısın sen ya Muhammed

 

Kevser dudakları bilmem ne söyler Allah Allah

Hulusi kalbiyle hakkı zikreyler

Daha tıfıl iken ümmetin diler Allah Allah

 

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın canısın sen ya Muhammed

Bildim odur iki cihan serveri Allah Allah

 

Allah Habibi son peygamberi

O’dur yerin göğün şemsi kameri

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın canısın sen ya Muhammed 

MEDDAH:

SEN’LE BAŞLAMAYAN SÖZE YANARIM,

SEN’DEN MAHRUM OLAN ÖZE YANARIM,

AHMED’SİN MAHMUT’SUN MUHAMMED’SİN SEN

YANIK GÖNÜLLERE MUHABBETSİN SEN….

 

Merhamet,

Alem bu temel üzerinde…

Eger toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı su olur muydu?

Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı şırıltılı su.

 

Ne duruyorsunuz sökün sahte su borularını.

Ev ev merhamet şebekesi kurun.

 

Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin.

 

O zaman göreceksiniz ki, acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak ve

Başlar üstüne güneşe yol veren kubbeler yükselecek…

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

 Allah (c.c) da Ahzab süresi 21. ayeti kerimesinde bizlere hitaben şöyle buyuruyor:

“Andolsun, Allah’ın resulüne sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar için ve Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır.”

 

Rasülüllah Efendimiz bir bayram sabahı bir kenarda sırtını bir kütüğe dayamış eski elbiseli, bir çocuğun ağladığını görür,ilgilenir ve sorar:

’’Diğer çocuklar tertemiz giyinmiş,cıvıl cıvıl bayram ediyorlar, senin bu göz yaşların niye?diye sorunca çocuk:’’Babam Bedir de şehit oldu,

Annem başkasıyla evlendi,bir şeyimde yok, kimsemde yok nasıl sevineyim.Bayram benim neyime.Üvey babam öz babamdan miras kalan mallarımı yedikten

 sonra bu halimle beni bıraktı. Günlerdir aç ve susuzum. Kalacak yerim bile yok.’’diye içini döktü. Rasülüllah’ın yüreğini parçalıyordu. Çocuğu

şefkatle tuttu,okşadı ve :’Benim sana Baba,Ayşe’nin Anne,Hz.Ali’nin amca, Fatıma’nın abla Hasan  ve Hüseyin’in kardeşin olmasını ister misin ?

buyurdular..Çocuk:’’Nasıl istemem ey Allahın Rasülü…’’diye sevindi.Çocuk eve götürüldü,yıkandı,doyuruldu,giydirildi,kelebekler gibi bayram

sevincine katıldı.İşte bu hadise üzerine Rasülüllah Efendimiz bir Hadisi Şerif daha ferman buyurdular:

 

’’Yeryüzünde bir yetim ağladığı zaman bütün arş-ı ala titrer.

– Neyin var, hasta mısın, ey Sevbân?

Hiçbir şeyim yoktur

 

Hz. Sevbân derdini şöyle anlattı: – Ne hastalığım, ne de ağrım var. Hiçbir şeyim yoktur, yâ Resûlالله! Biz huzuruna gelip gittikçe cemâline bakıyor,

yannda oturuyor, sohbetinde bulunuyoruz. Ancak sizi görmediğim zamanlar muhabbetim artıyor, sana kavuşuncaya kadar kederden bunalıyorum. Sonra âhireti

 hatırlıyorum ve orada sizi görememekten korkuyorum. Çünkü siz Cennette diğer Peygamberlerle beraber yüksek makâmlarda bulunacaksınız. Ben ise Cennete

 girsem bile senin derecenden aşağı makâmlarda bulunacağımdan dolayı, sizi orada görememekten endişe ediyorum.

 Bunun üzerine Nisâ sûresinin 69-70. âyet-i kerîmeleri nâzil oldu. Bunlarda meâlen buyuruldu ki:

 (اللهü teâlâ ve Peygamberlere itâat edenler, işte bunlar, اللهü teâlânın kendilerine ni’met verdiği Peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle ve iyi kimselerle

 beraberdir. Bunlarsa ne güzel birer arkadaştır!

İşte itâatkârlara yapılan bu ihsân اللهü teâlâdandır. Her şeyi bilici olarak اللهü teâlâ kâfidir.)

Bu âyetleri duyan Hz. Sevbân sevincinden uçacak gibi oldu.

 

 

UHUD’DA SÜMEYRA OLMAK

“Uhud savaşında Rasûlullah’ın öldüğünü duyan Medi-ne’liler koşuşmaya başladılar.

Bu haber kısa zamanda Medine’nin her tarafına yayıl-dı. Kadınlar yüksek sesle ağlamaya başladılar. Ensar’dan bir kadın savaştan dönenleri karşılamaya

 çıkmıştı. Sümeyra Hatun savaş meydanına girince babasının, kocasının, kardeşinin ve oğlunun şehid olduğunu öğrendi. Hatta ok ve kılıç darbeleriyle param parça

olmuş cesetlerini gördü. Gördüğü her ölüye:

– ‘Bu kimdir?’ diye soruyordu.

– ‘Babandır, kardeşindir’ denildiği zaman,

– ‘Rasûlullah nerede?’ diye soruyordu. Nihayet Rasûlullah’ın önünden geçtiğini görünce elbisesinin ucun-dan tutarak:

– ‘“Anam – babam sana feda olsun Ya Rasûlallah! Sen sağ olduktan sonra her türlü musibet hiç gelir bana.” diyebilen bir iman eri!…

 

 

“Veladeti, veladetimizdir.” Deyip yeniden doğduğumuz zaman işte bizlerde kurtulduk. Hemde birilerini kurtulmasına vesile oluruz.

 

PEYGAMBERİMİZİ SEVMENİN ALAMETLERİ:
İbraz b. Sâriye:”Ben babam İbrahim’in duası, Meryem

oğlu İsa’nın da muştusuyum.”(Hakim)

    1-   Resulullah’ı herkese ve her şeye tercih etmek

2-   Resulullah’ı çok anmak

3-   On’a ulaşmayı, kavuşmayı çok arzulamak                                                 (Nasıl ki gün çıkınca bağrı yanar sahranı Benim de ruhumu yaktıkça
  yaktı hicranım)

4-   O’nu huşu-hudu içinde anmak

5-   Resulullah’ın dostlarını dost bellemek

6-   Sünnetini sevmek

7-   Kur’an’ı sevmek

8-   Ehl-i beyti sevmek

9-   Davasını benimsemek, omuzlamak

10- Her gün salâvat getirmek

Muhacir ama fatih, Mükedder ama mutlu, Soylu ama kutlu, Beşer ama seçkin, Mübelliğ ama yetkin, Muzaffer ama kuşkusuz, Hatalı ama kusursuz, Müstakim ama makbul, Peygamber ama kul…

40 yaşındasın

Rahmetini umarak

Günahkar bir dille;

Allah azze ve celle

Ya rasulallah,

Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,

Kalbimizden seyrediyoruz seni.

 

İşte

Bir yaşındasın,

Beni sa’d yurdundasın

Sana süt anne olmadı kadınlar

Bu yüzden dargın bulutlar

Bir damla yağmur indirmiyor

Kıtlık hüküm sürüyor beni sa’d yurdunda

Minicik bir bulut var gökyüzünde

Sana aşık…

Ayrılmıyor başucundan

Ve insanlar yağmur duasında…

Hz.halime kucağına alıyor seni

Yeryüzünde bir gölgelik…seni güneşten korumak için

Oysa minicik bulut gökyüzünde

Sana meftun, sana kilitli…

Ve dua eden rahibin kucağındasın

Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip

Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da

Ama sen unutmuyorsun

Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun

O minicik bulut ilişiyor bakışlarına

Büyüyor, büyüyor…

Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan

Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini

Çoğusu bilmiyor seni…

 

Altı yaşındasın

Medine-i münevvere yolundasın

Yanında aziz annen ve ümmü eymen

Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında

Sonra yolda, ebva’da öksüzlük karşılıyor seni

Mekke’ye annesiz giriyorsun

Abdulmuttalip bir başka seviyor seni

Ebu talip bir başka seviyor

 

Ya rasulallah

Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında

Onlar anne deyince sen yere mi bakardın

Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva’ya

Kaç gece anne diye hıçkırdın

Efendim!

Senin yerine de anne dedik annemize

Senin yerine de baba dedik

 

Yirmi beş yaşındasın

Ve bambaşkasın

Kimse sana denk değil

Şefkat yayıyor kokun

Güven veriyor sesin

Sen muhammed-ül emin’ sin

 

Otuz üç yaşındasın

Dalga dalga rahmet var

 

Otuz beş yaşındasın

Hadi gel bekletme yar

İniltiler çalıyor kapısını göklerin

Hadi gel bekletme yar

Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin…

Hadi gel ey yâr!

Nurdağına davet var

 

İşte

Kırk yaşındasın

Hira nur dağındasın

Cibril iniyor göklerden

Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor

Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ” ah! ” sın

Karanlık gecelerimize sabahsın

Sen nebiyullahsın

Sen habibullahsın

Sen rasulullahsın

 

Niye incittiler ki seni sultanım

Niye işkence yaptılar ki sana

Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar

Himayesiz kaldın diye mi?

Kâbe’deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne

” amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ” diyişin

Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza

Başına pislikler saçılıyor

Başlar feda o mübarek başına

Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar

Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru

Biri koşuyor ama sanki yere inmiş arş-ı Âla

” bu koşan kimdir ” diye bir soru dolaşıyor boşlukta

 

Bu koşan kim?

Ve cevap veriyor biri:

Muhammed’ in kızı fatımatüz-zehra

Velilerin anası…

Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın

Sana yeryüzünde en çok benzeyen

Gülmesi sen, ağlaması sen

” ağlama kızım ” diyişin geliyor aklımıza

Niye çıkardılar ki yurdundan seni

Himayesiz kaldın diye mi?

Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni

Seni yetim bulup barındıranı

Seni âlemlere rahmet kılanı

Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun

Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun

“seni bizim elimizden kim kurtaracak” diyorlardı

 

Sen,

Sen ” Allah! ” diyordun

Allah azze ve celle

Semayı haşyet kaplıyordu

Sen ” Allah! ” diyordun

Arş-ı Âla titriyordu

Bedir’ de ” Allah! ” diyordun

Üç bin melek iniyordu alaca atlarda

Yüz yirmi beş bin sahabi :

” anam babam sana feda olsun ” diyordu

 

Ya rasulallah

Medine-i münevvere sokaklarında yürüyordun

Neccar oğulları’nın küçük kızları seni görünce

Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi

” beni seviyor musunuz ” diye sormuştun onlara

” seni çok seviyoruz Ya Habiballah ” demişlerdi

 

Sen de:

” Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum” demiştin

Bu gün yaşayan gençler var

Neccar oğulları’nın kızları diğil belki

Ama seni onlar da çok seviyor

Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar

Senden başka kimseleri yok

Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

 

Altmış üç yaşındasın

Refik-i Âla duasındasın

Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu

Kenarları beyazdı

Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın

Ve mübarek ellerini dizine vurarak:

” görüyor musunuz ne kadar güzel ” demiştin

Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:

” anam babam sana feda olsun ya rasulallah, onu bana ver “

Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile

İstendiğinde katiyyen ” hayır ” demediğini bile bile

” peki ” dedin o zata

 

Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin

Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı

Aynı cübbeden yine yine diktiler

Ama giyinmek nasip olmadı

Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre’ nin diliyle:

” benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler “

Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini

” beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim”

 

Sultanım!

Ey medine minberinde ” ümmeti, ümmeti ” diye hüznü giyen sevgili

Ey mekke mihrabında âlemler hesabına ” Allah! ” diyen sevgili

Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey’ at ettik

Rabbinden bize ne getirdi isen amenna

Duyduk, itaat ettik

 

Ya Rasulallah

Sen hâlâ kırk yaşındasın

Ve hâlâ ümmetinin başındasın…

MEDDAH:

 Faran Dağlarında Açan Sevgili

 

Selam sana nazlı nebi

Selam sana gözbebeği

Mevla’nın kudretiyle selam.

 

Selam sana nur-i dilara

Selam sana hakk habibi

Rahman’ın kudretiyle selam.

 

Selam sana andelib_i zişan

Selam sana muhammedi

Cebrail’in yüreğiyle selam

 

İbrahimce selam sana

Rahimce selam sana

Gafurca selam.

 

Selam sana ey yetimler padişahı

Selam sana ahmedi nefesli yar

Eyyupça selam sana

Selam sana ya habiballah

Selam sana ya nebiallah

Selam sana ya resulallah.

 

Ya resulallah

Sen, sevmek için istenen

Can, dudakta istenen

Sevda ikliminin en güzel mevsiminin

En güzel çiçeğisin.

 

Cemre gibi düştün kâinatın kışına

Bahar, senin elinde doğdu

Senin elinle indi toprağa

Öyle bir sevildin ki

Candan aziz bilerek

Uğruna can verildi

Ama bu, ölüm değildi

Adını bir kez anan

Bir kez gönülden anan

Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi

Şimdi biz de seni anıyoruz

Mevla’mızın yeminleriyle anıyoruz seni

Ey faran dağları’nda açan sevgili

 

Fecre

On geceye

Her şeyin çiftine ve tekine

Akşamın alacakaranlığına

Kararıp bürüdüğü zaman geceye

Açılıp aydınlattığı zaman

Gündüze and olsun ki

Sen olunca sitem yok

Serzeniş yok

Eyvah yok

Âlemlere ambersin

O’ndan başka ilah yok

Sen, en son peygambersin.

 

Beni ilk öksüz oluşun vurdu

Yetim kalışın yaraladı önce

Elden ele dolaşmıştın

Herkesin gözbebeğiydin

 

Ama mahzun

Ama kederli

Bir yanın arşa kadar azamet

Bir yanın ürkek

 

 

Mekke akşamları yanar

Verdiğin her nefeste

Ve gökten inen bir sesle

Allah korumasına alır.

 

Senin derdin Allah’tı

Hüznün kederin Allah

Senin dostun Allah’tı

Sana en yakın Allah.

 

Biz seni göremedik ya resulallah

Uhud dağı’nı seyrettik

Okçular tepesinden bir sabah

Bir medine sabahında

Uhud’u seyrettik

Seni göremedik

Ebu ubeyde bin cerrah sanki ordaydı

Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını

Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi

Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi

Seni öyle seviyordu ki

Tenine bir dikenin batması bile

O kalbi durdururdu.

 

Biz seni göremedik ya resulallah

Uhud’u gördük bir sabah

Malik bin sinan olamadık

Mübarek kanının, kanına karıştığı

Malik bin sinan sanki oradaydı

Ve inemedik okçular tepesinden

Sanki sen inin demeden inersek

Uhud tekrar cehenneme dönerdi.

 

Ey faran dağları’nda açan sevgili

Güneşe ve onun ışığına

Ardından gelmekte olan aya

Onu ortaya koyan gündüze

Onu bürüyen geceye

Göğe ve onu meydana koyana

Yere ve onu yayana and olsun ki

Sen olunca sitem yok

Serzeniş yok

Eyvah yok

Âlemlere ambersin

O’ndan başka ilah yok

 

Sen, en son peygambersin

Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan

Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim

Mesafelerden usandım ya resulallah

Sana sesleniyorum

 

Âlemlere rahmetsin

Seslenince yanımdasın

Buradasın

Günahkârım

 

Ama sen günahkârların umudusun

Temizle beni ya resulallah!

Temizle beni ya resulallah!

Temizle beni ya resulallah!

 

Mescid-i nebevi’de gördüm

Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:

“benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için.”

Buyurmuşsun

İçimde her şey üşür

Rüzgâr üşür

Yağmur üşür

Dua üşür

Melekler üşür

Isıtırsan bir sen ısıtırsın

Medine’ye akan nur gibi ak kalbime

Ey ban u cihan

Yorgunum

Güçsüzüm

Çaresizim

Sen çaresizlerin yardımcısısın

 

Yüreğimi koşturdum

Sana doğru

Çatlarcasına koşturdum

Kimseye hakkım yok

Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem

Ben bir davalıyım

Tükendim ya resulallah

Hicretimi kabul et ya resulallah!

Hicretimi kabul et ya resulallah!

Hicretimi kabul et…

MEDDAH:

Gelseydin

 

Sevgili!

Ümmü mektum gibi

Seni görmeden sana sesleniyoruz

Alıp verdiğin nefesi duyar gibi

Sanki açınca gözlerimizi

Seni görecekmişiz gibi

Sana sesleniyoruz.

 

Senin huzurunda ses yükselmez.

Edeple konuşulur; edeple susulur.

Hele biz ki bu kapının dilencileri,

El açıp beklemekten başka

Bize bir şey düşmezdi ama

Şu araya giren yıllar olmasa

Medine    ;ne uzak yollar olmasa

İsmin anılınca yürek yanmasa

Kapında beklemekten başka

Bize bir şey düşmezdi.

Bekliyoruz sultânım!

Rüyada olsa bile

Belki teşrif edersin diye

Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.

Seni bekliyoruz.

 

Gelseydin,

Bizim için cennet olurdu gelişin.

Gelseydin,

Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,

“kardeşlerim” deyişini

Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.

Gelseydin,

Dolaşsaydın sofralarımızı,

Bir tabak fazla görecektin,

Bir bardak, bir kaşık fazla…

Ve sofrada bir yer boş,

Baş köşe!..

Ola ki sen(a.s.m.) lutfeder gelirsin diye.

 

Gelseydin,

Dolaşsaydın gecelerimizi,

O “kutlu doğum” gecelerini,

Anneler görecektin.

Yeni doğmuşsun gibi,

Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,

Mışıl mışıl uyuyasın diye

Seni sabahlara kadar

Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.

Sevgili!

 

Gelseydin,

Medine-i münevvere’den dünyaya yayılan ashabın gibi,

Eyyüb sultan gibi,

Kab bin malik gibi,

Bir fecir vaktinde,

Henüz yirmisinde yirmi beşinde,

Bırakarak yurtlarını ocaklarını,

Hedeflerine ilahi rızayı koyan,

Arkalarına bakmayı ar sayan,

Yiğitler görecektin.

Onlar senin yiğidin, Elleri, o öpülesi elleri,

Kim bilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,

Senin köyünün hayaliyle ısındılar.

 

Gelseydin,

Gecenin zifiri karanlığında,

Uykunun en tatlı aralığında,

Rabiatül adeviyye gibi rabbiyle başbaşa

Gençler görecektin.

Gözyaşı dökerken günahlarına,

Veysel karani’den istediğin gibi,

İnsanlığa dua eden gençler görecektin.

 

Gelseydin,

Asr-ı saadet gibi olmasa da,

Koklanmaya değer güllerimiz vardı.

Yine senin ikliminde yetişen.

Ama sen gelseydin,

Dikenler bile gül kokardı efendim(a.s.m.)!!!

Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek…

Hz.Vahşi gibi…

Hani sen hane-i saadet’ten mescid-i nebevi’ye giderken

Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.

Seni mescidin önünde bekleyen ashabı’nınsa

Bakışları yerdeydi.

Edepten göz göze gelmezlerdi.

Sende(a.s.m.) tebessüle nazar ederdin.

Mütebessim çehreni bir ebu bekir(r.a.) görürdü,

Bir de ömer(r.a.)…

Şimdi okununca ezan-ı muhammedi

Pencerelerde, kapı önlerinde,

Seni(a.s.m.) bekleyen nemli gözler var.

 

Gelseydin,

Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,

Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.

Sevgili!

Hakiki âşıkların sana doğru uçarken

Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.

Dünya güzelliğiyle kollarını açarken

Bize düşen el açıp kapında beklemekti.

Sevgili!

 Bekliyoruz!…

MEDDAH:

                                                                                                  Seni seven, Senin gibi olmalı.

Ve senin gibi sultânım, ALLAH’a kul olmalı.

Namaz, gözünün nuru…

Sen namaz için mihrâba yaklaşınca,

Yüz yirmi dört bin peygamber geçer sağına,

Solunda Ashâb-ı güzîn

Ve saf saf melekler…

Sonra milyonlarca veli

Edeple ardına geçer.

Müminler sıra sıra…

Canlı cansız tüm varlık…

Sen namazdasın

Ve kainat ardında…

Uzanır öpülesi ellerin.

O nurlu ellerin

Rahmân’ın dergâhına uzanır.

İsteyen sensin; veren ALLAH!

İste sen,

“Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.”

Sen iste ki

ALLAH’a yakarışın yüreklerimizi yaksın

Sen iste ki,

Âlemler sesini sesine katsın;

“Ver, ne olur ALLAH’ım!

Habib’in ne istiyorsa bize de ver ALLAH’ım!”

Alemlere Rahmet Geliyor – Kutlu Doğum Tiyatro

1.SAHNE

(Arka fonda akşam ezanı okunmaktadır.Ezanın bitimiyle birlikte sahne aydınlanır.Ayşe bir kenarda seccadesinin üzerinde namazının son rekatını kılmaktadır.Diğer tarafta,annesi bir koltuğun üzerinde elindeki Kur’an-ı Kerim’i dudaklarını kıpırtadarak sessizce okumaktadır.Namazını bitiren Ayşe seccadesini toplayarak bir kenara koyar ve annesinin yanına gelir,dizlerinin dibine oturur.)

(Kur’an okumasını bitiren anne “sadakallahülazim” diyerek Kur’an’ı öper ve yandaki masanın üzerine koyar ve kızına döner.)

Anne: Allah kabul etsin kızım

Ayşe: Amin anneciğim Allah Razı olsun

Anne: Kızım biliyorsun bu akşam Mevlid Kandili.Arkadaşlarınla ne yapacağınıza karar verdiniz mi?

Ayşe: Evet anneciğim İnşallah yatsı namazını kıldıktan sonra Haticelerin evinde toplanıp Kur’an okuyacağız
Sonra Peygamberimiz(sav)e yüzlerce salatu selam getirip, O’nun hakkında arkadaşlarımızla sohbet edeceğiz

Anne: Çok güzel kızım Allah gecenizi mübarek eylesin, Sevgili Peygamberimiz(sav) i sizin ve bizim hakkımızda şefaatçi eylesin İnşallah

Ayşe: Amin

(Ayşe ayağa kalkar ve çantasından bir kitap çıkararak annesinin yanına gelir tekrar yanına oturur Annesi merakla kızına sorar)

Anne: Ne kitabı o kızım?

Ayşe: Bu bir şiir kitabı anneciğim İçinde Peygamberimiz hakkında çok güzel şiirler var Bugün okulda bir öğretmenimizin elinde gördüm Kendisinden müsaade isteyerek kitabı biraz inceledim İçinde o kadar güzel şiirler vardı ki anneciğim, kitaptan başımı kaldıramadım Öğretmenim kitaba ilgimi görünce okumam için bana verdi Ben de düşündüm ki bu akşam arkadaşlarımızla yapacağımız sohbette bu kitaptan istifade edebiliriz

Anne: Çok güzel düşünmüşsün kızım Peki Ayşe o kitaptan benim için bir şiir okur musun?

Ayşe: Elbette anneciğim Hatta bir iki tanesini ezberledim bile Sana onlardan birini okuyayım

(Ayşe kitabı annesine verir, oturduğu yerden ayağa kalkar, yüzü salona dönük bir şekilde şiiri okumaya başlar, aynı anda fon müziği çalar-sultanım-)


Derdimendim yâ Rasûlallah, devâ ol derdime,
Destgir ol, yâ Habiballah, bu asî mücrime!
Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime?

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Bûy-i vaslındır, muattar eyleyen sünbülleri,
Nur cemâlinden eserdir, bağ-ı aşkın gülleri,
Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Cânını cânâne kurban eyliyor pervâneler,
Bezm-i vaslın neş’esinden, gaşyolur mestâneler,
Aşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Ermek istersen, O şâh’ın himmet-ü imdâdına,
Cânü dilden âşık ol sen; “İsm-i zât” evrâdına,
Ses verir (Ulvî); melekler âteşin feryâdına,

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

(Şiir bittikten sonra sahne kararır ve arka fonda Salat-ı Ümmiye-Itri Tekbir- çalmaya başlar)

2. SAHNE

(Fon müziği yavaşça kesilir Ayşe annesinin dizine başını yaslamış bir vaziyettedir Annesi elinde bir mendille gözlerini silmektedir Ayşe başını kaldırarak annesine sorar)

Ayşe: Anneciğim sana bir şey sorabilir miyim?

Anne: Tabi ki evladım

Ayşe: Din Kültürü dersinde öğretmenimiz, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de peygamberimizin alemlere rahmet olarak gönderildiğini belirten ayeti okuyarak bunun ne anlama geldiğini araştırmamızı istemişti Bana biraz bundan bahseder misin?

Anne: Elbette kızım Sana bildiğim kadarıyla O’nun niçin alemlere rahmet olarak gönderildiğini anlatmaya çalışayım Öncelikle bilmelisin ki ayet-i kerimede geçen “alemler” ifadesi çok ama çok önemlidir Bu ifade O’nun gönderilişinin sadece insanlar için değil bütün canlılar, hayvanlar, bitkiler, hatta cansızlar için yani bütün mevcudat/varlık alemi için bir rahmet olduğuna işarettir

Sevgili kızım;

O gelmeden önce bütün dünya karanlıklar içindeydi Adı cahiliyye olan kapkaranlık bir dönem Buradaki cehalet ilmin karşılığı olan cehalet değildi Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle; iman ve inancın zıddı olan küfrün yani inkarın adı olan cehalet Yani karanlık yani zulüm

(Sahne kararır Fonda müzik çalmaya başlar-Çağrı- Anne ve Ayşe sahneden çekilirler Sahneye karaltılar içinde insanlar doluşurlar Gürültüler içerisinde sağa sola koşuşturup dururlar Anne bir köşeden anlatmaya devam eder )

Peygamberimiz Aleyhisselâm İslâm Dinini insanlara bildirmek vazifesiyle gelmezden önce, insanlık âlemi iki büyük devletin tesiri altında yaşıyordu Bunlar Peygamberimizin memleketi olan Arabistan Yarımadasına komşu bulunan Bizans ve İran Devletleri idi

İnsanların inandıkları, yolunda gittikleri dinler arasında Hıristiyanlık, Musevîlik mecusîlik ve putperestlik hüküm sürüyordu Fakat Bizanslıların, Romalıların inandıkları din olan Hıristiyanlık, İncil’in eski devirlerden beri değiştirilip aslından uzaklaşılmasıyla İsa Aleyhisselâmın getirdiği dinle büyük ölçüde ilgisini kesmişti

(Konuşma durur Arada “Lat, Menat, Uzza, Hubel, Ey göklerdeki babamız, Ey Zerdüşt bizi koru, Tanrımız Yehova bize yardım et” sözleri ve inleme sesleri duyulur )

(Sesler kesilir Koşuşturma ve konuşma devam eder)

Üstelik Roma medeniyetinin putperestliği, kötü ahlâkı, her türlü perişanlığı da dinî inançlara karıştırılmış, iş çığırından çıkmıştı Papazların şahsî düşüncelerine göre, din hükümleri çıkarttıkları, para ile Cennet sattıkları, günahkârları afvetme gibi hayâllere daldıkları Hıristiyanlığın bir de üçlü ilâh sapıklığına bulaşmasıyla da hak dinle uzaktan yakından hiç ilgisi kalmamıştı

Yahudilerin sahip çıktığı Musevîlik ise, yine bu milletin kendi sapıklıklarını din içine sokmalarıyla, Musa Aleyhisselâmın getirdiği şeriattan uzaklaşmıştı Yahudiler, kendi peygamberlerinden sonra yeni bir şeriatla gelen İsa Aleyhisselâma düşmanlık yapmakla da hak yoldan tamamiyle mahrum olmuşlardı


İranlılar da, Mecusîlik adı verilen ateşperestlik yani ateşe tapma gibi sapık bir dinin içindeydiler

(Konuşma durur Bir kişi koşarak ortaya içinde ateş yanan bir kap getirir ve yere bırakır İnsanlar bu ateşin etrafında secdeye kapanır kalkarlar, anlaşılmaz sesler çıkarırlar Kap daha sonra sahneden çıkarılır Koşuşturma ve konuşma devam eder )

Araplar içerisinde İbrahim Aleyhisselâmın şeriatı üzerine devam eden, Allahü Teâlâ’nın birliğine iman eden “Hanifler” de vardı Ancak bunlar adetleri belli olacak kadar az bir sayıdaydılar

Arapların bir çoğu ise putlara tapıyorlardı Dağdan getirdiği odun parçasını yontarak tanrı ediniyor, kendi eliyle yoğurup şekil verdiği helvayı put yaptıktan sonra acıkınca yiyordu Kabe 360 kadar putla doldurulmuştu İnsanlar Allah’ı bırakıp bu putlara tapınıyorlar, onlardan yardım istiyorlardı

(Konuşma durur Sahneye heykel şekli verilmiş bir karton getirilir, insanlar heykele doğru eğilerek, öper gibi yaparak etrafında dönerler Ellerini yanlara açarak secdeye kapanır kalkarlar Anlaşılmaz seslerle “Lat , Menat, Uzza,Hubel bize yardım et, bizi koru” şeklinde yalvarır gibi sesler çıkarırlar Sesler kesilir Heykelin etrafında dönmeler ve secdeler sürerken konuşma devam eder )

Yaratılış gayesi Allah’ı bilip tanımak ve O’na layıkı vechiyle kul olmak olan insanoğlu, tarihin bazı dönemlerinde Peygamberlerin üstün gayretleri ve rehberliği sayesinde tevhid akidesine bağlı kalmış, bazan da zulüm ve haksızlığa dalarak dalalete düşmüştür Bu gibi durumlarda Cenab-ı Hak Peygamberlerle insanların yardımına yetişmiştir İşte milâdî 7 asırda da dünyanın her tarafı zulümler, karanlıklar ve sapıklıklar içindeydi Öyle ki, insan ya vahşi, zalim, merhametsiz ve kaba bir mahluk, yahut esir, mazlum ve mağdur bir varlıktı Dünyanın her tarafında kötülükler, ahlaksızlıklar zulümler insanlığı inim inim inletiyordu

O zamanın Arabistanında her şey aslî hüviyetinden uzaklaştırılmış, içki korkunç bir alışkanlık haline gelmiş, yalancılık ve dolandırıcılık alabildiğine yayılmış, faiz alıp vermek servetleri sömürme noktasına varmış, kabalık ve zulüm, ahlaksızlıklar, yol kesmeler, adam öldürmeler, mazlumlara, fakirlere eziyetler tahammül edilemiyecek bir seviyeye ulaşmıştı Bütün insanî değerler ters yüz edilmiş, fazîletler ayıp; ayıp ve kusurlar ise birer fazîlet gibi itibar görmeye başlamıştı Canavarlık alkışlanıyor ve insanlık horlanıyordu Kurtlar çoban olmuş çalım çakıyor; koyunlar bu merhametsiz çobanların elinde inim inim inliyordu Fuhuş, zina, ahlâksızlık öyle yaygınlaşmıştı ki, çoğu kimse babasını bilmiyor ve tanımıyordu Haseb ve nesep bütün bütün kuruyup gitmişti İçki ve kumar hiç de ayıp sayılan şeyler değildi İhtikâr normal bir hâdise gibi değerlendiriliyor, çeşit çeşit kandırmacalarla insanlığın kanını emmek marifet ve akıllılık sayılıyordu

Hele bir zulüm vardı ki İnsanın kanını donduracak dehşette öyle bir canavarlık vardı ki Allahım Bu ne korkunç, bu ne anlatılmaz bir zulümdü.

3.SAHNE

(Konuşma ve müzik durur Sahne bir anda boşalır Bir erkek ve kucağında çocuk olan bir kadın sahnede belirirler Sahne aydınlanır)

Erkek: Kadın! Sana ver diyorum o çocuğu

(Erkek bir taraftan çocuğu çekmeye çalışır Kadın çocuğa sımsıkı sarılmıştır )

Kadın: Hayır, hayır Asla!

Erkek: Sana ver diyorum! İnsanlar arasında itibarım kalmadı Şerefim beş paralık oldu

Kadın: Hayır Bu canavarlığı yapamazsın Ne yaptı bu çocuk sana? Neden onun canına kıymak istiyorsun?Neden?

Erkek: Ondan kurtulmalıyım İnsanlar benimle “yine kız çocuğun mu oldu?” diyerek alay ediyorlar Buna tahammül edemem Ver ver diyorum Yoksa seni de öldürürüm

Kadın: Sen nasıl bir insansın? Hangi insan evladına böyle bir kötülük yapar? Allahtan hiç mi korkmazsın? Nolur yapma Nolur Nolur

(Erkek çocuğu çeker alır Ve sahneden çıkar Kadın feryat ederek yere kapanır ve ağlamaya başlar)

Kadın: Allahım Allahım Ey Yüceler yücesi Rabbim Nolur yardım et Yardımını gönder Ey Rabbim Bizi bu zulümden kurtar Allahım Kurtar Allahım Kurtar Allahım

(Sahne kararır Fondan müzik sesi gelir-Çağrı- Anne yeniden konuşmaya başlar)

Bütün bir beşeriyet canı dudağında ve herkesin umudu gelecek son kurtarıcıda İnsanlık, içinde bulunduğu bu zulümattan kurtulmak, kendilerini karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, geleceği asırlar öncesinden müjdelenmiş O Kutlu nebinin gelmesini büyük bir umutla bekliyorlardı O ki Hz Kur’an’ın tebliğcisi, hakkı batıldan ayıracak Nur-u Furkan’ın habercisi, insanlığa, kaybettiği insanlığını yeniden öğretecek muallimdi O kainatı yoktan var eden Allahu Azimü’ş-Şan’ın Kutlu Elçisi, Alemlere Rahmet Olarak gönderdiği sevgili Habibiydi O, Hz İbrahim’in duası, Hz İsa’nın muştusu olan iki cihan serveri Hz Muhammed Mustafa(sav)di

(Konuşma ve müzik durur Sahne aydınlanır)

4. SAHNE

(Fon Müziği çalar-Itri Tekbir-Oyuncular birer birer sahneye çıkmaya başlarlar Her biri sahnedeki yerini alırken sözlerini söylerler)

1 oyuncu: Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli
Hafıza seni anmak ödevinde mi

2 oyuncu: Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen eskimoların ısınması, sevgililer mahşeri

3 oyuncu: Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden
Mantığım mantığın üstünde yeni
İçimde Nuh’un en yeni tufanı
Dünyaya ayak basıyorum yeniden

4 oyuncu: Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

5 oyuncu: Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor
Ben yeni doğmus bir çocuk gibi
Herkesin konuştuğu dilden mahrum
Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci

6 oyuncu: Bütün deniz kıyılarında seni anmalı
Sen buzulların erimesi, eskimoların ısınması

(Bütün oyuncular bir dizleri üstünde yere çömelirler Başları önlerine eğiktir Sırası gelen oyuncu başını göğe çevirerek ve ellerini kaldırarak sırayla sözlerini söyler Sözlerini söyledikten sonra başları ve elleri aynı vaziyette beklemeye devam eder )

1 oyuncu: Gel ey Şah-ı Rusul! Gel ki şafaklar tutuşsun!

2 oyuncu: Gel ey Kutlu Nebi ! Gel ki nurunla karanlıklar boğulsun!

3 oyuncu: Gel ey Mazlumların Sığınağı ! Gel ki zulüm artık yok olsun!

4 oyuncu: Gel ey Asırlardır Beklenilen! Gel ki güneş artık doğsun!

5 oyuncu: Gel ey Alemlere Rahmet Olan! Gel ki dünya rahmetinle dolsun!

6 oyuncu: Gel ey bir ismi Mustafa olan, Gel ey bir ismi Ahmed!

Bütün oyuncular hep birlikte: Allhümme salli ala Muhammed!


(Sahne kararır Fonda müzik çalmaya başlar-Taleal Bedru- İnsanlar ellerinde mumlarla sahneye doğru koşmaya başlarlar Sahnede sağa sola koşarlarken “O geliyor O geliyor Müjdeler olsun Müjdeler olsun! O geliyor Allahım sana şükürler olsun! Rabbimiz sana hamdolsun! O geliyor O geliyor Müjdeler olsun Müjdeler olsun! O geliyor ” diyerek koşuşturmaya devam ederler Sonra sahnenin ortasında toplanarak ve elleri havada, hep bir ağızdan “Alemlere Rahmet geliyor” derler.. Müziğin sesi yükselir Perde kapanır

ONU NE KADAR TANIYORUZ-KUTLU DOĞUM HAFTASI

 GİRİŞ

SUNUCU: seyirciye arkasını dönmez,neşeli ve haraketlidir. Peygamberimizi sorduğu kişilerin yanlış anlamalarına şaşkın ve durumu idare edecek roller yapar.  Ses tonu hiç düşmez. Piyesin en önemli kahramanıdır.

 YAŞLI KADIN: Yaşlılara mahsus yavaş hareketleri vardır. Hafif titremekte ve titrek sesle konuşmaktadır. Burada yaşlı teyze hafif beli bükük durmalı ve sözlerini ağır ağır söylemelidir.

ÇİÇEKCİ KADIN: Kolunda sepeti,altında şalvarıyla salınarak girer sahneye. Vurdumduymaz,duygulu,ve saftır. Konuşurken  şivesinden hiç taviz vermemelidir.

 KABADAYI: Omzunda ceketi elinde tesbihi,pala bıyığı ile asabi,harbi,ses tonu yüksektir. Kabadayı nında hareketleri ağır ve serttir. Özellikle naraları uzatarak  haykırmalı,sözlerini kalın ses tonuyla söylemelidir. Yürüyüşü ve duruşuda kabadayılara has olmalı,rolünden hiç taviz vememelidir.

 BİLMİŞ ADAM: Günümüzdeki kendinden emin,sesi gür,bilmiş tavırlı bir insan tipidir. Söylediği şeyden emindir. Özellikle peygamberimizi komutan diye anlatırken kendinden geçer bir hali vardır.

 ÖĞRENCİ:  Kendisinin bilemeyeceğini düşünen sunucuya konuşurken biraz sert ve bilmiş konuşmalı dır.

Piyesin en önemli vurgu yeridir öğrenci. Kimse bilmediği halde ŞAİRBAKİ ORTAOKULU öğrencisi çok rahat bir şekilde cevap verecek ve bunu bilmeyecek ne var tavrı içerisinde olacaktır. Giderken de bir kapris  veya kızgın bir tavır sergileyecektir.

 (seyircinin alkışı sırasında durup alkışın bitmesi beklenecek.konuşmalar bir birine karışmayacak.kimse kendinden daha önceden belirlenmediyse bir şey eklemeyecek metne bağlı kalınacak.unutulduğunda yada şaşırıldığında öylece beklenip sufle beklenecek.ne olursa olsun gülerek yada geri dönülerek rolden çıkılmayacak)

 1.BÖLÜM  (YAŞLI KADIN)

    (Omzunda kameralı bir kameraman,elinde mikrofonla bayan sunucu)

(Kameraman ve sunucu sahneye çıkar önce.kameraman salondaki seyircinin önünü kapatmadan yanda durur.sunucu salondaki seyirciye doğru bakar.)

Sunucu:

-sayın seyirciler kutlu doğum haftası nedeniyle sokağa çıktık

Kameramanımız Abuzer camgöz,ben sunucunuz pakize bahtıkara.

-Yüce peygamberimizi ne kadar tanıdığımızı öğrenmek için insanlara mikrofon uzatacağız.Eminiz ki onunla alakalı bir çok güzel ifadeler duyacağız.

 (sunucu konuşmasını yaparken yaşlı teyze bastonuna dayanarak karşıdan gelmektedir.)

sunucu mikrofonu yaşlı teyzeye uzatır ve:

-teyzeciğim bu hafta kutlu doğum haftası. Hz Muhammed (s.a.v) hakkında neler söyleyeceksiniz.

yaşlı kadın (beli büküktür hafif çe bastonunun üzerinde doğrularak) :

-evladım kulaklarım az duyuyor bir daha tekrarlar mısın

 Sunucu biraz daha sesini yükselterek:

-teyzeciğim Hz Muhammet hakkında neler söyliyeceksiniz

yaşlı kadın: 

-ah evladım ah !

-Rahmetli çok iyi bir insandı.

(Sunucu bir an şaşkın biçimde kameramana bakar)

yaşlı kadın devam eder:

-Bir dediğimi iki etmemiştir.

-Nur yüzlü,öyle mübarek öyle mübarek biriydi

-Beni böyle yalnız bıraktı gitti ne yaparsın

 (Sunucu seyirciye bakarken hafif şaşkındır)

Teyze yaşlılara has ağzını açıp kapatırken,üzerinde yükseldiği bastonu titrerken,titreyen sesiyle  sunucuya:

-Siz nerden tanıyorsunuz rahmeliyi kızım ? diye sorar

Sunucu yüksek sesle :

-Onu tanımayan mı var teyze,kainatın efendisini kim tanımaz ki !

Teyze titreyen sesiyle:

 – hımmmm !

-demek sizde tanıyordunuz onu

-yalnız kainatta kim evladım ben çıkaramadım?

Sunucu:

– teyzeciğim kainat…..

-İftira atmaya utanmıyormusunuz !

-kainatta kim!

-ne efendisi?

-onun gözü benden başkasını görmemiştir

(diyerek sunucu ve kameramanı bastonuyla hafiçe vurur gibi yapar,sahnede az kovalar gibi yaparak ve arkadan gider)

2.BÖLÜM(KABADAYI)

 Sunucu :

-Evet teyzemiz bizi yanlış anlamış olsada biz sormaya devam ediyoruz. çünkü peygamberimizi tanımamak büyük talihsizliktir.

 (sunucu cümlesini bitirirken arkadan kabadayının narası yükselir)

-heeeeyyyyyyyyyyyyyyyt…..!

-havada uçan karada kaçan varmı bana yan bakan !

 (Diyerek  elinde tesbihi, sırtında kolları dışarıda ceketiyle,bir omzu düşük bir kabadayı görünür)

 Sunucu yavaşca yaklaşır ve:

-Efendim merhaba

 KABADAYI:

-Merhaba (kabadayı tesbihini sallarken, ceketini de şöyle bir düzeltir gibi yapar, hafif yana yatar ve kameraya dik dik bakar.)

 Sunucu:

-efendim bu hafta kutlu doğum haftası.  Bu vesileyle O’nu ne kadar tanıdığımızı öğrenmek için sokağa çıktık.

-Hz Muhammed’ i tanıyormusunuz.Onunla alakalı neler söyleyeceksiniz

 Kabadayı:

Bir nara daha atar ve hafif sunucuya diklenerek:

-onun adını anarken salavat getir bacım.

 Sunucu seyirciye gülerek baş işaretiyle tamam biliyor der gibi bakar ve:

-Evet sayın seyirciler nihayet onu tanıyan birine rastlamış bulunuyoruz.

 Der ve kabadayıya döner:

-evet

Kabadayı:

-Çooook büyük insandı

-Bu alem de onun üzerine tanımam

 Kabadayı uzaklara dalar ve:

-Benim bildiğim 15 leşi var

-20 kişiyi sakat bırakmış

-bir çoğuda fizana kaçarak zor kurtulmuştur elinden

Sunucuya dönerek:

-Ammaaa gariban babasıdır ha öyle bakmayın.

Yere bakarak konuşmasına devam eder duygulanmıştır:

-Rahmetli ye ben yetişemedim

-Bi elini öpmek nasip olmadı mübareğin

-Bir ara heykelini dikelim dedik belediye izin vermedi

-Ama onun yeri aha buradır

Der ve göğsüne vurur

Sunucu :

 -Efendim yanlış anlaşıldı galiba

-Sizin bahs ettiğiniz insanla bizimki farklı herhalde

 Seyirciye dönerek sesini biraz duygulandırarak

-Bizim bahsettiğimiz insan ,değil insanları öldürmek, kötü bir tek söz bile söylememiştir,kimseyi azarlamamıştır.

 

(Diyince kabadayı bir nara daha patlatır ve diklenir)

(Kameraman sunucunun arkasına doğru yaklaşır gizlenir gibi yapar)

 Kabadayı:

-Ne yanlışı

-O ki kabadayıların piri dir,reisimizdir

 (kabadayı kafasını arkaya doğru atarak bir oyana bir buyana sallarken)

 -heyyyyyyyyt!

 (kameraman yan tarafta yerden çekim yapmaktadır)

(Kabadayı sinirle kameramanın kamerasına vurur gibi yaparak elini bir anda arka cebine doğru atar)

(kameraman yere düşen kamerasını alıp kenara doğru çekilirken)

 Sunucu:

-E e ee ee fedim yanlış anladınız,yanlış anladınız efendim(diyerek eli yapma der gibi önde geri geri gitmektedir)

(Arkasına bıçak çıkaracakmış gibi elini atan kabadayı, bir tarak çıkarır ve saçlarını tarar ve tesbihini sallayarak,nara atarak uzaklaşır)

 3.BÖLÜM(ÇİÇEKCİ KADIN)

 Sunucu yarı mahcup yarı ürkek bir şekilde:

-Evet ne yazık ki bu insandan da beklediğimiz cevabı alamadık

-Nasıl olurda kainatın iftihar tablosunu, efendimizi tanımazlar anlamıyorum

-Ama biz yılmıyoruz sayın seyirciler,sormaya devam ediyoruz

 (Derken sahneye şalvarıyla,kolunda çiçek sepetiyle roman kılıklı çiçek satıcısı bir kadın girer)

 Sunucu:

-Evet bir kişiye daha soralım bakalım

(der ve kadını görür, mikrofonu uzatır)

 Kadın kameraya bir oyana bir bu yana poz verirken:

-Abe hangi kanaldır be ya

 diye sorar

 Sunucu:

– efendim bu hafta kutludoğum haftası olması dolayısıyla,Hz muhammed’i ne kadar tanıyoruz.onunla alakalı röportaj yapıyoruz

 

çiçekci kadın elini ağzına götürüp :

-Abe tanımazmıyım ben onu

-Çok şugar çok aru bir adamdır be ya o

 Sonra ağlar gibi olur:

-Rahmetli babam hep anlatırdı bize onu

 (Sunucu bu arada gülümseyerek başını aşağı yukarı sallayarak seyircilere bir bakış atar)

 -Nerde bir garip bakarmış onlara

-Nerde yaralı bir kedi köpek hemen evine götürür iyileştirirmiş be ya

-Çok şugar çok aru bir adammış kendisi

 Sunucu gülerek:

-Evet gerçekten öyle

diyerek teyit eder

 

çiçekci kadın:

-Yanlınız çok içermiş rahmetli

-Zaten bir gün çok içip kafayı bulunca,yanılışlıkla damdan düşüp ölmüş be ya

 Sunucunun yüz ifadesi bir anda değişir:

-damdan düşerek mi ölmüş ?

 Çiçekci kadın:

-evet damdan düşmüş garip

-oracıkta vermiş cancağızını

 Sunucu hafif mahcup gülerek:

-ne alaka efendim

-Medine de rahatsızlanmış vefat etmiştir.

-Ayrıca peygamberimiz hiç içki içmemiştir

 Çiçekci kadın:

-abooo

-öylemi

 der ve sonra hafif düşünceli:

-medine de kim be ya ?

 Sunucu seyirciye dönerek:

-efendim büyük bir hüsran ve üzüntü içerisindeyim.

-şok tayım yani.

 Bu arada çiçekci kadın sepetinden çiçek almış sunucuyu sıkıştırmaktadır:

-abe bir çiçek almazmısın be ya

(Sunucu çiçekciyi eliyle iteklerken çiçekci kameramana yaklaşır ve onu sıkıştırmaya devam eder.)

Ve sonunda çiçekci gider

 4.BÖLÜM (BİLMİŞ ADAM)

 Sunucu:

-insanların ondan bu kadar habersiz olmasında bizimde suçumuz olduğunu unutmamamız lazım.

-insanlığın iftiharı,övüncü olan peygamberimizin tanınmaması büyük bir talihsizlik.

 (Derken sahneye başında kasketi,topsakalı,kolunun altında gazetesiyle entelektüel bir kişi daha gelir)

 Sunucu hemen yaklaşır ve mikrofonu uzatır:

-efendim Hz muhammet kim dir diye sorsak ?

 Entelektüel adam:

-hangi kameraya bakıyoruz ?

Sunucu:

-efendim bu kameraya

Bilmiş adam:

-muhammet……..

-muhammet…….

-büyük bir insandır o,büyük bir dahi.

 (sunucu sevinçlidir ve seyirciye bakar)

-herşeyden önce büyük bir komutandı

 (Adam bunları söylerken sesini yükseltmiş uzaklara bakar vaziyette kendinden geçercesine yüksek sesle)

 -zaferden zafere kılıç sallamış,fetihler le ülkesini dünyanın lideri yapmıştı.

-zeki,cesur

-aynı zamanda yakışıklıydı.

 Sunucu:

-efendim doğru söylüyorsunuz aynı zamanda o büyük bir komutandı.bir zaferinden örnek verebilirmisiniz?

 Adam:

-tabikide

 Elini yumruk yapıp ileri doğru uzatırken sesini yükselterek:

-yıkılmaz denilen bizans kalelerini yerle bir etmiş

-gemileri karadan yürüterek istanbul’u fethetmiştir.

 Sunucu şaşkın bir şekilde:

-o fatih sultan mehmet değilmiydi karıştırdınız heralde.

 Adam

-evet evet pardon karıştırdım

-malazgizrt savaşıydı

(yine kendinden geçercesine)

-Atlar dört nala koşturuyorlardı

-Kılıç kalkan sesleri arasında bir anadolu savaşı verilmekteydi ve…..

 Sunucu sinirli bir şekilde:

-hayır efendim o da değil

Adam:

 (biraz düşünceli durduktan sonra atmaya başlar)

 -çanakkale zaferi

-toplar,gülleler havada uçuşuyordu

-gemiler denizden yağmur gibi mermi yağdırıyordu

Sunucu:

-hayır efendim siz peygamberimizden kaç asır sonraki savaşlardan bahsediyorsunuz.

-teşekkür ederiz

Adam:

-Ya nasıl olur

-Kurtuluş savaşımıydı yoksa

 (Diyerek sıralamaya devam ederken,sunucu seyirciye döner)

 (sunucu konuşurken adam kamerayı kendine çevirmiş saçlarını tarmakta,el ile selam yollamaktadır.sunucu bunu görür ve kamerayı kendine çevirir)

 5.BÖLÜM(ÖĞRENCİ)

 Sunucu:

-evet sayın seyirciler

-biz biliyoruz ki onu tanıyan çok insan var ve asırlardır onun hasretiyle yanıp tutuşan milyarlarca insan geldi geçti

-fakat biz bu programımızda onu tanıyan birine rastlamamanın üzüntüsü içerisinde porogramımıza son veriyoruz.

 

(Derken sahneye şair baki orta okulu formalı bir çocuk girer.sunucu onu görmez kameraman sunucuyu çekiştirerek onu işaret eder)

 Sunucu:

-ama son bir kez umutsuzca şansımızı şu küçükte de denemek istiyoruz

 Ve çocuğa yaklaşır.hafif eğilerek çocuğa doğru :

-hangi okula gidiyorsun bakalım

 Çocuk:

Şair baki ortaokulu diye cevap verir

 Sunucu:

-peki sen Hz Muhammed kimdir tanıyormusun bakalım.

 Çocuk:

(birazda dik bir konuşmayla)

-tabiki tanıyorum.

-bu hafta onu anma adına hersene kutlanılan kutlu doğum haftası.

-571 yılında mekke’de dünyaya teşrif etmiş

-63 yaşında medine’ de vefat etmiştir.

– yetim dünyaya gelmiş,6 yaşında annesini kaybetmiş,zorluklar içerisinde büyümüştür.

-40 yaşında peygamberlik verilmiştir.

– O son peygamberdir ve de bizim peygamberimizdir.

-hıııııııııı !

 (Diyerek omuzunu silkerek gider)

  (sunucu elinde mikrofon giden öğrencinin arkasından bakarken öylece kalır bir zaman ve arkasından fon girdiğinde seyirciye döner)

 6.BÖLÜM(KAHRAMANLAR TEKRAR SAHNEYE GELİR)

(burada fon girilir, öğrenciler ellerinde gül ile tek tek sahneye gelirler)

 Sunucu seyirciye döner ve rolden çıkmıştır:

-aslında hepimiz onu tanıyoruz ve tanımak zorundayız

-çünkü cennete giden yol öncelikle onu tanımaktan geçiyor

 yaşlı kadın:

-O alemlerin efendisidir

-yaşlılar sizin için rahmet vesilesi diyen

-küçüklerine merhamet etmeyen büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir diyen insandır.

 Çiçekci kadın:

-O gönüllerin efendisidir.güller onun simgesidir.

-çünkü o,hayatı boyunca güllervari güzellikler sunmuştur insanlığa

 Kabadayı:

-O merhamet şefkat peygamberidir.

-bir tek insanı bile incitmemiştir

-merhamet etmeyene merhamet edilmez buyurmuştur.

 Bilmiş adam:

-bir flozof onun hakkında: “muhammet eğer bir peygamber olmasa bile büyük bir dahidir

-çünkü cahil bir toplumdan dünyaya insanlığı öğreten bir medeniyet çıkarmıştır” der

 Öğrenci:( öğrenci duygusal bir konuşma yapacaktır)

-ya rasulallah

-Keşke senin zamanında çocuk olsaydım

-seninle oyunlar oynasaydım.çünkü sen çocukları hiçbir zaman kırmaz onlarla oyunlar oynardın

-seni o kadar özlüyoruz ki ya rasullallah

-bir keresinde kuşu ölen çocuğa taziye ziyaretinde bile bulunmuştun

-torunlarını sırtına alır onları gezdirirdin

-benim merhamet,şefkat,sevgi dolu peygamberim

 Sunucu:

-umuyoruz ki tüm insanlık peygamberimizi tanır ve aydınlanır.

(hep beraber hafif öne eğilir ve giderler)

(HACİVAT-KARAGÖZ-RAMZANİYE

 (Hacivat, Karagöz’ün evinin önüne gelir.)

HACİVAT: Yar bana bir eğlence! Aman bana bir eğlence! Karagöz’üm ben geldim, çıksana pencereye!

KARAGÖZ: Ne bağırıyorsun hacı cav cav sabahın köründe!

HACİVAT: Hadi hemen aşağı gel, hasbıhal edelim.

KARAGÖZ: Hasırlı halı mı aldın??

HACİVAT: Yok Karagöz’üm hasbihal diyorum, yani muhabbet edlim. (bilgi:yasarhocam.com) Haydi gel!

KARAGÖZ: Geliyorum bekle Haci cav cav!

(Aşağı gelir)

KARAGÖZ: Hani nerede muhallebi?

HACİVAT: Muhallebi değil Karagöz’üm muhabbet, muhabbet!

KARAGÖZ: Nereden çıktı bu muhabbet?

HACİVAT: Aman Karagöz’üm, haberin yok mu Ramazan geldi!

KARAGÖZ: Oooo! Muhtarın oğlu Ramazan askerden mi geldi?

HACİVAT: Muhtarın oğlu değil, 11 ayın sulatanı geldi!

KARAGÖZ: Ne sultan mı? Hani nerede sultan?

HACİVAT:  Karagöz’üm can özüm, Ramazan ayından bahsediyorum yahu! Hani ayların en bereketlisi Ramazan!

KARAGÖZ: Kovalasın seni komşu oğlu Hasan! Vıyy vıyy vıyyy, öyle söylesene başından; bilmez miyim on bir ayın sultanını.

HACİVAT: İşte 26 Ağustos Kadir gecesi! Peki hazırlık yaptın mı bakalım?

KARAGÖZ: Amaann! Niye pazarlık yapayım?

HACİVAT: Yok Karagöz’üm pazarlık demiyorum. (bilgi:yasarhocam.com)Kadir gecesi için diyorum hazırlık yaptın mı?

KARAGÖZ:Bu gece nereye kaçacağız? Yahu Hacı cav cav, Kadir  gelince kaçılır mı hiç? Ben Kadiri çok severim!

HACİVAT: Oooo! Karagöz’üm sen hazırsın anlaşılan.

KARAGÖZ: Tabi ya ben kadir kıymet bilenlerdenim…

HACİVAT: Maaşaallah! Peki ne yapmayı düşünüyorsun…

KARAGÖZ: Çiğ köfte yoğurmayı düşünüyorum.İstersen sende gel!.

HACİVAT:Gelimde çiğ köfte olmaz!

KARAGÖZ: Pişmiş köfte mi?

HACİVAT: Olmaz!..Edeb yahu

KARAGÖZ: O zaman terbiyeli köfte!..

HACİVAT: Olmaz!.

KARAGÖZ: Olmaz!.. Olamaz!..Ne olur yahu?..

HACİVAT: Namaz kılınır..tesbih çekilir…Dua edilir…kuran okunur..

KARAGÖZ:  Kuran mı?

HACİVAT: Evet Kuran

KARAGÖZ: Şeyy yahu hacı cavcav ben kuran bilmiyorum!.. 

HACİVAT: Bilmiyormusun?

KARAGÖZ:Evet!..  

HACİVAT: Niye öğrenmedin bu yaşına kadar?

KARAGÖZ: Küçükken babam beni yolladı hocaya ama…. 

HACİVAT: Aması ne Karagözüm?Öğrenmenin yaşı yoktur!..

KARAGÖZ:Nasıl yani?  

HACİVAT: Ben sana öğretirim öğrenmek istersen?Bak şu terafına şu gençlerin hepsi kuranı öğrenmişler..

KARAGÖZ:Yapma ya! Maaşallah! Ya hu hacıcavcav benden geçti artık!. (bilgi:yasarhocam.com)Gafa kalmadı bende!  

HACİVAT:Evinin yolunu bulabiliyor musun?

KARAGÖZ:Tabiî ki!..Niye sordun?

HACİVAT:Evinin yolunu unutmuyorsan , kuranı da öğrenirsin..

KARAGÖZ:Kim öğretecek peki?

HACİVAT:bütün cami hocaları öğretir.ben de öğretirim Karagözüm!

KARAGÖZ:Yahu bende heycanlandım..sağol yahu hacıcavcav!

HACİVAT:Heyecan lazım zaten öğrenmek için

KARAGÖZ:Haydi başlayalım!..Kuran ayı ramazanda!..

HACİVAT: “Hoş geldin ya şehri Ramazan” .Ramazan gecelerini seviyorum.

KARAGÖZ: Ramazan sevilmez mi Hacivat Çelebi. Ama yardım etmek gerekir yoksula, hadi boşalt bakalım ceplerini.

HACİVAT: Doğru söyledin be Karagöz’üm. Yoksullar için güzel bir yardım düşünelim ne dersin?

KARAGÖZ: Yarın mahalledeki yoksullara iftar yemeği verelim.

HACİVAT: Tamam olur, bizim Hanım çok güzel börek açar.

KARAGÖZ: Bizim Hanım da evini açar.

( Hacivat çok sevinir, sevinçten nara atar, bir yandan da davulu çalar.)

HACİVAT: Amaannn bana bir eğlence yar bana bir eğlence!!!!

KARAGÖZ: Ne bağırıyorsun Hacı cav cav kulağımın dibinde? (bilgi:yasarhocam.com)Haydi ben gidiyorum Hanımla alışverişe çıkacağız bugün.

HACİVAT: Oooo! Maşallah efendim, alışverişiniz bereketli olsun.

KARAGÖZ: Senin kafana tokmak vurulsun!

HACİVAT: Öyle demedim Karagöz’üm, haydi ben tutmayayım seni. Akşama görüşürüz teravihte.

KARAGÖZ: Sen sallan beşikte! Hanım bekler beni alışverişte!

( Der ve sahneden ayrılır. )

 HACİVAT: Haydi güle güle…
                                                                                                   Yaşar ERDOĞAN-2013

KAHRAMANLAR ÖLMEZ! (Yıl 2023)

(Kişiler kahvede oturmuş, kendi aralarında konuşmaktadır. Uykucu uyur.. )

 

KİRLİ: Yani… İlle tutturdun şu piyeste rol alalım diye… Bu piyes bizi bozmasın Cengiiz…

CENGİZ: Ulan Kirli, hayırlı bir iş için görev aldık işte Allah Allaaah… Hem böyle işlerde gönüllü olmak gerek…(tişörtünü göstererek) Her şey Al bayrağımız için!

KİRLİ: Misal…

CENGİZ: Misal Şehidlerimizin kanı!…

KİRLİ: Üff! Kaşın gözün oynamasın Cengiz…

CENGİZ: Tamam Tamam! Biraz oturalım sana Kuru fasulye ısmarlayacam!

KİRLİ: Offf! Offf! Dayanamam Kuru Fasulyeye! Kuru fasulyeye tamam!

HOCA: Kuru fasulye dediniz de aklıma geldi(Bastonu yerer vurur, Uykucu uyanır..) : Dedemin babası Halil Çavuş Çanakkale savaşları başladığında 47-48 yaşlarındadır. Oğlu Ali ise 19-20 yaşlarındadır. Ali Çanakkale’ye gider. Halil çavuşun hanımı bir gün dükkâna gelir.

–          Bey, iki asker geldi seni sordular. Hemen askerlik şubesine gidecekmişsin.(bilgi:yasarhocam.com) Acaba Alimize bir şey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü! deyince,

Dedemim Babası Halil Çavuş; Tamam hanım! Olur. Ben şimdi gider öğrenir gelirim. Teleşlanma! Sen ocağa bir kuru fasulye koyda akşama yiyelim demiş.. (bilgi yasathocam.com) “Halil çavuş dükkânı toparlar, askerlik şubesine gider kendini tanıtır. Komutan ayağa kalkar;(Hoca Ayağa kalkar)

–          Halil Çavuş! Sen nerede kaldın yürü!…Edremitliler Çanakkale’ye gidiyor.. Koş, yetiş!

Halil Çavuş ; – Emrin olur! Ama Komutanım, varıp eve haber vereyim. Helalleşeyim de gideyim! demiş!

Komutan ; – Mümkün değil ! Kafileden kopma! Cepheye acil asker lazım! Sen Koş, yetiş! Eve biz haber veririz.” Deyince, Halil Çavuş hiç tereddüt etmeden Cepheye gitmiş!

ŞAŞKIN: Allah Allah bu nasıl bir Ruh!?…

CENGİZ: İşte Çanakkale Ruhu!

UYKUCU: Metrekareye 6.000 mermi düşerken, hücum emrine bir an tereddüt etmeden şehadet şerbeti içmek için yarışan bu Necip milletin Ruhu!

HOCA: Aynen öyle! Gerçekten de hemen eve koşup “Kocanızı Çanakkale’ye yolladık” diye haber vermişler… Aradan hayli zaman geçer. Halil çavuşun oğlu Ali Taa istiklal harbinden sonra geri döner. Halil çavuştan bir daha hiçbir haber alınamaz. Ben Çanakkale’den dönmeyen Halil çavuşun torunuyum. Biliyor musunuz, Ninem hayatının sonuna kadar her akşam kuru fasulye pişirdi. Kendisi o yemekten ağzına tekbir lokma koymadı. Hep bize yedirirdi. (bilgi yasathocam.com) Ölene dek hep o boş tabağı sofraya koydu. Kaşığı yanında hazır boş tabak… Dedemizin tabağıydı. “Gelirse hemen koyuvereyim yemeğini acıkmıştır. Özlemiştir. Hemen koyuvereyim” diye ninem o boş tabağı sofraya koydu, kaldırdı…(2) Ölüm döşeğinde bile “Dedenizin tabağı… Dedenizin tabağını koyun!” diyordu. Bir şey daha söyleyeyim belki inanmazsınız bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar “bıktık” diye mırınkırın ediyorlar ama! Hala pişiyor…“Büyük dedenizin yemeğini yiyin ki vatana faydalı olasınız! Bu sizin Ninenizin Son sözleriydi” diyorum. Büyük bir iştahla yiyorlar!

Millet olarak da Kuru fasulyeyi neden çok sevdiğimizi şimdi anladınız mı?!

KİRLİ: Ben de diyom niye bu kadar kuru fasulyeyi seviyoruz! Vayyy be!

BİLGİN: Bu kuru fasulyenin üzerine Akifin Çanakkale şiiri iyi gider!

ŞAŞKIN: Hasan çok güzel okuyor! Baba Cevdet Gelene kadar bari okusun! Hadi Hasan!

HASAN: Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

                En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

 

             (Şiir biter, Uykucu yine uyur, alkışdan sonra; Herodot Cevdet uzaktan görünür.)

KİRLİ: Oyy oyy ooyyy.. Âlemin Kıralı geliyor açılıınn…

H.CEVDET: Kaave milletinin insanlarııı…Selamün alleyküüüm.

(Hep bir ağızdan) –Aleyküm selaaam , derler

 

H.CEVDET: Ulan Taarruz Keçisi; ne dikilyorsun orda Astsubay gibi? Doldursana çayları; milleti şöyle bir çayla bakalım.

ÇAYCI: Bütün bardaklar dolsuuun…

H.CEVDET: (Kendi köşesine oturduktan sonra) Hani…Astsubay dedim de aklıma geldi.. Size astsubay Ömer Halisdemir’in kahramanlığını anlatmış mıydım?

Hep bir ağızdan: -Haayır anlatmadın… derler

H.CEVDET: Eee o zaman ne duruyorsunuz? Yaklaşın yamacıma da anlatayım.

                      (Etrafına toplanırlar)

ÇAYCI: Tavşankanı çaylaaaar! Buyruuun!

H.CEVDET: Kardeşlerim! Tarih 15 Temmuz 2016… (Uykucu uyanır..)Milli iradenin en önemli adımlarından birisi  olan bu tarihi hiç unutmam… Nasıl unutulur kardeşim?  (bilgi yasathocam.com)Paralel eşkenar mı? Yamuk oğlu yamuk mu? Ne derseniz deyin! İçerden her yeri ele geçirmişler! Hem de bizim silahlarımızla, uçağımızla tankımızla bize darbe yapmak istediler!

 CENGİZ: Hatırlamaz mıyız! Unutursak yazıklar olsun bize!

HOCA: Ne diyor Dedem Korkut: “Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul!  (bilgi yasathocam.com)Halk içinde bozgunculuk yapan haindir oğul!”

H.CEVDET: Diline sağlık Hocam! İşte bu kahpeler, ordumuz başta olmak üzere bütün kurumlarımıza sinsice sinmişler!  Millet Meclisimize, özel harekât polis merkezimize emniyet müdürlüklerimize, köprülere, masum milletin üzerine bombalar yağdırdılar!

KİRLİ : Oyy oyyy  oyyyy …. Şerefsizler!

H.CEVDET: Köprüler tutulmuş, kamu kurumları ‘zabt-u rabt’ edilmeye başlanmışken, Baş Komutanımız hemen televizyonlara bağlanıyor! Ve milletin köprüleri-havaalanlarını ve meydanları doldurmalarını isteyince!…Camilerden Hocalarımız darbenin adeta salasını okuyordu! Ve Sessiz kalmıyordu Vatanperverler!

HOCA: Ne diyor İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed (S.A.V):” Zulme sessiz kalan dilsiz Şeytandır!”

KİRLİ: Kim durabilir yerinde! (Ayağa kalkar, Cengiz tutar!..)

CENGİZ: Sakin ol!..

KİRLİ: Ve Durmadık! Haşahaşilere gereken dersi öyle bir verdik ki, Dünya bile şaşırdı!

ŞAŞKIN: Darbe yapana darbe yapan tek millet olarak tarihe geçtik!

BİLGİN: Bi sus yahu! Bölmeyin! Babaa sen devam et!

H.CEVDET: Kardeşlerimm!  (bilgi yasathocam.com)Yaşlı-Genç bütün vatanperverler, silahlarını kuşanıyorlar!

ŞAŞKIN: Nee?! Hangi silah aga?!

BİLGİN: Tabi ki; Abdest ve dua!

HOCA: Hatemul Enbiya Hz.Muhammed (s.a.v) ne diyor:” Mü’minin silahı ikidir; DUA ve ABDEST!”

H.CEVDET: İşte abdestini alan dualar eden çifte silahlı silahşorlar, yani Milli İrade vatanlarına sahip oluyor, meydanlara çıkıyorlar! Bombalar atılıyor, kurşunlar sıkılıyor, tanklara halk vücudunu siper ediyor! (bilgi yasathocam.com) Kafa, kol, gövde, et, tırnak, akciğer, karaciğer, on iki parmak bağırsağı, el, ayak yayılır vadilere sağnak sağnak. Ortalık ana baba günü… İşte bu hengâmede, Herkes Hasbunallah diyor şehadet şerbetini kana kana içiyordu!

ÖLÜ: Aaaaaalllllaaaaah!( H.CEVDET alnından öper)

ŞAŞKIN: Çanakkale destanı gibi, desene!

H.CEVDET: Aynen! “Vahşetler denk” diyordu ya dedem M.Akif! Aynen öyle! Sen misin ona bomba atan? Mermi sıkan? Yediden yetmiş yediye herkes meydanlarda, köprülerde toplanıyorlar, sağnak sağnak yağan mermilere, bombalara ve tanklara göğüslerini siper ediyorlardı.

KİRLİ: Yook! Alçakça yağdı bombalar!..

  1. CEVDET: Doğru! Onlar alçak! Ama bu necip millet öyle bir yücelik gösteriyordu ki tankların önüne yatacak kadar.

KİRLİ: Offf! Oofff! Hey MaşaAllah!

  1. CEVDET: Bir bir şehid oluyorlar! Ama korkmuyorlar ve çekinmiyorlardı. Bir ölürüz, bin diriliriz” şuuruyla atılıyorlar ileriye! Göğüslerinde kurşundan çiçekler açıyordu.. Daha sonra bu halk harekâtına “HÖH” deniyor!

ŞAŞKIN: HÖH ne demek aga!?

UYKUCU: HÖH!, Devletin asıl unsuru olan halkın harekatı; Halk Özel Harekatı!

KİRLİ: HÖH! Yani İşte HÖH! Biz yani!..

BİLGİN: Milletin meydana çıkıp, tankların önüne yatacaklarını hesap edememişlerdi, Haşhaşiler!

HOCA: El cezire televizyonu haber spikeri:” Türkler Vatan demek ne demek tüm dünyaya bir gecede gösterdiler!” demişti.

CENGİZ: Dün Çanakkale’de 250.000 Şehidle de yedi düvele öğretmiştik!

H.CEVDET: Unutanlara da 15 Temmuz’da; “siper et gövdeni durdur!” diyen atasının emrini yerine getirdi: hayasızca, ahlaksızca ve dahi vahşete, tanka-tüfeğe-uçağa siper etti gövdesini!…250 şehid verdik, ama yüzlerce destan yazdık! Dün Çanakkale de Seyit Çavuş gibi bir yiğitten bahsedeyim! Belki ayrı zamanlar ama yürekleri aynı olan Astsubay Ömer Halisdemir’i anlatayım!

KİRLİ: Anlat Babaaa! Büyüksüüün!

H.CEVDET: Kardeşlerim! Özel Kuvvetler Komutanlığın girişinde Kahraman Astsubay Ömer Halisdemir’in 20 kişilik Bordo Berelinin arasında Cuntacı Terziyi vurmasından bahsedeceğim!

CENGİZ: Ne cesaret yahu! Hiç korkmamış mı?!

HOCA: Bölünürüz zannettiler, BİRLEŞTİK! Korkarız zannettiler, DEVLEŞTİK!

H.CEVDET: O karanlık gecenin şifresi “KORKMA!” idi! Korkmak bile bu yiğitlerden korkuyordu! Tümgeneral Zekai Aksakallı Paşamızın Kalkışmadan haberi olunca, hemen karargâhta en güvendiği Asker olan Astsubay Ömer Halisdemir’i arıyor: “Sana Vatanımız adına tarihi bir görev veriyorum.  (bilgi yasathocam.com)Tuğgenerel Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu karargâha girmeden öldür!” deyince Allah’ın yeni aslanı, Niğde Bor’lu ismiyle müsemma Başçavuş Ömer Halisdemir: Baş üstüne Komutanım!” der!

KİRLİ: Oyyyyy! Oooyyy! Tekbir… Allahu Ekber!

ÖLÜ: Aaaaalllaah! (H.CEVDET alnından öper)

HOCA: Ne diyor Peygamberimiz: “Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, elinizle olmazsa dilinizle düzeltin, dilinizle de olmazsa kalbinizle buğz ediniz ki, o da imanın en zayıfıdır.”

H.CEVDET: EyivAllah Pirim!(elini kalbine götürür) İşte yiğidimiz, eliyle düzelteceğini söyleyince; komutanı:”Ömerim, Bunun sonunda şehadet var” deyince Seyyid Çavuştan el almış; Mangal yürekli Ömer Başçavuş: ”Ben hazırım o şerbeti içmeye ve Peygamberime komşu olmaya Komutanım! Ayyılıdızlı bayrağımızın ilelebet dalgalanması, ezanımızın susmaması için canım feda olsun! ” demiş; Aksakallı Paşam:”Biliyorsun seninle 20 yıllık beraberliğimiz var. Hakkını helal et! der, Ömer Astsubayım:” Baş üstüne komutanım! Hakkım helal olsun. Sizde hakkınızı helal ediniz! Vatan sağ olsun!”

CENGİZ: Vaayy be! SubhanAllah! Öleceğini bile bile gidiyor. Bu nasıl bir iman! Canını seve seve Vatanı için veriyor!

UYKUCU: Ne diyor Dedem M.Akif: (ayağa kalkar)

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

H.CEVDET: Başçavuşum da o gün Hz.Ömer heybeti zuhur etmişti adeta! Göktekiler, yerdekiler ve hatta yerin altındakileri bir titreme alıyordu!

ŞAŞKIN: Candan, anadan, yardan yârandan geçeni kim durdurabilir?!..

H.CEVDET: İşte canını Vatanına feda etmek için bir saniye hatta salise tereddüt etmemiş!..

CENGİZ: Peki ne yapmış Baba!

H.CEVDET: Gölbaşında ki Özel Kuvvetler Komutanlığının girişinde sol tarafında çalılıklarda gecenin de karanlığından istifade ederek, pusuya yatar! 20 Bordo berelinin arasındayken hain Terzi, “Babasının Aslan Kahramanı” Ömer Halisdemir yiğidim çalılıklardan çıkıyor ve iki kurşunla anlının çatından vuruyor haini!

KİRLİ: ! Ohhh! Şerrreefsiz! Eline sağlık Halisdemir komutanım!

BİLGİN: Bir Mıh Bir Nalı

                Bir Nal Bir Atı

                Bir At Komutanı

                Bir Komutan Bir Savaşı

                Bir Savaş’da Bir Milletin kaderini değiştirir. İlk Kurşunu Sıkan Dörtyollu yiğidimiz Mehmet Çavuş gibi!                

ŞAŞKIN: İyi de Aga bir şey aklıma takıldı! Başçavuşa noluyor?!

H.CEVDET: (Üzgün) Yiğidimizi o şerefsiz 20 asker tarıyor! Vücudun da tam 30 kurşunla şehadet şerbetini içiyor! Ama “KAHRAMANLAR ÖLMEZ!”. Otuz kuşla Cennete uçuyor! Zira Ona âgûşunu açmış duruyor Peygamber!

ÖLÜ: Aaaaaallllaaaaaah! (Alnından öper)

 

         (Herkes derin bir sessizlik içindedir. Başlarını öne eğerler. Bir müddet sessizlik olur. Ve ayağa kalkarlar klibi izlerler)

            30 KUŞ ŞİİR KLİBİ için Tıklayınız..

                                                                                                 SENARYO: Yaşar ERDOĞAN

MEKKENİN FETHİ ORATORYOSU-2

ŞAIR HZ. AMINE’YE “EY EBVA’DA YATAN ÖLÜ, BAHÇENDE AÇTI, DÜNYANIN EN GÜZEL GÜLÜ” DERKEN,

BAHÇE KIME,(bilgi:yasarhocam.com) GÜL KIME EMANET?

BILALLER, DEM TUTAN BÜLBÜLLER NEREDE?

ARKADAŞ, GÜLDE, BÜLBÜLDE, BAĞDA, BAHÇIVANDA,

ATEŞ IÇINDEKI İBRAHIMLER, KUYUDAKI YUSUFLAR, ŞU GERIDEKI ISIMSIZ

KÜMBET, ŞU ILERDEKI ISSIZ MABET VE BU BÜYÜK DAVA UNUTMA! SAKIN UNUTMA HEPSI SANA EMANET…

HEPSI BIZE EMANET!

    

HER ŞEY BIR ŞIIRLE BAŞLADI.

PEYGAMBER HUZURUNDA OKUNAN BIR ŞIIRLE…

KIZGIN KUM FIRTINALARINDAN,

ADEM VADISINDEN KOPUP GELEN BIR ŞAIRLE…

ARDINDA KIRK SÜVARI,

VE ALEV ALEV YANAN GÖZLERINDE IHANET HABERLERI.

BU ŞAIR, HUZAA KABILESINDEN AMR BIN SALIM’DI.

EN ÜST PERDEDEN OKUDU ŞIIRINI,

VE GÖZLERINI KIRPMADAN DINLEDI NEBI;

 

” KUREYŞÎLER SANA VERDIKLERI SÖZDE DURMADILAR,

HUDEYBIYE’DE SENINLE YAPTIKLARI MISAKI BOZDULAR.

BIZI VETIR’DE,

KENDI YURDUMUZDA GAFIL AVLADILAR.

BENIM KIMSEYI YARDIMA ÇAĞIRMAYACAĞIMI,

ÇAĞIRAMAYACAĞIMI SANDILAR.”

DEDI VE DURDU.

 

ŞAIR AĞLIYORDU.

PEYGAMBERE ÇEVRILDI TÜM GÖZLER

VE O AN TUTULDU NEFESLER.

SAHABENIN BAŞLARI YERE DEĞIYORDU,

ÇÜNKÜ MÜBAREK ALINLARINDAKI DAMAR BELLI OLUYOR,

PEYGAMBER CELALLENIYORDU.

 

” EY NEBI!

ALLAH’IN KULLARINI YARDIMA ÇAĞIR,

İÇLERINDE ALLAHIN RASULÜ DE OLSUN

YAPILAN ZULME, ÖFKESINDEN RENKTEN RENGE GIRSIN,

VE BÜYÜK BIR ORDUNUN BAŞINA GEÇIP,

DENIZLER GIBI KÖPÜREREK AKIP GELSIN.”

MEKKE SENSİZLİĞE ALIŞAMADI YA RESULALLAH!

GEL ARTIK SENİN İÇİN ”DÜNYADAN DAHA DEĞERLİ OLAN” ŞEHİR SENİ BEKLİYOR!

HASRET BİTSİN! VUSLAT OLSUN!

SEKIZ YIL GEÇMİŞTİ ARADAN

SENSIZ TAM SEKIZ YIL GEÇTI…

GITTIĞIN GECE

UZAKTAN DÖNÜP KÂBE’YE BAKINCA;

” MEKKE! DEMIŞTIN,

” SEN BENIM IÇIN BÜTÜN DÜNYADAN DAHA DEĞERLISIN

AMA SENIN INSANLARIN BENI RAHAT BIRAKMIYOR” DEYIP GITMIŞTIN. YILDIZLAR DA SENINLE BIRLIKTE GITMIŞTI.

KAPKARANLIK GECELER KALMIŞTI ARDINDA.

MEKKE ÖKSÜZ KALMIŞTI.(bilgi:yasarhocam.com)(MEKKE BIR GÜN GELECEĞIZ EZGISI)

KARANLIĞIN ORTASINDA,

PARLAYAN BIR GÜNEŞ GIBI,

İMANIN DOĞDUĞU ŞEHIR,

MEKKE, MEKKE GÜZEL ŞEHIR.

 

DÖNECEĞIZ, DÖNECEĞIZ,

VAHYIN KALBI DÖNECEĞIZ.

GELECEĞIZ, GELECEĞIZ,

MEKKE BIR GÜN GELECEĞIZ.

 

BIR KUŞ OLSAM, UÇSAM SANA,

SÜZÜLSEM SOKAKLARINA,

ÇIĞDEM OLSAM, ÇIÇEK AÇSAM,

KAVURAN O TOPRAĞINDA.

 

SENDEN UZAK KALABILMEK,

TAŞLAR GIBI YÜREK ISTER,

ZALIMIN ELINE KOMAK,

ZULÜM OLMAKLIĞA YETER.

 

KAVRAR YÜREK, KALKAR BILEK,

SANA İBRAHIM”LER GEREK,

ETEĞINDE HER BIR YÜREK,

BIR GÜN HAYKIRACAK; LEBBEYK!

 

ŞIIR BITMIŞTI,

ŞAIR DE BITMIŞTI.

GÖZLER HÂLÂ PEYGAMBERDEYDI,

ALLAHIN RÂSÛLÜ, RIDASINI TOPLAYIP AYAĞA KALKTI!

VE SAHABE AYAĞA KALKTI.

ŞIMDI KONUŞAN PEYGAMBERDI;

” EĞER KENDIME YARDIM ETTIĞIM ŞEYLERLE

HUZAALARA YARDIM ETMEZSEM,

BEN DE YARDIM GÖRMEYEYIM.

VARLIĞIM KUDRET ELINDE OLAN ALLAH’A ANDOLSUN KI,

KENDIMI VE EV HALKIMI KORUDUĞUM GIBI,

BUNLARI DA KORUYACAĞIM.

ŞIMDI HABER SALIN YERYÜZÜNE!

ALLAH’A VE AHIRET GÜNÜNE IMAN EDENLER MEDINE’DE TOPLANSIN.”

MEDINE DAĞLARINDA SAVAŞIN RITMI,

SOKAKLARINDA PEYGAMBER SESSIZLIĞI…

KONUŞMUYOR NEBI

HANE-I SAADET’TE KILIÇLAR BILENIYOR

HANE-I SAADET’TE ZIRHLAR TEMIZLENIYOR

VE ŞEHIRLERIN ANASI GÜLÜYOR.

MEKKE-I MÜKERREME UZAKTAN GÜLÜYOR.

ÇÜNKÜ PEYGAMBERİN ORDUSU GELİYOR!

FETİH DUASI MEKKE SEMALARINI İNLETİYORDU!

MÜŞRİKLER ŞAŞKINDI! KORKUYORLARDI! AMA MEKKE GÜLÜYORDU!

FETİH DUASI İLE MEKKE GÜLÜYORDU:

ALLAHU EKBER KEBİRA, VELHAMDULİLLAHİ KESİRA VESUBHANALLAHİ BUKRETEN VE ASİLE!… ( FETİH DUASI VİDEO BAŞLAR)

GÜL EY MEKKE! GÜN SENIN GÜNÜNDÜR

GÜN SENIN FETIH GÜNÜNDÜR.

GÜL KI, BU DÖNÜŞ SANADIR.

BAKSANA,

DÜN BAĞRINDAN KOPARILAN YIĞITLER DÖNÜYOR SANA

ERAK TOPRAKLARINI SAVURAN RÜZGAR DÖNÜYOR ÖNCE

ARDINDAN BÜYÜK BIR BIRLIK;

BAŞLARINDA HALID BIN VELID!

ARKADAN EY MEKKE!

SENIN TOPRAKLARINDA YAŞARKEN

RABBIM ALLAH’TIR DEDI DIYE SÖVÜLEN,

İŞKENCE GÖREN,

HER TARAFI KIPKIZIL KURBAN TAŞLARI GIBI

KAN IÇINDE KALAN MUHACIRLER GELIYOR.

EN ÖNDE ZÜBEYR BIN AVVÂM GELIYOR

HANI SEKIZ YAŞINDA MÜSLÜMAN OLAN

HANI ONBEŞ YAŞINDA SENDEN KOPARILAN

AMCASI ONU BIR HASIRA SARMIŞTI HANI

ATEŞ DUMANINA TUTMUŞTU

KÜFRE DÖNSÜN DIYE.

AMA O DÖNMEDI KÜFRE

VE PEYGAMBER YILDIZLARINDAN BIRI OLARAK

EN ÖNDE SANA DÖNÜYOR EY MEKKE!

SONRA BIR BÖLÜK HALINDE BENI GIFARLAR GELIYOR!

BAYRAKLARI EBU ZER GIFARI’NIN ELINDE…

ŞU MÜSLÜMAN OLUŞUNU KÂBEDE ILAN EDINCE

BAYILANA KADAR DÖVÜLEN EBU ZER GELIYOR.

ESLEMLER GELIYOR BÖLÜK HALINDE

MÜZEYNELER BIN KIŞILIK ALAYLA GEÇERKEN ÇÖLDEN

TEKBIR SESLERI GELIYOR GÖKLERDEN

EY MEKKE BAŞKA KIMI BEKLIYORSUN SÖYLE!

HZ.HAMZA’YI MI?

MUSAB BIN UMEYR’I MI?

ONLAR,

ŞEHITLER ORDUSUYLA TEBESSÜM EDIYORLAR SANA

VE BAKSANA

GÖZLERI IŞIL IŞIL

SANA YAKLAŞAN VE TOZU DUMANA KATAN

BIR ALAYI SEYREDIYORLAR

KAPKARA BIR TAŞLIĞI ANDIRAN BU ALAY DA KIM

BIR HAREKETLILIK SEMADA…

BUNLAR ÖLÜME SUSAMIŞ SAVAŞ ERLERI ENSÂR!

VE EN ORTADA SIMSIYAH SARIĞIYLA YÂR!

O AN PEYGAMBERLER AYAKTA,

MELEKLER AYAKTA

ŞEHITLER AYAKTA…

EY MEKKE KALKABILIRSEN SEN DE KALK

ÇÜNKÜ GÖNÜLLERE SAFÂ GELIYOR

HAZRETI MUHAMMED MUSTAFA! GELIYOR

 

VE MEKKE ÇOCUKLARI…

ÇOCUKLAR HEP

SÜMEYYE’NIN TOPRAĞA DÜŞTÜĞÜ YERDE OYNADI,

HABBÂB BIN ERET’IN ATEŞE ATILDIĞI YERDE OYNADI

HANE-I SAADETIN ÜZERINDE

SEVR MAĞARASINDAN KALMA GÜVERCINLER BEKLEDI SENI .

KÂBE-I MUAZZAMA’DA NAMAZ KILIŞINI ÖZLEYEN HÂREM,

HATICETÜL KÜBRÂ’NIN HATIRALARI,

O GÜL KOKUNA HASRET KALAN SOKAKLAR BEKLEDI SENI.

ŞIMDI KASVA’DAN INMEZ MISIN YA RASULALLAH!

İNMEZ MISIN KI,

AYAKLARINDAN ÖPSÜN MEKKE TOPRAKLARI

VE KALDIRMAZ MISIN BAŞINI KI

NUR ÇEHRENI SEYRETSIN ÂLEM

 

İŞTE RASULULLAH’IN NUR YÜZÜ GÖRÜNDÜ.

İŞTE RASULULLAH BAKIYOR.

BAŞINDA YEMEN IŞI SIMSIYAH BIR SARIK.

O ALNINDAKI NURA KURBAN OLALIM.

RASULULLAH KÂBE’YE BAKIYOR.

VE IŞARET EDIYOR HZ. BILÂL’E…

BILÂL, KABE-I MUAZZAMÂ’NIN ÜZERINDE…

ŞIMDI BILÂLI DINLESIN YER VE GÖK. (bilgi:yasarhocam.com)(MEKKE EZANI OKUNUR)

EY RABBIMIZ! BIR FETIH BEKLERIZ. ÇAĞIN TÜM HASTALIKLARINA BIR NUSRET BEKLERIZ. SENDEN BIR YARDIM ISTERIZ. BIZ YARDIMI ANCAK SENDEN ISTERIZ. VE BUGÜN YÜREKLERIMIZI FETIHLERE AÇIYORUZ. VE BUGÜN YÜREKLERIMIZI FETIHLE AÇIYORUZ! BUGÜN İBRAHIM’I BIR SEVDAYLA GIRIYORUZ ALEVLI ATEŞLERE!.. BU GÜN DE MUSA OLUP, AHLAKSIZLIK DENIZLERINI ILAHI EMIRLE YENIDEN GEÇIYORUZ. (bilgi:yasarhocam.com)VE BIZ FETIH RUHUNU YENIDEN KUŞANIYORUZ! İKI CIHAN GÜNEŞI SERVERI SER BÜLEND’IMIZ GIBI YÜREKLER FETHINI GERÇEKLEŞTIRMEK ISTIYORUZ! ÇAĞIN EN AYDINLIK GÜNLERINI YAŞAYACAĞIMIZ GÜNE HAZIRLANIYORUZ!

FETIH ISTIYORUZ. BIZLERE FETIHLER NASIB EYLE! FETHİMİZİ MUBAREK EYLE!

 İSTİKLAL MARŞINI YAŞAMAK İÇİN ANLAMAK LAZIM!

AYŞE: Canım Anneeem!(sarılır ve öper)

ANNE: Buyur Kuzzzum! Bir şey isteyecen herhal!?

AYŞE: Nasıl anladın yine?!

ANNE: Anneler anlar! Söyle güzel kıızm!

AYŞE: Arkadaşım Fatma gelecek! İstiklal marşının manasını senden dinlemek istiyoruz. (bilgi:yasarhocam.com)Yarın Edebiyat dersinde sözlü notu alacağız! Bize yardım edermisin?!

ANNE:  Tabii ki yardım ederim!(Kapı çalar)

AYŞE: Fatma geldi herhal!(kapıyı açmaya gider)

HATİCE: Esselumu Aleyküm Feyza Teyze!

ANNE: Ve Aleykümselam kızım! Hoş geldin! Annen nasıl?!

HATİCE: Hoş bulduk! Oda iyidir! Selamı var size!

ANNE: A.selam!

AYŞE: Anne ödevi yapmaya geçelim mi?

ANNE: Siz sırası ile kıta kıta okuyun! Bende bildiğim kadarıyla açıklayayım!

AYŞE: O zaman  ilk kıtayı ben okim!

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

ANNE:

Sancak yani bayrak bir milletin bağımsızlığının sembolüdür. (bilgi:yasarhocam.com)Mehmet Akif bu dörtlükte yurdumun üstünde tütmeye devam eden tek bir ocak kalmayıncaya dek bu topraklarda bu bayrak dalgalanmaya devam edecek yani Türk milleti bağımsız kalmaya devam edecektir demek istemiştir.

HATİCE:

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!

 

 

ANNE:

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Türk milletinin toprakları düşman güçleri tarafından işgal edilmiştir. Bu nedenle şair Türk bayrağının kızgın ve öfkeli olduğunu düşünerek bayrağa seslenmektedir. Bayrağa kaşlarını çatmaması gerektiğini bu topraklar için dökülen kanların bayrağa helal olması için her zaman yüzünün gülmesi gerektiğini söylemektedir. Şair bağımsızlığın bayrağın ve bu milletin hakkı olduğunu söylemektedir.

AYŞE:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş Sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

ANNE:

Türk milleti özgürlüğüne düşkün bir millettir. Dün Malazgirt, Çanakkale’de bu gün Kurtuluş Savaşı ile Her zaman bağımsızlık için mücadele etmiş ve bağımsız olmuştur. Ulusumuz yapısı gereği her zaman bağımsız olmuş bu uğurda ne gerekiyorsa yapmıştır.

HATİCE:

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

ANNE:

Bu dizelerde çelik zırhlı duvar ifadesiyle Batı’nın sahip olduğu teknoloji kastedilmiştir. Batı’nın teknoloji karşında Türk milletinin manevi güçlerinin kuvvetli olduğu vurgulanmıştır. Batı burada tek dişli canavara benzetilmiştir. (bilgi:yasarhocam.com)Ulusun kelimesi hem “yücesin” hem de ulumak anlamına gelecek şekilde kullanılmış ve burada tevriye sanatı yapılmıştır.

AYŞE:

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

ANNE:

Şair burada Türk milletine seslenmektedir. Herkesin bağımsızlık için mücadele etmesi gerektiği bu durumda güzel günlerin çok yakında geleceği vurgulanmıştır.

 

 

HATİCE:

Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

ANNE:

Bu topraklar çok büyük zorluklarla kazanılmıştır. Toprak sadece bir kara parçası değil şehitlerin kanıyla sulanmış çok değerli bir mirastır. Bu topraklara basıldığında vatan için canını vermiş olan şehitler hatırlanmalıdır. Eğer bu unutulursa şehitlerimiz yattıkları yerde rahat uyuyamayacaktır.

AYŞE:

Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

ANNE:

Topraklarımız adeta bir cennet köşesi gibidir. Bu topraklara herkes seve seve canını feda eder. Vatanımızın her köşesi şehit kanıyla sulandığından şair toprağı sıksak şehitler fışkıracak demektedir. Mehmet Akif burada Allah her şeyimizi alsın ama bizi vatanımızdan mahrum bırakmasın demektedir.

HATİCE:

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

ANNE:

Şair burada Allah’a yalvarmaktadır. Bu topraklara düşman güçlerinin eli değmesin, yurdumuzda okunan ezanlar her zaman devam etsin böylece bağımsızlığımızı sürdürelim demek istemektedir.

AYŞE:

O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,

Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

 

ANNE:

Şair eğer bu dileklerim kabul olursa eğer ki bir mezar taşım varsa – ki şehitlerin çoğunun mezar taşı yoktur- o zaman benim başım göğe yükselecek kadar yücelir demek istemektedir.

HATİCE:

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

ANNE:

Türk bayrağı her zaman gökyüzünde dalgalanmalıdır. Bu uğurda dökülen kanların hepsi bayrağa yani bağımsızlığa helal olsun demektedir şair. (bilgi:yasarhocam.com)Bu ülkenin hürriyet ve istiklal hakkıdır, her zaman da var olmaya devam edecektir.

HATİCE: Muhteşem! İstiklal şairimiz ne güzel yazmış!

ANNE: Güzel tabii! Yazanın ruh yapısı ve şuuru yansımış! Biliyor musunuz kızlarım?! Sırtında paltosu olmayan ve Maddi sıkıntı çekerken, 500 altın ödülü kabul etmeyecek kadar da fedakâr bir insandı Akif! Bize vatan ve iman aşkı parayla ölçülememeyi öğretiyordu!

AYŞE: Allah ondan razı olsun! Ve rahmet etsin!

HERKES: Amiiin! Amiiin! Amiiin!

                                                                                SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2018

CENNETANA RUHU!

AYŞE:Hoş geldin bacım!                                              

NİNE:Hoş gelmişsin kızım!

HATİCE:Hoş buldum. Ninem nasılsınız?!

NİNE:Sağ olasın kızım! Ben seni hatırlayamadım! Kimlerdensin?!

HATİCE:Ben Hatice! Eskiden bizde bu mahallede oturuyorduk. Hayriye’nin kızıyım!

NİNE:Maşallah! Sen Hayriye’nin kızı mısın?!

HATİCE:Evet Ninem!

NİNE:Annen nasıl? Ne yapıyor?

HATİCE:İyidir! Size selamı var!

NİNE:Aleyküm Selam! Selam getiren sağ olsun! Sen ne yapıyorsun?!

HATİCE:Cennetana Anadolu İmam-Hatipte okuyorum!

NİNE:Cennetana mı okulunuzun adı!?

HATİCE:Evet Ninem!

NİNE:Müthiş! Cennetana’mızın ismi isabetli bir yere verilmiş! Zira eğitimin başı Allah ve vatan sevgisdir!

AYŞE:Cennetana’yı tanıyor musun Ninem!?

NİNEM:Elbette tanıyorum!(bilgi:yasarhocam.com)Ermenilerle mücadele yıllarında Yedi Mehmetler Çetesi’nin reisi Baba Mehmet’le evli olan kadındır. Asıl Adı senin gibi Hatice’dir!

HATİCE: Aaa! Adaşız Cennetana ile!

NİNE:Dörtyol’umuzun unutulmaz hakka teslim olmuş bir kadındır!

AYŞE:Kabri de Ziraat Bahçesinde değil mi Ninem?

NİNE:Evet Kızım! Cennetana bana Uhudda dört şehid veren Sümeyra Hatunu hatırlatır!

HATİCE:Cennetana’nın da mı şehitleri var Ninem!?

NİNE:Evet!Üç şehid vermiştir Cennetana! (bilgi:yasarhocam.com)Kocasını ve iki oğlu Yedi Mehmetler savunmasında şehid düşmüşler!

AYŞE:Ne kadar zor durum?Bir anneye söylemekte zor! Söyleyene tahammül etmekte!

NİNEM:Gayet metanetli ve vatan sevgisi ile dolu olan biriymiş Cennetana! Zaten haber gelmeden rüyasında görmüş!

HATİCE:Ne mutlu Cennetana ya, hem şehit Annesi, hem de şehit Eşi! Ne büyük şeref!

NİNE:Aynen öyle kızım! Zaten haberi getirenler de: “Sen Ey Kadın! Üç şehit yakınısın! Sana Cennet vacip olur! Bu duruma isyan etmeyip sabır edersen!” diye teselli vermişler!

AYŞE:Sabretmek zor ama Ninem!

NİNE:Bakış açısı önemli! (bilgi:yasarhocam.com)Verenin Allah olduğunu bilen ve Vatan Sevgisi olan için düğün günüdür!

HATİCE:Benim okulumun adının artık üzerimde bir ağırlığı olacak!

NİNE:Olmalı! Ve her biriniz Allah’ını bilen Vatan ve Bayrak sevdalısı Cennetana olmalısınız!

AYŞE: Tüm şehitlerimizin ruhlarını şad olsun! Rabbim Bizlere de şuur ve Cennetana ruhu aşılasın!

HERKES:Amiin! Amiin!..                                                                                     Senaryo:Yaşar ERDOĞAN

ÇANAKKALEDE KAHRAMAN KADINLAR!

                 (Zeynep ve Elif içeri girer! Selam verir!)

ZEYNEP: Selemun Aleyküm Feyza Teyze!

NİNE: Ve Aleykümselam ve Rahmetullah! Hoş geldiniz Kızlarım!

ZEYNEP: Hoşbulduk Feyza Teyze!

ELİF: (Elif ninesini gıdıklayarak!) Ninem naılmış bakim?!

NİNE: (Gülerek) Dur Deli gız!

ELİF: İyiymiş benim balım ninem! Biz seni dinlemeye geldik Ninem!

NİNE: Hayırdır! Hangi konuda!?

ELİF: Çanakkalede Kadın kahramanları bize anlatırmısın?!

NİNE:Anlatmam mı?! Elbette anlatırım! Onlar destan yazmış, sizde istiyorsunuz; bana da anlatmak düşer!

ZEYNEP: Bizde dinleme moduna geçelim!

NİNE: Balıkesir’de hiç evlenmemiş ve «Yedi Bekârlar» ismiyle anılmakta olan hanımlardan birisi berber Hayri Bey’in halası, bir gün vefât eder. Cenâzesinde birkaç akrabanın dışında kimse yoktur. (bilgi:yasarhocam.com) Kılınan cenâze namazından sonra mevtâyı takip eden topluluk kabristana gelir ve kendisi için açılan mezara büyük bir îtina ile yerleştirilir. Tam üzeri kapatılacakken, oradaki bir yakını şöyle bir hatırlatmada bulunur: «-Aman unutmayalım, vasiyeti vardı!»

ELİF: Neymiş vasiyeti?!

NİNE: Biraz sonra, bir kese dolusu diş ile birkaç torba saç getirilir ve mevtânın üzerine konulur. Sonra da defin işlemi tamamlanır.

ZEYNEP: Mezara ne koymuşlar?!

NİNE: Cenâze merâsiminde bulunanlardan birisi merakla sorar:

«-Bunlar da neyin nesi? Niçin mezara konuluyor?» Bu işin esrârına vâkıf olan bir kimse ise, onun bu merakını şu cevapla giderir:

«-Halamızın nişanlısı, nikâhtan hemen sonra daha düğün yapılmadan Çanakkale’ye gitmiş. Bir daha da dönmemiş. Gençliğinde çok güzeldi halamız. Çok isteyenler oldu. Lâkin o, nişanlısının hâtırasını kirletmemek için kimselerle evlenmedi. Mezara konulan diş ve saçlara gelince:

«-Yarın mahşer gününde, Huzûr-i İlâhî’de beyim ile karşılaşırsam; «Bu ağızdan, senin adından başka erkeğin adı çıkmadı.» diyebilmek için ağzından dökülen bütün dişlerini biriktirmiş.» Yine «-Huzûr-i İlâhîde ona; «Başıma, saçıma yaban eli değmedi.» diyebilmek için tarağına takılan bütün saçlarını toplamış. (bilgi:yasarhocam.com) Saçlarım şâhid olsun diye torbaya koymuş. Onların da kendisi ile beraber gömülmesini vasiyet etmişti. Bizler de bu vasiyetini yerine getirdik.»

ELİF: Çanakkale ruhu sadece cephede değilmiş demekki?!

NİNE: Yaniii! Geride kalanlar! İlerde olanlardan az fedakarlık etmedi! Hem cepheye gidenlerde var!

ELİF: Gerçekten cephede savaşan kadın var mıydı Ninem?!

NİNE: Var Yaaa! Evet, vardı..Tarih kitaplarımız yazmaz ama Çanakkale’de vatan savunması için erkeklerle omuz omuza savaşan onlarca kadın vardı!.Bir çok asker ve The Times dahil bir çok yabancı gazete de yazmıştı..Çanakkale’de kadınlar da savaşıyordu..Üstelik erkekler zorunlu asker, kadınlar gönüllüydü..Kimi cephe gerisinde, kimi bizzat cephede.. (bilgi:yasarhocam.com) Kimi keskin nişancı, kimi hastabakıcı..Anafartalar’da, Seddülbahir’de, Arıburnu’nda..Mermilerin, şarapnel parçalarının arasında savaştılar….Bazıları saçlarını kestirip, kılık değişti..Kadın olduklarını kimse anlamadı…Bunlardan biri Hatice Hanımdı..Ahmet diye biliyorlardı ismini..

ZEYNEP: Allah! Allah! Kimse anlamamış mı?!

NİNE: Yoo! Erke gibi savaşmış! Anafartalar’da 56. Fırkada görev almıştı..İyi silah kullanıyordu.. Korkusuzdu..Gögüs göğüse süngü savaşına bile girdi.. (bilgi:yasarhocam.com) Çanakkale’den sağ çıktı..Sonra Kurtuluş Savaşında cepheden cepheye koştu..Kütahya Cephesinde Çay ve Dumanlı Pınar Muharebelerinde de erkeklerle birlikte savaştı.İzmir’de Yunanlılara esir düştü..

ELİF: Yapma yaa! Başına da gelmeyen kalmamış!

NİNE: Aynen kızım! Kurtuluştan sonra 20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine: “İzmir’in Kemalpaşa Nif kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdeler’denim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar’da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…” diye söylemiş!

ZEYNEP: Allah ondan ve onun gibilerden razı olsun!

NİNE: konuyla ilgili ilk belgesel bilgiler Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinden elde edilmiş, Anzak askerlerinin Çanakkale’de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. (bilgi:yasarhocam.com) The Age adlı Avusturalya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır. Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir. Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi birçok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avusturalyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı… Bu savaş korkunç diyor.

ZEYNEP: Başka varmı Feyza Teyze?!

NİNE: Var! Vaar! Senin adında bir mücahide var! Bir diğeri Zeynep Mido idi..Kosava’nın Dragaş’a bağlı Gora köyünden Çanakkale’ye gönüllü gelmişti..Gözü kara savaşa bekâr olarak katılan bir kadındı..Verilen emri hemen yerine getirirdi..Kısa sürede çavuş olmuştu..Erkekler onu Mido Çavuş olarak tanımıştı..Adının Zeynep olduğunu bilmiyorlardı..Gelibolu’da şehit düştü..

ELİF: Selam olsun Mido Çavuşa!

NİNE: Bir başkası Nezahat Onbaşı‘ydı..Albay Hafız Halit Beyin kızıydı..8 yaşında annesini kaybedince yıllarca babasıyla cephede cepheye koştu..Rütbesini Gediz Cephesinde aldı..Babası Halit Bey’in kumandasındaki 70. Alay zor anlar yaşamaktaydı ve 600’e yakın asker cepheden kaçıyordu..Nezahat Onbaşı atıyla 600 kişilik alayın önüne kesip “Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz ?” diyerek cephede kalmalarını ve savaşın kazanılmasını sağlamıştı.. Onbaşı rütbesiyle Çanakkale’de de görev aldı..

ZEYNEP: Mesele vatansa; erkeği-kadını olamaz bu necip millete!

NİNE: Daha onlarca isimsiz kadın Çanakkale Savaşı’na katkı verdi..Anadolu’da kadın dernekleri, cemiyetler de savaştaki askere destek vermek için seferberlik ilan etti..Hilal-i Ahmer Cemiyeti..İstiklal-i Milli…Cemiyet-i Hayriyet-i İslamiye..Teali Nisvan Cemiyeti….Ve daha onlarca Kadın örgütü cepheye para dahil her türlü ihtiyacı yağdırdı..Buralarda yüzlerce hayırsever Anadolu kadını geceli-gündüzlü gönüllü olarak çalıştı.. (bilgi:yasarhocam.com) Kadınlar karyola, terlik, kundura, sedye, kazgan, uçluk, teneke, lamba, dolap, iskemle, koltuk değnekleri, maşrapa, tükürük hokkaları ve telden sargı yatakları gibi ihtiyaç duyulan her şeyi ürettiler. Sadece ilk üç ayda cepheye 135 bin kat iç çamaşırı yolladılar.

ELİF: Rahmetli Cem Karaca’nın söylediği gibi..

“Kavganın haklı olanı erkek dişi bilmiyor..

Bütün halk birlik olmazsa kavga haklı olmuyor”

İnanmayan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarına baksın..

NİNE: Aynen güzel kızım! Kocası cepheye gidince ruhunu teslim edinceye kadar, kocasını bekleyen Adeviyeyi anlatayım mı?1

ZEYNEP: Anlat ! Anlat! Feyza Teyzem!

NİNE: Oğlu Cevdet anlatıyor bize; “Rahmetli babam Hafız Ali, Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. Onu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu. O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, Kuvayı Milliye zamanı, işgal yılları, yokluk, kıtlık, sıkıntı, çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti. Anam (Adeviye) benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta her bir yere gidişte yanıma gelir:

– Oğlum ben pazara gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha!..

– Ben komşulara gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha!..

– Ben mevlide gidiyorum. Baban gelirse, beni hemen çağır ha!..

Annem babamı bekledi durdu. Büyüdüm dükkân açtım. Annem gene her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler; “Baban gelirse, beni hemen çağır ha!” diye eklerdi. Aradan yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı. Gene hep değneğini kakarak yanıma gelir; “Baban gelirse, beni hemen çağır ha!” diye tembihlerdi. Günü geldi ağırlaştı. Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti:

“Bana iyi baktınız. Hakkınızı helal edin.” Bana döndü yavaşça:

“Baban gelirse, ona annem hep seni bekledi de” dedi. Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek;

“Hoş geldin… Hoş geldin!” diyerek ruhunu teslim etti.

ELİF: Ayyy! Çok kötü oldum! Muhteşem! Bir sadakat!

NİNE: Ozaman son olarak sadakat örneği ile bitirelim!

ZEYNEP: Seni de çok yorduk amma! Anlatırsan seviriz Feyza Teyze!

NİNE: Yine Torundan öğreniyoruz: Günlerden bir gün Halil Çavuş’un hanımı dükkana korku ve heyecanla gelerek…

” -Bey…Bey eve iki asker geldi.Seni sordular,hemen askerlik şubesine gidecekmişsin…Acele git hele yoksa Alim’e birşey mi oldu ?Yüreğime bir kar düştü.

-Tamam hanım hele sen sakin ol. Ben şimdi gider,öğrenir gelirim.Canım çekti sen akşama ocağa kurufasulye vurda yiyelim…”

Halil Çavuş alelacele dükkanı toparlar ve askerlik şubesine giderek kendisini tanıtır.Komutan ayağa kalkarak;

-“Sen nerede kaldın Halil Çavuş yürü… (bilgi:yasarhocam.com) Bütün Edremitliler Çanakkale’ye gidiyor.Koş yetiş ! ” Halil Bey şaşkınlık içinde komutana

– “Aman bey eve varıp haber vereyim. Helalleşeyim komutan…”

-“Bu mümkün değil, kafileden kopma… Koş ! Eve biz haber veririz.”Gerçekten de…” Kocanızı Çanakkale’ye yolladık.” diye haber vermişler.

Aradan bir hayli zaman geçmiş ve Çanakkale Savaşları bitmiştir.Savaşa gidenler birer birer geri dönmekteler.Ve bu gelenlerin içinde Ali’de vardır. Fakat Halil Çavuş’tan bir daha hiçbir haber alınamaz.”Ben varya o Ali’nin torunuyum! “

Nenem, hayatı boyunca her akşam kuru fasulye pişirdi ve hayatı boyunca o yemekten tek bir lokma koymadı ağzına. Hep bize yedirdi. (bilgi:yasarhocam.com) Nenem ölene dek her akşam o boş tabağı sofraya koydu ve kaldırdı…Koydu ve kaldırdı.

Birşey daha söyleyeyim hocam. Belki inanmazsınız. Bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar bıktık diye mırın kırın ediyorlar. Ama hala pişiyor…

ELİF: Neden Kuru fasulyeyi millet olarak sevdiğimiz şimdi anladım!

ZEYNEP: Atalarımıza minnettarız! Allah hepsinden razı olsun! Bizlere de Onlar gibi olmayı nasib eylesin!

HERKES: Amiin! Amiiin!

                                                                                              Senaryo: Yaşar ERDOĞAN-2018

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!

(Bir Kahve sahnesi)

HASAN: SelamunAleyküm Cümleten!

HERKES: Ve Aleykümselam ..

HOCA: Ve Rahmetullahi Ve Berakatuhu!

KABADAYI: Amma da uzattın be Hocam! Kısa kes aydın havası olsun!

ÇAYCI:Aynen Abi yaa!

DELİ VELİ: Selam al selam ol!

HOCA: Afferin Veli! Evlatlarım! Duanın fazlası olur mu?

CENGİZ: Selam Dua mı Hocam?!

HOCA: Elbette! Hasan bize “Allahın esenliği, selamı üzerinize olsun” dedi. Bizde “Seninde üzerine Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti üzerine olsun!” dedik!

MEHMET:Amiiin! Allah’ın rahmeti, bereketi ve esenliği üzerimizde olduğu sürece sırtımız hiç yere gelmez!

KABADAYI: Baak doğru! Öyle ise dualarımızı sende uzat bizde uzatalım! EyivAllah Hocam!

HOCA: Ha şunu bileydin! Dünya dua ile ayakta durur! Atalarımız yedi düvelle savaşmış! Bu dualarla olmazlar oldurmuş Rabbimiz!

ALİ:Mesela Hocam!?

DELİ VELİ: Çanakkale’yi sen bilmiyon mu!?Deli !Deliiii! Deliiiii!

HOCA: Veli doğru diyor!

ÇAYCI: Hocam bize Çanakkaleyi anlat!

HOCA: Bakın Çanakkale’yi Hüseyin Hocam gelince detaylı anlatır! Ama  ben size tarihimizi bilmenin önemli olduğunu anlatayım: Japonya’ya eğitim sistemini incelemek için giden heyetimizden biri;” siz atom bombası yemiş bir ülke nasıl oldu dateknoloji başta herşeyde ileri bir devlet oldunuz?” sormuş!?

MEHMET: Hakikaten ya küllerinden böyle süper bir devlet nasıl çıktı? Aklım havsalam almıyor!

CENGİZ: Hakkatten, Nasıl olmuş Babaa?!

KABADAYI: Kesin ulen! Hocam anlatıyor! Dinleyin işte!?

HOCA: Japon heyeti der ki; “Biz, eğitime şok testler uygulayarak başlarız! Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:  -İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız… Sonra çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Artık birlik beraberlik içinde çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…  Bu örneklerle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda milli bir şuur ve heyecanla okumalarını sürdürür”

ALİ: Vayy be! Nasıl bir şuur proğramı be?!

CENGİZ: Biz çocuklarımıza niye böyle şuur yüklemesi yapamıyoruz?!

HASAN: Önce o şuur bizde olacak! Ki verebilelim!

HOCA: Haklısın Hasanım! Nitekim bizim heyetten biri Japon heyetine bir soru yöneltilir: “İyi de bizim Hiroşimamız, Nagazakimiz yok ki?” Verilen cevap nettir? “Sizin Çanakkaleniz var!”

DELİ VELİ: Çanakkale var yaa! Çanakkale vaar! Sen biliyon mu?!

KABADAYI: Allah’ın Delisi senin kadar bile bilmiyok!

HASAN: Tarihini bilmeyenler, geleceğine sahip çıkamaz!

MEHMET: Vallahi doğru!

HÜSEYİN ÖĞRT: EsselamuAleyküm Cümleten!

HERKES: Ve aleykümselam Ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

HOCA: Hoş geldin Azizim!

HÜSEYİN ÖĞRT.: Hoş bulduk! Hocam!

DELİ VELİ: (Gülerek, Elini öper) Hoş gördük!

MEHMET: Bizde seni bekliyorduk Hocam!

CENGİZ: İyi adam sözünün üzerine gelirmiş!

HÜSEYİN ÖĞRT.:Estağfirullah! Hayırdır inşaAllah!

HOCA: Mevzu senlik üstadım! Çanakkale!

DELİ VELİ: Çanakkale geçilmez! Çanakkale geçilmez!

HÜSEYİN ÖĞRT.:Doğru diyorsun veli! Geçilmez! Ve geçemediler! Osmanlı Devleti, deniz gücünü arttırmak için İngiltereye savaş gemisi yaptırmak üzere sipariş verir.Gemilerin bedeli 11 milyon altındır. Donanma cemiyeti bir yardım kampanyası açar.

Halkımız kampanyaya aşırı ilgi gösterir. Hele kadınlarımız altınlarını hiç düşünmeden donanma cemiyetine verirler. Hatta, ismi açıklanmayan bir bayan saçlarını kestirip satar ve parasını yardım için verir. Devletin de katkısı ile 11 milyon altın toplanır. Ve para İngiltere’ye peşin olarak yatırılır. Gemilerin isimleri Sultan Osman ve Reşadiye olacaktır.

Gemilerin yapımı biter ve denize indirilir. Gemileri teslim almak üzere Binbaşı Rauf Bey 1200 denizci ile İngiltereye giderler. Bu işler olurken, Avrupada işler karışır. Avusturya-Macaristan Veliahtının bir sırplı tarafından öldürülmesi 28 Haziran 1914 ateşlenmesine neden olur. Avusturya Sırbistana savaş ilan eder. Böylece Avrupa’da İKİ gruba ayrılan devletler birbirlerine savaş ilan ederler. İngiltere, Fransa, ….

KABADAYI: Vayy! Alçak İngilizler! Parasını verdiğimiz gemiyi vermiyorlar! Ü

DELİ VELİ:  Alırlar vermezler! Gavurlarrr!Vermezlerr!

HÜSEYİN ÖĞRT.:  Rusya , İtalya itilaf devletlerini, Almanya, Avusturya-Macaristan ve OSMANLI itiffak devletlerini meydana getirirler. Avrupa da Dünya Savaşı başladığı 28 Temmuz 1914 de gemileri almaya giden Heyet Londıradadır.

Savaşın başladığını bahane eden, İngiltere Deniz Bakanı Çörçil keferesi gemilere el koyar, gemileri vermez, heyeti de bir müddet gözetim altında bulundurur, gemileri kaçırırlar bahanesi ile. Bir müddet sonra heyet serbest bırakılır ve İstanbul’a dönerler. Savaş karada başladığı gibi Akdenizde de İngiliz ve Alman donanması arasında savaş kızışmıştır.

Osmanlı Devleti henüz savaşa girmiş değildir.Gemiler arasında savaş devam ederken, İngiliz gemileri, 2 Alman gemisini batırmak için aramaktadır.

Bunu bilen bu iki Alman gemisi ki bunlar Breslav ve Goben isimlerini taşımaktadırlar. Amiral Souchon, İngiliz gemilerinin önünden kaçarak 10 Ağustos 1914 te Çankkale Boğaz girişine gelirler.

HASAN: Haydaaaa! Bak şimdi! Boğazdan içeri alındılar mı?!

HÜSEYİN ÖĞRT.: Boğazdan içeriye alınmalarını isterler. Boğaz mevki komutanı Cevat Paşa durumu İstanbul’a Enver Paşa’ya duyurur. Enver Paşa da gemileri satın aldığımızı ilan ederek Boğazdan içeriye alınan gemilere OSMANLI BAYRAĞI çekilir. Alman askerlerinede OSMANLI Askeri Kıyafeti giydirilir. Alman komutan Souchon da OSMANLI donanmasının başına getilir.

Osmanlı Devleti daha henüz 1.Dünya Savaşına girmemiştir. Enver Paşanın isteği de, eğer savaşa girilecekse Almanlarla beraber olmayı istemektedir. Almanların da düşüncesi bu yöndedir. OSMANLIYI savaşa sokabilmek için bazı olayların oluşması gerekmektedir. Donanma komutanıSouchon tatbikat yapmak için Karadenize açılmak ister. Yavuz ve Midilli gemilerinin yanına birkaç gemi daha alarak Enver Paşa’nın yazılı emriyle gemiler 27-Ekim-1914’te Karadeniz’e açılır. Amaç tatbikat değil, OSMANLI DEVLETİNİN Savaşa girmesine yol açacak olay çıkarmaktır.

KABADAYI: Haydaaa! Enver paşanın yaptığına bak yaaa?!

HÜSEYİN ÖĞRT.:Bunun için Karadenize açılan bu gemiler, Karadeniz kıyısındaki Rus limanlarını Bombardmana tabii tuttular. (Sivastopol OdesiaTedosyaNovorossiski) 29 Ekim 1914 itilaf devletleri bu olaya sesiz kalmadı. İngiliz ve Fransız gemilerin oluşan bir filo 17 parçalık gemi Çanakkale boğazına 15 km mesafeden Boğazın girişindeki kaleleri ve tabyaları yoğun top atışına tabii tuttular. Boğaz girişinde bulunan Seddülbahir Kalesinde cephaneliğimize isabet eden bir mermi cephaneliği infilak ettirir, cephanelikte bulunan 11 ton barut ile 360 adet ağır mermi infilak eder. Ve Çanakkale ilk şehitlerini verir; 5 Şubat 81 Er. Toplam 86 şehit, 23 te yaralımız var. Tarih 3 Kasım 1914 tür. 86 şehidimiz parçalar halinde en büyük parçası yumruk kadar şehitlerimizin parçaları bir çuvala doldurulup, kale duvarının yanına bir çukura gömüldüler.

HOCA: Allahuekber! Selam olsun Şehidlerimize!

CENGİZ: Allah razı olsun onlardan!

DELİ VELİ: Allah razı oldu! Onlarda Allahdan razı oldular!

HÜSEYİN ÖĞRT.:3 Kasım 1914 bombardımdan sonra OSMANLI Devleti resmen 1.Dünya Savaşına; Almanların ve Avusturya-Macaristan’ın yanına girmiş bulunmaktadır. Tarih 11 Kasım 1914 tür.

Bundan sonra Savaş daha da kızışmaya başlar. İtilaf Devletlerinin ki özellikle İngilterenin tek amacı Çanakkale Boğazından geçip İstanbul’u almak ve OSMANLI Devletini tarih sahnesinden silmektir.

Zaten OSMANLI için söyledikleri söz; hasta adam.

Bunun için Çanakkale Cephesinin açıklamasını ve Bileşik donanma ile (İngiliz-Fransız) Çanakkale Boğazından geçilerek İstanbul’un işgal edilmesini bilhassa o zaman Deniz Bakanı olan Çörçil istemektedir. Hatta şöyle bir ifade kullanmaktadır;’’ Bir İngiliz deniz altısı Gelibolu’nun önünde deniz üstüne çıkacak ve İngiliz bayrağını sallayacak. Osmanlı Garnizonu Soluğu Bolayırda olacak, kaçacak delik arayacak, elimizi kolumuzu sallaya sallaya Çanakkaleden geçiyoruz. İstanbul’u işgal ediyoruz ve Dolmabahçe Sarayında kahvelerimizi içiyoruz. Adamlar kendilerine böylesine güveniyorlar.’

ALİ: (Ayağa kalkar ve masaya vurarak!) Hadi gelinde görelim!

HASAN: Görelim bakalım kahve mi içiyorsunuz? Yoksa başka bir şey mi?!

MEHMET: Evdeki bu hain hesapları tuttu mu Hocam?!

HÜSEYİN ÖĞRT.:Ama hesaba katmadıkları bir şey var; O da Mehmetçiğin, VATAN, MİLLET, BAYRAK sevgisini, imanını, inancını, ölürsem ŞEHİT, kalırsam GAZİ düşüncesini hesaplayamadılar.

İngilizler Boğazı geçmek için ilk saldırıyı 19 Şubat 1915 te başlattılar. Özellikle bu tarihi seçmelerinin çok önemli bir nedenleri var:

Çanakkale savaşlarından 108 sene önce yani 1807 tarihinde bir İngiliz Amirali Dakvırt 10 gemi ile 19 Şubat 1807 tarihinden Çanakkale Boğazından geçer, hiçbir engelle karşılaşmadan İstanbul’a Pidar Adaları civarında demir atar Mart başlarına kadar kalır. Herhangi bir şey yapamaz ve 2 Mart 1807 de İstanbul’dan ayrılır.3 veya 4 Mart 1807 de Çanakkale Boğazından geçerken, işte o zaman, Boğazın her iki yakasında bulunan asker tarafından bombardımana tabii tutulurlar, iki gemileri batar 150 kadar askerleri ölür.

İşte İngilizler Boğaza ilk saldırıyı; 108 sene önce 19 Şubar 1807 de yaptıkları geçişten sonra geri dönerken batırılan gemilerin ve ölen askerlerinin intikamını almak, komutan ve askerlerinin moralini zayıflatmak için özellikle ilk bombardımanı 19 Şubatta başlatılmış oldular.

KABADAYI: Hocam bu gemiler elini kolunu sallayarak rahat rahat niye giriyor?!

HÜSEYİN ÖĞRT.:Tedbir alındı. Netekim; Bundan sonra 25-26-27 Şubat ve1-7 Mart tarihleri arasında tam 11 defa boğazdan geçme hareketinde bulundular. Bu hareketler 3-5-7 gemi ile yapılan hareketlerdir.

Mayınlar yalnız bu arada, Boğazı korumakla görevli olan Boğaz Mevki Komutanlığında ki Cevat Paşa Boğaza 10 sıra mayın döşetir.(377 mayın)

Bu 11 sıra mayına ilave olarak en son 11.sıra mayın hattı Nusret Mayın gemisi tarafından Erenköy koyuna sahile paralel olarak, destere dişi şeklinde 100 m aralıklarla 4.5 m derinliğe son 26 mayın daha döşenir. Bunlar 7-8 Mart gecesi sabaha kadar döşenir. İngilizler Boğaza en son giriş hareketini 7 Martta yapmışlardı. Bundan sonra boğaza girmekten ziyade mayın arama, tarama ve temizleme işlemlerinde bulundular.

CENGİZ: Vayy! Alçaklar! Hepsini bulmuşlar mı?!

DELİ VELİ: Arayan bulur! Bulan bilir mi?! Bilir mi?!

HÜSEYİN ÖĞRT.:Fakat  10 gün içinde 26 mayın tespit edilemedi, bulunumadı. İngilizler ve Fransızlar, Boğazı geçebilmek için büyük bir donanmanın hazırlanması gereğine kanaat getirdiler. Bunun için, Bozca ada, Limni ve Gökçe ada da gerekli hazırlıklara başladılar. Ve Çanakkale Boğazından geçiş tarihi olarak 18 Mart 1915 i uygun buldular. 18 parçalık savaş gemilerini 3 sıra halinde Boğazın dışında sıraladılar. 1.sırada 5 İngiliz, 2.sırada 5 Fransız ve 3.sırada 8 İngiliz gemisi olmak üzere savaş düzenini aldılar.

Tabi ki bu arada Boğaz Mevki Komutanlığı da boş durmadı. O da Boğazın her iki tarafında bulunan tabyalarıda gerekli savunma hazırlıklarını yaptılar. Bu tabyalardan Anadolu yakasında, Erenköy-Mesudiye, Hamidiye ve Çimenlik tabyaları ile Rumeli yakasında, Soğanlıkdere, Yıldız, Baykuş, Rumeli Mecidiye ve Rumeli Hamidiye tabyaları çok büyük rol oynadılar.

HOCA: Bu tabyaların en önemlileri taaAbdulhamid zamanında yaptırılmış değil mi Hocam?!

HÜSEYİN ÖĞRT.: Evet Hocam! Özellikle Rumeli Mecidiye tabyası komutanı Manastırlı Yüzbaşı Mehmet Hilmi’nin askerlerin maneviyatlarını güçlendirmek için, bir günlüğünde şöyle anlatmaktadır.

‘’Askerlerimin savaşa katılma istekleri çok fazla idi. Bunun için tabyada namaz kılmayan hiç bir asker yoktu. Bu imanı kuvvetlendirmek için 3 maddelik emir yayınladım.

1)Bundan sonra herkes abdesli olacak.

2)İlk mermi topa yerleştirilirken ezan okunacak.

3)Ateşleme sırasında yüksek sesle tekbir getirilecek. Medreseden gelen yedek subaylar devamlı yüksek sesle Kuran-ı Kerim okuyacaklar.

18 Mart 1915 günü başlayan deniz harekatında, özellikle İngilizlerin birinci hedefleri, Anadolu Hamidiye tabyası, Dardanos tabyası Çimenlik tabyası, Namazgah tabysaı, Rumeli Hamidiye tabyası ve Rumeli mecidiye tabyasıdır. Seyid’in bulunduğu tabya Rumeli Mecidiye tabyasıdır.

ALİ: 275 kğ top mermisini kaldıran Koca Seyyit Onbaşı!

KABADAYI: Hey MaşaAllah! Adamın hası be! Ver elini öpim Hüseyin Hocam Seyit Onbaşının niyetine!(öper)

HÜSEYİN ÖĞRT.:Yapılan bombardımanlarda isabet olan Rumeli Mecidiye tabyasıdında cehennemi bir hal yaşanır. Cephaneliğinde infilak etmesi sonucunda 16 şehit meydana gelir. Yaralanan, toprağın altında kalan ve gözlerini kaybeden askerlerimiz…

Yüzbaşı Hilmi Bey sığınakta bulunduğundan kendisine bir şey olmaz. Bombardıman biraz hafifleyince sığınaktan çıkar, gördüğü manzara karşısında gözyaşlarını tutamaz. Öteyi beriyi kontrol ederken, göğsüne kadar toprağın altında kalmış bir askeri görür. Toprağı temizler ve askeri topraktan kurtarır. Asker Niğdeli Ali Çavuştur. Ali Çavuş ile birlikte incelemelere devam ederken, bu sefer Ali Çavuşun ayakları bir şeye çarpar, bakarlar ki toprağın üstünde iki ayak, vücut tamamen toprağa gömülmüş. Hemen toprağı temizlerler ve toprağın altından Koca Seyit’i çıkarırlar. Koca Seyit nefes almaktadır. Yüzbaşı Hilmi Bey yardım istemek için Tabyadan ayrılır.

Ali Çavuş, Koca Seyit ile ilgilenir ve Seyit kendine gelir. Kalkar, Ali Çavuş’a ilk sorduğu soru, Ali arkadaşlara ne oldu?                                                                                                                                              Ali Çavuş: arkadaşlar mertebelerini buldular. Yani ŞEHİT oldular. Sağlam olarak, sen, ben ve yüzbaşımız kaldı. O da yardım istemeye namazgâh tabyasına gitti.  O ağır mermileri topun namlusuna kaldırmak için, topun yanında vinç diye bir alet vardır. O da bozulmuştur, çalışmaz. Merminin kaldırılması lazım! Seyit mermiye hamle yaptı, gres yağlı kaydı ellerini toprağa sürdü, Ali Çavuş’a Ali şu mermiyi bir kalaylayıver. Seyit bu arada bildiği duaları okur, BESMELEYİ çeker ve ALLAH’INA sığınarak mermiyi sağrısına alır. Ve kalkar ve yürümeye başlar. Topun namlusuna çıkabilmesi için basamak çıkması gerekir. Basamakları çıkarken, Niğdeli Ali Çavuş şaşkınlık içinde bakar, merdivenlere doğru yaklaşır, Seyit’in kemiklerinin çatırdadığını duyar.                 

Seyit kan ter içerisinde merdivenleri çıkar. Mermiyi namluya yerleştirir. Ve BESMELEYİ çekerek ateşler. Ateşlenen mermi 8 km mesafede bulunan Oşın isimli İngiliz gemisinin dümen tertibatına isabet eder. Dümeni bozulan gemi dönmeye başlar, kontrol edilemez. Ve Nusret mayın gemisinin döşediği 26 mayından birine çarpar, çok ağır bir şekilde yaralanan gemi, boğazın akıntısına kapılır ve boğazın Ege Denizi bölümünde batar.

KABADAYI: Ohhhhh!                                                                                                                   

HÜSEYİN ÖĞRT.:  Evet! 18 Mart günü, boğazı geçmeye çalışan düşman gemilerinden, bir Fransız gemisi ile yine bir İngiliz gemisi mayınlara çarparak batar. 4 gemileri de ağır yaralanır. Ve 18 Mart günü büyük bir gururla boğazı geçmek üzere saat 10:30 da başlayan deniz savaşı aynı gün 18:00 de büyük bir yenilgi ile ve bizim zaferimizle sonuçlanır. İtilaf donanması boğazdan kaçarken Cevat Paşa Karargahından dürbünle izler ve arkalarından şunları söyler;                                                                                                                       

DELİ VELİ: GİTTİLER – GEÇEMEDİLER – GEÇEMEYECEKLER…!

HÜSEYİN ÖĞRT. : (Şaşırarak!) Allah! Allah! SubhanAllah! Aynen öyle Veli!

HOCA: Hocam! Dünyanın en kanlı savaşlarından bir tanesidir Çanakkale! Değil mi?!

HÜSEYİN ÖĞRT. :  Evet! Dünyanın en kanlı savaşları, Gelibolu yarımadasında yapılan savaşlardır.                                                                              Yapılan bir araştırmaya göre: dünyada insanlık başladığından itibaren (Hz.AdemHz.Havva) Çanakkale savaşları dahil olmak üzere 14 bin savaş yapılmış. İşte bu savaşların en kanlısı Gelibolu yarımadasında yapılan savaşların olduğu ifade ediliyor. Çünkü savaşlar dar bir alanda, siperler arasındaki mesafenin çok yakın olduğu ve bir milyondan fazla insanın boğaz boğaza yaptığı savaştır.

HOCA: Destanlar hep zor olur!

ÇAYCI: Peki boğazdan geçemeyince ne yaptılar Hocam?!

HÜSEYİN ÖĞRT. : İtilaf devletleri, boğazdan geçemeyince, bu sefer karaya asker çıkarmaya karar verirler. Bunun için gerek İngilizler, gerek Fransızlar kendi askerlerinin yanında özellikle sömürge ülkelerinden getirdikleri askerleri bizimle savaştırdılar. Bu sömürge askerleri içinde en çok, savaş sahnesinde anzaklar bulunmaktadır. (Yeni Zelanda+Avustralya askerleri) ayrıca Hindistan’dan, Senegal’den, Nepal’den ve Afrika ülkelerinden de getirdikleri askerleri savaştırdılar. Bunların içerisinde birçokta MÜSLÜMAN ASKER bulunmaktadır.

ALİ: Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi… Mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,

Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!

 

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…

Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!

HÜSEYİN ÖĞRT. :İngilizler ve Fransızlar, Gökçeada, Bozcaada ve Limni adalarında gerekli hazırlıklarını yaptıktan sonra 25 Nisan 1915 tarihinde, Gelibolu yarım adasının, Güney ve Kuzey bölümlerine çıkarma yapmak üzere harekete geçerler.

Bu arada Fransızlar şaşırtma çıkarması olarak Anadolu yakasında Kumkaleye asker çıkarırlar. İki gün yapılan kanlı savaşlarda 1730 şehit veririz. Fransızların da 700 civarı ölüsü vardır.

Asker çıkaracakları koylar;

1)Morto Koyu    2)Ertuğrul Koyu    3)Teke Koyu     4)İkiz Koyu        5)Pınariçi (Zığındere) Koyu

İlk anda (25 Nisan 1915 sabahı) en yoğun çıkarma yaptıkları yerler; Ertuğrul koyu ile Teke koyudur.

O gün için Seddülbahir bölgesini koruyan 9.Tümenin 26.Alayının 3.Taburudur. Tabur komutanı Konyalı Binbaşı Mahmut Sabri Beydir. Taburun mevcudu 1300 kişidir.

Bu saydığımız koylardan karaya çıkacak olan İngiliz ve Fransızların hedefi o zaman kirte olan köyün doğusunda bulunan kirte tepeyi ele geçirmektir.(Şimdi ki adı Alçı Tepedir)

İngilizler Ertuğrul Koyuna ilk anda 2 bin kişilik bir birlik çıkarmayı planladılar. Bunun için bir hileye başvurdular. Bir kömür gemisini çıkarma gemisi haline dönüştürdüler. Gemiyi kıyıya yanaştırmadan önce, Ertuğrul koyu eteklerini yani Seddülbahir bölgesini 1 saat yoğun top atışına tabii tuttular. 1 saat içinde 4650 adet mermi kullandılar.

CENGİZ: Aman Allahım yağmur gibi mermi yağmış adeta!!..

HÜSEYİN ÖĞRT. : Aynen öyle! Ertuğrul koyunun eteklerinde mevzilenmiş bulunan 3.Taburun 10.Bölüğünden 63 kişilik bir takım Evineli Yahya çavuşun komutasında 12 saat destan yazdılar. 1000den fazla İngiliz askerinin cesedini, kıyı şeridine serdiler. Ertuğrul koyu, İngiliz askerlerinin kanı ile kan gölü haline geldi. 12 saat sonunda 60 tanesi şehit, Yahya çavuş ve 2 arkadaşı yaralı olarak, karanlıktan istifade ederek karargaha çekilirler.

25 Nisan’da Kumkaleye çıkan Fransızlar, orada 2 günlük savaştan sonra, 27 Nisan da Morto koyundan Gelibolu yarım adasına çıkarlar. Fransızlarla daha çok Kerevizdere savaşları yapılır.

Güney cephesinde, İngiliz ve Fransızlarla yapılan savaşlara; 1.Kirte, 2.Kirte,3.Kirt, Zığındere ve Kerevizdere savaşları denir. 8 ayda ulaşmak istedikleri Alçıtepe bölümüne ulaşamazlar.

MEHMET: Heyy MaşaAllah!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Kuzey cephesine ilk çıkarmayı AnzaklarAnzak koyuna saat 04:45 te başlattılar. Karşılarında Arıburnu yarları ile karşılaştılar.

Bu sahili koruyan 9. Tümenin 27. Alayından iki takım.. Takımın biri 80 kişi ile Hain Tepe denilen yerde asteğmen Muharrem Komutasında diğer takım da 80 kişi ile Anzak koyundan 1,5 km Kuzeyde Balıkçı Damları eteklerinde Asteğmen İbradalı Hayrettin Komutasında bulunmaktadır.

Bu askerlerimiz 22. Alayın 2. Taburunun 8. Bölüğünün askerleridir. Hain tepede 2. Takım balıkçı Damları bölgesindekiler 1. Takımın askerleridir.

  1. Bölük komutanı Faik Bey ise ihtiyatta bulunan 3. Takım ile birlikte boyun noktası adı verilen mevkide bulunmaktadır.

Anzaklarla dolu (Asker dolu) filikalar saat 04.45 sıralarında Arıburnu sahiline yanaşırlar. Karaya çıkar çıkmaz Hain tepede bulunan asteğmen Muharrem Komutasındaki 2. Takım askerleri tarafından yaylım ateşe tutulurlar. Fakat 2000 kişiye karşı fazla direnç gösterilemez. Yaralı takım komutanı ve sağ kalan 3 veya 4 kişi geri çekilmek zorunda kalır. Hain tepe eteklerinden ilerleyen Anzaklar kanlı sırta kadar çıkarlar. Kanlı sırtta bulunan topumuzu ele geçirirler.

Saat 05:00 sıralarında 9.Tümenin 27.Alayı Eceabatta ihtiyattadır. Çıkarmanın başladığını haber alan alay komutanı Yarbay Mehmet Şefik Bey, Tümen Kurmay Başkanı, Hulusi Beyle telefonla konuşur. Geçte olsa hareket etme emrini alır. Ve 27.Alay ancak saat 05:45 te Eceabattan hareket eder. Saat 08:00 ve 08:30 civarında Kemal Yeri denilen tepeden yapacağı taarruzu 9.Tümen santraline bir raporla bildirir.

Bu arada Çanakkale Muharebelerinin en anlamlı olaylarından birisi gerçekleşir. Fundalıklarla sık çalılıklarla kaplı arazide çok sayıda kirli çamaşır göze çarpar. Mehmetçik aylardan beri beklediği hareket emri geldiğinde abdest alıp temiz iç çamaşırlarını giymiş dini ve manevi hazırlıklarını tamamlamıştır. Askerimizin ne derece yüksek maneviyata sahip olduklarının açık bir göstergesidir.

DELİ VELİ: Mehmet temizdir! Temizler Şehid olup, cennete gittiler!

HÜSEYİN ÖĞRT. : İşte 27.Alay saat 08:00/08:30 da kanlı sırta taarruz edilir. Ve kanlı sırtta, Anzaklar tarafından ele geçirilmiş olan topumuz geri alınır. Bu arada Binbaşı HALİS Bey komutasındaki 3.Tabur ile Yüzbaşı İbrahim komutasındaki 1.Taburun kahramanlıklarını göz ardı edemeyiz.

27.Alayın kanlı sırt taarruzu, Anzakları geri püskürtür.Resmi Çanakkale savaşları söyleminde ne yazık ki Mehmet Şefik Beyin yeri neredeyse yoktur.

Anzak koyunda çıkarmalar devam ederken, 19.Tümen yani Yarbay Mustafa Kemalin tümeni Bigali Köyünde İhtiyattadır. Arıburnu bölgesine yapılan çıkarma haberleri Mustafa Kemalin karargahına ulaşır. Nasıl hareket edilmesi gereği endişeli bir şekilde bekleyiş devam ederken 9.Tümen komutanı Albay Halil Sami Beyden gelen emir Mustafa Kemali tarihe tanıtan olaylar zincirinin başlamasına neden olacaktır. (Mustafa Kemal kendi sınırlarında olaya bizzat kendi açıklık getirmektedir.)

Albay Halit Sami bey, Mustafa Kemale 1 taburla düşmana karşı çıkmasını söyler. İşte burada Mustafa Kemal 1 taburun az geleceğini, çünkü daha önce buralarda (balkan savaşlarında)yaptığı görevde araziyi iyi bildiğinden 1 taburun az geleceğini düşünerek Çanakkale savaşlarının efsane olayı 57.Alay ve 1 Dağ bataryası ile birlikte Bigaliden Conkbayırına harekete geçer…

HASAN: Sonra neler olur Hocam?!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Sarp arazide güçlükle ilerlenir saatler 10:00 ı gösterdiğinde 57.Alay birlikleri Conkbayırına ulaşmıştır.Askeri istirahate bırakır. Kendisi, yaveri, sertabig ve topçu taburu komutanı ile keşfe çıkar. Düztepe civarında geri çekilen 1.Takım askerleri ile karşılaşır. Yarbay Mustafa Kemalin bu askerlerle olan konuşması, savaşın kaderinin döndüğü anlardan birisidir.Niçin kaçıyorsunuz?…………………………………………….

……………………………………………………………………………………………………………………………………………………….

Cephaneniz yoksa süngünüz var. Dedim. Ve bağırarak süngü taktırdım. Yere yatırdım. Düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır. Yanındaki emir Subayını geriye göndererek 57.Alayın (Marş Marş)la yanına getirtiyor. Ve unutulmaz tarihi emir veriliyor. Yarbay Hüseyin Avni Bey komutasındaki 57.Alaya… bu emir adeta Çanakkale harbinin bizim(TÜRK tarafı) açımızdan adeta özetidir.Size ben taarruzu emretmiyorum, Ölmeyi emrediyorum……

DELİ VELİ: Aaaaalllaaaaaaah!

HÜSEYİN ÖĞRT. :ALLAH ALLAH sesleri yürekleri titretir. Düztepe de 57.Alayın karşı saldırısı Conkbayrını hedef seçen Anzakları durdurmuştur.

HOCA: Elhamdulillah!

HÜSEYİN ÖĞRT. : M.Kemal adını burada duyurmuştur. 19 Mayıs 1915 gecesi saat 03:30 da Kanlı Sırtta yapmış olduğumuz gece taarruzunda 6 buçuk saatte 10.000 Şehidimiz oluyor.Anafartalar bölgesinde İngilizler Temmuz ayı sonuna gelindiğinde ele geçirmek istedikleri Conkbayırı ve Kocaçimen Tepeyi bir türlü işgal edememişlerdir.İngiliz birliklerinin genel komutanı Hamilton İngiltereden takviye olarak asker ister. İngiliz hükümeti de 6-7 Ağustos 1915 sabahında 30.000 e yakın asker Suvla koyundan, Tuz Gölü civarına Anafartalar ovasına çıkarmışlardır.

Bu çıkarmaya İngilizlerin Anafartalar çıkarması denilmektedir. Anafartalar ovasına çıkan İngilizlerin hedefi Conkbayırı ve Kocaçimen Tepeyi ele geçirmektir. Anafartalar ovasına çıkan İngiliz birlikleri 7-8 Ağustosta taarruz etmezler.8 Ağustos da TÜRK tarafında, bir komutan değişikliği olur. O zamana kadar 19.Tümen komutanı olan Mustafa Kemal 8 Ağustos 1915 gecesi saat 20:45 te, Liman Paşa tarafından Anafartalar grup komutanlığına atanır.

9 Ağustos günü, Anafartalara çıkmış bulunan İngilizler taarruza kalkar, Mustafa Kemal de karşı taarruzla kanlı bir savaş yazılır. 1.Anafartalar zaferi kazanılmış olur.Bundan sonra 10 Ağustos günü Conkbayır taarruzu ile çok büyük bir zafer kazanılır. Bu taarruzu Mustafa Kemal saat 04:30 da kırbaç ile verdiği taarruz emri ile başlatır. Burada bir şarapner parçası sağ tarafındaki cebinde bulunan saatine isabet eder. Saati parçalanır, fakat kendine bir şey olmaz. Bundan sonra Anafartalar bölgesinde 16 Ağustos, 21 ve 27 Ağustos da 3 savaş daha olur. İngilizler bunda da bir üstünlük sağlayamaz. Daha sonra karşılıklı siperler arasında siper savaşları yapılır. Artık Çanakkale’yi geçemeyeceklerini anlayan İngilizler Gelibolu Yarım adasını boşaltma çareleri düşünmeye başlarlar. Ve yaptıkları hazırlıklar sonucunda kaçmayı çok güzel becerirler. Kaçarken kayıp vermezler. Ve 20 Aralık 1915 günü Anafartalar bölgesini 9 Ocak 1916 da Seddülbahir bölgesini boşaltırlar. Gerek İngilizler gerekse Fransızlar kaçarken yüzlerce hayvanlarını kurşunlayıp ölü olarak bırakırlar.

MEHMET: Alçaklarrr!

HÜSEYİN ÖĞRT. :  İşte şehid ve gazi  dedelerimiz 103 yıl önce Çanakkale’nin geçilmezliğini bütün dünyaya ispat ederek; Çanakkalenin bir başka olduğunu haykırdılar:

Bir başkadır Çanakkalem!

Bir başkadır Çanakkalemin yer şekilleri!

Dağları tepe haline gelir!

Tepeleri dağlaşır birden!

Kaz dağından sarıkız su alırken körfezden!

Koca çimen Kemal ile

Gelir erişilmez hale!

İşte buradan tüm dünyaya kükrer Çanakkale!..

DELİ VELİ: Kükrer! Kükredi! Yine Kükrer!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Arkadaşlar! Mustafa Kemal dedelerimizin nasıl kükrediğni şöyle anlatıyor:”Karşılıklı siperler arasındaki mesafemiz 8m yani ölüm muhakkak. 1inci siperdekiler hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor. 2inci siperdekiler onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, 3dk ye kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler KURAN-I KERİM okuyarak CENNET’E girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler KELİME-İ ŞEHADET getirerek yürüyorlar. İşte bu askerimizdeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

HOCA: İşte bu imandan olan vatan sevgisidir!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Vatan sevgisi dedinizde aklıma geldi! Dardanos Tabyası Üsteğmen Hasan Beyin kızının doğumu izin verdikleri halde Hasan Beyin Tabyasını bırakıp gitmemesi. Kızının adının DİDAR verilmesi… … Dardanos Tabyasında Şehid düşüyor!

ALİ: Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allah Ekber!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Bir başka vatan aşığı da nişanlı olan Yedek Subay’ın nişanlısına yazdığı mektup …….

CENGİZ: Ana gibi yâr , vatan gibi diyar olmaz!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Ne güzel söz!Analar hem yar hemde fedakar olmuşlardır! Adile ANA ve oğlu Hasan: Adile Ananın eşi Çanakkale de şehittir. 17 yaşında oğlu ile yaşam mücadelesi vermektedirler. Hasan bir bakkalda çalışır aldığı 3-5 kuruşla geçinmeye çalışırlar. Hasan bir gün bakkalı açar. Bakkalın karşı yamacında bulunan bir binanın önüne gençler toplanmış…….

KABADAYI: Ne mutlu Şehid Anamıza! Allah ondan ve bütün analarımızdan razı olsun!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Ne Mutlu yaaa! Atalarımızın her biri ayrı yiğitti! Mesala Öğretmenlerimiz! Onlarda bir çok destanlar yazmışlar! Vefa Lisesi öğretmeni Ahmet Rıfkı’nın Çanakkale’ye gitmesi, ŞEHİT olması ve ondan sonra anası, mahalle bakkalı Selahattin Adil Efendi ile yaşananları bir anlatayım da dinleyin! ………

“Bu hesap A.Rıfkı’nın şehid kanıyla ödenmiştir vesselam!”

DELİ VELİ: Cennete götüren paranın adı Şehid kanıdır!

HOCA: Bakkal Selahaddin Adil efendinin bu hareketi hepimize vasiyeti olsun!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Vasiyet olsun! Şehidlerimizinde vasiyetleri olmuştu! Son Çanakkele şehidlerinden üsteğmen Zahitin cebinden çıkan vasiyeti yanımda olacaktı! Cengiz bize okusun!

CENGİZ: okur…..

KABADAYI: Ağlamayız Üsteğmenim! Ağlamayız! Vasiyetiniz bizim baş tacımızdır!

HÜSEYİN ÖĞRT. : Yedi düvelle savaşan atalarımız gibi küffara karşı bir ve beraber olup, başımız dik durursak o taç düşmeyecek ve Çanakkaleler hiç bir zaman geçilemeyecektir!. (Çanakkale geçilmez şiiri okur)

Bütün dev silahlarınız üzerimize kan kussa!

Şurada tekbir sesleri, birer birer hep sussa!

Değil müttefiklerimiz; Bütün dünya kudursa!

Bizlerden akan her damla silere şelaledir!

Geçemezsiniz beyler bura Çanakkaledir!

 

Yurdumuza göz dikenler gidin!

Burası Çanakkale’dir!

Buradan kuş bile uçmaz!

Kainat bilmelidir!

Hangi düşman dedi ki boğaz geçilmelidir?!

Gelsin kendisi geçsin! Ve göstersin boyunu!

Ona da öğretelim şu asil milletin soyunu!

Toplanın efendiler! Bu pınardan içilmez!

Yanlış kapıyı çaldınız Çanakkale geçilmez!

                                                                          SENARYO :Yaşar ERDOĞAN-2018

İSTİKLAL MARŞINI YAŞAMAK İÇİN ANLAMAK LAZIM!(2.Versiyon)

HASAN: Esselumu Aleyküm Hocam!

HOCA: Ve Aleykümselam Ve Rahmetullah Gençler! Hoş geldiniz!

ALİ: Hoş bulduk! Nasılsınız Hocam?!

HOCA: Teşekkür ederim! Kendimi İhtiyar bir kaplan gibi hissediyorum! Ama Sizin gibi gençler ziyaretime gelince ziyadesiyle iyi oluyorum!

HASAN: Sizi gayet iyi gördük! Hem Siz bize lazımsınız hocam!

ALİ: Hocam! İstiklal marşının manasını sizden dinlemek istiyoruz. (bilgi:yasarhocam.com)Yarın Edebiyat dersinde sözlü notu alacağız! Bize yardım eder misiniz?!

HOCA:  Tabii ki yardım ederim! İstiklal Marşını yaşamak için anlamak lazım! İstiklal Marşı deyince de akan sular durur! Cennet mekân Mehmet Akif istiklal marşı için ücret almamış! Ama ben ücretimi isterim!

ALİ: (Şaşkın) Ücret mi?!

HOCA: Duyduğuma göre 18 Mart Çanakkale Programında “Bu Bayrak” diye bir ezgi okuyacakmışsınız! Banada okursanız ödeşiriz!

HASAN: Emriniz olur Hocam! Sizde definizle bize eşlik eder misiniz?!

HOCA: Ederim tabiii! Tamam, Anlaştık o zaman!(gülüşürler)

HASAN: EyivAllah Hocam! Nasıl yapalım?!

HOCA: Siz sırası ile kıta kıta okuyun! Bende Ertuğrul Düzdağ üstadımın notlarından bildiğim kadarıyla açıklayayım! Notlarım şurada olacaktı! Ama önce şunu söylemeliyim ki: “Bizler İstiklal marşı çocuklarıyız”! İstiklâl Marşı’mız, bizim âdetâ tarihimizdir. Geleceğimizin bir aynası ve bütün milletimizin iman ve ahlâkta son gâyesi olan temel esasların bir özüdür. Büyük Âkif, milletinin rûhunu okumuş ve onu sanki taşa kazırcasına yazarak, bir anıt gibi gözler önüne dikmiştir. Türk milletinin, geçmişte olduğu gibi, geleceğindeki inanç ve hareket programı da bu marş ile değişmez şekilde tespit edilmiştir.

ALİ: O zaman ilk kıtayı ben okim!

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

HOCA:

Sancak yani bayrak bir milletin bağımsızlığının sembolüdür. (bilgi:yasarhocam.com)Mehmet Akif bu dörtlükte yurdumun üstünde tütmeye devam eden tek bir ocak kalmayıncaya dek bu topraklarda bu bayrak dalgalanmaya devam edecektir! Diyor..Ve Ey milletim! Üzülme, endişe etme, meraklanma… Göklerimizde şafaklar içinde dalgalanan al bayrağımız, yerinden inmeyecek ve milletimiz esir düşmeyecektir. En son yurttaşımız ölünceye kadar bayrağımızı yukarıda tutmaya ve istiklâlimiz için savaşmaya devam edeceğiz. Bayrağımız, milletimizin şeref ve saadetinin yıldızıdır… Benim milletim her zaman o şeref ve yücelik içinde yaşayacak ve yalnız bizim olan bu bayrak, daima göklerimizde parlayacaktır.

HASAN:

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!

HOCA:

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından topraklarımız düşman güçleri tarafından işgal edilmiştir. Bu nedenle şair Türk bayrağının kızgın ve öfkeli olduğunu düşünerek bayrağa seslenmektedir. Ey hilâl kaşlı güzel bayrağım! Sana kurban olayım, ne olur bana darılma… Neden bize böyle kızmış gibi, azarlar gibi bakıyorsun?… Seni gökten indirmelerine izin vereceğiz, seni düşman ellerine bırakacağız mı sandın?… Hayır! Benim kahraman milletim; senin sevgine ve güler yüzüne lâyıktır. Bu millet, hür yaşamak ve seni hür yaşatmak için çok kan döktü ve şu anda dökmektedir. Bize kaş çatar, senin için yaptığımız fedakârlıkları takdir etmezsen; dökülen kanlarımız sana helâl olmaz. Benim milletim, Allah’a inanır, ondan başkasını İlah tanımaz. Böyle inanan ve hürriyeti için kan döken millet, elbette istiklâline kavuşacaktır. Şair bağımsızlığın bayrağın ve bu milletin hakkı olduğunu söylemektedir.

ALİ:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş Sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

HOCA:

Biz millet olarak özgürlüğüne düşkün bir milletiz Yiğitlerim!. Dün Malazgirt, Çanakkale’de bu gün Kurtuluş Savaşı ile Her zaman bağımsızlık için mücadele etmiş ve bağımsız olmuştur. Onun için de; Ben, yaratıldığı günden beri hür yaşamış bir milletim. Başka bir milletin beni esir edeceğini hayal edebilmesi için, ancak aklını kaçırmış olması gerekir. Çünkü ben, şimdiye kadar hiç esir olmadım… İstikâlimi elimden almaya kalkışan olursa, kükremiş bir sel gibi coşarım! Etrafımı çevirmek isteyen setleri yıkar, aşarım. Beni dağlarla çevirmek isteseler, dağları yırtarım. Enginlere hapsetmeye kalksalar, sığmam, taşarım. Ben sarılmaya, çevrilmeye, hapsedilmeye, sınırlanmaya dayanamam. Yaşarsam, hür yaşarım!…

HASAN:

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

HOCA:

Batı orduları çelikten bir duvar gibi, tankları ve topları ile üzerimize yürüyorlarsa, ne olmuş! Böyle şeyler bizi korkutmaz. Ben onların karşısına hepsinden üstün bir silâh ile çıkıyorum: Bu silâh benim imân dolu göğsümdür! Onların gürültüleri, homurtuları, ulumaları seni ürkütmesin! Medeniyet maskesi altında zayıfları ezen, insanları öldüren, sömüren bu canavar, böyle gerçek ve kuvvetli bir imânın sahiplerini mağlûp edemez!.. Ayrıca Batı burada tek dişli canavara benzetilmiştir. (bilgi:yasarhocam.com)Ulusun kelimesi hem “yücesin” hem de ulumak anlamına gelecek şekilde kullanılmış ve burada tevriye sanatı yapılmıştır.

ALİ:

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

HOCA:

Şair burada bize seslenmektedir. Arkadaş! Alçakların yurdumuza girmesine sakın izin verme! Onların vahşî hücumlarına karşı dur! Onlarla ölünceye kadar savaş… Böyle yaparsan Allah sana çok yakın zamanda zafer nasip edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan savaşan mü’minlere zafer vereceğini Kur’an’da va’d etmektedir!

HASAN:

Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

HOCA:

Bu topraklar çok büyük zorluklarla kazanılmıştır. Toprak sadece bir kara parçası değil şehitlerin kanıyla sulanmış çok değerli bir mirastır. Şu üzerinde yaşadığın vatan, bu topraklar, öyle önem verilmeden basılıp geçilecek yerler değildir. Bu toprakların altında, onun yolunda can vermiş yatan binlerce şehid var. Onları unutma!.. Sen de o şehidlerden birinin oğlusun. Vatanına gereken değeri vermez, onu korumazsan; şehid atalarını üzersin. Bu cennet vatanı, her ne pahasına olursa olsun korumalı, onu hiçbir şeyle değişmemelisin!

ALİ:

Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

HOCA:

Topraklarımız adeta bir cennet köşesi gibidir. Bu topraklara herkes seve seve canını feda eder. İstiklal Şairimiz bu şuurla kendisine soruyor: Ben de neler söylemekteyim? İçimizde bu cennet vatan uğruna canını feda etmeyecek kim var?… Öyle bir kişi bile yok! Şimdiye kadar bu güzel vatan uğruna o kadar yiğit canını seve seve verdi ki, toprağı sıksan, sanki bu şehitlerin kanı damlayacak gibidir… Allah bizi sevgili vatanımızdan ayırmasın!… Canımızı verebilir, sevdiklerimizin acısına katlanabilir, her şeyimizi kaybedebiliriz; fakat vatan mahrumluğuna asla dayanamayız! Onun için de Mehmet Akif burada Allah her şeyimizi alsın ama bizi vatanımızdan mahrum bırakmasın demektedir.

HASAN:

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

HOCA:

Şairimiz burada Allah’a yalvarmaktadır. Yâ Rabbi! Senin yolunda bu vatan için ölen şehitlerin ruhları, yüce katından, sadece şunu diliyorlar: Vatanıma düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin ve şehâdetleri benim dinimin temeli olan ezanlar, yurdumun üzerinde sonsuza kadar okunmaya devam etsin!… Vatanım ve milletim kıyamete kadar hür ve Müslüman olarak yaşasın…

ALİ:

O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,

Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruhu mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

HOCA:

Yâ Rabbi! Bu dileklerim olur, vatanım hür ve milletim mü’min yaşamaya devam ederse… İşte o zaman, öldüğüme sevinirim ve eğer varsa, mezar taşım da coşkunluklar içinde secdeye kapanır. Sevinç gözyaşlarım, savaşta aldığım yaralardan boşanır ve cisimsiz bir ruh gibi, cesedim göğe yükselerek, sevinçli başım göğün en yüce katına erişir.

HASAN:

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

HOCA:

Ey şanlı bayrağım! İşte kahraman milletim canını verdi, dinini, vatanını ve istiklâlini kurtardı ve işte seni göklerden indirtmedi… İşte düşman vatanımıza giremedi ve işte ezanlar yurdumun her yerinde okunmaktadır!… O halde, sen de artık şafaklar gibi al renginle, göklerimizde hür ve mes’ud olarak dalgalan!… Artık dökülen kanlarımız sana helâl olsun! Sana ve milletime artık esirlik ve ölüm yok!… Daima hür yaşamış olan bayrağıma hür olmak ve Allah’a tapan, haktan ayrılmayan milletim için istiklâl, artık hiç vazgeçilmeyecek, ebedî bir haktır. Bu uğurda dökülen kanların hepsi bayrağa yani bağımsızlığa helal olsun demektedir Akif!. (bilgi:yasarhocam.com) Bu ülkenin hürriyet ve istiklal hakkıdır, her zaman da var olmaya devam edecektir.

HASAN: Muhteşem! Teşekkür ederiz Hocam! İstiklal şairimiz ne güzel yazmış!

HOCA: Güzel tabii! Yazanın ruh yapısı ve şuuru yansımış! Biliyor musunuz gençler?! Sırtında paltosu olmayan ve Maddi sıkıntı çekerken, 500 altın ödülü kabul etmeyecek kadar da fedakâr bir insandı Akif!  Cennet Mekan İstiklal Şairimiz; Bize vatan ve iman aşkı parayla ölçülemeyeceğini öğretiyordu!

ALİ: Allah ondan razı olsun! Ve rahmet etsin!

HERKES: Amiiin! Amiiin! Amiiin!

                                                                              SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2018

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!

(Bir Kahve sahnesi)

HASAN: SelamunAleyküm Cümleten!

HERKES: Ve Aleykümselam ..

HOCA: Ve Rahmetullahi Ve Berakatuhu!

KABADAYI: Amma da uzattın be Hocam! Kısa kes aydın havası olsun!

ALİ: Aynen Abi yaa!

DELİ VELİ: Selam al selam ol!

HOCA: Afferin Veli! Evlatlarım! Duanın fazlası olur mu?

CENGİZ: Selam Dua mı Hocam?!

HOCA: Elbette! Hasan bize “Allah’ın esenliği, selamı üzerinize olsun” dedi. (bilgi:yasarhocam.com) Bizde “Sen’inde üzerine Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti üzerine olsun!” dedik!

MEHMET: Amiiin! Allah’ın rahmeti, bereketi ve esenliği üzerimizde olduğu sürece sırtımız hiç yere gelmez!

KABADAYI: Baak doğru! Öyle ise dualarımızı sende uzat bizde uzatalım! EyivAllah Hocam!

HOCA: Ha şunu bileydin! Dünya dua ile ayakta durur! Atalarımız yedi düvelle savaşmış! Bu dualarla olmazlar oldurmuş Rabbimiz!

ALİ: Mesela Hocam!?

DELİ VELİ: Çanakkale’yi sen bilmiyon mu!?Deli !Deliiii! Deliiiii!

HOCA: Veli doğru diyor!

ALİ: Hocam bize Çanakkale’yi anlat!

HOCA: Bakın Çanakkale’yi Yaşar Hocam gelince detaylı anlatır! Ama  ben size tarihimizi bilmenin önemli olduğunu anlatayım: Japonya’ya eğitim sistemini incelemek için giden heyetimizden biri;” siz atom bombası yemiş bir ülke nasıl oldu da teknoloji başta her şeyde ileri bir devlet oldunuz?” sormuş!?

MEHMET: Hakikaten ya küllerinden böyle süper bir devlet nasıl çıktı? Aklım havsalam almıyor!

CENGİZ: Hakkatten, Nasıl olmuş Babaa?!

KABADAYI: Kesin ulen! Hocam anlatıyor! Dinleyin işte!?

HOCA: Japon heyeti der ki; “Biz, eğitime şok testler uygulayarak başlarız! Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:  -İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. (bilgi:yasarhocam.com) Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız… Sonra çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Artık birlik beraberlik içinde çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…  Bu örneklerle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda milli bir şuur ve heyecanla okumalarını sürdürür”

ALİ: Vayy be! Nasıl bir şuur proğramı be?!

CENGİZ: Biz çocuklarımıza niye böyle şuur yüklemesi yapamıyoruz?!

HASAN: Önce o şuur bizde olacak! Ki verebilelim!

HOCA: Haklısın Hasanım! Nitekim bizim heyetten biri de Japon heyetine bir soru yöneltilir: “İyi de bizim Hiroşimamız, Nagazakimiz yok ki?” Verilen cevap nettir? “Sizin Çanakkaleniz var!”

DELİ VELİ: Çanakkale var yaa! Çanakkale vaar! Sen biliyon mu?!

KABADAYI: Allah’ın Delisi senin kadar bile bilmiyok!

HASAN: Tarihini bilmeyenler, geleceğine sahip çıkamaz!

MEHMET: Vallahi doğru!

YAŞAR HOCA: EsselamuAleyküm Cümleten!

HERKES: Ve aleykümselam Ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

HOCA: Hoş geldin Azizim!

YAŞAR HOCA: Hoş bulduk! Hocam!

DELİ VELİ: (Gülerek, Elini öper) Hoş gördük!

MEHMET: Bizde seni bekliyorduk Hocam!

CENGİZ: İyi adam sözünün üzerine gelirmiş!

YAŞAR HOCA: Estağfirullah! Hayırdır inşaAllah!

HOCA: Mevzu Senlik üstadım! Çanakkale!

DELİ VELİ: Çanakkale geçilmez! Çanakkale geçilmez!

YAŞAR HOCA: Doğru diyorsun veli! Geçilmez! Ve geçemediler! Osmanlı Devleti Çanakkale Savaşı öncesi kendi güvenliği için seferberlik ilan ederek silahlı tarafsızlık ilan etmiştir. Osmanlı Devlet’inin antlaşma gereği bütün savaş gemilerine boğazları kapatması gerektiğidir. (bilgi:yasarhocam.com)Ancak Osmanlı Devleti Alman gemilerinin geçmesine izin vererek bir savaşın başlamasına neden olmuştur. İtilaf Devletleri boğazları ele geçirerek Rusya ile hem ticari yönden hem de askeri yönden rahat bir işleyiş yapmak istemektedirler. Böylece Osmanlı Devleti’ne saldırma kararı almışlardır. Osmanlı Devleti, deniz gücünü arttırmak için İngiltere’ye savaş gemisi yaptırmak üzere önceden sipariş vermişti! Gemilerin bedeli 11 milyon altındır. Donanma cemiyeti bir yardım kampanyası açar. Halkımız kampanyaya aşırı ilgi gösterir. Hele kadınlarımız altınlarını hiç düşünmeden donanma cemiyetine verirler. Hatta ismi açıklanmayan bir bayan saçlarını kestirip satar ve parasını yardım için verir. Devletin de katkısı ile 11 milyon altın toplanır. Ve para İngiltere’ye peşin olarak yatırılır. Gemilerin isimleri Sultan Osman ve Reşadiye olacaktır.

Gemilerin yapımı biter ve denize indirilir. Gemileri teslim almak üzere Binbaşı Rauf Bey 1200 denizci ile İngiltere’ye giderler. Bu işler olurken, Avrupa’da işler karışır. Avusturya-Macaristan Veliahdının bir Sırplı tarafından öldürülmesi 28 Haziran 1914 ateşlenmesine neden olur. Avusturya Sırbistan’a savaş ilan eder. Böylece Avrupa’da İKİ gruba ayrılan devletler birbirlerine savaş ilan ederler. İngiltere, Fransa, ….

KABADAYI: Vayy! Alçak İngilizler! Parasını verdiğimiz gemiyi vermiyorlar! Ü

DELİ VELİ:  Alırlar vermezler! Gavurlarrr! Vermezlerr!

YAŞAR HOCA: Çanakkale de 250 bin şehid verdik. 250 bin destan yazdık! Bu da tesbit edilen gençler! Çünkü Şehidlerimiz parçalar halinde! En büyük parçası yumruk kadar şehitlerimizin parçaları bir çuvala doldurulup, bir çukura gömüyorlardı!

HOCA: Allahuekber! Selam olsun Şehidlerimize!

CENGİZ: Allah razı olsun onlardan!

DELİ VELİ: Allah razı oldu! Onlarda Allahdan razı oldular!

YAŞAR HOCA: OSMANLI için söyledikleri söz; hasta adam. Çanakkale Boğazından geçilerek İstanbul’un işgal edilmesini bilhassa o zaman Deniz Bakanı olan Çörçil istemektedir. (bilgi:yasarhocam.com)Hatta şöyle bir ifade kullanmaktadır; ’’ Bir İngiliz deniz altısı Gelibolu’nun önünde deniz üstüne çıkacak ve İngiliz bayrağını sallayacak. Osmanlı Garnizonu Soluğu Bolayır’da olacak, kaçacak delik arayacak, elimizi kolumuzu sallaya sallaya Çanakkale’den geçiyoruz. İstanbul’u işgal ediyoruz ve Dolmabahçe Sarayında kahvelerimizi içiyor oluruz!. Adamlar kendilerine böylesine güveniyorlar.’

ALİ: (Ayağa kalkar ve masaya vurarak!) Hadi gelinde görelim!

HASAN: Görelim bakalım kahve mi içiyorsunuz? Yoksa başka bir şey mi?!

MEHMET: Evdeki bu hain hesapları tuttu mu Hocam?!

YAŞAR HOCA: Tutmadı! Netekim, hesaba katmadıkları bir şey var; BIZI SEN SEVGISIZ, SUSUZ, HAVASIZ VE VATANSIZ BIRAKMA, ALLAH’IM! diyen Mehmetçiğin, VATAN, MİLLET, BAYRAK sevgisini, imanını, inancını, ölürsem ŞEHİT, kalırsam GAZİ düşüncesini hesaplayamadılar. Elde olan biraz mayınları Nusret Mayın gemisiyle de döşemişiz! Ama mayınları bulmuşlar!

CENGİZ: Vayy! Alçaklar! Hepsini bulmuşlar mı?!

DELİ VELİ: Arayan bulur! Bulan bilir mi?! Bilir mi?!

YAŞAR HOCA: Hepsini bulamadılar Elhamdulillah! Tabi ki bu arada Boğaz Mevki Komutanlığı da boş durmadı! O da Boğazın her iki tarafında bulunan tabyalarda gerekli savunma hazırlıklarını yaptılar.

HOCA: Bu tabyaların en önemlileri taa Abdulhamid zamanında yaptırılmış değil mi Hocam?!

YAŞAR HOCA: Evet Hocam! Cennet Mekan Abdülhamid’in yanına gidiyor paşalar!… Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın başkanlığında bir heyet durumu Beylerbeyine geliyor. (bilgi:yasarhocam.com)İstanbul işgal edilecek! Sizi İstanbul’dan Çıkaralım derler de: Abdulhami Han Şöyle der: Hatta Evrakı burada olacak! Hah! Buldum!

“Şevketli biraderimin hak-i paki şahanelerine arz-ı ubudiyet ederim. Endişeleri gayri varittir. Eğer dokunulmamış ise Çanakkale’yi ben zamanında fevkalade tahkim etmiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi kabil değildir. Amma farzı muhal olarak öyle bir felaket başa geldiği takdirde Hakan’ın yapacağı şey tacını tebaasını terk ile kaçma zilletini işlemek değil, eyvanı payitahtının taşları altında canını feda etmektir. Hazreti Fatih bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman Bizans imparatoru Kostantin kaçmayıp harp ede ede yıkılan kalelerinin altında can vermek kahramanlığını göstermiştir. Biz Fatih’in soyu, Kostantin’den geri kalmayız. Zat-ı şahaneye böylece arz edin müsterih olsunlar ve ezeli iradeye boyun eğsinler. Şuradan şuraya kımıldamasınlar. Düşman buraya giremez. Bana gelince ben artık bir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümet-i seniyyeden bu arzuma yardımcı olmalarını dilerim” der herhangi bir cevaba mahal bırakmadan kalkıp odadan çıkarak görüşmeyi bitirir.

HOCA:        Ezmedi ezdirmedi hiçbir kimseyi

                    Vermedi verdirmedi bir karış yeri

                   Halkının hizmetinde Hakk’ın bir eri

                   Serdar-ı Hakan Abdulhamid Han

                  Cennet Mekân Sultan Abdulhamid Han

YAŞAR HOCA: Rumeli Mecidiye tabyası komutanı Manastırlı Yüzbaşı Mehmet Hilmi’nin askerlerin maneviyatlarını güçlendirmek için, bir günlüğünde şöyle anlatmaktadır.

‘’Askerlerimin savaşa katılma istekleri çok fazla idi. Bunun için tabyada namaz kılmayan hiç bir asker yoktu!

DELİ VELİ: Namaz olmadan; olmaz! Hiçbir şey olamaaz!

 YAŞAR HOCA: Bu imanı kuvvetlendirmek için 3 maddelik emir yayınlamış!

1)Bundan sonra herkes abdesli olacak.

2)İlk mermi topa yerleştirilirken ezan okunacak.

3)Ateşleme sırasında yüksek sesle tekbir getirilecek. Medreseden gelen yedek subaylar devamlı yüksek sesle Kuran-ı Kerim okuyacaklar.

18 Mart 1915 günü başlayan deniz harekâtında, özellikle İngilizlerin birinci hedefleri, Anadolu Hamidiye tabyası, Dardanos tabyası Çimenlik tabyası, Namazgâh tabysaı, Rumeli Hamidiye tabyası ve Rumeli mecidiye tabyasıdır. Seyid’in bulunduğu tabya Rumeli Mecidiye tabyasıdır.

ALİ: 275 kğ top mermisini kaldıran Koca Seyyit Onbaşı!

KABADAYI: Hey MaşaAllah! Adamın hası be! Ver elini öpim Yaşar Hocam Seyit Onbaşının niyetine!(öper)

YAŞAR HOCA: Ali Çavuşun yardımı ile besmele çekerek 275 kğ ağırlığındaki mermiyi sağrısına alır! Seyit İman gücü ile kan ter içerisinde merdivenleri çıkar. Mermiyi namluya yerleştirir. Ve BESMELEYİ çekerek ateşler. Ateşlenen mermi 8 km mesafede bulunan Oşın isimli İngiliz gemisinin dümen tertibatına isabet eder. Dümeni bozulan gemi dönmeye başlar, kontrol edilemez. Ve Nusret mayın gemisinin döşediği 26 mayından birine çarpar, çok ağır bir şekilde yaralanan gemi, boğazın akıntısına kapılır ve boğazın Ege Denizi bölümünde batar.

HASAN: Ohhhhh!                                                                                                                     

YAŞAR HOCA: Evet! 18 Mart günü, boğazı geçmeye çalışan düşman gemilerinden, bir Fransız gemisi ile yine bir İngiliz gemisi mayınlara çarparak batar. 4 gemileri de ağır yaralanır. (bilgi:yasarhocam.com)Ve 18 Mart günü büyük bir gururla boğazı geçmek üzere saat 10.30 da başlayan deniz savaşı aynı gün 18.00 de büyük bir yenilgi ile ve bizim zaferimizle sonuçlanır. İtilaf donanması boğazdan kaçarken Cevat Paşa Karargâhından dürbünle izler ve arkalarından şunları söyler;                                                                                                                        

DELİ VELİ: GİTTİLER – GEÇEMEDİLER – GEÇEMEYECEKLER…!

YAŞAR HOCA: (Şaşırarak!) Allah! Allah! SubhanAllah! Aynen öyle Veli!

CENGİZ: Peki boğazdan geçemeyince ne yaptılar Hocam?!

YAŞAR HOCA: İtilaf devletleri, boğazdan geçemeyince, bu sefer karaya asker çıkarmaya karar verirler. Bunun için gerek İngilizler, gerek Fransızlar kendi askerlerinin yanında özellikle sömürge ülkelerinden getirdikleri askerleri bizimle savaştırdılar. Bu sömürge askerleri içinde en çok, savaş sahnesinde anzaklar bulunmaktadır. (Yeni Zelanda+Avustralya askerleri) ayrıca Hindistan’dan, Senegal’den, Nepal’den ve Afrika ülkelerinden de getirdikleri askerleri savaştırdılar. Bunların içerisinde bir çokta MÜSLÜMAN ASKER bulunmaktadır.

ALİ: Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,

       Kaynıyor kum gibi… Mahşer mi, hakikat mahşer.

      Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,

      Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!

 

      Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

       Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

      Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…

      Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!

YAŞAR HOCA: Aynen öyle bir savaş ki; yedi düvele karşı ve metre kareye de 6.000 mermi düşüyordu!

CENGİZ: Aman Allah’ım yağmur gibi mermi yağmış adeta!!..

YAŞAR HOCA: Bu arada Çanakkale Muharebelerinin en anlamlı olaylarından birisi gerçekleşir. Fundalıklarla sık çalılıklarla kaplı arazide çok sayıda kirli çamaşır göze çarpar. (bilgi:yasarhocam.com) Mehmetçik aylardan beri beklediği hareket emri geldiğinde abdest alıp temiz iç çamaşırlarını giymiş dini ve manevi hazırlıklarını tamamlamıştır. Askerimizin ne derece yüksek maneviyata sahip olduklarının açık bir göstergesidir.

DELİ VELİ: Mehmet temizdir! Temizler Şehid olup, cennete gittiler!

YAŞAR HOCA: En önemlisi de ne biliyor musunuz Arkadaşlar?! Sadece erkekler savaşmamış! Kadınlarımızda vardı bu savaşda!

MEHMET: Yemek yaparak mı Hocam?!

YAŞAR HOCA: Hayır! Kimi Terzi, Hemşire, mermi imalatında işçi! Hatta erkek kılığına girip Keskin nişancı olan birebir savaşıp şehid düşenler var!

KABADAYI: Allah! Allah! Hemde keskin nişanvı?!(şaşırarak)

YAŞAR HOCA: Tarih kitaplarımız yazmaz ama Çanakkale’de vatan savunması için erkeklerle omuz omuza savaşan onlarca kadın vardı! Bu konuyla ilgili ilk belgesel bilgiler Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinden elde edilmiş, Anzak askerlerinin Çanakkale’de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. (bilgi:yasarhocam.com) The Age adlı Avusturalya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır. Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir. Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. (bilgi:yasarhocam.com) Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi birçok adamımızı vurdu ama gün bitiminden sonra vurduk! Üzüldüm ve  Ama Çok şaşırdım!

MEHMET: Heyy MaşaAllah!

YAŞAR HOCA: İşte şehid ve gazi dedelerimiz 103 yıl önce Çanakkale’nin geçilmezliğini bütün dünyaya ispat ederek; Çanakkalenin bir başka olduğunu haykırdılar sonra türkü ettiler: (Çanakkale türküsünden bir dörtlük hep beraber okunur)

Bir başkadır Çanakkalem!

Bir başkadır Çanakkalemin yer şekilleri!

Dağları tepe haline gelir!

Tepeleri dağlaşır birden!

Kaz dağından sarıkız su alırken körfezden!

Koca çimen Kemal ile

Gelir erişilmez hale!

İşte buradan tüm dünyaya kükrer Çanakkale!..

DELİ VELİ: Kükrer! Kükredi! Yine Kükrer!

KABADAYI: Kükrer Yaaa! Ölümü öldürenlerin kükreyişi!

HOCA:  Ne kadar imrenilecek soğukkanlılık ve tevekkülle! Öleni görüyor, 3dk ye kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor, sarsılmak yok! Okuma bilenler KURAN-I KERİM okuyarak CENNET’E girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler KELİME-İ ŞEHADET getirerek yürüyorlar. İşte bu askerimizdeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir örnektir. İşte bu imandan olan vatan sevgisidir!

YAŞAR HOCA: Vatan sevgisi dediniz de aklıma geldi! Dardanos Tabyasın da Üsteğmen Hasan Beyin kızının doğumundan dolayı izin verdikleri halde Hasan Bey Tabyasını bırakıp gitmiyor!. (bilgi:yasarhocam.com) Kızının adının DİDAR verilmesi… … Dardanos Tabyasında Şehid düşüyor! Yine bir başka vatan aşığı ise Doktor Salih (Dörtbudak) Beyin oğlu ağır yaralı olarak getirilir. Sırayı bozmaz! Eğer ölürse gömüldü yeri belli edin ve bana rapor edin demiş!

ALİ: Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allah Ekber!

YAŞAR HOCA: Bir başka vatan aşığı da nişanlı olan Yedek Subay’ın nişanlısına yazdığı mektup …….”Sevgilim! Buraya gelmeden önce en çok seni seviyordum! Ama Burada vatan için, Allah için şehadete koşanları görünce; artık en çok vatanımı seviyorum!

CENGİZ: Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz!

YAŞAR HOCA: Ne güzel söz! Analar hem yar hem de fedakâr olmuşlardır! Adile ANA ve oğlu Hasan: Adile Ananın eşi Çanakkale de şehittir. 17 yaşında oğlu ile yaşam mücadelesi vermektedirler. Hasan bir bakkalda çalışır aldığı 3-5 kuruşla geçinmeye çalışırlar. Hasan bir gün bakkalı açar. Bakkalın karşı yamacında bulunan bir binanın önüne gençler toplanmış! Sormuş:” Hayırdır niye toplandınız?!” diye! Vatan müdafaası için Gönüllü askerliğe yazıldıkları cevabını alınca oda sıraya giriyor! Ve gönüllü oluyor Çanakkale’ye! Ansının yanına geliyor! Anasını onun saçını ve şehadet parmağını kınalıyor! Ve şöyle diyor:  “Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.”

Şehadet haberi Mektup da okunmasıyla birlikte Adile Teyze hıçkırarak¸ gözyaşları içerisinde şunları söyledi:

“Elhamdulillah¸ Elhamdulillah! Oğlumuz bizi utandırmadı!..”

KABADAYI: Ne mutlu Şehid Anamıza! Allah ondan ve bütün analarımızdan razı olsun!

DELİ VELİ:  SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR;

                    SEN SAHİP ÇIKARSAN, BEN SAHİP ÇIKARSAM NOLUR?!

YAŞAR HOCA: BU VATAN BATMAYACAKTIR! Atalarımızın her biri ayrı yiğitti! Mesela Öğretmenlerimiz! Onlarda birçok destanlar yazmışlar! Vefa Lisesi öğretmeni Ahmet Rıfkı’nın Çanakkale’ye gitmesi, ŞEHİT olması ve ondan sonra anası, mahalle bakkalı Selahattin Adil Efendi ile yaşananları bir anlatayım da dinleyin! ………

“Bu hesap A.Rıfkı’nın şehid kanıyla ödenmiştir vesselam!”

DELİ VELİ: Cennete götüren paranın adı Şehid kanıdır!

HOCA: Bakkal Selahaddin Adil efendinin bu hareketi hepimize vasiyeti olsun!

YAŞAR HOCA: Vasiyet olsun! Şehidlerimizinde vasiyetleri olmuştu! Son Çanakkale şehidlerinden üsteğmen Zahit’in cebinden çıkan vasiyeti yanımda olacaktı! Cengiz bize okusun!

CENGİZ: (kağıttan okur) …………

KABADAYI: Ağlamayız Üsteğmenim! Ağlamayız! Vasiyetiniz bizim baş tacımızdır!

YAŞAR HOCA: Son olarak bir şehidin torunundan öğrendiğim hatıra ile bitireyim; Günlerden bir gün Halil Çavuş’un hanımı dükkâna korku ve heyecanla gelerek…

” -Bey…Bey eve iki asker geldi. Seni sordular, hemen askerlik şubesine gidecekmişsin… Acele git hele yoksa Alim’e birşey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü.

-Tamam hanım hele sen sakin ol. Ben şimdi gider, öğrenir gelirim. Canım çekti sen akşama ocağa kuru fasulye vurda yiyelim…”

Halil Çavuş alelacele dükkânı toparlar ve askerlik şubesine giderek kendisini tanıtır. Komutan ayağa kalkarak;

-“Sen nerede kaldın Halil Çavuş yürü… (bilgi:yasarhocam.com) Bütün Edremitliler Çanakkale’ye gidiyor. Koş yetiş! ” Halil Bey şaşkınlık içinde komutana

– “Aman bey eve varıp haber vereyim. Helalleşeyim komutan…”

-“Bu mümkün değil, kafileden kopma… Koş ! Eve biz haber veririz. “Gerçekten de…” Kocanızı Çanakkale’ye yolladık.” diye haber vermişler.

Aradan bir hayli zaman geçmiş ve Çanakkale Savaşları bitmiştir. Savaşa gidenler birer birer geri dönmekteler. Ve bu gelenlerin içinde Ali’de vardır. Fakat Halil Çavuş’tan bir daha hiçbir haber alınamaz. “Ben varya o Ali’nin torunuyum! “

Nenem, hayatı boyunca her akşam kuru fasulye pişirdi ve hayatı boyunca o yemekten tek bir lokma koymadı ağzına. Hep bize yedirdi. (bilgi:yasarhocam.com) Nenem ölene dek her akşam o boş tabağı sofraya koydu ve kaldırdı…Koydu ve kaldırdı.

Birşey daha söyleyeyim hocam. Belki inanmazsınız. Bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar bıktık diye mırın kırın ediyorlar. Ama hala pişiyor…

ALİ: Neden Kuru fasulyeyi millet olarak sevdiğimizi şimdi anladım!

HOCA: Atalarımıza minnettarız! Allah hepsinden razı olsun! Bizlere de Onlar gibi olmayı nasib eylesin!

HERKES: Amiin! Amiiin!

YAŞAR HOCA: Yedi düvelle savaşan atalarımız gibi küffara karşı bir ve beraber olup, başımız dik durursak o taç düşmeyecek ve Çanakkaleler hiç bir zaman geçilemeyecektir!. Yeni Çanakkaleler olacak Adı Gazze veya Afrin olacak! Bizim için Fark etmez! (Çanakkale geçilmez şiiri okur)

Bütün dev silahlarınız üzerimize kan kussa!

Şurada tekbir sesleri, birer birer hep sussa!

Değil müttefiklerimiz; Bütün dünya kudursa!

Bizlerden akan her damla sizlere şelaledir!

Geçemezsiniz beyler bura Çanakkaledir!

 

Yurdumuza göz dikenler gidin!

Burası Çanakkale’dir! Allah’ın korumasındadır!

Buradan kuş bile uçmaz! Kainat bilmelidir!

Hangi düşman dedi ki boğaz geçilmelidir?!

Gelsin kendisi geçsin! Ve göstersin boyunu!

Ona da öğretelim şu asil milletin soyunu!

Toplanın efendiler! Bu pınardan içilmez!

Yanlış kapıyı çaldınız Çanakkale geçilmez!

                                                                          SENARYO: YAŞAR ERDOĞAN-2018

 ÜMMETE ZİMMET KUDÜS! EMANET VARSA; NÖBET BİTMEZ!

ANLATICI: Yıl 1972. O zamanlar genç bir gazeteci olan İlhan bardakçı anlatıyor: Türkiye’den bazı siyasiler ve iş adamları İsrail’e resmi ziyarette bulunuyorlardı. Biz de gelişmeleri izlemek için oradaydık. Bir sıcak mayıs akşamıydı. Her ziyarette olduğu gibi sıradan bir işti anlayacağınız. Ziyaretin dördüncü günü bize tarihi ve turistik yerleri gezdirmeye başladılar, kafile olarak Mescid-i Aksa’ya vardık. Ve ….

REHBER:Mir’ac mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıble’miz Mescid il Aksa’nın bu ilk avlusuna “12 bin şamdanlı avlu” derler!

BARDAKÇI: Niye 12 bin Şamdanlı?!

REHBER: Yavuz Selim 1517 yılında, Kudüs’ü Osmanlıya katmıştır. (bilgi:yasarhocam.com) Yatsı namazını bu avluda kılar. Kendisi ve bütün ordusu beraber Şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan… O isim oradan kalmadır!

BARDAKÇI: Vayy Müthiş! (Onbaşı Hasanı görür) Kim bu adam?!

REHBER: (omuz silker)Bilmem! Bir meczup işte! Ben bildim bileli, yıllardır burada durur! Çakılı gibi, hala duruyor ya… Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez!?.

BARDAKÇI: Nasıl, neden, niçin bilmiyorum! Ama ben bu İhtiyarla konuşmak istiyorum! Siz gidin! Ben otele gelirim!

REHBER: Siz bilirsiniz Efendim!

BARDAKÇI: Selamünaleyküm baba!

ONBAŞI: Ve Aleykümselam oğul…Sssenn! Sen Türkiye’den mi geldin?!

BARDAKÇI: (Ellerini öper) Evet Baba! Sen ne yapıyon burda? Kimsin?!..

ONBAŞI: 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım!.”

BARDAKÇI: Ne zamandan beri buradasın Baba?!

ONBAŞI: 1917’den beri!

BARDAKÇI: Aman Ya Rabbim! Yıl şimdi 1972! Aman Ya Rabbim Tam 55 yıl! Sen ne diyon Baba?! Ben anlayamadım! Niye 55 yıldır burdasın?!

ONBAŞI: Öyle ise Evlat! Baştan anlatim: O canım Devlet çökerken, biz Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hâkimiyetten sonra İngilizlere bıraktık. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. (bilgi:yasarhocam.com)İngiliz girinceye kadar geçen zamanda içinde yağmalanmasın diye orada bir artçıbölük bırakırız! Âdet odur ki kendi zabteden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz!

BARDAKÇI: Eeee! Artçı birlik olarak bura da ne yaptınız?1

ONBAŞI:Kolağası (yüzbaşı) Mustafa Efendi Devletimiz tarafından geri çağrıldı! Bize son emri idi….

BARDAKÇI: (şaşırarak)Ne emri?!

ONBAŞI: Bize; “Evlatlarım! Ben gitmek zorundayım! Mütarekeden (Mondros Ateşkesi) sonra ordunun terhis edildiği haberi geldi. Başımızda kolağamız (yüzbaşı) vardı. ‘Aslanlarım, devletimiz müşkül vaziyettedir. Şanlı ordumuzu terhis ediyorlar, beni İstanbul’a çağırıyorlar. Gitmem gerek, gitmezsem mütareke emrini çiğnemiş, emre itaatsizlik etmiş olurum. İçinizden isteyen memleketine avdet edebilir, ama beni dinlerseniz sizden tek isteğim var: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri’nin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. (bilgi:yasarhocam.com) Sonra halk ‘Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur!’ demesin. Fahri Kâinat Efendimiz ’in ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gâvura bayramdır. Siz, İslam’ın şerefini, Osmanlı’nın şanını ayaklar altına aldırmayın!” dedi!

BARDAKÇI: Allahu Ekber! Peki siz Kaç kişi kaldınız?!

ONBAŞI: Bizim artçı bölük elli üç neferdi. Bölüğümüz Kudüs’te kaldı. Sonra upuzun yıllar bir anda bitiverdi. Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Düşman değil de yıllar biçti geçti bizi! Bir ben kaldım buralarda. Bir ben, koca Kudüs’te bir Onbaşı Hasan!

BARDAKÇI: Allah rahmet eylesin! Baba! (bilgi:yasarhocam.com)Bu kadar yıl burada nasıl dayandın?! Hem artık Osmanlı yok artık! Burada beklemene gerek yok ki?!

ONBAŞI: (duygulu ve yüksek sesle)Evlaat!Ben varsam Osmanlı var! Hem Cennet mekan Abdulhamid Han yahudilerin çuvallar dolusu altına bir karış toprağını verdi mi?! Ama onlar allem ettiler, gullem ettiler 1948 ‘de İşgal ederek devletlerini kurdular! İlk tanıyan ülke kim biliyon mu?!

BARDAKÇI: (üzgün) Ne yazık ki Türkiye!?..

ONBAŞI:(ağlayarak) Bu benim çok canımı yaktı Evlat! Her gün işgali genişletiyor teör devleti! Hergün şehidler veriyoruz! Dünya Müslümanları sessiz kalıyor! Benn! Nöbet tutuyorum! Tutuyorum da…Elimizden bir şey gelmiyor! (gürleşerek) Ama ben son Osmanlı olabilirim! Ben biliyorum ki;  Burası Hz.Muhammedin mirac durağı! Burası bize önce; Taa Hz. Ömer’den, Selahaddin Eyyubi’den, Yavuz Sultan Selim’den ve Ulu Hakan Abdulhamidden emanet! Sonra da Kolağam Mustafa Efendinin emaneti! Emanet varsa; Nöbet bitmez! Osmanlı da gitmez! Gitmez Evlat!!..

BARDAKÇI: (Duygulu) EyivAllah Babam! Allah senden ve senin gibilerden razı olsun!

Senin için yapabileceğim bir şey var mı?!

ONBAŞI: Sana bir emanet var oğul, nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?!

BARDAKÇI: Elbette! Buyur baba! Emret!

ONBAŞI: Anadolu’ya vardığında yolun Tokat sancağına düşerse Mescid-i Aksa’ya beni nöbetçi bırakıp burayı bana emanet eden kolağam Mustafa Kumandanımın yanına git! Ellerinden benim için öp ve de ki: ‘Kudüs’ü bekleyen 11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, tekmili tamamdır hayır dualarınızı beklemektedir kumandanım.’ de.

BARDAKÇI: Tamam! İnşaAllah Gider ditmez ilk işim bu emanet olacak!(eline sarılır.öper)  Allah’a emanet ol baba!

ONBAŞI: Sağ olasın oğul! (bilgi:yasarhocam.com)Bizim için dünya gözü ile o mübarek Anadolu’yu görmek mümkün değil. Var sen selam götür tanıdık tanımadık herkese!

BARDAKÇI: VE ALEYKUM SELAM!20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan!

ANLATICI: Gazeteci Merhum İlhan Bardakçı sonrası için şöyle diyor: Rehbere durumu anlattım, inanamadı. Adresimi verdim, bu askeri takip etmesini, bir şey olursa bana mutlaka haber etmesini istedim. Türkiye’ye gelince verdiğim sözü yerine getirmek için Tokat’a gittim. Askerî kayıtlardan Kolağası Mustafa Efendi’nin izini buldum. Vefat edeli yıllar olmuştu. Sözümü yerine getirememiştim. Ardından seneler birbirini kovaladı. 1982’de bir gün ajansa geldiğimde bir telgrafım olduğunu söylediler. Rehberden gelen bir tek cümle yazılıydı: “Mescid-i Aksa’yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü!.”

                                                               SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2018

  İMAN ZAFERİ!

(Bir çay ocağı)

ÇAYCI: Eveett… Çaylarrr… Sevilmez yağcı, çayım olmaz acı! Buyurun..!

ALİ: Akşam Süpermen’in filmini izledin mi Halil?!

HALİL: Yok! Ben diğer kanal da Batmanı izledim.

SELAMİ: Bende Muhteşem Yüzyılı izledim.

VELİ: Peki, Muhteşem mi?

ALİ: Ya Adamlar ne prodüksiyon yapmışlar, gerçek gibi aynı..!

HALİL: Bizimkiler böyle prodüksiyon yapamıyorlar kardeşim ya!

SELAMİ: Niye? Muhteşem Yüzyılı çok güzel yapmışlar! (bilgi:yasarhocam.com)Harem, Hürrem; Harem-Hürrem çok güzel valla,! Sürükleyici bir dizi, ihtiras-entrika hiç bitmiyor!..

HACI EMMİ: Deminden beri sizi dinliyorum gençler, Uyduruk kahramanlarla övünüp duruyorsunuz.!

ALİ: Bizimkiler yaptı da biz izlemedik mi Hacı Emmi?!

SELAMİ: Niye, vaaar! “Dabbe”! “Fetih 1453″,”Muhteşem Yüzyıl”

HACI EMMİ: Muhteşem Yüzyıl mı?! Keşke yapmasalardı!Toplasan 1 yıl ancak saray da kalmış olan, koca Kanuni Sultan Süleyman’a hakaret ediyorlar. Dünya Tarihin de Kahramanlarını rezil, basit ve değersizleştiren başka bir toplum yoktur..! Aşk meşkle sulandırılmış diziler ve filimler izlemeseniz daha iyi olur.

HALİL: Gerçek tarihimizi anlatan filimler yapmıyorlar ki Hacı Emmi, yapsalar bizde izleriz.

HACI EMMİ: Son yıllarda “Diriliş Ertuğrul, Payitaht ‘Abdülhamid’ ve Mehmetçik Kutul Amare” gibi diziler var, ama daha çok olmalı. Buda sizin gibi gençlerle olacak,! Hepiniz Doktor, Mühendis olmayın, Milli ve Dini Şuurumuzu arttıracak yeni diziler, filimler hatta çizgi filimler yapan; yapımcı,yönetmen, sanatçılar olmalısınız..!

VELİ: Olmadan olmaz!

HALİL: Doğru diyorsun hacı Emmi Millilik şart..! Bizi hep emperyalistler filmlerle, oyunlarla kültürlerini enjekte ettiler!

HACI EMMİ: Aynen öyle evlat, bugün Milli silah yapmak elbette önemli ama ondan daha önemlisi Milli ve İmanlı gençler yetiştirmek daha önemlidir. O zaman Akif’in dediği gibi; Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, Korkma! ” Nasıl böyle bir imanı boğar!”

VELİ: İman olunca  ÂLİ oluruz, ALİ..!

HACI EMMİ: Çok doğru diyorsun Veli, yüce olur, yoksa cüce olur.(bilgi:yasarhocam.com) Ali deyince aklıma geldi, Hz. Ali’nin Hendek Gazvesinde ki kahramanlığını anlatayım:

VELİ: Anlat hacıı! Bize Aliyi anlat!

HACI EMMİ: Kureyş’in, bahadırlıkta eşsiz tanığı ve bin kişiye bedel bildiği meşhur cengâver Amr b. Abd, kendisinin kim olduğu bilinsin diye bir alamet takınmıştı. Tepeden tırnağa kadar zırhlara bürünmüş. Atını bir o yana bir bu yana zıplatıp avaz avaz bağırıyordu:

– Benimle çarpışacak kim varsa çıksın er meydanına!

Müslümanlar, Amr, b. Abd’in kim olduğunu bildikleri için, başlarına kuş konmuş gibi kımıldamadılar, oldukları yerde susup kaldılar…

O an, Allah’ın yenilmez Arslan’ı ve Kerrarı haydar Hazret-i Ali, yerinden bir ok gibi fırladı ve Allah Resulünün huzuruna dikildi:

– Ey Allah’ın Resulü, dedi; izniniz olursa ben çarpışayım onunla!

Kâinatın Efendisi:

– Ya Ali, sen otur! O Amr’dır! Buyurdular…

Hz. Ali yerine oturdu. Amr b. Abd yine atını sürüp haykırdı:

– Hani, sizden öldürülünce Cennet’e gideceğini iddia ettiğiniz kimseler? Er meydanına çıkıp benimle cenk edecek biri yok mu?

Hazret-i Ali (k.v), yine fırlayıp kalktı:

– Ey Allah’ın Resulü, dedi; ben çarpışayım onunla!

Allah’ın Sevgilisi:

– Ya Ali, dediler; sen otur, o Amr’dır!

Küfür kuduzu yine atını şaha kaldırıp seslendi:

– “Ne oluyor size? Bağıra bağıra kısıldı, gitti sesim. Hala karşıma bir cengâver çıkarmadınız.” Diye tahrik edince…

Hz. Ali (r.a), hemen ileri atıldı:

– Ben çarpışayım onunla, ey Allah’ın Resulü!

– Resulullah üçüncü kez O, Amr’dır! Diyince;

– Amr olursa olsun! (Ben kimseden korkmam, ey Allah’ın Resulü) !

– O halde çarpışmana müsaade ediyorum!.. diyordu Fahri kainat!

Hazret-i Ali (r.a), sevincinden dolup taştı.(bilgi:yasarhocam.com) Allah’ın Resulü, Hz. Ali’ye zırh gömleğini giydirdi, sarığını da onun başına sardı ve onu meydana saldı. Arkasındanda dua buyurdu:

– Allah’ım! Ona yardımını ihsan et!

Allah’ım Bedir günü, Ubeyde b. Haris’i, Uhud günü de Hamza’yı benden aldın. Bu Ali ise, benim kardeşimdir ve amcamın oğludur!

Beni yalnız başıma bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın! diyordu İki cihan Güneşi Serveri ser Bülend’imiz!

İslam’ın mücahidi ve Allah Arslanı Hz. Ali (r.a) Arap yarım adasının en usta, en bahadır cenkçisi bilinen Amr’ın üzerine yürüdü ve haykırdı:

– Acele etme! Ben, sesine, davetine icabetle aciz olmayarak geliyorum sana! Ben seni Zülfikar’ın bir darbesiyle devireceğim inşAllah! Deyince …

Amr’ın ağzından köpükler saçılıyordu. Amr öfkeyle haykırdı:

– Sen kimsin?

Hazret-i Ali, şerefli unvanını söyledi:

– Ben, Ali’yim?

– Abd-i Menaf’ın oğlu Ali mi?

– Hayır! Ben, Ebu Talib’in oğlu Ali’yim!

– Ey kardeşimin oğlu! Amcalarından, senden başka, daha yaşlı olan bir kimse yok mudur? Ben, senin kanını dökmek istemem. Çünkü senin baban, benim dostumdur! Deyince Hz. Ali:

– Vallahi, ey Amr! Ben senin kanını dökmek ve canını cehenneme göndermek isterim! Diyordu!

Amr, müthiş kızdı, kılıcını sıyırarak atını Hazret-i Ali’nin üstüne doğru sürdü. Kılıcının yalını, ateş gibi parlıyordu.

Hazret-i Aliyel Murtaza:

– Ya Amr, dedi; ben, seninle nasıl cenk edeceğim? Ben, yayayım, sen atının üzerindesin. Hele in atından da görelim cengâverliğini…

Amr b. Abd, hemen atından yere atladı. Atının bacaklarını da kılıcı ile vurup kesti. Sonra, gelip Hz. Ali’nin karşısına dikildi:

– İşte geldim, ya Ali!

VELİ: Allah’ın Arsalanın heybetine hele bir bakın! Heyy MaşaAllah!

HACI EMMİ: Hz.Ali:

– Ben seni, Allah’a ve Resulüne İmana ve İslam’ı kabule davet ediyorum! Ey Amr!

Bu, bana gerekmez, ey kardeşimin oğlu! Geç bunu, benden böyle bir şey isteme! Diyordu Amr.

– Öyle ise, bizimle çarpışmayı bırak. Yurduna dönüp git.

– Bu sözü, hiçbir zaman Kureyş kadınları bile söylemezler.(bilgi:yasarhocam.com) Ben, adağımı yerine getirecek güçte olduğum halde, onu yerine getirmeden nasıl dönüp giderim? Dedi Amır!

Hazret-i Ali(r.a) öfkeyle karşılık verdi:

– Öyleyse, seni çarpışmaya davet ediyorum. Haydi davran!

Amr bin abd şöyle diyerek kahkaha atıyordu:

– Doğrusu ben, Araplar içinde benden korkmadan, benimle çarpışmak isteyecek bir kimse bulunabileceğini ummazdım!(Kahkaha atar) Sen, ne diye benimle çarpışmak istiyorsun, ey kardeşimin oğlu! Ben seni öldürmek istemiyorum! Baban, benim dostumdu. Geri dön, git! Sen çiçeği burnunda bir gençsin. Ben, ancak, Kureyş’in Ebu Bekir ve Ömer gibi yaşlıca ve olgunca olanlarıyla cenk isterim.

İmanın billurlaşmış nurdan abidesi Hazret-i Ali:

– Ey Amr, dedi; ben seni öldürmek istiyorum!

Arap yarımadasının en usta, en bahadır cenkçisi bilinen Amr, ağzından kıvılcımlar saçarak Hazret-i Ali’ye öyle bir kılıç indirdi ki, Hazret-i Ali’nin kalkanı ikiye bölündü ve yere düştü. Kılıcın ucu, Hazret-i Ali’nin başını yaraladı…

Kalkanı ikiye bölünüp parça parça yere dökülen Allah’ın arslanı Hz. Ali, kuduz kâfir hemen ikinci hamlesine davranırken; evet, tam o anda… Hz. Ali (r.a), kalkansız ve müdafaasız, kılıcını şimşek hızıyla sağdan sol tarafa kaldırıp küfür ejderi Amr’ın sağ ense köküne öyle bir indirdi ki, Amr’ın boynu gırtlağına kadar kesildi. Tek saniye içinde aynı noktadan bir indiriş daha… Amr’ın, bin kişiye bedel meşhur cenkçi Amr’ın imansız başı yere düştü… Sefil kâfirin leşi kan kusuyordu…

VELİ: Elhamdulillah!.. Ohhhh!..

HACI EMMİ: Çığlıklar koptu. Toz, duman feryat birbirine karıştı. Allah Arslan’ının tekbir getiren sesi cenk meydanında yankılar yaptı…

Hz.Peygamber, tekbir seslerini işitince, Hz. Ali’nin, Amr’ı öldürmüş olduğunu anladı!..

Allah’ın yenilmez Arslan’ı Hazret-i Ali’nin Peygamber elinden aldığı “Zülfikar” isimli kılıçla vuruşundaki hız, şiddet ve iman, buzları kaynatacak kadar müthiş…

Küfür safından naralar yükselirken, Müslümanların tekbir sesleri nağme nağme göklere çıkıyor ve Arap yarımadasının yenilmez cenk ejderi, başı bir yanda, yerde, bir kan havuzu içinde yatıyor…

VELİ: Allahu Ekber!

SELAMİ: Amma da abarttın ya Hacı Emmi?! Olacak iş mi bu şimdi?!

Ali: Yaniii! Yok artık?!

HALİL: Arap yarım adasının en usta cenkçisi ve Devasa bir savaşçıyı kısa boylu ve onun kadar savaş bilgisine sahip olmayan Hz.Ali nasıl yensin?!

VELİ: Yenen sen misin ki?! Yendirene bak! Hayaller gerçek! Gerçekler hayal mi olmuş?!

HACI EMMİ: Aynen Veli! Olmayan sözde Kahramanlar Süpermen, Rambo yapıyor! Gerçek kahramanların ki inanılmaz öyle mi?!(bilgi:yasarhocam.com) Allah dilerse Ebabil kuşları bile koca orduları helak eder!

HOCA: EsselamuAleykum Cümleten!

HERKES: Ve Aleykümselam!

VELİ:Ve Rahmetullahi!

HOCA: Hayırdır Hacı Şabanım! Seni kim kızdırdı?!

HACI EMMİ: Sahte kahramanlar Süpermeni, batmanı, Ramboyu beğeniyor övüyorlar! Gerçek Kahramanların tarihe altın harflerle kazınmış kahramanlıkları inanılmaz geliyor şu densizlere!

HOCA: Gençleer! Hacı Şaban Amca haklı! Sahte ve bizim olmayan kahramanlarla övünmeyin! Gerçek olana niye inanamıyorsunuz?!

VELİ: Yalan dolana dolanma! Hakkı bul Hakka bulan!

ALİ: Ya Hocam! Ben Hz.Ali Efendimizi severim! Zira adımın Ali  olması da benim övüncüm! Ama oluru var olmazı var! Kimsenin önüne dahi çıkmaya cesaret edemediği ünlü bir savaşçıyı nasıl yensin?!

HOCA: İman gücün ile!

VELİ: İman var imkân var! Güç var! Sen bilmiyon mu?!Deli ! deli!

HOCA: Aynen Veli..! İman varsa imkân var olduğunu, daha yeni 15 Temmuz’da da gösterdi bu millet! Ne çabuk unuttunuz gençler?!

SELAMİ: Hiç unutur muyuz Hocam,! .

HALİL: da.. Ne alaka Hocam?!

HOCA: Tam alaka, öleceğini bile bile hangi güç bir insanı tankın veya kurşunun önüne geçirebilir?! Tabi kî, Hz. Ali’deki gibi iman gücü, dün Çanakkale de Seyit Onbaşılar bugün Ömer Halis Demir ve Metin Doğanlar!

ALİ: Hepsine minnettarız!

VELİ: Bilelim – bilinelim! Sizi de görelim Gençler!

HOCA: Bunlar gerçek hayal değil,

HACI EMMİ: Hay diline sağlık Hocam!

HOCA: Biz çabuk unutuyoruz! (bilgi:yasarhocam.com)Filimler dizi filimler kayda almadığımız, gündemde tutmadığımız için bilmiyoruz veya biliyorsak da unutuyoruz!

VELİ: Unutma, Unutturma, Uyuma, Uyanık Ol…!

HACI EMMİ: Sonra emperyalist veya Siyonist güçlerin filmleri ile zehirliyorlar!..

HALİL: Vallahi doğru söylüyorsunuz, bizi kendi filmleriyle uyuşturuyorlar, kültürlerini empoze ederek, toplumumuzu yozlaştırıyorlar.!

ALİ: Bizde bile bile izliyoruz!..

VELİ: İzleme.! İzlet.! Atanı Yücelt!

HACI EMMİ: Dirilişimiz için silkinmeliyiz ve üzerimizdeki ölü toprağını atmalıyız!(bilgi:yasarhocam.com) İmanlı ve Milli nesiller yetiştirmek için Bilimi, Teknoloji’yi sanatı en iyi şekilde kullanmalıyız..!

HOCA: Kesinlikle, Hacı Şabanım.! 15 Temmuz’da okunan salalar dirilişimiz olduğu gibi, her okunan salayla da diri kalmaya devam etmeliyiz..!

HACI EMMİ: O güzel sesinden bir sela okuda dirilelim yeniden İbrahim Hocam!

HOCA: Essalatu vessalamu Aleyk!……

( Ceyhun Çelikten – Unutma Unutturma Şarkısı Çalar )

                                                                                               SENARYO :Yaşar ERDOĞAN-2018

 ÂSIMIN NESLİ

ANLATICI:  Mahşeri bir gündü o gün! Akif’in tabiriyle;

 “Eski dünya, yenidünya bütün akvam-ı beşer

Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.

 Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,

 Ostralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

 Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk.

Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindu, Kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…

Hani tauna da zuldür bu rezil istila…”

 dediği gibi yedi düvele karşı şanlı ordumuz savaşıyordu. Sabah üzüm hoşafı, akşam buğday çorbası yemişler. Bazen bunları bile bulamamışlar. Ama yılmamışlar, yıkılmamışlar. Vatan sevdalıları şahadet mektebine kayıtlarını yapıp, mevzilere yatmışlar. (Bomba ve silah sesleri)

YAHYA ÇAVUŞ: Dikkat edin aslanlarım, bir gün dayanmak zorundayız. Gerideki neferlerimize mevzi kazmalarına vakit kazandırmalıyız. Alçı tepe’ye ulaşmalarını engellemeliyiz.

ALİ:  EvvelAllah şahadet şerbetini içinceye kadar savaşır, sonra da vücudumuzla bile mani oluruz, Yahya Çavuşum!

HALİL: Ölürüz de geçirttirmeyiz düşmanı EvvelAllah!

HASAN: Ölürsek Şehidiz cennet bizim, kalırsak Gaziyiz Devlet bizim,Komutanım!

YAHYA ÇAVUŞ: EyivAllah yiğidim! Aynı yerden ateş etmeyin, etmeyin ki bizi az görmesin kefere!

HASAN: Allah’ın izniyle Ertuğrul koyundan geri çekileceklerdir. (Ses kesilir.)Dedemiz Ertuğrul Beyin ismi yeter!

HALİL: İngilizler sustu

YAHYA ÇAVUŞ: Öyle ise Ezan oku da Namazımızı kılalım, belki de son namazımız olacak Ali!

(Ezan okur, Karşı mevziden taşa sarılmış kâğıt parçası atılır.)

HALİL: (Taşı alır, açar) Komutanım burada bir not var.

YAHYA ÇAVUŞ: Hayırdır inşaAllah! Oku bakim ne yazıyor,?!

HALİL: Bizler Hindistanlı Müslüman askerleriz.İngilizler bize Almanlara karşı Osmanlının yanında savaşacağımızı söylediler.(bilgi:yasarhocam.com)Biraz önce ezan sesi duyduk, siz kimsiniz,?!

HASAN: Vay alçaklar!Din kardeşlerimizi bizimle savaştırıyorlar.

ALİ :  Düşmanın bile yiğidi bir başkadır! Lakin bunlar tam namussuz!

HALİL: Allah düşmanın bile şereflisini versin!

YAHYA ÇAVUŞ: Amiin! Amiiin! Yaz Halilim, cevap verelim! Burası Osmanlı Payitaht’ının kapısıdır. Bizler de Osmanlı askeriyiz. İngilizler karakterleri gereği tarihi bir alçaklık ve kalleşlik örneği göstererek,sizi kandırmışlar.Asıl onlar İstanbul’u işgal etmek istiyorlar.

ANLATICI: İngiliz ordusundaki Müslüman askerler böylece gerçeği anlamaya başladılar. Aralarında bir vaveyla koptu.bu durum artık İngiliz kumandanları düşündürmeye başlayacaktır. (bilgi:yasarhocam.com) Nitekim Hintli Müslümanlar İngiliz siperlerini terk edip,Osmanlı siperlerine geçerlerken İngilizler ateş ediyorlardı.(Üç Hintli Asker şehit edilip,İki tanesi geçer,Geçenlerle sarılırlar birbirlerine) (Hasan kopana ayağını kemerle bağlar.)

HASAN: Şükürler olsun Allah’ım, senin yolunda ayağımı önden gönderiyorum.Hamdüsenalar olsun Cennetine ilk adımımı attım.Şahadet şerbetini tam içerek gelirim inşaAllah!

ALİ: Buyur Gardaşlık senin ekmek hakkın!

HASAN: Benim hakkımı Yahya Çavuşa ver. Zira Yüzbaşı Hüseyin Bey’den sonra komutanımızdır, başımız sağ olsun. (bilgi:yasarhocam.com) Zira benim yaram derindir, Şahadet şerbetini içtim içeceğim.

YAHYA ÇAVUŞ: O senin hakkın, sen ye hasanım.

HASAN: Çavuş’um Sen ye ki başımızdan eksik olmayasın.İnşaAllah iki cihan güneşi serveri ser bülendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in sofrasında tüm şühedayla birlikte oturacağım.(Der ve tebessüm ederek Şehit olur.)

ALİ: Hasan! Hasan! Selam olsun sana Şehidimiz,ne mutlu sana, mertebelerin en âli’sine ulaştın.

HALİL: Duan Uhud şehidi Abdurrahman bin Cahş gibi kabul oldu! Selam olsun şehadet sevdalılarına!

HASAN: Gardaşlık! Mermimiz bitmek üzere,biz de içeriz şahadet şerbetini inşaAllah!

ALİ: Allah bizimle,dava Allah’ın davası Canlar!

YAHYA ÇAVUŞ: Elbette Allah bizimle,Bedir Savaşına giderken Allah Resulü sormuştu.”Nasıl savaşırız?”diye sorunca Rec’i vakasında şehit olacak olan Asım b. Sabit okunu ve mızrağını alarak şöyle söylüyordu.”Düşman iki yüz zir’a yaklaşıncaya kadar bekleriz.(bilgi:yasarhocam.com)Yaklaşınca ok atmaya başlarız! Daha da yaklaşır,mızraklarımızın menziline girerse mızrak atarız!Onları da geçip yanımıza kadar gelirse kırılıncaya kadar kılıçlarımızla savaşırız.

ALİ: Çavuşum peki Peygamber’imiz bu tarife ne demiş?

YAHYA ÇAVUŞ: Peygamber’imiz buyurmuşlar ki “Savaş işte böyle yapılır.Siz de Asım gibi savaşın!”buyurmuşlar.

HALİL: Biz de Bedir’in aslanları gibi savaşırız. Allah’ın izniyle.

ALİ: Mermimiz biterse süngümüz var Komutanım!(Bomba ve ateş sesleri)

YAHYA ÇAVUŞ: Ateş edin aslanlarım,ateş,ateş,ateş…!

ALİ: Komutanım bu silah çalışmıyor. Bana yeni bir silah verin Çavuşum!

YAHYA ÇAVUŞ: (Silahı eline alır, ateş eder.) Bu çalışıyor. (Ve dönüp bakınca Ali’nin parmağının koptuğunu görür.)

ALİ: Allahu Ekber! Bismillah dedik biz de parmağımızı gönderdik önden.

HALİL: Mermilerimiz bitti Komutanım!

YAHYA ÇAVUŞ:  Süngü tak! Emrimle hücuma kalkın.

(Hepsi birden Allah, Allah, Allah nidalarıyla hücum eder ve şahadet şerbetini içerler.)

ANLATICI: Metre kare’ye altı bin merminin düştüğü tarihte eşine rastlanmayan mermilerin çarpıştığı,Akif’in tabiriyle “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi” övgüsüne mazhar olan Çanakkale şehitlerimize selam olsun.Altmış yedi kişiyle bin kişilik İngiliz askerlerini durduran Yahya Çavuş ve arkadaşlarına selam olsun!.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;

“O benim sun’-i bedîm,onu çiğnetme” dedi.

Âsım’ın nesli… diyordum ya…nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu,çiğnetmeyecek.

 

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…

O, rükû olmasa, dünyâ da eğilmez başlar,

Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

 

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…

Bedr’in arslanları ancak,bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

“Gömelim gel seni târihe” desem, sığmazsın.

Her ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…

Seni ancak ebediyyetler eder istîab.

“Bu, taşındır”diyerek Kâ’be’yi diksem başına;

Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,

Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Mor bulutlara açık türbene çatsam da tavan,

Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;

Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken,gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

 

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…

Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çenberi göğüsnde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

 

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber!

SENARYO: YAŞAR ERDOĞAN

HAYATIMIZ KURAN OLSUN!

HÜSEYİN: Esselamu Aleykum Dedeciğim!

DEDE: Ve Aleyna VE Aleykümselam can Hüseyin’im! Hoş geldiniz!

HÜSEYİN: Dedeciğim Yaz Kuran Kursunda bize hocamız ödev verdi! Bize yardımcı olur musun?!

DEDE: Tabii ki Büyük bir zevkle! Neymiş ödeviniz?!

HASAN: Fatiha ve kısa surelerin manasını ezberleyip; sunacağımız bir etkinlik ödevi verdi!

DEDE: Güzel! Güzel! Ee Kolaymış! Sizler Allah’ın izniyle yaparsınız?!

HÜSEYİN: Ya Arapçası yetmez mi ki?! Biz namazda manasını okumuyoruz!!?

DEDE: Olur mu evlatlarım! Kuran bir bütündür! Arapçası ruhumuza şifa, manası ise hayatımıza şifadır!

HASAN: Herkes bir şey diyor! Kimi Arapçası yeter derken kimi de manası yeter diyor!

HÜSEYİN: Sen de ikisi de lazım diyorsun! Biz de şaşırdık ya Dedem!?

DEDE: Bakın canlarım! Kuran şifadır.  Kuran Hidayet rehberidir! Kuranı Kerim karanlık gönüllere bir ışıktır. Cehalete kıyasla ilimdir! Karanlığa kıyasla aydınlıktır. Kuran ahlakın özüdür! Kuran doğruluğun sözüdür! Ölüme kıyasla hayattır….(bilgi:yasarhocam.com)Kuranı okumak güzeldir! Anlamak daha güzeldir! Ama yaşamak çok daha güzeldir!

HASAN: Manasını anlamak zorunda mıyız ki?! Biz hoca mı olacağız?!

DEDE: Evlatlarım! Gelen bir mektubu okuyup anmak lazım! Risalet’le görevlendirilmiş Peygamberimiz 114 veya 6236 risale yani mektup gelmiştir! Onun için; Kuran tüm iman edenlerin hayat kitabıdır!(yh) Nitekim Rabbimiz A’râfsuresi 52.ayette; “Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik.” buyuruyor! Anlamadan nasıl yaşayacağız?!

HÜSEYİN: Yaşamak derken dedem!

DEDE: Kur’an roman veya ilahi kitabı değildir çocuklar! Okuyup, anlayıp yaşamak için indirilmiştir! Bir çok ayet “efeleta’gilun(anlamazmısınız?), efeletezekkerun(düşünmezmisinniz?), efeleta’lemun(bilmezmisiniz?)?!” diye biter! Mesela Yusuf suresi 2.ayette Rabbimiz ne diyor: “Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”

HÜSEYİN: Biz Arapça bilmiyoruz ama! Nasıl olacak Dedem?!

DEDE: Çok doğru diyorsun Aslan parçası!

HASAN: Eeee doğruysa .. niye Arapça inmiş!?

DEDE: Risaletin ilk yıllarında böyle bir tartışma açmak istemişler! Ama Rabbimiz Fussilet Suresi 44.ayette cevabını vermiş: “Eğer bu [ilahî kelâmın] Arapça dışında bir dilde [indirilmiş] bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, bu defa, “Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? (bilgi:yasarhocam.com)Hayret! Arapça dışında bir dil[de indirilmiş bir mesaj bu] ve (tebliğ eden de) bir Arap [elçi]?” diyeceklerdi! …”

HASAN: Günümüzde anlamı üzerinde sanki bir yasak varmış gibi okunmuyor!

DEDE: Ne yazıkki! Bir zamanlar ülkemizde sözü yani Arapçasından okumak ve okutmak resmen yasaktı! Bugün ise; Kur’ân’ın sözü kaldı, özünü biz gönüllü yasakladık, Sözünü de, yaldızlı kılıflarda sakladık.” Mesela Doktorun verdiği reçetedeki ilaçların ismini okumak, bize şifa vermez! Evimizde çerçeveletsek veya dolaba koysak arada bir okusak bize şifa vermez! Onun için Kuranın bize fayda vermesi için okuduğumuzu anlamak lazım!

HASAN: Anlayınca bize hidayet verir mi Dedem?!

DEDE: Rabbimiz Bakara suresi 2. Ayette:” O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için Hidayettir; bir yol göstericidir.” Bakın Çocuklar! Hz. Ömer(r.a) Hakka Ve Taha sureleri ile hidayete ermiştir! Size verilen ödevdeki kısa surelerden;Leheb suresi ile bir papaz Müslüman olmuş! İslâm dinini iyice araştıran bir papaz, Tebbetsûresi sebebiyle Müslüman olur. Müslüman olan eski papaz şöyle demiştir: “Bu sûre’de muhteşem bir incelik ve mucize gördüm” Ne olduğunu soranlara ise şöyle açıklar…“Tebbet sûresi yaşayan bir insan hakkında nazîl oldu. Yani EbûLehep hakkında nazîl oldu. EbûLehep bu sûre indikten sonra tam 8 sene daha yaşadı. Bu sûre onun ve karısının cehennemlik olduğunu bildiriyordu. Yani EbûLehep yalandan bile iman etse bu sûre geçersiz kalacaktı. Çünkü EbûLehep iman etmiş olacaktı. Ama EbûLehep bu sûre inmesine rağmen ve tam 8 sene yaşamasına rağmen inkârında direndi ve karısıyla birlikte zulmüne devam etti. Yani iman ederek bu sûreyi geçersiz kılabilirdi. Ama Allah onun iman etmeyeceğini biliyordu. İşte bu sûrede muhteşem bir mucize benim Müslüman etti!” diyor!

HASAN: Vaaavv! Müthiş Yaaa! Biz Müslümanlar her gün okuyoruz kısa sureleri! Ama Bize hiç etki etmiyor!?

HÜSEYİN: Kuran anlaşılmayınca da; hayatımıza tam giremedi!

DEDE: Hayatımız Kuran olmayınca; Dünya da nerede bir açlık, sefalet zulüm ve gözyaşı varsa; hep İslam coğrafyası! Niye?!Şair Cengiz Numanoğlu’nun tabiri ile:

”Dünya Müslümanları, Kur’ân’la yüzleşmeden,

Hiç kimse aramasın, hüsrana başka neden!..

Nitekim Hz. Ömer’in Peygamberimizden rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Muhammed (S:A:V) şöyle buyuruyor: ”Yüce Allah Kur’ân’a uyan milletleri yükseltir. Uymayanları alçaltır.”

HASAN: Hz. Ali’de buyuruyor ki: ”Kur’ân’dan ayrılmayın, onu kendinize imam ve önder seçin.”

DEDE:Kesinlikle doğru! Nitekim Peygamberimiz: ”Kur’an ile insan, ikiz kardeştir.” buyurmuş! İkiz kardeşi ile irtibatını kesince, Müslümanlar arasındaki birlik ve güç de gitti!

HÜSEYİN: O zaman; “Çağımızda Kur’ansız yaşamak; kör sağır dilsiz ve şuursuz yaşamaktır!” diyebiliriz!

 DEDE: Elbette! Rabbimiz Yunus suresi 57 ve 58. ayetlerde “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: Ancak Allah’ın lûtfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.” buyurur! Kısacası; Ali Ulvi Kurucu Hocamın dediği gibi:

”Beşerin derdine derman olur ancak Kur’an

Onsuz artık canavardan da beterdir insan.”

HÜSEYİN: Anlarsak tamam mı dedem?!

HASAN: Olur mu akıllım! Dedem dedi ya! Okuyacağız sonra anlayacağız! Sonra da yaşayacağız!

DEDE: Afferin Hasan! Yaşayabilmek için anlamamız lazım! (bilgi:yasarhocam.com)Kuran buna Amel-i Salihder! Yani iyi ve güzel işler demektir. Bakara Suresi 82.ayette Amel-i Salih yapanlarında cennetlik olduğunu bize müjdeler Hz.Allah:” İman edip Salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.”

HASAN:Kuranı o zaman her gün okumak lazım!

HÜSEYİN: Ki irtibat kopartmayalım! Cennet yolunda daim olalım!

DEDE:Yaniii! Ama günümüzde mezarlıklarda daha çok okunur oldu! Kur’an ne ölü kitaptır. Ne de ölüler kitabı. O dipdiri, mesajları ile bir hayat kitabıdır. Nitekim Akif:

Kâh açar bakarız nazm-ı celîlin yaprağına

Kâh üfler geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!

HASAN: Ben Kuran okuyunca kendimde bir değişiklik hissediyorum Dedeciğim!?

DEDE:Güzeell! Bakın Rasûlullah (S.A.V) şöyle buyurdu: “Kur’an okuyan mümin [ütrücce (ağaç kavunu)]  turunçgiller(portakal) gibidir. Kokusu hoş, tadı güzeldir portakal gibi… Kur’an okumayan mümin hurma gibidir. Kokusu yoktur, tadı güzeldir. Kur’an okuyan münafık reyhan (fesleğen) gibidir. Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık Ebu Cehil karpuzu gibidir, kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buhari, Et’ıme 30, Müslim, Müsafirin 243)

HÜSEYİN: Rabbim bizi turunçgiller gibi kokusu ve tadı güzel olan müminlerden eylesin!

(Herkes AMİİİN! der)

DEDE:Şimdi gelelim Yaşamaya!

HÜSEYİN: Anladıklarımızı yaşamaya!

DEDE:Evet! Rabbimiz bakın Mâide Suresi 15 ve 16. ayetlerde ne diyor: “Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.”

HASAN: Yaşarsak kurtulacağız! Kurtulacağız da;Ama çok zor be dedem!?

DEDE: Zor değil aslında! Ama nefsimiz ve işbirlikçileri! Biz kandırıyor!(bilgi:yasarhocam.com) Bu dünyaya geliş amacımızı unutturuyor! Birgün hesap vereceğiz! Rabbimiz bize kolaylık olsun diye peygamber ve kitap göndermiş! bu kitaptan soracam demiş! Biz ise; Kuranı anlayıp okuyarak yaşamıyoruz! Peygamberimiz bir haberinde: ”Nice Kur’an okuyucuları vardır ki Kur’an onlara lanet eder.” Buyurur.

HÜSEYİN:Abooo!

DEDE: Yaa! Biz önce kendimizi düzelteceğiz! Ve yaşayacağız! Sonra Yaşadıklarımızı anlatacağız, aktaracağız!

HASAN:Haydaaa! Biz niye anlatalım Dedem?! Biz Hoca değiliz?!

DEDE: Evladım! Bu din sadece Hocaların üzerine zimmetli değil! Tüm inanların üzerine bir emirdir!Hocalar öncüdürler! Ama Herkeste bildiğinin âlimidir! Emr-i bil Maruf ve Nehyi A’nilmünker farzdır!

HÜSEYİN: Ne demek Emr-i bil Maruf ve Nehyi A’nilmünker Dedem?!

DEDE: Rabbimiz Al-i İmran Suresi 114. Ayeti ile cevap versin: “Onlar, Allaha ve Ahiret gününe inanırlar! İyiliği emrederler! Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleri ile yarışırlar! İşte onlar Salihlerdendir!”  7’den 77’ye herkesin görevidir!  Bakın adınızı aldığınız Peygamberimizin torunları Hz.Hasan ve Hüseyin birisinin yanlış abdest aldığını görünce, adamın yanına gitmişler ve amca biz abdest alalım sende bize bak! hangimiz doğru abdest alıyoruz?!” demişler.(bilgi:yasarhocam.com) Abdest alınca adam :” İkinizde doğru aldınız! Asıl ben yanlış alıyormuşum” demiş! Çocukken Emr-i bil Maruf ve Nehyi A’nilmünker yapmışlar!

HASAN: Ne güzel yaa! Bildiği ile insanlara faydalı olmak!

HÜSEYİN: Biz iyiliği biliyoruz da yapmıyoruz! Ama Yap diyoruz bu olur mu Dedem?!

DEDE: Olmaaz! Bakın Saf Suresi 2.ayette Allah(c.c.) buyuruyor: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?! Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük günahlardan olup gazab gerektiren bir iştir!” Onun için de yapmadığımızı söylemeyeceğiz!

HÜSEYİN: Sözümüzün eri olacağız yani!

HASAN: Öyle ise; İrtibatımızı hiç kopartmamamız lazım Kurandan!

DEDE: EyivAllah! Her gün en az bir sahife hem Arapçasını hem de manasını okumalıyız ki; hayatımızı Kuran yönetsin! Kii …

HÜSEYİN: HAYATIMIZ KURAN OLSUN!

DEDE: Aynen Aslanım! Eveet, gelelim ödevinize! Ben size bir oratoryo hazırlayım! Arkadaşlarınızla sergilersiniz!

HASAN: Teşekkür ederim Dedeciğim!Sen iyi ki varsın! Allah seni başımızdan eksik etmesin!

HÜSEYİN: Amiiin!

                                                                       SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2019

KUDUSÜN SON BEKÇİSİ

KAYA    : Selamun Aleyküm! Arkadaşlar!

HASAN: Ve Aleykümselam ve Rahmetullahi..

KAYA    : Ne var ne yok Gardaş!?

HASAN: Ne olsun!? Gazze kan ağlarken ve kardeşlerimiz açken nasıl olabilirim ki!?

UBEYDE: Gazzede Müslümanlar, Hastanenin önünde; koridorlarda, sokaklarda aç uyuyor! Biz sofrada 

                yemek beğenmiyoruz değil mi, sonra da bu çocukların olduğu cennete talip olacağız öyle  

                mi?! Ya Rab! kardeşlerimiz orda bir lokma ekmeğe muhtaç iken biz burda yemek

               beğenmiyoruz.. Affet bizi Ya Rabb!

KAYA    : Bende üzülüyorum! Ama ne yapabiliriz ki?! Devletler bile bir şey yapamıyor! Tüm  

               Müslüman ülkeler ancak kınıyorlar! Biz de kınıyoruz.. Ne yapabiliriz?!

HASAN: Ne demek ne yapabiliriz Ya Kaya!? Protestodan önce onları Boykot edebiliriz..

KAYA    : Bu küresel güçler çok güçlü! Her şeyi onlar üretiyor!.. Boykot edemiyoruz!

HASAN: Ne demek edemiyoruz yaa! Siyonistler ve avanesinin canı ve malı kıymetlidir! SENİ YOK SAYACAKLAR SEN DAHA ÇOK VAR OLACAKSIN! BEN YAŞAMIYORUM, SADECE NEFES ALIP VERİYORUM.

UBEYDE: Aynen! Haşr Suresinde ayetle sabit; Hayberin fethi Hurma ağaçların kesilmesi emri ile 

                sağlanmıştı!

KAYA    : Ya bir benimle senle olacak iş mi Allah aşkına!

HASAN: Ben benden sen senden sorumlusun! Cola içmezsek veya onların haburgerini-pizzasını

               yemezsek ölmeyiz! Ama yer ve içersek Orda soykırım devam eder.. Soykırımın Hesabını

               Boykotla Sorabiliriz!

KAYA    : EyivAllah! Doğruda..Kimse yapmıyor..

UBEYDE: Bizi kimse ilk etepata ilgilendirmez! Herkes hesabını kendi verecektir! Boykot bir duruş,

                direniş, karşı koymaktır!

HASAN: Merhum Aliya İzetbegoviç’in de dediği gibi “Unutulan soykırım tekrarlanır.” Gazze’deki

               soykırımını unutmamak ve şahit olduğumuz o büyük acıların hesabını sormak istiyorsak

               boykotu sürdürmemiz gerekiyor.

UBEYDE: Boykot mallarını almaya devam edenlere Rabbimiz Kur’an’da Hud Suresi 113’de; “Zulüm

                 edenlere destek olmayın, yoksa ateş size de dokunur.” Buyuruyor!

KAYA    : EyivAllah! Doğru! Şu ölü toprağını üzerimizden atmalıyız… Onlar ölürken, bizi dirilttiler!

              Zulüm varken sessiz kalmaz Müslüman!

AHMET: Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

              Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

                Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! …

               -Boğamazsın ki!

               -Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

               Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

               Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

               Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

               Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

               Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

               Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

               Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

               Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

                Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.

               Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

                Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…

                İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?

HASAN: Diline sağlık Ahmet! Gazze İçin Bir Şeyler Yapmak Bizi İnsan Kılacak!

UBEYDE: Bir Makale okumuştum; Gazeteci İlhan Bardakçı, 1972’de Kudüs’te karşılaştığı Iğdırlı Hasan

                 Onbaşı’nın hikayesini yazmış! O tek tüfek Osmanlı dedemiz Kudüsü 1982’ye kadar nöbet

                tutmuş!

HASAN: Adaşmışız! Vay be! 65 yıl nöbet tutmuş!

KAYA    : Hem de tek başına! Enteresan! Merak ettim Ubeyde anlatır mısın?!

UBEYDE: Makale yanımda Okuyayım o zaman size!

HASAN: Oku kardeşim!

UBEYDE: Gazeteci İlhan Bardakçı şöyle yazmış; Yıllar önceydi, sene 1972. O zamanlar genç bir gazeteciydim.(yh) Türkiye’den bazı siyasiler ve iş adamları İsrail’e resmi ziyarette bulunuyorlardı. Biz de gelişmeleri izlemek için oradaydık. Bir sıcak mayıs akşamıydı. Her ziyarette olduğu gibi sıradan bir işti anlayacağınız.

Ziyaretin dördüncü günü bize tarihi ve turistik yerleri gezdirmeye başladılar, kafile olarak Mescid-i Aksa’ya vardık. Heyecanlanmıştım asırlık merdivenlerden yukarı çıkarken. Üstteki avluya ‘on iki bin şamdanlı avlu’ diyorlar. Yavuz Sultan Selim Han, Kudüs’e gelince bu avluda on iki bin şamdan mum yaktırmış. Koca Osmanlı ordusu yatsı namazını o mumların ışığında kılmış, adı oradan geliyor.

Avlunun kenarında biri dikkatimi çekti. Doksan yaşlarında bir adam…

Üzerinde kendinden daha yaşlı bir asker üniforması; her yanı yama içinde, hatta bazı yamaların bile tekrar yamanmış olduğu bir elbise… Asırlık ağaçların gövdesindeki halkalar misali yamaları yaşını göstermeye çalışıyordu sanki. Orada ayakta bekliyordu, sırtına zorla yapıştırılmış gibi duran hafif kamburu da olmasa dimdik duracaktı. İki metreye yakın boyu ile yaşlıydı ama bir o kadar da vakur. Şaşırmıştım.

‘Acaba bu adam bu sıcakta güneş altında neden dikilip duruyor’ dedim içimden. Bizi gezdiren rehbere sordum; ‘Ben kendimi bildim bileli her gün buraya gelir. Akşama kadar bekler. Ne kimseyi dinler, ne de kimseyle konuşur. Sadece bekler, delinin teki herhalde.’ dedi. Bu yaşta bu sıcakta sebepsiz beklemeyeceğini biliyordum. Bembeyaz sakalının hafif titremesi rüzgardan mıydı, senelerin bedene yüklediği ağır yükten mi bilemedim. Kafasında eski bir kalpak, sanki kanatlanıp gidecek bir kumru misali bekliyordu.

Konuşmakla konuşmamak arasında kararsız kaldım. Yanına yaklaştığımı fark etti, ama kımıldamadı. ‘Selamün aleyküm baba.’ dedim. Başını biraz bana doğru çevirdi, durakladı ve çatallanmış titrek bir sesle “Aleyküm selam oğul.” dedi. ‘Hayırdır baba sen kimsin, burada ne yapıyorsun?’ dedim. “Ben…” dedi titreyen bir sesle. “Ben, Osmanlı Ordusu, Yirminci Kolordu, Otuz Altıncı Tabur, Sekizinci Bölük, On Birinci Ağır Makineli Tüfek Takımı Komutanı Onbaşı Hasan’ım.” Sesinde titreme kalmamıştı. Genç bir askerin tekmil vermesi gibi tekrarladı: “Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan’ım. Bizim bölük Cihan Harbi’nde Kanal Cephesi’nden İngiliz’e saldırdı. Cânım ordu Kanal’da yenildi. Artık geri çekilmek elzem idi. Ecdat yadigârı topraklar bir bir elden gidiyordu. İngiliz, sonra Kudüs’e dayandı, şehri işgal etti. Biz de Kudüs’te artçı bölük olarak bırakıldık.” dedi.

Osmanlılar, İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde mübarek belde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakır. Eskiden bir kenti ele geçiren devlet, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmazmış. Zaten İngilizler de Kudüs’ü işgal ettikleri zaman halk çok tepki göstermesin diye küçük bir Osmanlı birliğinin şehirde kalmasını istemişler.

Sonra anlatmayı sürdürdü: “Bizim artçı bölük elli üç neferdi. Mütarekeden (Mondros Ateşkesi) sonra ordunun terhis edildiği haberi geldi. Başımızda kolağamız (yüzbaşı) vardı. ‘Aslanlarım, devletimiz müşkül vaziyettedir. Şanlı ordumuzu terhis ediyorlar, beni İstanbul’a çağırıyorlar. Gitmem gerek, gitmezsem mütareke emrini çiğnemiş, emre itaatsizlik etmiş olurum. İçinizden isteyen memleketine avdet edebilir, ama beni dinlerseniz sizden tek isteğim var: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri’nin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. Sonra halk ‘Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur!’ demesin. Fahri Kâinat Efendimiz’in ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gâvura bayramdır. Siz, İslam’ın şerefini, Osmanlı’nın şanını ayaklar altına aldırmayın.’ dedi.

Bölüğümüz Kudüs’te kaldı. Sonra upuzun yıllar bir anda bitiverdi. Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Düşman değil de yıllar biçti geçti bizi. Bir ben kaldım buralarda. Bir ben, koca Kudüs’te bir Onbaşı Hasan.” dedi.

Alnından akan ter, gözyaşına karışıyor, kırış kırış olmuş yüzünde kendi yol bulup akıyordu. Konuşmaya devam etti: “Sana bir emanet var oğul, nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?” dedi. ‘Elbette’ dedim. Sanki Türkiye’ye haber göndermek için birini bekliyordu.

“Anadolu’ya vardığında yolun Tokat sancağına düşerse Mescid-i Aksa’ya beni nöbetçi bırakıp burayı bana emanet eden kolağam Mustafa Kumandanımın yanına git. Ellerinden benim için öp ve de ki: ‘Kudüs’ü bekleyen 11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, tekmili tamamdır hayır dualarınızı beklemektedir kumandanım.’ de.” ‘

Tamam’, dedim. Bir yandan göz yaşlarımı gizlemeye, öte yandan dediklerini not almaya çalışıyordum.

Nasırlı ellerine sarıldım sonra öptüm öptüm. ‘Allah’a emanet ol baba’ dedim. “Sağ olasın oğul. Bizim için dünya gözü ile o mübarek Anadolu’yu görmek mümkün değil. Var sen selam götür tanıdık tanımadık herkese.” dedi. Kafileye geri döndüm, sanki bütün tarihimiz kitaplardan canlanmış da karşıma çıkmıştı. Rehbere durumu anlattım, inanamadı. Adresimi verdim, bu askeri takip etmesini, bir şey olursa bana mutlaka haber etmesini istedim.

Türkiye’ye gelince verdiğim sözü yerine getirmek için Tokat’a gittim. Askerî kayıtlardan Kolağası Mustafa Efendi’nin izini buldum. Vefat edeli yıllar olmuştu. Sözümü yerine getirememiştim. Ardından seneler birbirini kovaladı. 1982’de bir gün ajansa geldiğimde bir telgrafım olduğunu söylediler. Rehberden gelen bir tek cümle yazılıydı: “Mescid-i Aksa’yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü.”

KAYA    : Vay be! Gazeteci İlhan Bardakçı, Kudüs’te karşılaştığı Iğdırlı Hasan Onbaşı’nın hikayesini

               iyiki anlatmış! Tam 65 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine

               küsmemiş!

AHMET : Gazze bizim için yalnızca bir fetih hedefi değil, artık namus meselesidir. Hiç olazsa, maddi

                 yardım edebiliriz!Evet, en zor ibadet zekât, sadaka, infak. İnsanın imanını, ihlasını,

                 samimiyetini asıl test eden ibadetler bunlar.

UBEYDE : Ayte-i Kerime de öyle buyurmuyor mu: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe asla

                  eremezsiniz; ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir”. Gazze bizim imtihanımız.

HASAN : Gazze her birimizin önce kişisel imtihanı. Biz gerçek mümin olursak İsrail yenilir, Gazze

               kurtulur.

KAYA : Kimsenin haberdar olmadığı bu birlik son nefesine kadar Kudüs’te kalmayı sürdürmüş. 

            O zaman Gazze bizim kılıç hakkımızdır!

AHMET : O kılıç hakkını kullanacak ümmet nerde?! Bütün dünya karşılarında birleşmiş iken

                 tevekkülün ne olduğunu, imanın ne olduğunu, cihadın ne olduğunu ve teslimiyetin ne

                 olduğunu bize gösterdiler.

UBEYDE : Gazze bir ışık oldu. Işık tuttu bizim içimizden birilerinin medeni zannettiği batının yüzüne.

                  (yh)Onların nasıl barbar olduklarını, nasıl vahşi olduklarını, eğer zarar kendilerine 

                  dokunmuyorsa, ölen kendi insanı değilse, nasıl kayıtsız kaldıklarını, hatta zulmü nasıl

                  alkışladıklarını gösterdi bize. O karanlıktaki çirkin yüzler bir günde açığa çıktı.

AHMET : Ve bize bir şey daha gösterdi, aslında sözüm ona barışı korumak için kurulan uluslararası

                 sistemin, uluslararası kuruluşların barışık olmak için değil dünyayı sömüren, sömürmeye

                alışmış dünya müstekbirlerinin çıkarlarını korumaya yaradığını gösterdi!

KAYA : Öyleyse şimdi biz zaaflarımızı görmüş bir şekilde, Gazze’nin bize öğrettikleri ile, oradaki

             direnişin bize gösterdikleri ile, bizim silkinip ayağa kalkmamız lazım.”(sisler arasından Hasan

             onbaşı çıkar)

HASAN ONBAŞI: NE DURUYORSUNUZ O ZAMAN? KALKIN AYAĞA!  BİZİM MÜCADELEMİZİ HEDER ETTİNİZ! KUDÜS; “GÖKTE YAPILIP YERE İNDİRİLEN ŞEHİR”, İLK KIBLEMİZ, İKİNCİ MESCİDİMİZ VE ÜÇÜNCÜ HAREMİMİZ OLAN MESCİD-İ AKSA’YI İÇERİSİNDE BARINDIRAN KUDÜS; HZ. DAVUD’UN TEMELİ, HZ. SÜLEYMAN’IN BEYTÜ’L- MAKDİS’İ, HZ. ZEKERİYA’NIN, İMAMLIĞI, HZ. YAHYA’NIN MÜJDESİ, HZ. MERYEM’İN HÜCRESİ, HZ. İSA’NIN BEŞİĞİ, HZ. MUHAMMED’İN (S.A.S.) MİRACI, HZ. ÖMER’İN FETHİ, SELAHADDİN EYYUBİ’NİN RÜYASI, KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN İMARI, ABDÜLHAMİT HAN’IN DAVASI… ALLAH 14 YIL NEDEN KIBLEMİZİ MESCİD-İ AKSA YAPTI?! NEDEN MİRAÇ BEYTULLAH DA GERÇEKLEŞMEDİ?! ÇÜNKÜ RABBİMİZ KUDÜS’Ü GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDEN AYIRMAMAMIZI DİLEDİ! HANGİ YÖNE DÖNDÜNÜZ?  KIBLE SIRATAL MUSTAKİMDİR! KIBLE MÜSLÜMANIN İSTİKAMETİDİR! SİZ İSTİKAMETİNİZİ YİTİRMİŞSİNİZ! EMANETİ YİTİRMİŞSİNİZ! EMANET NAMUSTUR! PEYGAMBERLER ŞEHRİ KUDÜS’E SAHİP ÇIKMAK BİZİM NAMUSUMUZDUR… OSMANLI O CANIM DEVLET ÇÖKERKEN, BİZ KUDÜS’Ü 401 YIL 3 AY 6 GÜNLÜK BİR HÂKİMİYETİNDEN SONRA ŞİMDİ LANETLİ KAVİM YAHUDİLERİN İŞGALİ ALTINDA! HZ. PEYGAMBERİN DEDESİ HAŞİM’İN MEDFUN OLDUĞU GAZZE YILLARDIR ABLUKA ALTINDA!.. SOYKIRIM VAR! ÇOCUKLAR ÖLÜYOR.. (yh)ÇOCUK VAR, ANNE YOK. ANNE VAR, YEMEK YOK. YEMEK VAR, BABA YOK. BABA VAR, EV YOK. GAZZE VAR, DÜNYA YOK. DERTLER DEĞİŞMİŞ! HERKES GEÇİCİ DÜNYA RAHATINI DERT ETMİŞ! BENCİL VE DUYARSIZ BİR YIĞIN OLUŞMUŞ! SERDEN, MALDAN, CANDAN, ANADAN-YARDAN GEÇENLER KALMAMIŞ! EDEBİYAT YAPAN VE BİR ŞEYLER YAPMAYAN CEMADAT YIĞINLAR OLUŞMUŞ! NERDE MÜSLÜMANLAR!.. NEREDE!? HESAP VAR! HESAP! YARIN RUZİ MAHŞERDE NASIL YÜZLERİNE BAKACAKSINIZ!? HZ. ÖMER’İN, SELAHADDİN EYYUBİ’NİN, YAVUZ SULATAN SELİM’İN, ABDULHAMİD’İN VE HZ. MUHAMMED’İN!                                                                                                                                                                                                   SENARYO: Yaşar ERDOĞAN-2024

 EY İNSANLIK NERDESİN?

EY İNSANLIK NERDESİN? NEDEN ÇIKMIYOR SESIN?

YOK MU, BUNCA ZÂLIME, “DUR!” DIYECEK NEFESIN?

ŞU KÜRESEL FERYATLAR, SANA DAHA NE DESIN ?

GÖR KI; DÜNYA ÇILDIRDI, VAHŞET KANA DOYMUYOR;

KUR’ÂN’IN ÇIĞLIĞINI, EHL-I CINNET DUYMUYOR.

 

BEN AĞLAYINCA AĞLAYACAK,

BEN BAĞIŞLAYINCA BAĞIŞLAYACAK

BENIMLE BIRLIKTE YAŞLANACAK

BIR DE BENIMLE KUCAKLAŞACAK, INSAN ARIYORUM!?

 

ARMUT DEYIP GEÇMEYIN, ONUN ILK HECESI ÇOĞU KIŞIDE YOKTUR!

 

DÜNYA İSLAM COĞRAFYASI KAN AĞLIYORKEN NASIL UTANMIYOR İNSAN?!

 

BU GIDIŞLE, UTANMAKTAN UTANAN BIR NESIL GELECEK.

 

ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA IÇIN GAYRET ÜSTÜNE GAYRET, EBEDI BIR YAŞAM IÇIN GAYRET YOK HAYRET!

 

BİZ İNSANLARIN EN ŞEREFLİSİYİZ! ÇÜNKÜ MÜSLÜMANIZ!

 

BANANE DİYEMEYİZ! MAZLUMLARIN SESİNE KULAK VERİRİZ!

 

“BIR KIŞIYI ÖLDÜREN BÜTÜN INSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ GIBIDIR, BIR KIŞIYI DIRILTEN BÜTÜN INSANLIĞI DIRILTMIŞ GIBIDIR” DER ULU KUR’AN!

 

EVET, MÜSLÜMAN, DIRI INSAN VE ALLAH’IN ISMI VE SÖZÜYLE, ÖLMÜŞ INSANLARI DIRILTEN INSAN DEMEKTIR.

 

MEZARLARDAKI ÖLÜLERI KALDIRMAKTAN FARKSIZDIR HAYATTA IKEN ÖLMÜŞ INSANLARI DIRILTMEK.

 

MÜSLÜMAN; İNSANLIK ÖLMÜŞDE OLSA, BİR TEK BEN KALSAM; YİNE İNSAN OLMAK VE DİRİLMEKTİR!

 

SÖYLEYİN DİRİLTEN OLMA ŞEREFİ VARKEN, ÖLÜ KALMAK YAKIŞIR MI?!

 

NE KERVAN KALDI, NE AT, HEPSI SILINIP GITTI, IYI INSANLAR IYI ATLARA BINIP GITTI M,?!

ARTIK KALKSIN AYAĞA MÜSLÜMANLAR!

 

GAZZE GÜLERSE DÜNYA GÜLER.. DÜNYA GÜLERSE;

 

KUDÜS KURTULUR! KUDÜS KURTULURSA DOĞU TÜRKISTAN VE ARAKAN DA KURTULUR!

 

AÇ KAPIYI HABER VAR,

ÖTENIN ÖTESINDEN.

DUDAKLARDA ŞARKILAR,

KURTULUŞ BESTESINDEN.

 

BIZ GELDIK, BILEN BILSIN.

GÖNÜL GÖNÜL GIRILSIN.

İNSANLAR DEVŞIRILSIN,

SONSUZLUK DESTESINDEN.

 

BIR PARÇACIĞIM BEN, BÜTÜNE HASRET;

ZAMAN DÖNE DURSUN, O GÜNE HASRET;

RUHUMSA ZAMANIN ÜSTÜNE HASRET;

EBEDIYET BOYU BIR AN… OLMAZ MI?

 

MÜSLÜMANIM DIYEN BU KADAR MILLET

MÜSLÜMANIM DIYEN BU KADAR MILLET

İSLAM GÖZÜ ILE KENDINE BAKSA

ESIR MI OLURDU MESCIDI AKSA  (EZGİ OKUNUR)

 

SEVGILI ARKADAŞLAR;

HEPINIZI ANTI EMPERYALIST, ANTI KAPITALIST, ANTI SOSYALIST, ANTI NAZIZST, EN ÖNEMLISI DE TÜRKIYE ÖZELINE AIT OLMAK ÜZERE ANTI FIRAVUNIST BILINÇLE SELAMLIYORUM.

 

NE MUTLU, EZELI EBEDI ULU ÖNDERIMIZ HZ. MUHAMMED’IN ŞEFAATÇISI OLANLARA.

 

ŞIMDI BIR SLOGAN ATACAĞIM. ÇOK YOĞUN BIR ALKIŞ BEKLIYORUM.

SLOGANIM ŞUDUR: NE MUTLU MÜSLÜMANIM DIYENE!”