Menü Kapat

SÖZ SÖYLEMEK SANATTIR

“SÖZÜ SÜZ DE SÖYLE GÖNLÜ BULANDIRMASIN

SÖZÜ DİZ DE SÖYLE KULAĞA İNCİ DİYE TAKILSIN

SÖZÜ YÜZE SÖYLE GIYBET OLUP UTANDIRMASIN!” (Şems-i Tebrizi)

وَقُلْ لِعِبَادٖي يَقُولُوا الَّتٖي هِيَ اَحْسَنُؕ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْؕ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُواًّ مُبٖيناً

“(Ey Nebim!) Kullarıma, (herkese karşı) sözün en güzel olanını konuşmalarını söyle. Çünkü şeytan (katı ve kötü sözlerle) aralarını açıp bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (Onun kışkırtmalarına dikkat etmelidir.)” (İsra/53)

Söz söylemek bir sanattır değerli dostlar!

*Kendinize hâkim olmayı öğrenebilirsiniz.

*Kendinize daha fazla güven duymaya başlayabilirsiniz.  *Belleğinizi geliştirebilirsiniz.  *Söylediklerinizi daha net bir şekilde ifade edebilirsiniz.  *Konuşmanıza nasıl başlayacağınızı ve sözlerinizi nasıl bitireceğinizi kestirebilirsiniz.  *Dinleyicilerin ilgisini çekebilirsiniz.  *Diksiyonunuzu geliştirebilirsiniz.  *Düşman kazanmadan tartışmalar yapabilirsiniz.

Şems-i Tebrizi’ye nispet edilen ve internette çokça yaygınlaşan: “Sözü süz de söyle, gönlü bulandırmasın. Sözü diz de söyle, kulağa inci diye takılsın. Sözü yüze söyle, gıybet olup utandırmasın” sözüne kulak verirsek, kimsenin gönül denizini bulandırmayız ve sözümüz dilleri tatlandırır, kulakları küpelendirir ve gönüllerde bazen coşkunluk, bazen sakinlik verir.

SÖZLERİNİZE DİKKAT EDİN; SÖZLERİNİZ KADERİNİZİN İPUÇLARINI BARINDIRIYOR!

“SÖYLEDİKLERİNİZE dikkat edin; düşüncelere dönüşür.

DÜŞÜNCELERİNİZE dikkat edin; duygularınıza dönüşür.

DUYGULARINIZA dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür.

DAVRANIŞLARINIZA dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür.

ALIŞKANLIKLARINIZA dikkat edin; değerlerinize dönüşür.

DEĞERLERİNİZE dikkat edin; karakterinize dönüşür.” Mahatma Gandhi

Hz. Ali: “Söyleyene değil, söylenene bak” demiş.

Biz, önce söylenen söze bakacağız. Doğruysa alacağız. Yanlışsa atacağız ama yanlış sözden dahi ibret alacağız.

İçtiğimiz suyun kaynağına baktığımız gibi sözü söyleyene de bakacağız. Temiz suyun çeşmesini de güzel yapmış atalarımız. Güzel sözün çıktığı yer de güzel olmalı. Çirkinse güzelleştirmeli.

Güzel peynir, domuz derisine basılır ve oradan sofraya gelirse, mide bulandırdığı gibi güzel sözler de güzel ağızlardan alınmalı.

İngiliz düşünürü filan diyor ki diye bir güzel cümle naklediyor. Aynı cümlenin aslı Sevgili Peygamberimize aitse biz, Peygamberimizin sözü olarak nakletmemiz gerekir. Bu durum bilime de uygundur. Çünkü sözün ilk söyleyeni kaynak olur.

Peygamberimizi veya sahabeyi kaynak olarak gösterirsek, billûr kadehten tatlı su içmek gibi olur.

Peygamberimizi değil de İngiliz’i gösterirken   kirli, kırık çanaktan tatlı su içmek gibi olur.

1- En hakiki mürşit ilimdir (Hz Ali)

2- Köylü milletin efendisidir (Kanuni Süleyman)

3- istikbal göklerdedir (B.mussolini)

4-Ya istiklal ya ölüm(Şeyh Şamil)

5-Egemenlik kayıtsz şartsz milletindir (Rousseau)

6-Adalet mülkün temelidir(Hz Ömer)

Söylenene ve söyleyene baktıktan sonra bir de söyletene bakacağız.

Kartondan Hacivat’la Karagöz, birbirlerine her ne söylerlerse söylesinler biz o kartona kızmayacağız veya kartonu sevmeyeceğiz.

Söz güzelse kartonu oynatıp konuşturanı seveceğiz, söz çirkinse kartonun iplerini elinde tutana kızacağız.

Kuklalara kızılmaz. Kuklanın ipini çeken kuklacıdan kurtarılmalı. “Pisboğaz”ını doldurabilmek için “boşboğazlık” edenlere kızmak yerine acımak lazım.

Atalarımız, “Taş atana değil, taşı attırana bak” “Söyleyene değil söyletene bak” demişler.

Günümüzde herkes birbirlerinin ağzıyla konuşuyor. Fısıldayıcı suflör görüldüğü yok.

Ben parti sözcülerine çok acırım.

Bugün   basına bir açıklama yapıyor, ikinci gün duruma göre dünkü söylediğinin   tam aksini söylüyor.

“Ak” dediğine “kara” diyor. Üçüncü gün “kırmızı” diyor.

Haklıyı haksız gösterme görevini üslenerek lafla siyaset gemisini yürütmeye çalışıyor ama karaya tosluyor.

Biz de insanız. İki kulağımız olduğuna göre gelen sese kulak vereceğiz.

İki defa dinleyip bir dille konuşacak veya yazacağız. Burada bizim dikkat edeceğimiz şey, şeytanın veya şeytanlaşmış insanların   fısıltısını dillendirmeyeceğiz.

Kulağımızı onların ağzına megafon gibi   dayayıp ağzımızı mikrofon gibi kullandırtmayacağız.

Bize iki kulak veren Allah’ın vahyine kulak vereceğiz.  Onun kelâmını söyleyeceğiz.

“Maval” okumak yerine “meal” okuyacağız. Nefesimizi tükeninceye kadar, dilimizde tüy bitinceye kadar, ağız değiştirmeden, doğruları eveleyip gevelemeden söylemeye devam edeceğiz. Ama sözümüzün kaynağı Kur’an’sa, Kur’an’daki yerini, hadis ise, hadis kitaplarındaki yerini göstereceğiz.

Ondan sonra inkâra kalkanı Rabbimizle   baş başa bırakacağız.

Hz. Musa: “Allah’ım bunlar beni yalanlıyorlar, bunların dilini kes” demiş.

Rabbimiz: “Beni yalanlayanları kesmiyorum da   seni yalanlayınca mı keseceğim” demiş diye bir şey anlatılır. Belki aslı olmayabilir ama Rabbimiz:

“Biz biliyoruz ki, onların söyledikleri seni üzüyor. Onlar seni yalanlamıyorlar, ancak o zalimler Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar” buyurur. (En’am- 6/33).

Biz, bizi yalanlayanlara, bize kızanlara, hakaret edenlere kızmayacağız.

Ama bize kızmalarının sebebi Müslüman olmamız ise işte o zaman üzülürüz.

Üzülmemiz de kendimiz için veya dinimiz için değildir.

İman etmemenin cezasının çok ağır olduğunu bildiğimizden onlar içindir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir