Hac, İslâm’ın beş esasından birisidir. Hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.
Hac, kelime olarak, “yönelmek, kasdetmek, bir kimseyi ya da bir yeri çokça ziyaret etmek” anlamlarına gelir.
Dini bir terim olarak hac, “Belirli bir zamanda usulüne uygun olarak ihrama girdikten sonra Arafat’ta vakfe yapmak, Kâbe’yi tavaf ederek ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek” suretiyle yapılan ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirene hacı denir.
Hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur’an ve Sünnette bildirilmiştir. Bu konuda tüm müslümanlar görüş birliği içerisindedirler. Kur’an-ı Kerîm’de, “Gitmeye gücü yetenlerin Kâbe’yi haccetmeleri insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.” buyurulmuştur. Hz. Peygamber de, “İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurmaktadır.
Hac, bilindiği şekliyle Hz.İbrahim’e kadar uzanan bir ibadettir. Kur’an ve hadisler bize, Hz.İbrahim’in haccından, insanları hacca çağırmasından bahsetmekte, (Hac 22/27-28) Kâbe’nin ve hac menasikinin tarihçesine işaret etmektedir.
Hac Kimlere Farzdır ?
Erkek olsun, kadın olsun şartlarını taşıyan her müslümana, ömründe bir defa haccetmek farzdır. Üzerine hac farz olan kimse, bu ibadeti geciktirmeden bir an önce yerine getirmelidir. Üzerine farz olduğu halde bir takım gerekçelerle bu önemli ibadeti yerine getirmeyip ileri yaşlara ertelemek dinen uygun değildir. Bu şekilde haccını erteleyip daha sonra bizzat hac yapamayacak duruma düşen kimse, yerine bedel (vekil) göndermek zorunda kalır.
Bir kimsenin hac ibadetiyle yükümlü sayılması için; müslüman, akıllı, erginlik çağına ulaşmış, hür, hac için yeterli malî imkâna sahip ve bu ibadeti yerine getirecek vakte erişmiş olması şarttır. Bu şartlardan birini taşımayan kimseye hac farz olmaz.
Kendisine hac farz olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü sayılması için de, sağlıklı olması, tutukluluk veya yurtdışına çıkma yasağı gibi bir engelinin bulunmaması ve yolun güvenli olması şarttır. Ayrıca boşanma veya ölüm iddeti beklemekte olan kadının, beklemesi gereken süreyi tamamlamış olması lazımdır.
Hac yolculuğuna katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede hasta olanlar ile, yaşlılar, tutuklular, yurtdışına çıkışları yasaklanmış olanlar ve iddet beklemekte olan kadınlar, hac kendilerine farz olsa bile, eda ile yükümlü değildirler. Bu durumda olanlar şartları oluştuğu takdirde bizzat haccederler.
Haccın Faziletleri
Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlâslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, müslümanı günahlarından arındırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır.
Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa yapacakları bu ibadetin fazileti gerçekten büyüktür. “Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa – kul hakları hariç – annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner” hadisi şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter. Bununla birlikte haccın fazileti konusunda birkaç hadis-i şerif daha zikretmek yararlı olacaktır.
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
“Makbul haccın karşılığı Cennetten başka bir şey değildir. Umre de diğer bir umre ile arasındaki günahları siler.”
Amellerin hangisi daha faziletlidir? şeklindeki bir soruya Peygamberimiz: “Allah ve Rasûlüne iman” şeklinde cevap vermiş; sonra hangisi ? diye sorulunca;
“Allah yolunda cihad” buyurmuş, sonra hangisi? denince;
“Makbul hac” diye cevap vermiştir.
Hacceden kimselerin Allah katındaki değeri çok yüksektir. Bu sebeple Yüce Allah onların içtenlikle yapacakları duaları geri çevirmez. Peygamber Efendimiz;
“Haccedenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. Kendisine dua ederlerse, dualarını kabul eder, Bağışlanma dilerlerse onları bağışlar” buyurmaktadır.
Konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerif de şöyledir:
“Hac ve umreyi art arda yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları yok eder.”
Bir hadis-i şerifte de hac ve umre normalde gaza yoluyla yapılan cihada katılmayan yaşlılar, küçükler, güçsüzler ve kadınların cihadı olarak nitelendirilmiştir ki, bu da haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah’ın kullarını en çok affettiği gün olan Arafe gününde saçı başı dağılmış, toza toprağa belenmiş bir vaziyette el açıp Allah’a yalvaran kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli olan böylesine üstün bir ibadeti, gereği gibi yerine getirerek onun faziletinden yararlanmaktır.
Haccın Hikmetleri
Allah’ın emrettiği her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı için pek çok hikmetler vardır. Bu şaşmaz gerçeğe göre haccın da pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
Her insan yaratılışı gereği Yüce Allah’a karşı kulluğunu ortaya koymak ihtiyacındadır. Hac, kula, en belirgin bir şekilde Yüce Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve onun verdiği nimetlere şükretme imkanı veren bir ibadettir. Çünkü hacı, mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelir. Sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu durum kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır.
Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin aynı amaç ve gayeleri taşıyan milyonlarca müslümanı bir araya getirerek eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir tablosunu oluşturur. Bu, lafta kalan kuru bir iddiadan ibaret değildir. Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı mahrumiyetleri yaşayarak, aynı güçlüklere katlanarak, aynı şartlarda hareket ederek fiili bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçerler. Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire aynı kıyafet içinde Arafat’ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe’nin etrafında yan yana tavaf ettiren hac ibadeti, insanlara makam, mevki, mal mülkle böbürlenmemeyi, İslâm kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve mahşeri unutmamayı öğretir.
İslâm Dininin doğup yayıldığı, vahyin indiği, Hz. Peygamber ve Ashabının bin bir güçlük ve sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve Hz. Adem’den beri bazı peygamberlerin uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek, müminlerin dini duygularını güçlendirir, İslâm’a bağlılıklarını artırır.
Dünyanın dört bir tarafından gelen, renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı binlerce müslümanın birbirleriyle kaynaşması ve görüşmesi sağlanmış olur. Bu durum müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına, birbirlerinin dertlerinden haberdar olmalarına ve hatta ticari bağlantılar kurmalarına imkan sağlar.
Hac ibadetiyle müslüman, Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği sağlık, yetenek, mal ve mülk gibi dünyevi nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Hac yapan müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme… gibi ahlaki özelliklerini geliştirirler.
Hac, müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu hatıralar; müminin hacdan sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, müminin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur.
Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde Allah’a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir müslüman bir daha kolay kolay eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle hac, günahkar müslümanlar için bir arındırma ve iyileştirme işlemi görür.
Hac sayesinde müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir. Müminler birbirlerinden güzel hasletler alırlar. Fikirlerinde müspet anlamda önemli değişmeler olur. İnsanları birbirinden uzaklaştıran ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin törpülenmesi sağlanır.
Kısaca haccın, başka ibadetlerde olmayan kendine özgü pek çok hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır. Yukarıda yalnızca bunlardan bazıları zikredilebilmiştir.
Kâbe
Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe, yeryüzünde alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk binadır. Allah’ın emriyle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından Mekke’de yapılmıştır.
“Mescid-i Haram” denilen mabedin ortasında bulunan Kâbe, kuzeydoğu duvarı 12.63; kuzeybatı duvarı 11.03; güneybatı duvarı 13.10; güneydoğu duvarı 11.22 ve yüksekliği 13 m olan 145 m2 alan üzerine kurulmuş taş bir binadır. Üzeri siyah bir örtü ile örtülüdür. Örtüsü her sene hac mevsiminde yenilenmektedir.
Kâbe’nin köşeleri yaklaşık olarak dört ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır.
Doğu köşesine “Hacer-i Esved” veya “Şarki”, kuzey köşesine “Irakî”, batı köşesine “Şâmî” ve güney köşesine de “Yemânî” denir.
“Hacer-i Esved”, Kâbe’nin doğu köşesinde yerden 1.5 m yükseklikte bulunmaktadır. “Hacer-i Esved” siyah taş demektir. Hz. İbrahim tarafından tavafa başlanacak yere işaret olmak üzere konulmuştur. Başlangıçta çevresi 18-19 cm olan bu taş, çeşitli yıkımlar sebebiyle birkaç defa kırılmıştır. Şimdi, ilk olarak konulduğu köşede, gümüş muhafazalı kurşun içine gömülü yedi parça halinde bulunmaktadır.
Kâbe’nin, kuzeydoğu duvarında (Hacer-i Esved ile Irakî köşeleri arasında) Hacer-i Esved köşesine yakın ve yerden 1.97 m kadar yükseklikte bulunan altın kaplı bir kapısı vardır. Kapı 1.8 x 3.5 m boyutlarındadır. Kapı ile Hacer-i Esved köşesi arasında kalan bölüme “Mültezem” denir.
Kâbe’nin kuzeybatı duvarının (Irakî ile Şamî köşelerinin) karşısında, yerden 1.25 m yükseklikte yarım daire şeklinde bir duvar bulunur. Bu duvara “Hatim” denir. Tavaf bu duvarın dışından yapılır. Bu duvar ile Kâbe arasında kalan boşluğa da “Hicr-i Kâbe”, “Hicr-i İsmail” veya “Hatîra” denir. Bu boşlukta Kâbe’ye yönelerek namaz kılınabilir, dua edilebilir. Ancak Kâbe’ye yönelindiği gibi buraya yönelip namaz kılınmaz.
Kâbe’nin “Hatîm”‘e bakan duvarının üst ortasında altından yapılmış bir oluk bulunmaktadır. Halk arasında “Altın Oluk” diye bilinen bu oluğa “Mizab-ı Kâbe” denir.
Mescid-i Haram
“Mescid-i Haram”, Mekke’de ortasında Kâbe’nin bulunduğu büyük bir mabettir. Buna “Harem-i Şerif” de denir. Mescid-i Haram, Hz. Peygamber döneminde, Kâbe’nin etrafındaki küçük bir alandan ibaret iken ilk olarak Hz. Ömer tarafından genişletilmiş ve etrafı bir duvarla çevrilmiştir. Daha sonraları Mescid-i Haram günümüze kadar pek çok defa genişletilmiştir.
Bugün Mescid-i Haram, yüz binlerce insanın içinde ibadet edebileceği genişlikte bir alana sahiptir.
Mescid-i Haram’ın içinde, Kâbe’den başka “Makam-ı İbrahim” ve “Zemzem” kuyusu bulunmaktadır.
“Makam-ı İbrahim”, yaygın görüşe göre, Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa ederken iskele olarak kullandığı ya da insanları hacca çağırırken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Burası “Kâbe Kapısı” nın bulunduğu duvarın karşısında Kâbe’ye yakın bir yerde bulunmaktadır.
“Zemzem”, Allah’ın Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail’e ihsan ettiği suyun adıdır. Zemzem suyunun ortaya çıkışı şöyle olmuştur: Hz. İbrahim, Allah’ın emriyle eşi Hacer ve süt emmekte olan oğlu İsmail’i zemzemin bugünkü yerinde bulunan büyük bir ağacın altına yerleştirmişti. O sırada Kâbe yapılmamış ve Mekke şehri kurulmamıştı. Etrafta ne bir insan, ne su, ne de bir hayat belirtisi vardı. Bu şartlar altında yaşamaya devam eden Hacer, nihayet su ve yiyeceği bitince çaresiz kalmış, bir can yoldaşı görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek umuduyla önce “Safa Tepesi” ne, sonra da “Merve Tepesi” ne çıkmış ve bunu yedi defa tekrarlamış. Merve Tepesi’ne son gelişinde oğlunu bıraktığı taraftan bir ses duymuş. Oğlunun yanına geldiğinde orada Cebrâil tarafından zemzem suyunun çıkarılmış olduğunu görmüş.
Yeryüzündeki suların en üstünü olan “Zemzem”, halen Kâbe’nin 20 m. kadar doğusunda, “Makam-ı İbrahim” e yakın bir yerde bulunan kuyudan çıkmaktadır. Bu kuyu tavaf alanının altındadır. Kuyuya biri bayanlara diğeri erkeklere ait olmak üzere iki ayrı yerden merdivenlerle inilmektedir. Zemzem suyu, içildiği gibi abdest ve gusülde de kullanılabilir.
Hz. Peygamber zemzem hakkında şöyle buyurmuştur: “Zemzem hangi niyet için içilirse o niyet içindir.”(13) Bu itibarla zemzem içerken dilek ve niyeti belirterek içmek uygundur.
Zemzem içerken, “Allah’ım! Senden yararlı ilim, bol rızık ve her türlü dert için şifa istiyorum.” diye dua edilir.
Mescid-i Haram, yeryüzündeki tüm mescidlerden üstündür. Burada kılınan namaz da diğer mescidlerde kılınan namazlardan fazilet bakımından kat kat üstündür.
Hac Nasıl Yapılır?
Hac, hac ayları denilen zaman dilimi içinde yapılan bir ibadettir. Hac ayları Hicrî takvime göre Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Hac, bu aylar içinde umresiz de yapılabilir, umre ile birlikte de yapılabilir. Haccın umresiz ya da umre ile birlikte yapılmasına haccın eda şekilleri denir.
Haccın eda şekli üçtür:
1- İfrad haccı,
2- Temettu haccı,
3- Kıran haccı.
1- İfrad Haccı
İfrad haccı, umresiz yapılan hacdır. Aynı yılın hac ayları içinde, hacdan önce umre yapmaksızın hac niyetiyle ihrama girilir ve yalnızca hac yapılırsa ifrad haccı yapılmış olur.
2- Temettu Haccı
Temettu haccı, aynı yılın hac ayları içinde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra yeniden hac için ihrama girerek yapılan hacdır.
Temettu haccı yapacak olanlar, mikat sınırında veya daha önce umreye niyet ederek ihrama girerler. Umre yaptıktan sonra ihramdan çıkarlar. Daha sonra zamanı gelince hac için ihrama girerler. Haclarını eda ettikten sonra ihramdan çıkarlar.
3- Kıran Haccı
Kıran haccı, aynı yılın hac ayları içinde umre ve hacca birlikte niyet ederek ikisini aynı ihramla yapmaktır.
Kıran haccı yapacak olanlar mikat sınırında veya daha önce umre ve haccın her ikisine birden niyet ederek ihrama girerler. Umre yaptıktan sonra ihramdan çıkmazlar, aynı ihramla haccı da eda eder, sonra ihramdan çıkarlar.
Kıran ve temettu haccı yapanların şükür kurbanı kesmeleri vaciptir. İfrad haccı yapanların şükür kurbanı kesmesi gerekmez
HACCIN YAPILIŞI
Ülkemizden giden hacılar, değişik iklim şartlarında uzun süre ihramda kalmanın doğurduğu zorlukları dikkate alarak genellikle “temettu haccı” yapmayı tercih ederler. Biz de bu durumu göz önünde bulundurarak haccın yapılışını anlatırken, haccın eda şekillerinden “Temettu haccı” nı esas alacağız. Haccın diğer eda şekillerine ise, Temettu haccı ile bunların arasındaki farkları belirterek yetineceğiz.
Şimdi “Temettu haccı” nın nasıl yapılacağını anlatalım:
1. İhrama Girmek
Hacc yapacak bir kimsenin ilk işi ihrama girmektir. İhrama girmek haccın şartıdır. İhrama girmeden hac yapılamaz.
İhram Nedir ?
Haccın şartlarından biri olarak ihram, hac ya da umre yapmaya niyet eden kişinin, başka zamanlarda işlemesi mübah olan bazı fiil ve davranışları, belirli bir süre kendisine haram kılması, yasaklamasıdır. Buna “ihrama girme” de denir. İhrama girmiş olmanın gereklerinden biri olarak bürünülen havlu ve benzeri türden dikişsiz kıyafete de halk arasında ihram denmektedir. Ancak “ihram” bu değildir. Usulüne göre ihrama girilmediği sürece söz konusu bu örtülere bürünmekle ihrama girilmiş olunmaz.
İhrama Nasıl Girilir ?
İhrama, “Niyet” ve “Telbiye” ile girilir. “Niyet” ve “Telbiye” ihramın rükünleridir. Bunlar olmadan ihrama girme gerçekleşmez.
Niyet
“Niyet”, yapılacak haccın şeklini kalben belirlemektir. Ayrıca lisanen söylenmesi müstehaptır. Burada temettu haccının yapılışı esas alındığına göre niyet umre için yapılacaktır.
Şöyle niyet edilir:
“Allah’ım umre yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle”
Telbiye
(Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, innel hamde ve’n-ni’mete leke ve’l mülk lâ şerike lek) demektir.
“Allah’ım! Davetine icabet ediyorum. Emrine boyun eğiyorum. Bütün varlığımla sana teslim oldum. Senin hiçbir ortağın yoktur. Tekrar tekrar davetine icabet ediyorum. Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet senindir mülk de senin… Senin hiçbir ortağın yoktur.”
Böylece niyet edilip telbiye söylenince ihrama girilmiş olur. Ancak ihrama girmeden önce, sünnet ya da müstehap olarak yapılması gereken hususlar vardır. İhrama girerken bunlara da riayet edilmelidir. Buna göre:
İhrama girmek isteyen kimse, ön hazırlık olarak tırnaklarını keser. Gerekiyorsa koltuk altı ve kasık kıllarını temizler, saç ve sakal traşı olup bıyıklarını düzeltir. Mümkünse gusleder. Bu gusül temizlik amacıyla yapıldığı için özel durumda olan bayanlar da guslederler. Gusül mümkün olmadığında abdest alır. Varsa güzel koku sürünür. Giymekte olduğu normal giysilerini ve iç çamaşırlarını (atlet ve kilotunu) çıkarıp, sadece “izar” ve “rida” denilen iki parça ihram örtüsüne sarınır. Başını açar, çoraplarını ve ayakkabılarını çıkarır. Terlik ve benzeri şeyler giyer. Bayanlar normal kıyafetlerini değiştirmezler.
Bundan sonra, kerâhat vakti değilse iki rek’at “ihram namazı” kılar. Namazdan sonra yukarıda belirtildiği şekilde niyet eder. Arkasından da yüksek sesle telbiye söyler. Bayanlar telbiye söylerken seslerini yükseltmezler.
Niyet ve telbiye’nin yapılmasıyla ihrama girilmiş ve “ihram yasakları” başlamış olur.
İhrama giren kimseye, ihramlı olduğu sürece “muhrim” denir.
Kadınların İhramı
İhrama girme konusunda kadınlar da erkekler gibidir. Ancak kadınlar normal elbise ve kıyafetlerini değiştirmezler. Çorap, ayakkabı ve eldiven giyebilirler. Başlarını örterler. Fakat yüzlerini açık bırakırlar. Telbiye ve tekbir getirirken, dua ederken seslerini yükseltmezler.
Özel hallerinde bulunan kadınlar ihrama girerken şu hususu dikkate almalıdırlar: Şayet adetleri bitmeden Arafat’a çıkmak zorunda kalacaklarsa, ifrad haccına niyet etmelidirler.
İhrama Nerede Girilir ?
Mekke çevresinde ihrama girmek için belirlenmiş noktalar vardır. Bunlardan her birine “mikat” denir. Mikat sınırlarının dışından hacca veya umreye gelenler bu sınırları ihramsız olarak geçemezler. Buna göre:
a. Doğrudan Mekke’ye gidecek olan hacı adayları, uçaklar Cidde’ye indiği ve Cidde de mikat sınırları içinde bulunduğundan, uçağın kalkacağı havalimanında veya evlerinde ihrama girerler. Gerektiğinde uçak mikat sınırını geçmeden uçak içinde de girilebilir. Ancak pratikteki zorluğu sebebiyle uçakta ihrama girme tercih edilmemelidir.
b. Hacdan önce Medine’ye gidecek olan hacı adayları, Medine’de kaldıkları evlerde veya Mekke yolu üzerinde Medine’ye 11 km. uzaklıkta bulunan “Zül-Huleyfe” (Ebyâr-i Ali)’ de ihrama girerler.
Hac veya umre yapacak olanların mikat sınırını ihramsız olarak geçemeyeceklerini belirtmiştik. Mikat sınırını ihramsız olarak geçtikten sonra ihram giyenlere ceza gerekir. Bu durumda olanlar henüz hac ve umre ile ilgili görevlerden birini yapmadan, herhangi bir mikat sınırına dönerek yeniden ihrama girerlerse ceza düşer.
Hac İçin İhrama Ne Zaman Girilir ?
İhrama, “hac ayları” içinde girilir. Hac ayları, Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu aylar, hac menasikinin başladığı ve devam ettiği aylardır. Bazı islâm bilginleri mekruh olmakla birlikte hac ayları başlamadan önce de ihrama girilebileceğini söylemişlerdir. Ancak en uygunu ihrama hac ayları başladıktan sonra girmektir
İhram Yasakları
İhrama giren kimse için bazı iş ve davranışlar yasaktır. Bunlara “ihram yasakları” denir. Bu yasaklar ihrama girildiği andan, yani niyet ve telbiye anından itibaren başlar, ihramdan çıkıncaya kadar devam eder.
İhramlı kimsenin “ihram yasakları” na uyması vaciptir. Yasakları ihlal edenlere, yasağın çeşidine ve ihlal biçimine göre değişen cezalar gerekir.
İhramlı için yasak olan şeyler şunlardır:
Cinsel ilişkiye girmek veya sevişmek, öpüşmek, oynaşmak…. gibi cinsel ilişkiye götüren davranışlarda bulunmak. Şehevi duyguları tahrik edici şeyleri konuşmak.
Tırnak kesmek, saç sakal tıraşı olmak, vücudun herhangi bir yerindeki kılları koparmak veya kesmek, saç sakal ve bıyıkları yağlamak, boyamak, saçlara biryantin veya jöle sürmek, kadınlar oje ve ruj kullanmak, vücuda veya ihram örtüsüne koku sürmek ve parfüm kullanmak.
Elbise giymek, başı ve yüzü örtmek, eldiven, çorap, topuklu ayakkabı giymek. Kadınlar normal giysilerini çıkarmazlar. Ancak ihram süresince yüzlerini açık bulundururlar.
Harem denilen bölgenin (Mekke ve çevresinin) bitkilerini kesmek, koparmak. (Harem bölgesinin bitkilerini kesmek, koparmak ihramsız olanlar için de yasaktır.)
Başkalarına zarar vermek, kavga etmek, sövmek, kötü söz ve davranışlarda bulunmak.
İhramlı için şunlar yasak değildir:
İhramlının yıkanması, kokusuz sabun kullanması, diş fırçalaması, diş çektirmesi, kırılan tırnağı ve zarar veren bir kılı koparması, kan aldırması, iğne yaptırması, yara üzerine sargı sardırması, kol saati, yüzük ve bilezik takması, kemer kullanması, omuza çanta asması, yüzü ve başı örtmeden üzerine battaniye, pike ve benzeri şeyler alması, palto ve benzeri giysileri giymeksizin omuza alması yasak değildir.
İşte, usulüne göre ihrama giren hacı adayları, ihram yasaklarına riayet ederek, telbiye, tekbir, tehlil ve salavat-ı şerife söyleyerek, Mekke’ye ulaşırlar. Harem bölgesine ulaştıklarından dolayı dua ederler. İsteyenler Dua kitabındaki Mekke’ye Girişte Okunabilecek duayı okuyabilirler.
Evlere yerleşip dinlendikten sonra fazla vakit geçirmeden telbiye ve tekbir getirerek Harem-i Şerif’e giderler. Kabe’yi görünce telbiyeyi kesip tehlil ve tekbirlerle dua ederler. Daha sonra “Umre tavafı” nı yaparlar.
2. Tavaf
Tavaf Nedir?
“Tavaf”, Hacer-i Esved köşesinden veya hizasından başlayarak tavaf niyetiyle Kâbe’nin etrafında yedi defa dönmektir. Her bir dönüşe “Şavt” denir. Yedi şavt bir tavaf olur.
Tavafın yapılışı
Hacer-i Esved hizasına gelmeden:
“Allah’ım! Senin rızan için Umre tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edilir.
Tavafa başlamadan önce erkekler “Iztıba” yaparlar. Böylece Hacer-i Esved’in hizasına doğru gidilir. Bu esnada tekbir, tehlil getirilmesi ve dua edilmesi uygun olur.
Hacer-i Esved’in hizasına varılınca eller, içleri Kâbe’ye doğru olacak şekilde namaza durur gibi omuz veya kulak hizasına kadar kaldırılıp “Bismillahi Allahu Ekber” denildikten sonra Hacer-i Esved “istilam” edilir. İstilam, elleri Hacer-i Esved’in üzerine koyup onu öpmek demektir. Ancak hac mevsiminde bu mümkün olmamaktadır. Bu sebeple Hacer-i Esved’e uzaktan elle işaret edilip sağ avucun içi öpülmekle yetinilir.
Hacer-i Esved’i istilam etmek sünnettir. Başkalarına eziyet etmek ise haramdır. Sünneti yerine getireceğim diye insanlara eziyet vermekten ve böylece haram işlemekten şiddetle sakınılmalıdır.
Bundan sonra Kâbe sola alınarak tavafa başlanır. Tavafa başlarken ve her şavtın başında:
“Allah, bütün eksikliklerden uzaktır. Hamd, Allah’a mahsustur. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Allah en büyüktür. Bütün güç ve kuvvet şanı yüce ve azamet sahibi Allah’a aittir.
Salat ve selam, efendimiz Muhammed aleyhi’s-selama olsun. Allah’ım! Sana iman ederek, Kitabını tasdik ederek, verdiğim sözü yerine getirerek ve Peygamberinin sünnetine uyarak bu ibadetimi yerine getiriyorum” diye dua edilmesi güzel olur.
Tavafın, Hatim’in dışından yapılması gerekir. Tavafın ilk üç şavtında mümkün olduğu sürece erkekler “Remel” yaparlar.
Tavaf esnasında dua edilir, tekbir ve tehlil getirilir. Kur’an okunabilir. Tavafta telbiye getirilmez. En uygunu herkesin içinden geldiği gibi ihlâsla ve samimiyetle dua etmesidir. Mutlaka bir takım Arapça duaların okunması şart değildir. İsteyenler Dua kitabında yer alan tavaf dualarını okuyabilirler.
Tavafın kesintisiz olarak yapılması sünnettir. Bu sebeple tavaf sırasında farz namaz için kamet getirilmesi, abdestin bozulması, ya da tavafı kesmeyi gerektiren başka bir mazeretin ortaya çıkması gibi durumların dışında tavafa ara verilmemelidir.
“Yemen” köşesine gelindiğinde, bu köşe de istilam edilir. Diğer köşeler istilam edilmez.
Yemen köşesi ile Hacer-i Esved köşesi arasında;
“Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennete koy. Ey mutlak güç sahibi! Ey günahları çok bağışlayan! Ey alemlerin Rabbi! ” duasının okunması güzel olur.
Hacer-i Esved köşesine ya da hizasına varılınca ilk şavt tamamlanmış olur. Beklemeden tekrar istilam yapılarak ikinci şavta devam edilir. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır. Yedinci şavtın sonunda Hacer-i Esved tekrar istilam edilerek tavaf bitirilir. Sonra Harem-i Şerif’in uygun bir yerinde iki rekat tavaf namazı kılınır. Tavaf namazının, kerahat vakti değilse tavafın hemen peşinden kılınması daha iyidir.
Tavaf namazından sonra dua edilir ve zemzem içilir. İsteyenler dua kitabında yer alan tavaf namazı duasını okuyabilirler. Ancak herkesin kendi dilinde içinden geldiği gibi dua etmesi daha güzeldir.
Sonra Hacer-i Esved tekrar istilam edilerek sa’y yapmak üzere Safa tepesine gidilir.
3. Sa’y
Sa’y Nedir ?
“Sa’y” kelimesi; koşmak, hızlı yürümek anlamına gelmektedir. Hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki “Safa” tepesinden başlayarak “Merve” ye dört gidiş, Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidiş-gelişe denir. Safa’dan Merve’ye her bir gidişe ve Merve’den Safa’ya her bir dönüşe “şavt” denir. Safa ile Merve arasındaki yaklaşık 400 metre uzunluğundaki yürüme alanına “Mes’a” denir.
Sa’y yapmak vaciptir.
Sa’yin aslı, Hz. Hacer’in henüz kendisini emmekte olan oğlu Hz. İsmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hatırasına dayanmaktadır.
Sa’yin Yapılışı
Hacer-i Esved istilam edilerek Safa tepesine çıkılır.
“Allah’ım! Senin rızan için umre sa’yini yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle.” diye niyet edildikten sonra Kâbe’ye dönülerek tekbir, tehlil, salavat okunur ve içtenlikle dua edilir. Sonra Merve tepesine doğru yürünür.
Sa’y esnasında herkes içinden geldiği şekilde dua eder. İsteyenler dua kitabındaki sa’y dualarını okuyabilirler. Yeşil ışıklı direklerin arasında, erkekler koşar adımlarla yürürler. Buna “Hervele” denir. Yeşil direkler arasında her gidiş ve gelişte:
“Rabbim! Günahlarımızı bağışla. Bize merhamet et. Bize ikram et. Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün kusurlarımızı biliyorsun, bunları affet. Çünkü Sen mutlak güç, kerem ve ihsan sahibi olansın.” diye dua edilmesi güzel olur.
Merve’ye varınca bir şavt tamamlanmış olur. Burada da yine Kâbe’ye yönelerek tekbir, tehlil ve salavat-ı şerife getirilip dua edilir. Sonra Merve’den Safa’ya doğru yürünür. Safa’ya varınca ikinci şavt tamamlanmış olur. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır. Yedinci şavt tamamlandıktan sonra Merve’de Kâbe’ye karşı dönülerek dua edilir. İsteyen dua kitabında yer alan Sa’y bittikten sonra Merve’de okunabilecek duayı okuyabilirler. Fakat en güzeli, içe doğan duaların yapılmasıdır.
Bundan sonra tıraş olup ihramdan çıkılır.
4. Tıraş Olup İhramdan Çıkmak
İhramdan ancak saçlar tıraş edilmek suretiyle çıkılır.
Erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçlarının ucundan bir miktar keserler. Kısaltmada saçların uçlarından alınacak miktar, parmak ucu uzunluğundan daha az olmaz. Tıraş olduktan sonra umre ihramından çıkılmış olur. Hac için tekrar ihrama girinceye kadar eşiyle cinsel ilişki dahil, bütün ihram yasakları kalkar.
İhramdan çıkma aşamasına gelmiş ihramlı kimseler, birbirlerini tıraş edebilirler. Bu aşamaya gelmedikçe ihramlılar bir başkasını tıraş edemezler.
Kıran ve ifrad haccına niyet edenler ihramlı kalmaya devam ederler. Bu aşamada kesinlikle ihramdan çıkamazlar.
Temettu haccına niyet etmiş olanlar böylece umrelerini bitirip ihramdan çıktıktan sonra, hac için ihrama girinceye kadar Mekke’de ihramsız olarak kalırlar. Bu günlerini mümkün mertebe iyi değerlendirmelidirler. Beş vakit namazlarını Harem-i Şerifte kılmaya ve fırsat buldukça bol bol nafile tavaf yapmaya özen göstermelidirler. Uzaktan gelenlerin nafile namaz kılmak yerine, nafile tavaf yapmaları daha uygundur. Tavaf ve namazın dışında Mescid-i Haram’da Kur’an-ı Kerim tilaveti, dua, zikir ve tesbihatla meşgul olurlar.
Hac için ihrama girinceye kadar böylece ibadetlere devam edilir. Zamanı gelince hac için ihrama girilip vakfe için Arafat’a çıkılır.
5. Hac İçin İhrama Giriş ve Arafat’a Çıkış
Temettu haccına niyet edip de umresini yapmış ve böylece Mekke’de kalmakta olan hacı adayları uygulamada, hac için ihrama genellikle Zilhicce’nin sekizinci günü (Terviye günü) girmektedirler.
Buna göre Zilhicce’nin sekizinci gününe gelindiğinde Mekke’deki evlerde, umre ihramında belirtildiği şekilde ön hazırlıklar yapılır. Kerahat vakti değilse, iki rekat ihram namazı kılınır. Sonra: “Allah’ım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle.” diyerek niyet edilir. Arkasından telbiye getirilerek hac için ihrama girilir. Böylece tekrar ihram yasakları başlamış olur.
Hac için ihrama girildikten sonra, Arafat’a çıkmadan önce nafile bir tavafın (26) ardından haccın sa’yi yapılabilir. Haccın sa’yini bu şekilde önceden yapanlar artık “Ziyaret tavafı”ndan sonra sa’y yapmazlar. Fakat sünnete uygun olan, haccın sa’yinin Ziyaret tavafından sonra ve ihramsız olarak yapılmasıdır.
Bu şekilde ihrama girildikten ve arzu edildiği takdirde haccın sa’yi yapıldıktan sonra kafile ile birlikte Arafat’a hareket edilir.
İntikal esnasında telbiye, tekbir, tehlil, salavat getirilir ve bol bol dua edilir. Bu mübarek günlerin bereketinden olabildiğince yararlanılmaya çalışılır. Arafat’a varıp çadırlara yerleşilir. Hacı adayı bir süre istirahat ettikten sonra bütün varlığı ile Allah’a yönelip dua eder, telbiye, tekbir ve tehlil getirir, Kur’an okur, namaz kılar, günahlarına tevbe ederek göz yaşı döker, zikir ve tesbihle meşgul olur. Zeval, yani öğle vaktine kadar böylece ibadet etmeye devam eder.
6. Arafat’ta Öğle ve İkindi Namazlarının Birleştirilerek Kılınması
Öğle vaktine kadar çadırlarda ibadetle meşgul olunarak bu mübarek mekanın ve zamanın feyzinden ve bereketinden azami derecede istifade etmeye çalışan hacı adayı, öğleye doğru namaz için hazırlık yapar.
Öğle ezanı okunduktan sonra öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılınır. Buna “Cem-i takdim” denir. Öğle ve ikindi namazı birleştirilerek şöyle kılınır:
Ezan okunduktan sonra, önce öğlenin ilk sünneti kılınır. Sonra kamet getirilerek öğlenin farzı eda edilir. Selam verildikten sonra teşrik tekbiri getirilir. Arkasından tekrar kamet getirilerek ikindinin farzı kılınır. Selamdan sonra teşrik tekbiri getirilir. Böylece öğle ve ikindi namazı bir ezan ve iki kametle eda edilmiş olur.
Bu iki farz namazı arasında başka namaz kılmak mekruhtur. Bu sebeple öğlenin son sünnetiyle ikindinin sünneti kılınmaz.
Namazdan sonra Vakfe yapılır.
Öğle ve ikindi namazları cem-i takdim ile kılınırken seferî olanlar öğleyi de ikindiyi de ikişer rek’at olarak kılarlar.
7. Arafat Vakfesi
Vakfe Nedir?
“Vakfe”, durmak demektir. Arafat Vakfesi ise belirlenen zamanda hac için ihramlı olarak Arafat sınırları içinde bulunmaktır. Arafat vakfesi, haccın en önemli rüknüdür. Çünkü süresi içinde orada bulunamayanlar o sene hacca yetişememiş sayılırlar. Hz.Peygamber “Hac Arafattır” buyurmuştur.
Arafat, Mekke’nin 25 km. Güney doğusunda bulunan geniş bir alanın adıdır. Arafat vakfesi bu alanda yapılır. Bu geniş alanın sınırları levhalarla gösterilmiştir.
Arafat vakfesinin sahih olabilmesi için hac ihramına girmiş olmak ve belirlenen süre içinde Arafat’ta bulunmak gerekmektedir.
Arafat Vakfesinin Zamanı
Arafat vakfesinin zamanı, Zilhiccenin 9. günü, yani Arefe günü öğleyin Güneş’in tepe noktasına gelip Batı’ya meyletmeye başladığı andan (Zeval vaktinden) bayramın birinci günü fecr-i sadık dediğimiz tan yerinin ağarmaya başladığı ana kadarki süredir. Bu süre içinde her ne halde olursa olsun (uykuda, baygın, vakfenin farkında olsun, ya da olmasın) bir an orada bulunan kimse vakfe farzını yerine getirmiş olur. Uygulamada ise Arafat vakfesinin yapılışı aşağıda belirtildiği şekildedir.
Arafat Vakfesinin Yapılışı
Arafe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılındıktan sonra ayağa kalkılarak kıbleye karşı dönülür. Arafat duasının ayakta yapılması müstehaptır. Telbiye, tekbir, tehlil ve salavat getirilir. Tevbe, istiğfar ve dua edilir. Esas olan herkesin içinden geldiği gibi dua etmesidir. Ancak isteyenler Dua kitabındaki Arafat Vakfesi duasını okuyabilirler. Bir süre bu şekilde vakfe yapılıp bol bol dua edildikten sonra hacılar Arafat’tan ininceye kadar kalan süreyi yine ibadet, dua ve zikirle değerlendirmeye çalışırlar.
Arefe günü hac ihramıyla Arafat’ta bulunmak, bir müslüman için en büyük nasiplerden biridir. Çünkü, bu kutsal yerde ve bu mübarek zaman diliminde yapılan ibadetler geri çevrilmez. Bu itibarla müslüman Arafat’ta gönlünü her türlü dünyevi düşünce ve gailelerden arındırarak, bütün samimiyetiyle Allah’a yönelmeli, el açıp yalvarmalı, içine düştüğü günahları hatırlayıp göz yaşları içinde tevbe etmeli, af ve mağfiret dilemeli, kendisi, anne-babası, kardeşleri, çocukları, yakınları, milletinin fertleri ve tüm müslümanlar için içtenlikle dua etmelidir.
Arafat’ta içinde bulunulan zaman diliminin her dakikasının çok büyük kıymeti vardır. Bu değerli vakitleri faydasız konuşmalarla, lüzumsuz meşguliyetlerle ve pek gerekli olmayan eş-dost ziyaretleri ile geçirip heba etmemelidir. Hele hele başkalarına sıkıntı ve eziyet vermekten, kötü söz ve davranışlardan, haklı bile olsa bir takım gereksiz tartışmalardan şiddetle sakınmalıdır. Bilinmelidir ki, bu mübarek yerde sevaplar nasıl kat kat olursa, günahlar da öylece katlanır.
Güneş battıktan sonra Arafat’tan Müzdelife’ye intikal başlayacağından, akşama yakın gerekli şahsi hazırlıklar yapılır. Güneşin batmasıyla birlikte Arafat’tan Müzdelife’ye doğru hareket başlar. Kafileler belli bir plan dahilinde yola çıkarlar. Akşam namazı, Müzdelife’de yatsı vaktinde, yatsı namazıyla birleştirilerek (cem-i tehirle) kılınacağı için, kendi vaktinde kılınmaz. Yolda yine telbiye, tekbir, tehlil, salavat ve duaya devam edilir. Elden geldiğince bu kıymetli vakitler değerlendirilmeye çalışılır.
Müzdelife’ye varınca yatsı vaktinde, akşam ve yatsı namazı birleştirilerek kılınır.
8- Müzdelife’de Akşam ve Yatsı Namazları- nın Birleştirilerek Kılınması
Yatsı vakti girip ezan okunduktan sonra kamet getirilerek ilk önce akşam namazı kılınır. Selam verdikten sonra teşrik tekbiri getirilir. Sonra ezan okunmadan ve kamet getirilmeden yatsının farzı kılınır. Selamdan sonra yine teşrik tekbiri getirilir. Böylece iki vaktin farzı bir ezan ve bir kametle eda edilmiş olur. Buna “Cem-i tehir” denir. Bundan sonra yatsının son sünneti kılınabilir. Daha sonra vitir namazı kılınır.
Akşam ve yatsı namazları bu şekilde birleştirilerek kılındıktan sonra “vakfe” yapılacak zamana kadar ibadetle meşgul olunur. İhtiyaç varsa istirahat edilir. Şeytan taşlamada (cemaratta) atılacak taşlar toplanır. Bu taşların Müzdelife’den toplanması zorunlu değildir. Başka yerden de toplanabilir. Taşlar nohuttan büyük, fındıktan küçük olmalıdır. Taşların temiz olmama ihtimali varsa yıkanır.
9- Müzdelife Vakfesi
Müzdelife, Arafat ile Mina arasında ve Harem sınırları içinde kalan bir bölgenin adıdır. Müzdelife’nin sınırları levhalarla belirtilmiştir. Müzdelife’de vakfe yapmak haccın vaciplerindendir.
Müzdelife Vakfesinin Zamanı
Müzdelife vakfesi, bayram gecesi, gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadarki süre içerisinde yapılır. Bu süre içinde her ne halde olursa olsun kısa bir an burada bulunan kimse vakfe görevini yerine getirmiş sayılır.
Ancak sünnete uygun olan, Müzdelife vakfesinin sabah namazından sonra yapılmasıdır. Şu kadar var ki, izdiham sebebiyle belirtildiği gibi gece yarısından sonra vakfe yapıp ayrılmakta bir sakınca yoktur.
Müzdelife Vakfesinin Yapılışı
Yukarıda belirtilen süre içerisinde, Arafat vakfesinde olduğu gibi, telbiye, tekbir, tehlil, salavat getirilir ve dua edilir. Asıl olan herkesin içinden geldiği gibi dua etmesidir. Ancak isteyenler Dua kitabındaki “Müzdelife Vakfesi Duası”nı okuyabilirler.
Müzdelife vakfesinden sonra Mina’ya hareket edilir. Kafileler belli bir plan çerçevesinde yola çıkarlar. Yol boyunca telbiye, tekbir ve tehlile devam edilerek Mina’da kalınacak çadırlara gelinir. İsteyenler burada bir müddet istirahat edip ihtiyaç giderirler. Daha sonra izdihamın olmadığı uygun bir zamanda Büyük Şeytanı (Akabe Cemresini) taşlamak üzere şeytan taşlama (cemarat) mahalline gidilir. Uygulamada Türk hacıları genellikle akşam namazından sonra taşlamaya götürülmektedir.
10- Şeytan Taşlamak (Remy-i Cimar)
Bayramın 1,2,3 ve 4 üncü günlerinde Mina’da bulunan ve “Büyük Şeytan-Akabe Cemresi”, “Orta Şeytan-Orta Cemre” ve “Küçük Şeytan-Küçük Cemre” diye adlandırılan üç taş kümesine usûlüne uygun olarak taş atmak haccın vaciplerindendir. Bayramın birinci günü Büyük Şeytana 7, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her üç şeytana yedişerden 21′ er taş atılır. Taşlama küçükten büyüğe doğru yapılır. Ancak, Mina’da kalınmadığı takdirde dördüncü günü taş atılması gerekmez. Uygulamada bayramın dördüncü günü Mina’da kalınmadığı için bu gün taş atılmamaktadır.
Şeytan taşlama; kötülükleri, haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı bir protesto anlamı taşır. Şeytan taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytana, şeytanın yoluna uyanlara ve bütün kötülüklere karşı çıkışını sergilemiş ve kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağını ortaya koymuş olmaktadır.
Taşlamanın Yapılışı
Taşların atıldığı kümeye yaklaşarak, atılacak taş, sağ elin baş ve şehadet parmaklarının uçlarıyla tutulur. “Bismillah, Allahu ekber rağmen li’ş-şeytani ve hizbih” diyerek atılır. Taşların her biri ayrı ayrı atılmalıdır. Hepsi birden atılırsa tek taş atılmış sayılır. Taşlar, kümelerin üzerine veya kümeleri kuşatan havuzlara düşecek şekilde atılmalıdır.
Taşlamanın Zamanı ve Atılacak Taş Sayısı
a- Bayramın Birinci Günü
Bayramın birinci günü, Büyük Şeytana tarif edildiği şekilde “7″ taş atılır. Atılan ilk taşla birlikte telbiyeye son verilir. Birinci günkü taşlamanın zamanı gece yarısından itibaren başlar, bayramın ikinci günü tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
b- Bayramın İkinci Günü
Bayramın ikinci günü, küçüğünden başlanarak her üç şeytana 7′şerden toplam 21 taş atılır. İkinci günkü taşlama zeval vaktinde yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
c- Bayramın Üçüncü Günü
Bayramın üçüncü günü de ikinci günde olduğu gibi küçük şeytandan başlamak üzere her üç şeytana 7′şerden toplam 21 taş atılır. Üçüncü günde taşlamanın zamanı zeval vaktinden yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
d- Bayramın Dördüncü Günü
Bayramın dördüncü günü tan yeri ağarıncaya kadar Mina’dan ayrılmamış olanlar, tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar her üç şeytana “7″şerden toplam 21 taş daha atarlar. Tan yeri ağarmadan Mina’dan ayrılanların bu günün taşlarını atmaları gerekmez. Uygulama da böyledir.
Taşlamalarda, çok kalabalık olan gündüzün izdihamlı saatleri yerine, tenha olan gece saatleri, ya da akşam saatleri tercih edilmelidir.
Küçük ve orta şeytanlara taş atıldıktan sonra, mümkünse bir kenara çekilip dua edilir. Büyük şeytana taş atıldıktan sonra beklenmez, orası hemen terk edilir.
Taşlamada Vekâlet ve Atılamayan Taşların Kazası
Gücü yetenlerin taşları bizzat kendilerinin atmaları gerekir. Vekalet vererek başkasına attıramazlar. Hastalık, yaşlılık ve sakatlık gibi mazeretlerle taşları bizzat kendisi atamayacak durumda olanlar, vekâlet vererek taşları bir başkasına attırırlar.
Vaktinde atılamayan taşların, bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar atılması vaciptir. Atılmadığı takdirde ceza gerekir.
11- Hac Kurbanı (Şükür Hedyi)
Temettu ve Kıran haccı yapanların, hac kurbanı (şükür hedyi) kesmeleri vaciptir. Her ne kadar sünnete uygun olan, hac kurbanının, büyük şeytana taş attıktan sonra kesilmesi ise de, taş atmadan önce de kesilmesi mümkündür. Hac kurbanı, Harem Bölgesi sınırları içerisinde, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren kesilir.
Hac kurbanının etinden sahibi dahil herkes yiyebilir.
Temettu ve Kıran haccı yapanlar, Kurban kesme imkânı bulamazlarsa bunun yerine on gün oruç tutarlar. Bu on gün orucun üç günü, hacdan önce ve hac ihramına girdikten sonra (Mekke’de) tutulur. En uygunu 7, 8 ve 9. Zilhicce günlerinde tutulmasıdır. Geri kalan yedi gün ise, bayramın dördüncü gününden sonra olmak üzere, hacdan sonra tutulur. Bu yedi günün memlekete döndükten sonra tutulması daha uygundur. Bunların peşpeşe tutulması şart değildir.
Hacılar, Kurban Bayramında şartlarını taşıyan her müslümanın kesmekte olduğu kurbanı (Udhiyyeyi) kesmek zorunda değillerdir. Fakat sevap kazanmak için nafile olarak kesebilirler. Nafile olarak bu kurbanı kesmek istedikleri takdirde vekâlet vererek memleketlerinde kestirmeleri daha uygun olur.
12- Tıraş Olup İhramdan Çıkma
Bayramın birinci günü Büyük şeytana taş atılıp kurban kesildikten sonra tıraş olup ihramdan çıkılır. Her ne kadar sünnete uygun olan, önce Büyük Şeytana taş atmak, sonra kurban kesmek, daha sonra da tıraş olup ihramdan çıkmak ise de, taş atmadan, ya da kurban kesmeden önce de tıraş olup ihramdan çıkmak mümkündür.
Umre ihramından çıkış konusunda da anlatıldığı gibi, ihramdan çıkmak için erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçlarının ucundan bir miktar keserler. Böylece hac ihramından çıkışın birinci aşaması gerçekleşmiş olur. Buna “ilk tehallül” denir.
Bu aşamada eşiyle cinsel ilişki dışında bütün ihram yasakları kalkar. Cinsel ilişki konusundaki yasak ise, ancak Ziyaret tavafından sonra kalkar.
13- Ziyaret Tavafı
Ziyaret tavafı, haccın farzlarındandır. Haccın iki rüknünden birisidir. Buna “İfada tavafı” da denir
Ziyaret Tavafının Vakti
Ziyaret tavafının vakti, bayramın ilk günü gece yarısından itibaren başlar, ömrün sonuna kadar devam eder. Uygulamada ziyaret tavafı, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılmaktadır.
Ziyaret tavafının, bayramın ilk üç gününde yapılması usûle uygun ise de, daha sonraki günlerde de yapılabilir
Ziyaret Tavafının Yapılışı
Önce, “Allah’ım! Senin rızan için ziyaret tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diyerek niyet edilir. Daha sonra Hacer-i Esved hizasına gelerek “Tavafın Yapılışı” konusunda anlatıldığı gibi tavafa başlanır ve yedi şavtla tavaf tamamlanır. Tavaf tamamlandıktan sonra belirtildiği şekilde tavaf namazı kılınır. Böylece haccın ikinci rüknü de tamamlanmış olur. Ziyaret tavafının tamamlanmasıyla hac ihramından çıkışın ikinci aşaması da gerçekleşmiş olur. Buna “ikinci tehallül” denir. Böylece eşiyle cinsel ilişki yasağı da ortadan kalkmış olur.
Ziyaret tavafının, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılması sünnete daha uygundur.
Özel hallerinde bulunan kadınlar, ziyaret tavafını bu halleri sona erinceye kadar ertelerler.
Arafat’a çıkmadan önce haccın sa’yini yapmamış olanlar, ziyaret tavafından sonra bu sa’yi yaparlar.
14- Haccın Sa’yi
Sa’y yapmak, haccın vaciplerindendir.
Arafat’a çıkmadan önce haccın sa’yini yapmamış olanlar ziyaret tavafının ardından, “Allah’ım, Senin rızan için hac sa’yini yapmak istiyorum, bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet ederek daha önce “Sa’y” konusunda belirtildiği şekilde hac sa’yini yaparlar.
Hac sa’yinin, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılması sünnete daha uygundur.
Bundan sonra hacı, Mekke’de kaldığı süre içinde beş vakit namazı Harem-i Şerif’te kılmaya özen gösterir. Bol bol nafile tavaf yapar. Mekke’den ayrılacağı sırada da “Veda Tavafı” yapar.
15- Veda Tavafı
Hacca uzaklardan yani Mikat sınırları dışından gelmiş olanların (Afakilerin) Mekke’den ayrılmadan “Veda Tavafı” yapmaları vaciptir. Bu, hacıların hacla ilgili olarak yapacakları son görevdir (nüsüktür). Buna “Sader Tavafı” da denir.
Veda Tavafı, “Allah’ım! Senin rızan için Veda tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edilerek tıpkı diğer tavaflar gibi yapılır. Tavafın arkasından, tavaf namazı da kılındıktan sonra çokça dua edilir, af ve mağfiret dilenir. Göz yaşı dökülür. İsteyen Dua kitabındaki veda tavafından sonra okunacak duayı okuyabilir.
Nihayet ayrılığın üzüntüsü içinde göz yaşlarıyla Kâbe’ye ve Mescid-i Harama veda edilir.
Ziyaret tavafından sonra herhangi bir nafile tavaf yapılıp veda tavafı yapılmadan Mekke’den ayrılma durumunda kalınmışsa, yapılan bu nafile tavaf, veda tavafı sayılır.
Özel hallerinde bulunan kadınlar, bu durumları sona ermeden Mekke’den ayrılmak zorunda kalırlarsa, veda tavafı yapmazlar, bundan dolayı bir ceza da gerekmez.
Haccın Çeşitleri
1. İfrad Haccı : Umresiz yapilan hac demektir. Haci adayi ihrama girerken sadece hacca niyet eder ve hac vazifelerini yerine getirir. Ifrad hacci yapanlara kurban kesmek vacib degildir.
2. Temettu Haccı : Umre ve hacci ayri ayri ihrama girerek yapmaktir. Haci adayi önce umre için ihrama girip umre vazifelerini yapar ve ihramdan çikar. Günü gelince yeniden ihrama girerek hac vazifelerini yerine getirir. Temettu haccinda kurban kesmek vacibdir.
3. Kıran Haccı : Umre ve hacci bir ihramda yapmaktir. Haci adayi ihrama girerken hem umre, hem de hacca niyet eder. Önce umreyi yapar fakat ihramdan çikmaz, sonra da hacci yapar. Kiran haccinda da kurban kesmek vacibdir.
Hacca gitmek isteyen bir kimse bu üç çesit hacdan hangisini dilerse onu yapar. Usulüne uygun olarak hangisini yaparsa hac görevini getirmis olur.
İhram, Telbiye, Tavaf, Sa’y ve Vakfe :
İhram : Hac veya umra yapacak olan kimsenin diger zamanlarda helal olan bazi fiil ve davranislari belirli bir süre kendisine haram kilmasidir. Hac veya umreye niyet etmek ve telbiye getirmekle ihrama girilmis olur.
Telbiye : Ihramli olarak ve yüksek sesle : « Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke la serike leke lebbeyk, innel’hamde ve’n ni’mete leke ve’l-mülk, la serike lek. » demektir. Kadinlar hafif sesle telbiye getirirler.
Tavaf : Kabenin etrafini usulüne göre yedi defa dolasmaktir.
Sa’y : Kabenin yakininda bulunan Safa ile Merve tepeleri arasinda gidip gelmektir. Bu gidis-gelisler, Safa’dan Merve’ye dört, Merve’den Safa’ya üç olmak üzere yedi defadir.
Vakfe : Hacda Arafat ve Müzdelife denilen yerlerde belirli zamanlarda bir süre kalmaktir. Arafat vakfesi farz, müzdelife vakfesi vacibdir.
HACIYA TAVSİYELER–1
Hacı “Mahşerin provasına” çıkacak. İhramını kefeni bilecek, geride bıraktıklarını Allah’a emanet edecek ve Hz. İbrahim’in binlerce yıl öteden gelen davetine koşacak. Yeryüzünün göbeğine, insanlığın ilk misafirhanesine, dünyanın ilk mabedine yürüyecek.
Hz. İbrahim’in, Hz. Hacer’in, Hz. İsmail’in, Hz. Muhammed’in kokusunun peşine düşecek. Arafat’ta marifete erip Adem gibi “adam” olacak. Meş’ari’l-Haram’da (Müzdelife) şuura erecek. Mina’da, içindeki ve dışındaki şeytanlarla savaşmak için atış talimi yapacak. Kurban kesip Hz. İbrahim ve İsmail’in teslimiyetini örnek alacak. Dahası, İsmail’i almayıp üstüne bir de İshak’ı bahşeden Allah’ın cömertliğine bakıp, “Eğer Allah isterse, almak için istemez, vermek için ister” diyecek ve Allah için verme yarışına girecek.
İşte böyle bereketli bir yolculuk hac yolculuğu.. Kim için? Tabii ki her giden için değil. Eğer işin şuurunda değilse kişi, değil gitmek, Kâbe’nin avlusunda yaşayıp ölse hiçbir şey fark etmez. Unutmayın, Ebu Cehil’in evi Kâbe’ye Allah Resulü’nün evinden yakındı.
Gidip “acı” olmak da var, gidip “hacı” olmak da. Mührü bozulmadan gidip gelenler, zahmetli bir turistik yolculuk yapmış olurlar. Anadan doğduğu günkü gibi temiz ve pak dönmek isteyenler, haccı “ana rahmine” bir yolculuk bilmeliler. Ana rahmine yolculuk yapan insan, yiyecek, içecek, giyecek derdine düşmez. Ana rahminde bunların esamisi okunmaz. Tüm unvanlarını, statülerini, afrasını, tafrasını bırakır. Tüm elbiselerinden soyunur gibi dünyayı soyunur. “Rahmeti” bir ihram gibi kuşanır.
HACCA GİTMEDEN YAPILMASI GEREKENLER:
1-Hacc nedir? Tavafın anlamı ne? Neden say yapıyoruz? Arafat’a çıkmak ne anlama geliyor? Şeytan taşlamak neyi ifade ediyor? Haccın kabul olunması için “bilinçli bir Hacc menasiki” yapılması
gerekir. Bu nedenle Hacca gitmeden önce bilinçlenmeliyiz. Hac ile ilgili kitaplar okuyarak hazırlığımızı tamamlamalıyız. Sadece maddi hazırlık değil, manevi açıdan yani imani yönden de hazırlanmalıyız. İşte böyle kitaplardan bazılarını hacı adaylarına öneriyoruz! Mutlaka okuduktan sonra Hacca gidiniz!
1-Haccı Anlamak-Diyanet yayınları 2- İmam-ı Gazali- Haccın Sırları ve Hikmetleri 3- Ali Şeraiti- Hacc
2-Gittiğiniz gibi dönecekseniz, bu yola hiç çıkmayınız, döndüğünüz zaman yine eskisi gibi olacaksanız çıkmak için iyice düşününüz, bir sıfat kazanmak için ise bu yolculuk, niçin gittiğinizi yeniden düşününüz..
3- Bu yola çıkmak için ruhunuz, aklınız, imanınız ve bedeniniz ile birlikte karar veriniz.
4-Her gün yürüme alıştırmaları yapın ilk gün 500 metre olarak başlayın bu alıştırmalara her gün ilaveler yaparak günde 5 kilometreye kadar çıkartın çünkü yürümek zorunda kalacağınız günler daha çok olacaktır hafif yokuşlu yollarda bunu yaparsanız daha iyi olur
5- Eşinizle, dostunuzla özellikle komşularınızla helalleşerek, iki rekât sefer namazı kılıp gusül abdesti aldıktan sonra yola çıkınız.
6-Menenjit aşısını sadece müftülüğün bildirdiği yerde vurulacaktır menenjit aşı kartını yanınızda cidde havaalanından geçinceye kadar muhafaza etmelisiniz.
7- Hem kendinizi hem de eşyanızı başkalarına yük etmemek için az eşya alınız, gidiş ve dönüşteki yük hakkınız bütün havayollarında 30 kgdır unutmayınız.
8- Valizler aynı model olduğu için uzaktan fark edilebilecek büyük bir işaret yapıştırılarak belirlenmelidir.
9- Eğer yanınızda çok para götürmek istemiyorsanız Türkiye’de ilan edilen banka hesabına para yatırabilir ve dilediğiniz zaman Mekke ve Medine’de diyanet muhasebelerinden paranızın tamamını veya bir kısmını çekebilirsiniz ancak Arafat’a çıkmadan bir hafta önce ve Arafat’tan bir hafta sonra para çekme imkânınızın olmadığını aklınızdan çıkarmayın.
10-Herkesin pasaportu kendisinde olmalı ve herkes kendisine verilen aşı kartı ve yurt dışı harç pulu yanımıza alınmalı. Evraklarında eksiklik olmadığını otobüse binmeden önce kontrol etmeliyiz.
11- Kafile belli olduğunda bütün görevlilerin telefon ve görev yeri bilgilerini hemen elde etmelidir.
12-Terlik (ortepedik) veya sandalet türü ayakkabı tercih edilmeli. Bir Güneş gözlüğü de götürün.
13- Sağlık problemi olanlar ilaçlarını ve sağlık raporları varsa mutlaka almalı.
14- Pişik kremi ve pudra itiyaden alınmalı. Pamuklu iç çamaşırı en az 4–5 takım olmalı.
15- Mutlaka cep telefonumuz yanımızda olmalı. Din görevlisinin, merkezlerimizin ve otelimizin telefonlarını kaydetmeliyiz.
16- Dar olmayan ve lastiksiz veya lastiği bol pamuklu çoraplar götürmeliyiz.
HACIYA TAVSİYELER–2
HAC İBADETİNİ YAPARKEN YAPILMASI GEREKENLER:
1- Dünyanın neresinden gelirse gelsin oraya gelenlerin hepsine kardeş gibi bakmalı, kendilerine bir yanlışlıkları hatırlatıldığında bunu bir onur vesilesi yapmayarak verilen bilgi ve yapılan nasihatten yararlanmalıdırlar
2-Günah işlemeye, kavga ve dövüş etmeye karşı kendinizi korumalısınız. Sabırlı olanlar hacı olur.
Adınız sabır soyadınız sebat olmalı.
3- Tavafın mescid-i haram’ı selamlama olduğunu bilmelisiniz tavaf, Allah Teâlâ’nın eda edilişi esnasında konuşmayı mubah kıldığı bir namazdır bundan dolayı küçük ve büyük pisliklerden temiz olmak ve avret yerinin kapalı olması gerekir
4- Kâbe’yi görür görmez dua etmelisiniz. O sırada yapılan dualar kabul edilir dualar Arapça ya da Türkçe yapılabilir önemli olan dua ederken ne söylendiğinin bilinmesidir. Allah sizi hangi dilde dua ederseniz edin anlar hatta hiç konuşmasanız, dua etmeseniz dahi kalbinizden geçeni bilir Allah ile kul arasına dil giremez. Çünkü sevginin, yakarışın dili olmaz. İlk duamız:”Ya Rabbi burada ve buradan sonra yapacağım bütün dualarımı kabul eyle!”.
5-İnsanların ne yaptığını takip etmeyi bırakıp kendi amellerine ve ibadetine önem vermelisiniz.
6-Hacer-i esved’i öpmek için sıkışıklık ve izdiham oluşturmamalı çünkü Hacer-i Esved’i öpmek sünnet, kendine ve başkalarına eziyet vermemek ise vaciptir vacibin uygulanması sünnetten daha evladır Allah en iyi bilendir.
7- Hacının tavaf esnasında huşu içinde olması ve kalbinin de başka şeyler ile meşgul olmaması müstehaptır.
8- Arefe günü tembellik, uyuşukluk ve vakti boşa geçirmekten kaçınınız kendinizi dua ve zikirle meşgul ediniz çünkü Resulüllah (sav) şöyle buyurmuştur: (duaların en hayırlısı arafe günü yapılan duadır)
9- Dua yaparken mümkün mertebe Kâbe’ye yöneliniz.
10- Peygamber (sav)’in sünnetine tam olarak uyunuz ve vakarlı hareket ediniz.
11- Namazları mübarek Ravda’da kılmaya önem veriniz (çünkü orası cennet bahçelerinden bir bahçedir).Mümkünse yeşil halının üzerinde kılın.
12- Kabirlerin duvarlarına el-yüz sürmeyiniz ve öpmeyiniz.
13- Medine’de sakin, vakarlı ve edepli olarak hareket ediniz (çünkü sen peygamber (sav)’in ve ashabının ayak bastığı yerlerde yürümektesin).
14- Gülmeyiniz ve yüksek sesle konuşmayınız çünkü Resulüllah (sav)’in yanında yüksek sesle konuşmak hayırlı amelleri boşa çıkartır.
15-Kâbe’den fazla çarşı pazarı tavaf etmek, Kâbe’ye karşı ayıptır. Milletin evi takke, tespih ve seccade doldu. İsraftan başka bir şey olmayan bu tür hediyelerin yerini, okuyanı diriltici bir hacca ikna edecek kitaplar almalı.
16- Makam-ı İbrahim’e ve Kâbe’nin duvarlarına elinizi yüzünüzü sürüp öpmeyiniz bu, sünnete aykırı olan bir bidattir Allah her şeyin en doğrusunu bilir.
17- Eğer çok kalabalık ise tavaftan sonra makam-ı İbrahim’in arkasında namaz kılmak için ısrar etmeyiniz harem-i şerif’in herhangi bir yerinde de kılmanız caizdir.
18- Kadınların ihramdan çıkarken (saçlarını kısaltırken) saçlarını erkeklere göstermemeleri gerekir
19- Klimalı ortama birden geçmemeliyiz. Fanının önüne geçmemeliyiz. Odamızı her gün havalandırmalıyız.
20-Otobüslere ve uçağa bindiğinizde ön koltukları size hizmet edecek hocalarınıza bırakınız.Hizmetin daha iyi olması için,yer veya yatak kavgası yapmayalım.
21-Hocalar sizin dini hizmetinizi yapmanıza yardımcı olacaktır. Ama sizin de onlara yardımcı olmanız lazımdır. Böylece bu ibadetimiz zahmet değil, rahmet olacaktır.
22-Unutmayın fotoğraf çekmeye veya gezip de yemeye içmeye gitmediniz. Manevi havayı hissetmelisiniz.
23-Bol bol kendinize ve ümmet-i Muhammede dua ediniz. İnci-boncuk değil güzel hatıralarla ve kazanımlarla gelin.
Bayanların Ravza-ı Mutahhara Ziyaret Saatleri
Sabah: 07.00 11.00 Öğle : 13.30 15.30 Akşam: 21.30 23:00
Allah kabul eylesin.
HAC VE UMRE
1-DÜNYADAN SOYUNUP İHRAMA GİRMEK:
Rabb’inin ‘dünyayı ve içindeki herşeyi bırak bana gel’ çağrısına Lebbeyk!.”Sana geldim Allah’ım. Çağırdın koşup geldim. Sana geldim, Senin hiçbir yardımcın, ortağın, benzerin yoktur. Koşup sana geldim, hamd sana mahsustur ve nimet sadece Sana aittir, mülk de umumen Senindir, hiçbir ortağın yoktur Senin!”
İhram kefene benzediği gibi, ihrama giren de ölüye benziyor. Tıpkı ölü gibi, ihramlı biri hiçbir bitkiyi koparamaz. Hiçbir canlıya zarar veremez. Hiçbir kimseyi incitemez. Hiçbir koku sürünemez. Sadece Rabbini düşünür. O’nun huzurunda olduğunu hissederek huzur bulur.
2-DÜNYAYI BIRAKIP KABE’Yİ TAVAF ETMEK:
Kabe, Hz.Adem (as)’ın yer yüzünde inşa ettiği ilk mabedtir. İnsanı hayvaniyetten kurtarıp melekler ötesine taşıyan insaniyet miracının ilk basamağıdır. Hacılar, maneviyet semasına Kabe’yi tavaf ederek yükseliyor. Tıpkı atomlar, yıldızlar ve galaktik sistemler gibi ilahi aşkın cazibesiyle Mevlevi gibi dönüyor. Bir ömür boyu peşinde koştuğu, etrafında dolandığı dünyalıkların kendisine fayda vermediğini itiraf ederek, tövbe ve istiğfarla Bir’i temsil eden Kabe’nin etrafında dolanmaya başlıyor. Diğer hacılarla bir olup, Molla Cami’nin tavsiyesine uyup, yalnız Biri istiyor. Yalnız Biri çağırıyor. Yalnız Biri talep ediyor. Yalnız Biri görüyor. Yalnız Biri biliyor be yanlız Biri anıyor. Hakiki mahbub, hakiki matlub, hakiki maksudun tek bir Zat olduğunu anlayıp, tekbir çekiyor.
Her hacı, sonsuzluk aleminin bir taşına gösterdiği ilgiyle fenadan yüzünü çevirip sonsuz kıymetteki bekaya talip olduğunu beyan ediyor “Faniyim, fani istemem. Acisiz,m aciz olanı istemem. Ruhumu Rahmana teslim eyledim, gayrı istemem” diyerek fani dünyayı geride bırakıyor. Beka aleminin taşını görünce adeta şöyle feryat ediyor: “İsterim, fakat bir yarı Baki isterim. Zerreyim, fakat hiç sönmeyen bir güneş isterim.”
3-ARAFAT’TA ADEMVARİ TÖVBE VE İSTİĞFAR:
Adem (as) da Cebeli-Rahme’de tövbe ve istiğfar etmiş ve affa mazhar olmuştu. Hz.Adem (as) neslinden gelen hacılar da, bir ömür şeytana tabi olmanın pişmanlığı içinde aynı mekanda ellerini açıyordu. Pişmanlık duyup tövbe ve istiğfar ediyordu. Binbir günah ve hatalarını itiraf edip, sonsuz şefkat ve merhamet sahibinden af talep ediyor ve affedilmesi için Allah’a şöyle yakarıyordu: “Eğer kemâl-i rahmetinle kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o Senin şânındır. Çünkü Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki dergâhına gidilsin. Senden başka hak mâbud yoktur ki ona iltica edilsin”
4-MÜZDELİFE’DE HAŞİR SABAHINI YAŞAMAK:
Gün batımıyla başlayan göçün ikinci durağı Müzdelife’dir. Ölümle gelen ikinci durak kabirdir. “Zelife” yaklaşmak, “müzdelife” yaklaşma yeri anlamındadır. Müzdelife’de biraz daha yaklaştın gideceğin yere ve bildin artık bu yolun sonunu, hem de “aynel yakîn” olarak. Artık her şeyin şuuruna erdin. Nasıl bir yolcu olduğunu iyice anladın.
Arefe ile bayramın gecesi, hayat ile ebedi hayatın istirahatgâhı kabir gibi. Şimdi istirahat et, rüyalar gör. Sabah hesap var. Arafat’ta hâsılat iyi ise endişe etme. Arafat’ın hâsılatı iyi değilse kâbuslar görürsün. Çünkü yarın her nimetten sorguya çekileceksin Mina’da. Müzdelife’de karanlığın ortasında yapayalnızsın. Arafat’taki duruşuna göre, rüyanda ya cenneti görecek ya da cehennem çukuruna düşmüş gibi olacaksın. Arafat’ta cenneti elde edecek hayatı yaşadınsa korkma, korkulu rüya görmeyecek rahat bir şekilde yarına uyanacaksın ve bayram yapacaksın. “Meş’aril Haram” his, algılama, duyu, bilinç yeri, gerçeğe erilen, gaybın açığa çıktığı yer.Dördüncü perde açılmakta, hacılar Mina’ya akmakta ve insanlık Mahşer’e toplanmaktadır.
5-CAMARATTA ŞEYTANI TAŞLARKEN ŞEYTANA UYMAMAK:
Hz.İbrahim (as) gördüğü sadık rüyanın gereğini yapmaya giderken şeytan onu kandırmaya çalışmıştı. Şeytanı taşlayarak ilahi emrin gereğini yerine getirebilmişti. Öyleyse, şeytanı taşlamayan, yani onun telkin ve teşviklerine hayır demeyen, hayırlı amel ve farz olan ibadeti yapamazdı.
6-KURBAN KESMEKLE MASİVAYLA BAĞLARI KOPARMAK:
Mal ve evlat insanı Allah’tan koparıp dünyaya bağlayan şeyler. İnsan, kalbindeki sevgiyle Allah’la bağ kurmak yerine masivaya bağlandığında hata yapar. Kurban, Allah’a yönelen insanın masivayla olan bağlarını kesmesidir. Allah’tan gayrı hiçbir şeyin bizzatihi muhabete layık olmadığını anlamasıdır. Güneşin aynalardaki yansımalarına aşık birinin güneşi görünce aynaları bırakması gibi insan varlık aynalarında gördüğü güzellik, ihsan ve kemallin kaynağını farkedince O’na yöneliyor.
7-HACERVARİ SAY EDİP ZEMZEM BULMAK:
Say, Hz.Hacer validemizin izini takip edip, Safa ve Merve tepeleri arasını turlamaktır. Hz.Hacer, çöl sıcağında susuzluktan ölecek oğluna su bulmak için iki tepe arasında yedi defa gidip gelip gelmişti. Yedincisinde Hz.İsmail’in yanında fışkıran su sesini duyunca büyük bir sevinçle şükretmişti. Bizim için zemzem rızkı temsil ediyordu. Çöl ise dünyayı. İnsan bu dünya çölünde rızkını ararken çoğu zaman Rezzak’ı unutuyor. Rızkı maddi sebeblerden biliyor. Elmayı ağaçtan, sütün inekten, balı arıdan bilmek gibi. Oysa, sebeblerin en kudretlisi olan insanın yaptığı tek bir rızık yokken akılsız bitkiler ve ilimsiz hayvanlar nasıl rızık yapsınlar. Bütün nimetler doğrudan doğruya Allah’tan geliyor. İnsan çalışmasıyla rızkı talep eder. Yani, Allah say yaptırtmakla nazarımızı asıl nimet sahibine çeviriyor.
Hac bitip, veda tavafını yapınca, Kâbe, hacıların gühanlarını örtüsüne çekip kararırken onların kalbini ve ruhunu ihramları gibi ak ediyor. Yeni doğmuş bebekler gibi günahsız olarak memleketlerine yolcu ediyor.
HAC-UMRE DÖKÜMANLARI için Tıklayınız
Umre kelimesi, ziyaret etmek anlamına gelmektedir. Dini bir terim olarak umre, “Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kâbe’yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve tıraş olup ihramdan çıkmaktan” ibarettir.
Umre kelimesi, ziyaret etmek anlamına gelmektedir. Dini bir terim olarak umre, “Belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kâbe’yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve tıraş olup ihramdan çıkmaktan” ibarettir.
Umrenin iki farzı vardır: İhram ve tavaf. Bunlardan ihram şart; tavaf, rükündür. Vacipleri ise sa’y ile tıraş olup ihramdan çıkmaktır. Ömürde bir defa umre yapmak sünnettir.
Umrenin pek çok fazileti vardır. Özellikle Ramazan ayında yapılan umrenin sevabı pek çoktur. Hz. Peygamber umre hakkında şöyle buyurmaktadır : “Umre, diğer bir umre ile arasındaki günahları siler”(7) “Ramazanda yapılan umrenin sevabı bir haccın sevabına denktir.
Umre için belirli bir zaman yoktur. Her zaman yapılabilir. Ancak, Arefe günü sabahından bayramın dördüncü günü akşamına kadar yapılması mekruh görülmüştür.
Umre yapmak isteyenler, gerekli hazırlıkları yaptıktan ve iki rek’at ihram namazı kıldıktan sonra, “Allah’ım! Senin rızan için umre yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edip “telbiye” söyleyerek ihrama girerler. Bu şekilde ihrama girdikten sonra Kâbe’yi usulüne göre tavaf ederler. Nihayet Safa ile Merve arasında sa’y yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkarlar. Böylece umre tamamlanmış olur.
HACLA FARKLARI
1) Umre’nin belirli bir vakti yoktur.
2) Umre’nin Arafat ve Müzdelife vakfeleri yoktur.
3) Umre’de Cem-i Takdim ve Cem-i Tehir yoktur.
4) Umre’de şeytan taşlama yoktur.
5) Umre’de Kudüm Tavafı ve Veda Tavafı yoktur.
6) Umre’ de kurban kesrnek yoktur
Dikkat Edilecek Hususlar- – Helal para temin etmeli, alacaklarını almalı, borçlarını ödemelidir. Bu mümkün değilse yazı ile tevsik etmelidir.
- – Aile efradı, hısım ve akrabaları ile helalleşmelidir.
- – Aşırıya kaçmadan yol hazırlığı yapmalıdır.
- – Güneşin altında fazla dolaşmamalıdır.
- – Otellerde soğutucular gereksiz ve uygunsuz kullanılmamalıdır.
- – Yağlı yemeklerden ve dışarıda satılan yemeklerden kaçınmalıdır.
- – Buzlu su ve içeceklerden içmemelidir. Kusurlu insanları affetmelidir.
- – Elbiselerin beyaz ve pamuklu olmasına dikkat ilmelidir.
- – Lüzumsuz alışverişlerle vakit geçirmemelidir. Malayani hareket ve davranıştan kaçınmalıdır.
UMRE NASIL YAPILIR?
1- Mikât sınırlarının birinde ihrama girilir ve niyet edilir.
2- Telbiye, tekbir, tehlil salevat-ı şerife okunarak Harem-i şerife girilir. Niyet edilip umre tavafı yapılır. Tavaf esnasında ilk üç şavtta ıztıbâ ve remel de yapılır.
3- Tavaf namazından sonra Mes’aya gidilerek umrenin sa’yi yapılır.
4- Tıraş olunup ihramdan çıkılır. Böylece umre tamamlanmış olur. Umrede Arafat, Minâ, Müzdelife’deki menâsik, kudum ve veda tavafı yoktur.
Umre ve Tavaf
Kâbe’ye yaklaşılarak, Umrenin rüknü (farz) olan tavafı yapmak için Allah’ım Umremin tavafını yapmak istiyorum. Kolaylaştır ve kabul buyur denilerek niyet edilir. Bu arada erkekler ihram elbisesinin üst parçasını sağ omuzlarını açıkta bırakacak şekilde örtünürler. Tavaf namazı omuzlar örtülü olarak kılınır. Sembolik değer taşıyan Hacerul-Esved (siyah taş) elle dokunulup öpülerek veya elle dokunularak tavafa başlanır. Hacda ve umrelerde kalabalık sebebiyle öpme ve dokunma mümkün olmadığından Hacerul Esved karşıdan selamlanır selamlama sünnettir. Eller kulak hizasına kadar kaldırılır Hacerul Esved üzerine konur gibi yapılarak selamlanır.Selamlama ile tavafa başlanırken Bismillahi Allahuekber denilir. Selamlama yedi dönüşten ibaret olan tavafın her bir dönüşüne (şaft) başlarken tekrarlanır.
Tavaf sırasında kitapçığımızda sunulan dualar yapılabileceği gibi, içimizden geldiği gibi de dua edilebilir. İsteyen tavaf sırasında Kur’an okuyup değişik zikirler de yapabilir. Ancak Rüknü Yemani ile Hacerul Esved köşeleri arasında Peygamber Efendimizin okudukları Rabbena Atina duasının okunması onun sünnetini izlemek olur.
Tavaf namaz gibidir. Ancak zaruri faydalı ve öğretici sözler söylenebilir. Tavaf bitince Makam-ı İbrahim’in bir diğer ifadeyle Mescid-i Haram’ın namaz kılınabilecek uygun bir yerinde tavaf namazına niyet edilerek aynen ihram namazı gibi iki rekat tavaf namazı kılınır. Bu namaz vaciptir. Ardından dua edilir. Tavaf namazı ve duasından sonra bir miktar zemzem içilir bir miktar da başa serpilebilir. Daha sonra da Hacerul Esved el işareti ile selamlanarak say yapmak için sefa tepeciğine gelinir.
Umrenin Say’ı
Say takriben 400 m. uzunluğundaki safa ve merve tepecikleri arasında yapılır. Safa’dan Merve’ye dört gidiş, Merve’den Safa’ya üç gelişten ibaret olan say safa tepeciğinde başlar. Vacip olan Sa’ye niyet edilerek başlanır. Say yapılırken yeşil ışıklı işaretler arasında kısa adımlarla ve alımlı tavırlarla koşarcasına yürünür. Buna Hervele denir ve sünnettir. Hervele Hz. Hacer’in hatırasını sembolize ettiği için kadınlarda arzu ederlerse yapabilirler. Sa’yin gidiş ve gelişlerinde sunduğumuz müşterek zikirlerin okunması sünnettir. Sunulan duaların veya benzerlerinin yapılması ise sa’yin bereketlerini arttırır. Say yaparken Kur’an okunabildiği gibi değişik zikirlerde yapılabilir.
Umrede Saç Kesmek Kısaltmak
Sa’yin Merve tepeciğinde bitirilmesinden sonra dua edilir. İkamet mahallinde erkekler daha faziletli olduğu için saçlarını dipten keserek veya uçlarından bir parmak boğumu kısaltarak umre’lerini tamamlamış olurlar. Vacip olan saç kesme işini umreci bizzat kendisi de yapabilir. Saçların kesilmesiyle birlikte ihramlılık hali sona ermiş ve ihram yasakları da kalkmış olur.
HAC-UMRE DÖKÜMANLARI için Tıklayınız
Vize İçin Gerekli Belgeler
Uçuş tarihinden itibaren en az 7 ay geçerli ve ÇİPLİ Pasaport,
TC Kimlik numaralı nüfus cüzdanının arkalı- önlü fotokopisi,
2 adet vesikalık fotoğraf (arka fon beyaz),
45 yaşının altında eşi ile gideceklerden evlilik cüzdan fotokopisi veya nüfus kayıt örneği,
Çocukları ile giden ailelerden nüfus müdürlüğünden alınmış vukuatlı nüfus kayıt örneği,
45 yaşının altında yalnız bayanlar yanlarında birinci dereceden akrabası olmadan Suudi Arabistan kanunlarına göre kesinlikle Umre’ye gidemezler. Babası, kayınpederi, 18 yaşın üstünde erkek kardeşi, öz amcası veya öz dayısı ile gidebilirler. Bunlar için Noterden yaptırılacak olan Muvafakatname -Taahhütname ve her fert için ayrı ayrı nüfus müdürlüğünden alınmış vukuatlı nüfus kayıt örneklerinin asılları gerekmektedir (bayan bayana kesinlikle mahrem olamaz),
18 Yaşının altında anne ve babası ile gitmeyecek olan çocuklar için yanlarında birinci dereceden akrabası olmadan Suudi Arabistan kanunlarına göre kesinlikle Umre’ye gidemezler. Yanlarında birinci dereceden akrabası olsa bile vize garantisi verilmez. Bunlar için Noterden yaptırılacak olan Muvafakatname-Taahhütname ve her fert için ayrı ayrı nüfus müdürlüğünden alınmış vukuatlı nüfus kayıt örneklerinin asılları gerekmektedir. 45 yaşın üstünde bir anne 18 yaş altında kendi çocuğuna mahrem olamaz,
Not : 45 Yaşın üstündeki bayan veya erkek ister tek gitsin, ister eşi ile gitsin fark etmeksizin vize için sadece 1-2 ve 3 maddeler yeterlidir,
Muvafakatname Örneği; Noterden yapılacak;
Eşim, Kızım, kız kardeşim Ayşe AKMEŞE’nin babası, öz dayısı, öz amcası Ahmet ERDOĞAN ile birlikte Umre’ye gitmesine muvafakat ederim.
Tahhütname Örneği; Noterden yapılacak;
Kızım, gelinim, öz teyzem, öz halam Ayşe AKMEŞE’yi Umre’ye götürüp getireceğimi taahhüt ederim.
VİZE İÇİN GEREKLİ TÜM BELGELERİN GİDİŞ TARİHİNDEN 20 GÜN ÖNCE TESLİM EDİLMESİ GEREKİR.
Tüm evrakların hazır olmasına rağmen bazen teknik sebeplerden dolayı, bazen de konsolosluk tarafından kaynaklanan durumlardan dolayı vizelerde sıkıntı olabilmektedir.
HAC-UMRE DÖKÜMANLARI için Tıklayınız
Hac Rehberi
Temettu Haccı için İhrama Girilmesi
Zilhiccenin 8. günü kuşluk vakti bulunduğunuz yerden hac için ihrama giriniz. Eğer imkânınız olursa ihram elbisesini gusül abdesti alarak giyiniz. Sonra da “Lebbeyke hacca. Lebbeyke Allahumme lebbeyk. Lebbeyke lâ şeriyke leke lebbeyk. İnne’l-Hamde ve’n-Ni’mete leke ve’l-Mülke lâ şeriyke lek” diye telbiye getiriniz.
Arafat’ta Vakfe
Arafat’a ulaştığınızda öğle ve ikindi namazlarını iki rekât olarak cemi takdim ile (öğle namazı vaktinde) kılıp güneş batıncaya kadar da burada kalınız. Bu arada kıbleye yönelerek çokça dua ve zikir yapınız.
Müzdelife’ye Dönüş
Güneş battıktan sonra Arafat’tan Müzdelife’ye doğru hareket ediniz. Akşam ile yatsı namazını cem-i tehir ile yatsı namazı vaktinde ve sabah namazını Müzdelife’de kılıp güneşin doğmasına yakın bir vakte kadar burada dua ve zikir yapınız.
Şeytan Taşlama
Güneşin doğuşu yaklaştığında Müzdelife’den Mina’ya doğru hareket ediniz. Mina’ya geldiğinizde şu işlemi yapınız; Mekke’ye en yakın olan Akabe cemresine, peşi sıra olmak ve her atışta tekbir getirmek şartı ile yedi taş atınız. Şeytan taşlama vakit olarak izdihamlı vakitler bayramın birinci günü sabah namazından – öğle namazına kadar.
Kurban
Türkiye de Toplanan Paralar İslam bankasına gönderilmektedir. En sağlıklı kurban kesimi İslam bankası ile yapılan kesimdir.
Tıraş veya Saçları Kısaltmak
En Güzel Traş olmayı Peygamberimiz; “Allah Saçlarını Ustura ile kesenlere Rahmet Eylesin, Rahmet Eylesin, Rahmet Eylesin diye dua ediyor. Dördüncü defa kısaltarak traş olanlara da dua ediyor. Hanımlar Saçların ucundan parmak boğumu kadar keserek ihramdan çıkarlar. Bu üç işlem; taş atma, kurban kesme ve tıraş olma sırasına göre yapıldıktan sonra cinsel ilişki hariç tüm ihram yasakları üzerinizden kalkar. Böylece birinci ihramdan çıkarak normal elbiselerinizi giyebilirsiniz.
Hac Tavafı
Mekke’ye gidip hac tavafı ve Safa ile Merve arasında hac sa’yini eda ediniz. Böylece ikinci ihramdan da çıkmış olursunuz ve cinsel ilişki de dâhil olmak üzere tüm ihram yasakları üzerinizden kalkar.
Haccın Sa’y’i
İki rekât namaz kıldıktan sonra Safa tepesine çıkınız. Safa’dan başlayıp Merve’de sona eren ve yedi şavttan oluşan sa’yi yapınız.
Bayramın 2. ve 3. Günleri Şeytan Taşlama
Zilhiccenin 11. ve 12. günleri zeval vaktinden sonra Mekke’ye en uzak olan birinci cemreden başlayıp daha sonra orta cemre ve Akabe cemresini taşlayınız. Her taş atışta tekbir getirerek bu üç cemreye peşi sıra yedişer taş atınız. Birinci ve orta cemreden sonra kıbleye yönelerek dua ediniz. Cemreleri zilhiccenin 11. ve 12. günleri zeval vaktinden önce taşlamak caiz değildir. İkinci ve üçüncü günler öğle namazından ikindi namazına kadardır. İzdihamlı olduğundan dolayı bu vakitlerde şeytan taşlamaya gidilmesi tavsiye etmiyoruz. Taşlama günlerinde Din görevlisi ve şirket görevlisi talimatlarına mutlaka uyunuz
Veda Tavafı
Hacdan Sonra Mekke’den ayrılırken Kâbe’yi tavaf ediniz. Hayız ve nifaslı olan kadınların veda tavafı yapması gerekmez. Farz tavaftan sonra yaptığınız en son nafile tavaf veda tavafı yerine geçer.
Not: Bayramın Üçüncü günü Mescidi Haram çok kalabalık olacağı için farz ve veda tavafını bir gün önceden yapınız..
MEKKE
KÂBE
Kâbe: Hürmetli mescit anlamına gelmektedir. İslam dininin ilk ve en kutsal mekanıdır. Günümüzde Müslümanların ibadet ederken kıble olarak kullandığı bir yapıttır. Suudi Arabistan’a bağlı Mekke şehrinde bulunan yapıt, dört kenarı birbirine eşit küp şeklinde bir yapıya sahiptir.
Kâbe’nin tarihi; inanışa göre Kâbe Hazreti Adem tarafından yapılmıştır. Cennetten atılan Hazreti Adem ve Hazreti Havva Arafat’a inerler. Kâbe’nin şu anda bulunduğu yere geldiklerinde Hazreti Adem Allah’a yalvarır. Allah’ım bizi yeryüzünde buluşturdun sana şükür edebilmek için bize cennette etrafında tavaf yaptığımız sütunu biz hediye et diye dua eder. Allah tarafından kabul edilen dua neticesinde sütun yeryüzüne indirilir. Bundan sonra Hazreti Adem ve Hazreti Havva tarafından etrafında tavaf etmek suretiyle ibadet yapılır. daha sonraki yıllarda Bu sütun kaybolur. Yerine siyah bir taş kalır. Hazreti Şit tarafından bu sütunun yerine küp şeklinde bir bina yapılır. Kalan siyah taşta bu binanın yanında bir yer yapılarak yerleştirilir. Bugün bu taş “Hacerül Esved” olarak bilinen taştır. Bu yapı Hazreti Nuh zamanına kadar ibadethane olarak kullanılmaya devam eder. Nuh tufanı sırasında Kâbe kum altında kalır. Uzun yıllar geçtikten sonra Allah tarafından görevlendirilen, Hazreti İbrahim ve oğlu Hazreti İsmail tarafından kumlar kazılarak Hazreti Şit’in yaptığı binanın temelleri bulunur. Yeniden bu temelleri üzerine günümüze kadar gelen bu bina inşa edilir. Kabe yapı bakımından 10 bölümden oluşur. Bunlar;
1-Hacerül Esved: Müslümanlar tarafından cennetten indiğine inanılan siyah bir taştır. 16,5X20 cm. çapındadır.
2-Kâbe Kapısı: Kâbe’nin doğu tarafında, yerden 2,13 cm. yükseklikte bulunan bir kapıdır.
3-Altın Oluk: 1627 yılında Osmanlılar tarafından yapılan, yağan yağmurların Kabe’nin tavanında birikmesini engelleyen bir oluktur.
4-Şadırvan: Kâbe’nin yağan yağmurlardan etkilenmesini önlemek için binanın etrafına döşenmiş mermer döşemeler.
5-Hatim: Kâbe’nin batı tarafında yarım daire şeklinde mermer bir döşeme.
6-Mültezem: Kâbe’nin kapısı ile Hacerül Esved taşı arasında kalan bölüm.
7-Müstecâr: Rüknülyemânî ile Kâbe’nin güneybatı duvarındaki kapalı kapı arasında kalan yer.
8-Makamı İbrahim: Kâbe’nin inşası sırasında Hazreti İbrahim’in bıraktığı ayak izi.
9-Sitare ve Kisve: Kâbe’nin üzerine örtülen siyah ve altın işlemeli örtü.
10-Cebrail Makamı: Kâbe’nin doğu tarafında bulunan mevki.
Kâbe tarih boyunca birçok değişikliğe uğramış, İslamiyet’ten önce Araplar tarafından içine putlar konulmuş ve yıllarca putlara tapılmıştır. İslamiyet geldikten sonra Hazreti Muhammet (S.A.V.) tarafından putlar tek tek yıkılmıştır. Rivayete göre o esnada irili ufaklı 360 tane put bulunduğu söylenmektedir. Günümüzde Müslümanlar tarafından Hac görevini yerine getirmek için gidilen, etrafında tavaf edilen ve kutsal topraklar olarak sayılan bir bölgedir Kâbe’nin bulunduğu yerler.
Daha Fazla Bilgi için TIKLAYINIZ!..
SEVR
Mekke’nin güneyinde Kabe’ye yaklaşık 4 km. uzaklıkta, yüksekliği 500 m. civarında olan bir dağdır. Bu dağın zirvesine yakın bir yerde Peygamber Efendimiz ile arkadaşı Hz. Ebubekir’in Mekke’den Medine’ye hicret ederlerken gizlendikleri mağara bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz ve arkadaşı gece vakti bu dağa çıkmışlar ve üç gece burada kalmışlardır. Sonra gizlendikleri mağaradan çıkarak Kızıl Deniz sahil yolundan Medine’ye ulaşmışlardır. Mağara’da kaldıkları zaman süresince bazı mucizeler vuku bulmuştur. Allah (c.c.) Resulünü müşriklerin kötülüklerinden örümcek ve güvercin gibi mahlûkatından bir kısmını görevlendirerek korumuştur. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Siz o Resul’e yardım etmeseniz de Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke’den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, (Hz. Muhammed ve Ebu Bekir) ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına: “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir” diyordu. Allah onun kalbine sükunet ve kuvvet indirmişti ve onu sizin bilmediğiniz ve göremediğiniz askerler ile de desteklemişti…” (Tevbe 40) Hz. Ebubekir mağaradaki bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber ile mağarada iken, müşrikler bize o kadar yaklaştılar ki biz onları görüyor ve seslerini işitiyorduk. O’na zarar verirler diye çok korktum ve “Ya Resulullah eğilip baksalar bizi görecekler” dedim. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: “Sen burada yalnızca ikimiz mi varız zannediyorsun, Allah (c.c.)da bizimle beraberdir”.
ARAFAT
Sözlükte “bilme, tanıma, anlama ve güzel koku” anlamlarına gelen a.r.f. kökünden türeyen “Arafat”, Mekke’nin 25 km. güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir. Arafat, Hıll bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile Arafat arasında Urene vadisi vardır. Haccın rükünlerinden biri olan vakfe burada yapılır. Vakfenin zamanı, Zilhicce ayının 9. günü güneşin zevalinden sonra burada başlar, ertesi günü şafak vaktine kadar devam eder. Burada kısa bir süre de kalınsa vakfe yapılmış olur. Arafat’ın tamamı vakfe mahallidir (Müslim, Hac, 149). Arafatta vakfe yapılmadan hac görevi tamamlanmaz. Peygamberimiz (a.s.) “Hac, Arafat’tır” buyurmuştur (Ebû Davut, Menasik, 68) Arafat kelimesi Kur’ân’da bir âyette geçmiştir. “Arafat’tan ayrılıp (seller gibi Müzdelife’ye) akın edince Meş’ar-i Haram’da Allah’ı anın.” (Bakara, 2/198) Arafat’ın ortasında “Cebel-i Rahmet” (rahmet dağı), batısında Nemîre Mescidi vardır. Arafat, ağaçlandırılmış ve dokuz oto yol ile Müzdelife’ye bağlanmıştır.
CEBEL-İ RAHME VE MESCİD-İ SAHRAT
Cebel-i Rahme
Âdem aleyhisselamın, yer yüzüne inişinin yüzüncü senesi, Kâbe’nin inşâsını tamamladıktan sonra Havvâ Vâlidemizle buluştukları mübârek mevkidir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) arefe günü öğle ile ikindiyi Mescid-i Nemre’de kılmış, Cebel-i Rahme’nin eteğinde Mescid-i Sahrat’ın bulunduğu arsaya gelmiş, arafat vakfesini orada yapmıştır.
Mescid-i Sahrat; Cebel-i Rahme’ye çıkarken sağ tarafa düşen, yarım metre civârında bir duvar ile çevrili kıble tarafına uzunluğu 13m, genişliği 8m civarında olan yerdir.
Peygamberimiz (s.a.v) vedâ hutbesini burada îrâd buyurmuşlardır.
MÜZDELİFE
Mina ile Arafat arasında bulunan 12 km2 genişliğindeki bölgeye Müzdelife denir. Yüce Allah bu meydanda bolca ibadet etmemizi emir buyurmuşlardır. Hacc’ın vaciblerinden olan Müzdelife vakfesi bu meydanda gece konaklayarak yapılır. Akşam vakti Arafat’tan yola çıkan Hacılar, akşam ve yatsı namazlarını yine bu meydanda kılarlar. Şeytan taşlama da kullanılacak taşlar da buradan toplanır. Bayramın birinci günü sabah namazından sonra Müzdelife’den Mina’ya hareket edilir.
MİNA
Mekke’nin kuzeydoğusunda Müzdelife ile Mekke arasında kalan geniş bölgeye Mina denir. Cemerat ismiyle bilinen şeytan taşlama yerleri, Hac kurbanlarının kesildiği mezbahaneler ve sevgili Peygamberimizin Mina günlerini geçirdiği mekâna yapılan Mescid-ül Hayf burada bulunmaktadır. Müzdelife vakfesinden sonra hacılar Mina’ya gelerek Hacc’ın vaciblerinden olan ve üç gün devam eden şeytan taşlama görevini burada yerine getirirler. Ayrıca bu günlerin gecelerini Mina’da geçirmek Hacc’ın sünnetlerindendir.
ŞEYTAN TAŞLAMA(CEMARAT)
Hz. İbrahim, kurban etmek için oğlunu Mina’ya götürür, sonra Hz. İbrahim’e Allah tarafından bir kurbanlık verilir.Bu kurbanlığın ne olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bir çokları bunun koç olduğunu belirtmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de bu olay “Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.” (Saffat: 107) biçiminde açıklanır. Hz. İbrahim, kendisine engel olmak isteyen şeytanı burada taşlar, burada kurban keser. Hac ibadeti yapanlar da burada kurban keserler ve şeytan taşlarlar.
Bayramın 1,2,3 ve 4 üncü günlerinde Mina’da bulunan ve “Büyük Şeytan-Akabe Cemresi”, “Orta Şeytan-Orta Cemre” ve “Küçük Şeytan-Küçük Cemre” diye adlandırılan üç taş kümesine usûlüne uygun olarak taş atmak haccın vaciplerindendir. Bayramın birinci günü Büyük Şeytana 7, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her üç şeytana yedişerden 21’ er taş atılır. Taşlama küçükten büyüğe doğru yapılır. Ancak, Mina’da kalınmadığı takdirde dördüncü günü taş atılması gerekmez. Uygulamada bayramın dördüncü günü Mina’da kalınmadığı için bu gün taş atılmamaktadır.
Şeytan taşlama; kötülükleri, haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı bir protesto anlamı taşır. Şeytan taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytana, şeytanın yoluna uyanlara ve bütün kötülüklere karşı çıkışını sergilemiş ve kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağını ortaya koymuş olmaktadır.
TAŞLAMANIN YAPILIŞI
Taşların atıldığı kümeye yaklaşarak, atılacak taş, sağ elin baş ve şehadet parmaklarının uçlarıyla tutulur. “Bismillah, Allahu ekber rağmen li’ş-şeytani ve hizbih” diyerek atılır. Taşların her biri ayrı ayrı atılmalıdır. Hepsi birden atılırsa tek taş atılmış sayılır. Taşlar, kümelerin üzerine veya kümeleri kuşatan havuzlara düşecek şekilde atılmalıdır.
TAŞLAMANIN ZAMANI VE ATILACAK TAŞ SAYISI
Bayramın Birinci Günü: Bayramın birinci günü, Büyük Şeytana tarif edildiği şekilde “7” taş atılır. Atılan ilk taşla birlikte telbiyeye son verilir. Birinci günkü taşlamanın zamanı gece yarısından itibaren başlar, bayramın ikinci günü tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
Bayramın İkinci Günü: Bayramın ikinci günü, küçüğünden başlanarak her üç şeytana 7’şerden toplam 21 taş atılır. İkinci günkü taşlama zeval vaktinde yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
Bayramın Üçüncü Günü: Bayramın üçüncü günü de ikinci günde olduğu gibi küçük şeytandan başlamak üzere her üç şeytana 7’şerden toplam 21 taş atılır. Üçüncü günde taşlamanın zamanı zeval vaktinden yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
Bayramın Dördüncü Günü: Bayramın dördüncü günü tan yeri ağarıncaya kadar Mina’dan ayrılmamış olanlar, tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar her üç şeytana “7”şerden toplam 21 taş daha atarlar. Tan yeri ağarmadan Mina’dan ayrılanların bu günün taşlarını atmaları gerekmez. Uygulama da böyledir.
Taşlamalarda, çok kalabalık olan gündüzün izdihamlı saatleri yerine, tenha olan gece saatleri, ya da akşam saatleri tercih edilmelidir.
AKABE (MESCİD-İ BÎA)
Birinci ve ikinci Akabe bîatının yapıldığı mübârek mescittir. Mina’ dan Mekke-i Mükerreme’ye gelirken sağ tarafta büyük şeytan’a takriben 300 m mesâfede osmanlı yapısı küçük bir mesciddir.
Mina sınırından Mekke istikametine doğru 300 m. kadar sonra sağ tarafta yer almaktadır. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicretinden iki sene önceki Hac mevsiminde insanları İslam’a davet ederken 12 kişiden oluşan Medine’li bir grupla karşılaşır. Bu grubun hepsi Hz. Muhammed’e burada biat ederek Müslüman olurlar. Bir sonraki senenin haccına 72 kişi olarak gelirler ve aynı yerde Peygamberimize biat ederek onlar da Müslüman olurlar. İslam tarihinde bu olaya 1. ve 2. Akabe Biat’ları denmektedir.
HİRA
Mekke’nin kuzeydoğusunda, 300 m. yüksekliğinde kütle kayalardan oluşan ve Kabe’ye 5 km. mesafede bulunan bir dağdır. Peygamberliğinden önce Hz. Muhammed’in Ramazan aylarını ibadetle geçirdiği “Hira Mağarası” bu dağın zirvesinde bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz 40 yaşına girdiği senenin Kadir Gecesi’nde bu dağda ibadet halinde iken Hz. Cebrail gelmiş ve kendisine “Ey Muhammet! Sen Allah’ın Resulü, ben de Cebrailim” diyerek peygamber olduğunu tebliğ etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetleri aynı gecede Peygamberimize burada inmeye başlamıştır. Bu sebeple bu dağa Nur’un indiği yer manasına gelen NUR DAĞI denmektedir. Burada inen ilk ayetler mealen şöyledir: “Yaradan Rabbinin adıyla oku. O, insanı koyu kan halindeki bir sıvıdan yarattı (embriyon). Oku! Ki senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. 0, kalemle yazmayı öğretmiştir. İnsana bilmediği şeyleri öğretmiştir”. (Alak Suresi, 1-5)
CENNETÜL MUALLA
Mescid-i Harem’in yaklaşık 1.5 km. kuzeyinde yer alan bu mezarlık aynı zamanda şehrin tarihi mezarlığıdır. Sevgili Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip, hanımı Hz. Hatice validemiz, küçük yaşta ölen oğulları Kasım ve Abdullah’ın ve birçok Sahabi ve İslam büyüklerinin kabirleri bu mezarlıkta bulunmaktadır. Mekke’de vefat eden yerli-yabancı her Müslüman günümüzde de bu mezarlığa defnedilmektedir
PEYGAMBERİMİZİN DOĞDUĞU EV
Hz. Peygamberin doğduğu ev Kabe’nin doğu tarafında kalan Beni Haşim mahallesinde idi. Hz. Muhammed Miladi 20 Nisan 571 (12 Rebiulevvel) Pazartesi gecesi tan yeri ağarırken bu evde dünyaya gelmiştir. Daha sonra buradaki ev yıkılmıştır ve yerine yapılan bina günümüzde Mekke Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
CİN MESCİDİ
Peygamber efendimiz davet için gittiği Taif dönüşünde yol üzerindeki Nahle Vadisi’nde namaz kılarken bir grup cin Kur’an-ı Kerim’i dinleyerek etkilenmişlerdir. Daha sonra Hz. Muhammed’i takip eden bu cinler Mekke girişinde efendimizle görüşmüşler ve müslüman olmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’deki Cin Suresi burada nazil olmuştur. Sonraları bu mekana bir mescit yapılarak Cin Mescidi ismi verilmiştir. Peygamberimiz insanlara ve cinlere İslam’ı tebliğ etmek için görevlendirilmiştir. Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şu ayetle açıklanır: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”. (Zariyat, 56)
İCABE MESCİDİ
Mescid-i İcabah ( مسجد الإجابة) Mekke’deki en eski camilerden biridir ve
3. Hicret (624 Miladi)’nin inşa edildiği rivayet edilmektedir.
Bir Mekked’de bir de Medinede İcabe Mescidi bulunuyor.Mekke’deki mescid’in hikayesi:
İcabe Mescidi: Murakabe evinin bulunduğu tepenin altında Peygamberimizin,
Hz. Hatice ile buluştuğu yerde İcabe, burada yapılan mescide de İcabe Mescidi denilmiştir.
Peygamberimiz, zaman zaman Nurdağı’ndaki Hira mağarasına verilir ve günlerce, aylarca buradan
inmezdi. Hz.Hatice Validemiz de Efendimize yiyecek taşımakdü. Efendimizin yiyeceklerini almak için
aşağı inerek, Hz. Hatice ile buluştukları yerde bu mescit yapılmış olması önemlidir.
Peygamberimiz veda haccında, Mina’dan dönüş sırasında, Maabda da bulunan bu yereçadır kuruldu.
Bu mescidi ilk defa Emeviler yaptırmış. Suudi Devleti bu mescidi de günümüzde yenilenmiştir.
ŞECERE MESCİDİ
Mescid-i Cinin hizasında bir mesciddir. Peygamber Efendimiz mescid-i cinin bulunduğu yerde cinnilerden gelen bir heyetle görüşmüştür. Bu hususu İbn-i Mesud Hz. söyle anlatıyor; Cinler peygamber efendimize, “senin Allah’ın resulü olduğuna kim şahitlik eder?” diye sordular.
Yakınlarında bir sakız ağacı vardı. Peygamber efendimiz o ağaca işaret ederek cinlere dedi ki; “Şu ağacı gördünüz mü? O şahitlik ederse iman eder misiniz? Cinler “ evet iman ederiz” dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz ağacı çağırdı, ağaç dallarını budaklarını sürükleyerek geldi; “benim Allah’ın resulü olduğuma şahadet eder misin? Diye sordu.
Ağaç; “Şahadet ederim ki sen Allah’ın resulüsün” dedi. O ağacın bulunduğu ve bu mucizenin tahakkuk ettiği yere mescid yapıldı.
OSMANLI KIŞLASI
1916-1919 tarihleri arasında Fahrettin Paşa’nın hasta ve fakirlere yiyecek ve süt dağıttığı sebil binası hala ayaktadır.
Haremeyn, Türk eserleri ve izleriyle doludur. Arafat yönünden Mekke’ye girişte Osmanlı kışlası, II. Abdülhamit’in döşettiği Arabistan Demiryolunun bittiği yerde aynı sultan tarafından yapılan Haydarpaşa garının benzeri, Medine Tren İstasyonu ve buradaki Türk (Anberiyye) Camii, Arafat-Mekke arasındaki su bendleri,(4) bütün bunlar ecdadımızın o kutsal topraklara verdiği değeri gösterir. Kâbe’nin güvenliği maksadıyla, Osmanlılar tarafından 1781 yılında yapılan, Harem-i Şerifte uçan kuşu bile görebilecek şekilde bir tepeye yerleştirilen, o bakımsız ve metruk kale, elden geçirilip, restore edilse, Mekke’nin en güzel yeri olacağı muhakkaktır. (Feridun Kandemir, Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, s. 288.)
DARUL ERKAM
Sahâbe-i Kirâmdan İbn-i Erkam (r.a) hazretlerinin evidir.Peygamberimiz (s.a.v) Müslümanların adedi 40 oluncaya kadar, yâni Ömer İbn-i Hattab hazretleri müslüman oluncaya kadar, Dâr-ul Erkam gizli olarak islâma dâvet merkezi olarak kullanılmıştır.
Dâr-ul Erkam Safâ’ya yakın bir yerdedir. Safâ’ya yakın kapılardan birinin adı da Erkamdır. Safa’nın şark tarafından 36m şu an elektrikli merdivenin başladığı yeri takip eden mekandır.
Bu mekan hicri 171 senesinde mescid olarak yapılmıştır.Hicri 1375 senesine kadar bütün müslümanlar hürmet göstermişler. Bu tarihte Mescid-i Haram’ı genişletmek maksadı ile yıkılmıştır.
CURANE
Bu mescid-i şerif Mekke-i Mükerreme ile Taif arasındadır. Peygamberimiz (s.a.v) Hazretleri, hicretin sekizinci yılında vuku bulan Huneyn harbinin ganimetlerini burada taksim buyurmuşlardı.
Aynı senenin Zilkade ayının on ikinci Çarşamba günü burada ihrama girerek umre vazifesini icra etmiştir.Bu mübarek yerden yetmiş peygamberin ihram giyip umre yaptıkları peygamberimiz (s.a.v) efendimizden nakil olunmuştur.
HUDEYBİYE
Haram hudutları haricinde, mescid-i harama 22 km, şu an Şümeys diye isimlendirilen yerdir. Biat-ül Rıdvan, Hudeybiye musalahası burada yapılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v) Hicretin 6. yılında 1400 kadar ashabı ile umre yapmak üzere buraya kadar geldiler. Kureyşliler oradan ileri gitmelerine mani oldu. Peygamberimiz (s.a.v), Kureyşlilerle görüşmek üzere Hz. Osman’ı gönderdi. Hz. Osman ‘ın şehit edildiği haberi geldi. Müslümanlar şecere-i Rıdvan altında müşriklerle son demlerine kadar harb etmeye biat ettiler. Bu biata “Biat-ı Rıdvan” diye isim verildi. Hz. Osman salimen döndü. Kureyşliler sulh isteğini arz etti ve sulh yapıldı. Kurbanlar kesilerek umre yapılmadan dönüldü.
Hudeybiye’de Rasülullah (s.a.v.) susuz bir kuyunun başına vararak dua buyurmuşlar o kuyudan bir mucize olarak su çıkmıştır. Ashab-ı Kiram hem kendi ihtiyaçlarını ve hem de bineklerinin ihtiyaçlarını gidermişler. Yine hiç su kalmadığı bir zaman peygamber efendimiz mübarek elini bir kap içindeki suya soktu, iki parmak arasından bir pınar çıktı, 1400 kişi ihtiyacını görmüştür.
- AİŞE MESCİDİ (TENİM)
MESCİD-İ AİŞE
Harem-i Şerife 6km mesâfede, Medine tarafından harem hududu olan Tenim’dedir. Hz.Âişe vedâ haccında peygamberimizle beraber haccetti. Özrü sebebiyle umre yapamamıştı. Peygamber efendimiz’e Medine’ye dönecekleri zaman dedi ki; “ ya resulallah insanlar hac ve umre ile dönüyor, ben ise umreden mahrum oldum” peygamber efendimiz (s.a.v) kardeşi Abdurrahman (r.a) hazretleri ile beraber umre yapmak için Ten’ime gönderdiler. Ve orada ihramlanıp, iki rekat ihram namazı kıldılar. Bunun için orada yapılan mescide, Mescid-i Aişe ismi verilmiştir.
MESCİD-İ HAVF
Minâ dağının güneyinde, küçük şeytana yakın, Peygamber Efendimizin ve bir çok peygamberin namaz kıldıkları yerdir. Mescid-i Havf isminin verilmesi; Hz.İbrahim oğlu İsmail(a.s)’ı kurban etmeye götürürken burada vazîfesini yapıp, yapamayacağı korkusu içerisinde olduğu içindir.
Mescid-i Havf da Çadır şeklindeki kubbenin altında peygamber efendimizin (sas) çadır kurduğu yerdir Bu mübarek yerde bir çok peygamber kabrinin olduğu rivayet edilmektedir. Behcetüt takva’da, bu kubbenin altında 400 Peygamberin metfun bulunduğu yazılıdır Onun için bu mescide Mescid-i Enbiya da derler.
Zeyd İbn-i Esved (r.a.) buyurmuşlardır ki; Rasülullah’ın vedâ haccında ben de beraberdim. Rasülullah ile beraber sabah namazını Mescid-i Havfta kıldım.
Ebu Hureyre (r.a) hazretleri; “Ben Mekke ehlinden olsa idim her cumartesi günü Mescid-i Havfta namaz kılmak üzere Mina’ya giderdim” buyurmuşlardır.
AYNİ ZÜBEYDE
Mukaddes toprakların üç kadın hizmetkârı
Zemzemi İbrâhim aleyhisselâmın hanımı Hazreti Hâcer bulur. Harun Reşid’in eşi Zübeyde Hatun, Mekke’ye su yolları döşetir. Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın kızları Mihrimah Sultan kemerler yaptırır, yeni su yolları kurar, kuyular açtırır.
Yerini İbrâhim aleyhisselâmın hanımı Hâcer validemizin bulduğu zemzem kuyusu, 4 bin yıldır hiç kesilmeden, eksilmeden insanları besliyor. Zemzemin Müslümanlarla buluşmasında üç kadının hizmetleri bulunuyor. Hâcer validemiz suyu bulur, Abbasi Hükümdarı Harun Reşid’in eşi Zübeyde Hatun, Miladi 780 yılında 40 km uzunluğunda kendi adıyla anılan bir su yolu yaptırır, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın kızları Mihrimah Sultan, Mimar Sinan’a bu su yolunu tamir ettirir ve “Mekke Su Yolu”nu yaptırır. Sonra gelen Osmanlı padişahları da bu hizmete yenilerini dahil eder.Harun Reşid’in hanımı Zübeyde Hatun saliha bir kadındır. Gördüğü garip bir rüyanın güzel bir yorumu üzerine Mekke-i mükerremeye Haneyn tarafından su getirtir. Mekke’den Arafat’a kadar su kanalları döşetir. Müzdelife yoluyla ulaşan su, mukaddes beldedeki çeşmelerden akar. Sultan, hacca gelen misafirlerin su ihtiyacını karşılamak için yüzbin altın harcar. Zübeyde Hatun, bunun yanı sıra han, hamam, imarethane ve şifahane gibi daha pek çok hayır müessesesi inşa ettirir.
AYNİ ZÜBEYDE Detay için Tıklayınız..
EBU KUBEYS TEPESİ
CEBEL-İ EBÎ KUBEYS
Safâ tepesinin üzerinde 120m yükseklikte şerefli bir dağdır. Tarihte bir çok hâdiseler cereyan etmiştir. Hacer-i Esved bu dağın zirvesinde muhâfaza edilmiş. Şakkul Kamer (ayın ikiye ayrılma) mucizesi burada tahakkuk etmiş. Hazreti İbrahim, en meşhur kavle göre, halkı bu dağın zirvesinden insanları hacca davet etmiştir. Hılful Fudul(erdemliler harekatı) bu dağa çıkan ve yatdım isteyen bedeviden dolayı kuruldu.
Adem aleyhisselâm vefat edince buraya defnedilmiş. Peygamber efendimiz (s.a.v) burada namaz kılmış. Namaz kıldığı arsaya mescid binâ edilmişti. Hz.Bilâl Mekke’nin fethinde burada ezan okumuştur.
KUTSAL TOPRAKLARDA SAĞLIMIZ İÇİN DİKKAT ETMEMİZ GEREKEN KURALLAR
Terleme ve Sıvı Kaybı
Kutsal topraklarda olduğumuz süre içerisinde gündelik hayata oranla daha fazla enerji tüketecek ve sıcakların etkisiyle yoğun bir terleme ve sıvı kaybı ile karşı karşıya kalacağız. Bu nedenle fırsat ve vakit bulabildiğimiz ölçüde dinlenmeli, terliyken klimalı ortamlardan mümkün olduğunca sakınmalı ve vücudumuzun kaybettiği sıvı miktarını mutlaka geri kazanmalıyız. Sıvı kaybına yönelik bol bol su, meyve suyu ve tansiyon hastası olmayanlar için tuzlu ayran gibi sıvıları tüketmeye büyük önem göstermeliyiz.
Hastalıklar
Aşırı kalabalık ortamlar, kimi bulaşıcı hastalıkları da beraberinde getirebilmektedir. Bu nedenle sağlımızı korumak ve kutsal topraklardaki ibadetlerimizden geri kalmamak için olası hastalıklara karşı mutlaka dikkatli olmamız gerekmektedir.
Pişik
Suudi Arabistan’ın aşırı sıcak yapısı nedeniyle pişik gibi vakalarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle yanımızda pudra ya da pişik kremi bulundurmamız tedbirli olmamız açısından oldukça önemlidir.
________________________________________
Hastalıklardan korunmak için temel kurallar:
Yolculuğumuz öncesinde gerekli görülen tüm aşılarımızı olduğumuzdan emin olmalıyız.
İçecek ve yiyeceklerimizi güvendiğimiz yerlerden almalı, mümkün olduğunca otelimizin dışındaki yerlerden yiyecek ve içecek satın almamalıyız.
Otel dışında alınacak gıdalar vücudumuzdaki bağırsak florası denilen yapıya uygun olmayabilir, bu da ishal vakalarını ortaya çıkarabilir. Bu nedenle aldığımız gıda ürünlerini mutlaka iyi araştırmalı ve onları temkinli tüketmeye önem göstermeliyiz.
Ailemizden biri dahi olsa başkalarının çatal, bıçak, kaşık, bardak gibi malzemelerini kullanmamalı ve onların yemeklerinden yememeliyiz.
Açıkta üretilen veya bulunan hiçbir sıvıyı ve yiyeceği tüketmemeliyiz.
Özellikle terli ve yorgunken aşırı soğuk sıvılar ve yiyecekler tüketmemeye özen göstermeliyiz.
Yediğimiz meyvelerin çok iyi yıkandığından emin olmalıyız. Mümkünse meyveleri soyarak yemeliyiz.
Yorgun düşmekten kaçınmalı, bağışıklık sistemimizi bol vitaminli güvenilir gıdalarla ve dinlenerek korumalıyız.
Hapşırdığımızda ve öksürdüğümüzde ağzımızı ellerimizle değil, kolumuzla ya da bir mendil ile kapamalıyız. Kullandığımız mendili (tek kullanımlık) vakit kaybetmeden çöpe atmalıyız.
Mümkün olduğunca sarılmalar ve tokalaşmalardan kaçınmalıyız.
Umuma açık araçları kullanmamalıyız. Örneğin; saç tıraşı için tek kullanımlık araçlar kullanmalı, mümkünse saçlarımızı kendi saç kesme makinelerimizle kesmeliyiz.
MERS (Orta Doğu Solunum Sendromu) virüsüne yönelik; deve çiftliklerinden uzak durmalı ve develerle temasta bulunmaktan veya temasta bulunanlardan kaçınmalıyız.
İhramlıyken yalnızca su, ihramsızken ise sık sık su ve sabunla birlikte ellerimizi yıkamalıyız.
Daha önce böyle bir alışkanlığımız yoksa mutlaka yemeklerden önce el yıkama alışkanlığı geliştirmeliyiz.
Gözlerimize, burnumuza ve ağzımıza mümkün olduğunca dokunmaktan kaçınmalıyız.
Hasta olduğunu bildiğimiz ya da düşündüğümüz kişilerle yakın temas kurmamalıyız.
Sık değiştirmek sureti ile cerrahi maske kullanımına önem göstermeliyiz.
Çiğ süt veya pişmemiş etleri tüketmekten uzak durmalı, sıcak servis edilen yemekleri tercih etmeliyiz.
Kendimizi hasta hissediyorsak ya da ateş, öksürük ve nefes darlığı gibi birtakım belirtilerle karşı karşıya kaldıysak bu gibi durumlarda vakit kaybetmeden bir hekime başvurmalıyız.
Umre yapmak isteyen kimse “Mikat” sınırları dışında gerekli temizliği yaptıktan sonra umreye niyet edip, telbiye getirerek İhram’a girer. Mekke’ye varınca usulüne uygun Kâbe’nin etrafında umre tavafını yapar. Tavaf bitince iki rekat “Tavaf namazı” kılar. Daha sonra Safa ile Merve arasında umrenin say’ını yapar. Say’ı bitirince tıraş olur ve ihramdan çıkar. Böylece umre tamamlanmış olur.
Umrenin maddi ve manevi birçok faydaları vardır. Bunlardan bazıları şunlardır
- Umreye giden Müslüman, Allah’ın kendisine verdiği vücut sağlığı ve mal zenginliği gibi dünya nimetlerinin şükrünü yerine getirmiş olur.
- Değişik ülkelerden gelen Müslümanlar görüşüp tanışır ve bilgi alış-verişinde bulunur, aynı zamanda ticarî ilişkilerde bulunurlar.
- Umre, insanın günahlarının affedilmesine sebeptir. Bunun için günahlarının affedilmesi için dua ederler. Bir daha kötü bir iş yapmamak, dürüst ve ahlâklı olmak üzere Allah’a söz verirler.
- Umre, çeşitli Müslüman ülke insanları arasında kardeşlik kurulmasına yardımcı olur. İslâm dininin birlik ve beraberlik dini olduğu, daha net olarak anlaşılır.
- Umre ibadetini yerine getiren Müslüman dünya menfaatleri için yapılan kötü işlerin ne kadar boş ve anlamsız olduğunu kavrar.
- Biliyoruz ki seyahat insan sağlığı için çok faydalıdır. Hatta ruhî sıkıntılardan kurtulması için insanlara seyahat tavsiye edilir. Allah da Kur’an’da gezip dolaşmayı tavsiye etmiştir. İşte umreye gidenler bu seyahati tabiî olarak yapmış olurlar.
- Bütün umreye gidenlerin renk, ırk ve meslek ayırımı gözetmeden bembeyaz ve aynı tip ihram içinde bulunmaları eşitlik fikrinin yerleşmesine yardımcı olur.
- Aynı zamanda umre ibadeti dünya Müslümanları arasında tanışma, yakınlaşma, birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve kardeşlik duygularının gelişmesine yol açtığı için evrensel boyutları olan bir ibadettir.
Kısaca umreye gidenlerin inançları tazelenir. İnsanlığa hizmet aşkları artar. Yardım duyguları gelişir. Bütün insanların eşit ve kardeş olduğunu kavrar. Böylelikle dostluk, sevgi ve barış sağlanmış olur.
Haccın maddi ve manevi birçok faydaları vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Hacca giden Müslüman, Allah’ın kendisine verdiği vücut sağlığı ve mal zenginliği gibi dünya nimetlerinin şükrünü yerine getirmiş olur.
- Değişik ülkelerden gelen Müslümanlar görüşüp tanışır ve bilgi alış-verişinde bulunur, aynı zamanda ticarî ilişkilerde bulunurlar.
- Hac, insanın kul hakkı dışında diğer günahlardan affedilmesine sebeptir. Bunun için günahlarının affedilmesi için dua ederler. Bir daha kötü bir iş yapmamak, dürüst ve ahlâklı olmak üzere Allah’a söz verirler.
- Hac, çeşitli Müslüman ülke insanları arasında kardeşlik kurulmasına yardımcı olur. İslâm dininin birlik ve beraberlik dini olduğu, hacda daha kolay anlaşılır.
- Hac mevsiminde Kâbe mahşer yerini andırır. Hac ibadetini yerine getiren Müslüman dünya menfaatleri için yapılan kötü işlerin ne kadar boş ve anlamsız olduğunu kavrar.
- Biliyoruz ki seyahat insan sağlığı için çok faydalıdır. Hatta ruhî sıkıntılardan kurtulması için insanlara seyahat tavsiye edilir. Allah da Kur’an’da gezip dolaşmayı tavsiye etmiştir. İşte hacca gidenler bu seyahati tabiî olarak yapmış olurlar.
- Bütün hacı adaylarının renk, ırk ve meslek ayırımı gözetmeden bembeyaz ve aynı tip ihram içinde bulunmaları eşitlik fikrinin yerleşmesine yardımcı olur.
- Aynı zamanda hac ibadeti dünya Müslümanları arasında tanışma, yakınlaşma, birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve kardeşlik duygularının gelişmesine yol açtığı için evrensel boyutları olan bir ibadettir.
HACUMRE SÖZLÜĞÜ
Umreye gitmeden önce umre sözlüğümüzde bulunan bu kelimeleri ve anlamlarını iyi öğrenmek gerekiyor.
AFAKİ: Mikât sınırlarının dışından gelen hacılar.
ARAFAT: Mekke-i Mükerreme’nin güney doğusunda vakfenin yapıldığı yer.
BAB-I CİBRİL: Peygamber Efendimizin Medine-i Münevvere’de inşa ettiği mescidin doğu tarafındaki kıbleye yakın olan kapısı.
BAB`ÜR RAHME: Rahmet Kapısı. Medine’de Peygamber Efendimizin yaptırdığı mescidin batı duvarındaki kuzey köşesine yakın olan kapısı.
BAB`ÜS SELAM:
1. Mescid-i Haram’ın doğu tarafına açılan, Bab-ı Şeybe de denilen kapı.
2. Mescid-i Nebi’nin batı duvarında kıbleye yakın olan Bab-ı Mervan olarak da bilinen kapı. Mescid-i Nebi’nin kapılarının en büyüğü ve en süslüsüdür.
BAB`ÜT TEVESSÜL:
1. Mescid-i Nebi’nin kuzeye açılan kapısı.
2. Hicretin ikinci senesi Receb ayında, kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönmesi emrolunca, mescidin Mekke’ye karşı olan kapısı kapatılıp, karşısına, Şam tarafına yeni bir kapı açıldı. Şimdi bu kapıya Babüt-Tevessül deniyor.
BEDEL: Başkası adına hac yapan vekil kişi.
CEBEL-İ RAHME: Arafat ovasının ortasındaki tepe. Rahmet Dağı demektir.
CEBEL-İ SEVR: Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ederken ilk sığındığı yer.Sevr Dağı demektir.
CEM-İ TAKDİM: Vakti girmemiş bir namazı, vakti giren bir namazla beraber kılmaktır. Hanefi Mezhebinde yalnız Hac mevsiminde arefe günü Arafat’ta, öğle ve ikindi, öğle vaktinde kılınır.Başka hiçbir zaman Cem’i Takdim caiz değildir.
CEM-İ TEHİR: Vakti çıkan namazı, vakti giren namazla birlikte kılmaktır.Hacda Arafat dönüşü akşam namazı , bilerek geciktirilip yatsı namzaı ile yatsı vaktinde ve Müzdelifede kılınır.
CEMRELER: Minâ’da birbirine birer ok uzaklıkta bulunan üç taş kümesidir. Bunlardan birincisine Cemre-i ula(Küçük Şeytan), ikincisine Cemre-i Vusta(Orta Şeytan), üçüncüsüne Cemre-i Akâ’be(Büyük Şeytan) denir.
ESHAB-I FİL: Bir çok fil ile Mekke’yi yıkmaya gelen Yemen Valisi Ebrehe’nin ordusu Müzdelifeden sonra gelen Meşari Haramın yakınlarında Batn-ı Muhassır denilen yerde helak edilmiştir.
CENNET`ÜL MUALLA: Mekke’deki kabristanın ismidir. Hz. Hatice ve bazı Sahabe-i kiram buradadır.
EYYAM-I TEŞRİK: Zilhiccenin 11,12 ve 13. günleridir. Kurban bayramının arefesinin sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar, 23 farz namazın akabinde, tekbir-i teşrik okunan günlere de denir.
FİDYE: Yaşlanıp ölene kadar Ramazan veya kazaya kalmış oruçlarını tutamayanın veya iyi olmasından ümit kesilen hastanın (zengin ise) tutamadığı oruç karşılığında fakirlere vermesi gereken bedel.
HAC AYLARI: Şevval, Zilka’de ayları ile Zilhiccenin ilk on günüdür.
HAC VAKTİ: Arefe ve bayram günleri olmak üzere beş gündür.
HACC-I ASGAR: Küçük hac demektir. Umre manasındadır.
HACC-I EKBER: Farz olan hac. Haccetül-İslam da denir.
HACER`ÜL ESVED: Kâ’benin doğu köşesinde Cennetten gelen Ebu Kubeys dağından getirilme parlak siyah taş.
HATİM: Kâbe’nin kuzey duvarı hizasında yarım daire şeklinde duvarcık ile Kâbe arasında kalan yer. Hz.İsmail ve annesi Hz. Hacer’in kabri buradadır.
HERVELE: Safâ ve Merve arasında Sa’y yapılırken erkeklerin yeşil direkler(ve ışıklar) arasında süratli ve çalımlı yürümeleri, hafifçe koşmaları.
HİRA MAĞRASI: Cabel-i Nurdaki(Nur Dağındaki) mağara. Peygamberimize İlk Vahiy bu mağarada inmiştir.
HİLL BÖLGESİ: Harem Bölgesi(Yani İhram yasaklarına uyulması gerekli bölge) ile Mikât Sınırları(Yani İhramsız Geçilmemesi Gerekli Bölge) arasında kalan yerlerdir.
HÜCRE-İ SAADET: Medine-i münevverede Peygamber Efendimizin kabr-i şerifi. (Burada Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer de medfundur.)
İHRAM: Hac ve Umre`yle alakalı en temel kavramlardan biri ihramdır. İhram deyince akla ilk gelen şey beyaz dikişsiz elbise olsa bile, esasen ihram, hacca ve umreye gitmeye karar veren kişinin normalde helal olan tırnak kesmek, tıraş olmak, cinsel ilişkiye girmek, Mekke ve çevresinde bitkileri koparmak, yeşillere zarar vermek gibi bazı şeyleri kendisine haram kılmasıdır. Hacca veya umreye giderken haramların başladığı yerde ihram giyilir. İhram dikişi olmayan ve kefene benzeyen iki parçadan oluşan sade bir giysidir. Buna elbise bile demek zordur. Kefeni hatırlatan ihram makam, mansıp, rütbe ve servet gibi bütün farkları sıfıra indirir, herkes fakir ve muhtaç durumdadır. Ama bu ihtiyaç kullara değil, Allah’adır. İhramı giyen insan dünyaya ait her şeyi geride bırakır, takva elbisesini giyer, “Ölmeden önce, ölünüz” hikmet dolu sözüne ittibaen kefen giymiş gibi olur.
Kısaca; Hac veya umre için niyet edip , telbiyeyle kuşanılan iki parça örtü.
İSTİLAM: Hac ve Umrede Kâbe’yi tavafa başlarken veya tavaf sırasında Hacer-ül esved önüne gelindiğinde, elleri namaza durur gibi kaldırıp tekbir, tehlil getirerek (Allahü ekber, la ilahe illallahü vallahü ekber) diyerek onu selamlamak ve el öpmek. El sürülemiyorsa uzaktan elleri kaldırıp, işaret yapmak.
İZAR: İhramlının belden aşağı kısmına doladığı örtü.
IZDIBA: Tavafa başlarken, ihramın ortasını sağ koltuk altından geçirip iki ucunu sol omuz üstüne getirmek.
KUBBE-İ HADRA: Medinedeki Mescidi Nebide Peygamber Efendimizin kabrinin üzerindeki yeşil kubbe.
KABE: Allah’ın emriyle Hz. İbrahim’in, oğlu ile inşa ettikleri fizik ötesi âlemlerden Beyt-i ma’murun izdüşümü mahiyetinde, küp şeklinde bir yapıdır. Herkesin kafasında bir Kâbe resmi mutlaka vardır. Bu resim, ya anlatılanlardan veya farklı ebatlarda çekilmiş fotoğraflardan ve kartpostallardandır. Ama bunlara bakmak insana hiçbir zaman canlı olarak Kâbe’ye bakma ürpertisini vermeyecektir. Kâbe sürekli bir hareketin merkezidir ve orada donukluk ve uyuşukluk düşünülemez. Keşke Müslümanlar oradaki hareketi hayatın bütün alanlarına yansıtabilseler.
KURBAN: Yüce Allah (cc) bir kurbanla tam olmasa bile şükür eda etme yolunu bize gösteriyor. Bu arada Hac`da kesilen kurbanla herkesin Kurban Bayramı’nda kestiği kurbanı karıştırmamak lazım. Hac`daki kurban, hac gibi zor bir ibadeti yapabilmenin bir şükrüdür.
MAKAM-I İBRAHİM: Hz.İbrahim’in Kâbe’yi inşa ederken ve insanları hacca davet ederken üstüne çıktığı taşın bulunduğu yer.Kabe kapısının 10-15 metre uzağında ve karşısındaki yer.
MEKKİ: Mekke’de ve Mikât sınırları içinde ikamet eden kimseler.
MENASİK: Hacla ilgili fiil ve ibadetler.
MERVE: Sa’yin yapıldığı iki tepeden 2.si.
MES’A: Sa’yin yapıldığı yere verilen ad. Yani Safâ ve Merve arası bölge.
MESCİD-İ HARAM: Beytullahın(Kabenin) etrafındaki Mesciddir.Kabede namaz kılınan her yer Mescid-i Haram’dır.
MESCİD-İ HAYF: Yetmiş peygamberin namaz kıldığı Minâdaki mesciddir.
MESCİD-İ KIBLETEYN: Peygamber Efendimiz Medine`de öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönülmesi emrinin geldiği mescid.
MESCİD-İ KUBA: Peygamberimizin Hicret esnasında , Medine’ye 3 Km. uzaklıktaki Kuba köyünde yaptırdığı mescid.
MEŞAR`İL HARAM: Müzdelife’de bir tepe. Müzdelife vakfesinin bu tepede yapılması sünnettir.
MİKAT: Hac yasaklarının başladığı, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmak için hazırlığın yapıldığı ilk yerdir. Şekil olarak ihrama girmenin yanında duygu ve düşünce olarak da insanları kırmama, hoşgörü, sabır, insanlara saygı gibi dinin genel yaklaşımlarının daha derince yaşanması mikatla başlar. Türkiye’de havaalanında herkes bembeyaz ihram örtülerine bürünür. Artık yasaklar başlamıştır; saç, sakal ve tırnaklar kesilmez. Bütün vücudumuz bize karşı korunma altına alınmıştır. Şayet ihlal edersek ceza vermemiz gerekiyor.
Kısaca; afakilerin ihrama girdikleri yerlerdir ki Mekke’ye en uzağı Zülhuleyfe en yakını Yelemlemdir.
MİNA: Mekke ile Müzdelife arasında, Harem sınırları içinde bulunan bir bölge. Hacıların cemreleri taşladıkları ve kurban kestikleri yer.
MUHASSER VADİSİ: Minâ ile Müzdelife’yi birbirinden ayıran ve hacıların Minâ’ya giderken durmamaları gereken yer. Burası Eshabı Filin(Kabeyi yıkmaya gelen Yemen valisi Ebrehe’nin ordusunun) helak edildiği yerdir.
MÜLTEZEM: Kâbe’nin kapısı ile Hacer-ül Esved arasında kalan Kâbe duvarında birkaç taştır.
MÜZDELİFE: Arafat ile Minâ arasında kalan, Adem aleyhisselamla Hz.Havvanın yeryüzünde ilk buluştukları yer. Haccın vaciplerinden müzdelife vakfesi burada yapılır.
NAFİLE: Farz ve vacip ibadetlerin dışında sünnetler de dahil olmak üzere yapılan bütün ibadetler.
NİYET: Niyetin sözlük manası: Bir şeye kalben azim, kasd ve ona yönelmekten ibarettir. Fıkıhta ise: Allah rızasını kazanmak için ilâhi bir emri yerine getirmekte kalben ona yönelmek demektir.
NÜSÜK: Hac ve umrede yerine getirilmesi lazım olan işlerden herbiri, ibadet.
REMEL: Tavafın ilk üçünde, erkeklerin kısa adımlarla, omuzları silkerek çalımlı yürümeleri.
RİDA: İhramlının belden üst kısmına örttüğü dikişsiz örtü.
RÜKN-İ HACER`İL ESVED: Kâbe’nin Hacer-il Esved tarafındaki köşesi.
RÜKN-İ IRAKİ: Kâbe’nin Bağdat’a karşı olan köşesi.
RÜKN-İ ŞAMİ: Kâbe’nin Şam’a karşı olan köşesi.
RÜKN-İ YEMANİ: Kâbe’nin Yemen tarafında olan güney köşesidir. Burası da Hacer-ül esved gibi selamlanır.
SA’Y: Hz. İbrahim, oğlu İsmail ile eşini o zamanlar için ıssız ve tarıma elverişli olmayan Mekke’de Kâbe’nin olduğu bölgeye bırakmış, onları Allah’a emanet etmişti. Hâcer validemizin suyu bitince, su aramak ve gelecek birini görmek için Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelmeye başladı. Bu gidiş geliş yedi defa olmuştu. Yokuşta yavaşlıyor, düze inince koşuyordu.
Son seferinde Hz. İsmail’in bulunduğu yerden su çıktığını gördü. Bu, Allah’ın onlara bir ikramıydı. Çorak bir arazide yüzyıllardır hiç kesilmeden akan lezzetli ve besleyici bir su çıkması Hz. İbrahim’in Allah’a tevekkülünün ve duasının bir neticesiydi. Hacıların her sene gelirken getirdikleri, işte bu Hz. İbrahim döneminden günümüze kadar kesilmeyen bereketli zemzem suyudur. “Safâ ile Merve, Allah’ın belirlediği nişânelerdendir.” (Bakara, 2/158) Safa ve Merve arasında gidip gelmemizi istiyor. Biz bu kadarını biliyoruz. Her şeyin bize faydasını ve hikmetini bütünüyle öğrenemeyiz. Deriz ki, Allah’ın emrettiği her şeyde bildiğimiz ve bilmediğimiz nice hikmet vardır. Sonuç olarak sa’y, iman ve ihlâsa dayalı kulluğun tecellî ettiği bir ibâdetin bölümlerinden biridir.
Kısaca; Safâ ve Merve tepeleri arasında Safâ’dan başlayarak Merve’ye, Merve’den Safâ’ya dört gidiş, üç gelişin yapılması.Haccın ve Umrenin Vaciplerindendir.
SAFA TEPESİ: Sa’yın başladığı tepe.Sa’y yapılan 2 tepenin 1.si.
SALAVAT-I ŞERİFE: Peygamberimiz için okunan dualar. Allahümme Salli ve Allahümme Barik duaları…. “Allahümme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammed….” demek.
ŞAVT: Tavafta, Hacer-i Esved hizasından başlayıp Kâ’benin etrafında dönerek tekrâr aynı hizaya gelmek. Sa’yda ise Safâ’dan Merve’ye yahut Merve’den Safâ’ya bir kere gitmek. Her tavafta ve sa’yde yedişer şavt vardır.
ŞEBEKE-İ SAADET: Hücre-i Saadetin dış duvarı etrafına yerden Mescid-i Nebi’nin tavanına kadar yükselen demir parmaklık.
ŞEYTAN TAŞALAMA: Hz. İbrahim (a.s.), Allah’ın emrini yerine getirmek üzere oğlunu kurban etmek için Mina’ya doğru ilerlerken şeytan yolunu kesmiş ve onun zihnini çelmek istemişti. Hz. İbrahim onu taşlayarak yanından uzaklaştırdı. Hac ibâdetini yapan Müslüman, cemre adı verilen yerleri taşlarken aslında içindeki şeytanı taşlamakta, onu kendinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu bir vak’anın ifadesi olduğu gibi aynı zamanda bir hedeftir. Herkes içindeki şeytanı taşlamalı ve hayatından çıkarmaya çalışmalıdır.
TAVAF: Kâbe etrafında Hacerü’l-esved hizasından başlayarak yedi defa dönmektir. Tavaf esnasında mü’minler büyük kâinatın küçültülmüş bir numunesini ortaya koyarlar. Çünkü kâinatta yıldız kümeleri, gezegenler, yıldızlar hatta güneş bile kendilerine ait bir yörüngede hareket etmektedirler.
Kısaca; Kâbe’nin etrafında, Hacer-i esvedden başlayıp Kâbe sola alınarak yedi kere dönmektir
TAVAF-I KUDÜM: Mekke-i mükerremeye varınca, yapılan ilk tavaftır. Afakiler(Mekke dışından gelenler) için sünnettir.
TAVAF-I NAFİLE: Mekke-i mükerremede bulunanların zaman zaman yaptıkları nafile tavaf.
TAVAF-I SADR: Hac esnasında cemrelerin taşlanması bittikten sonra Minâ’dan Mekke’ye gelindiğinde yapılan tavaf. Tavaf-ı Veda da denir. Hac vazifeleri bununla sona erer.
TAVAF-I UMRE: Umreye niyet edenin yaptığı tavaf.
TAVAF-I VEDA: Veda Tavafı demektir.Diğer adı Tavaf-ı Sadr dır.
TAVAF-I ZİYARET: Arafat’tan indikten sonra, kurban bayramı günlerinde yapılan tavaftır. Haccın farzı olan Tavaf budur.Tavaf-ı ifâda da denir.İhramdan çıkıp yıkanıp temizlendikten sonra yapılması efdaldir.
TAVAF-ÜL İFADA: Tavaf-ı Ziyaret ile aynı manadadır.Haccın farzı olan Tavaftır .
TEHLİL: “La ilahe illahü vahdehü la şerike leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir” demek.
TEKBİR: “Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe illallahu vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahi’l hamd” demek.
TELBİYE: “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, La şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülke lâ şerike leke: Sana geldim, buyur Allah’ım! Çağırdın koşup geldim, emrine hazırım. Sana geldim, ortağın yoktur, koşup geldim, hamd ve nimet Sana ait, mülk de Senindir. Ortağın yoktur Senin!” (Buhârî, Hac, 26; Müslim, Hac, 19-20) duası hacca giden kimsenin ihramını giyip iki rekat namaz kıldıktan sonra okuyacağı duadır ve “elest bezmi”nde verilen sözün bir karşılığı gibidir. Zencisi de, Arap’ı da, Japon’u da, Türk’ü de bu duayı okur. Bütün alt kimlikler gitmiş, yerine rengi ve dili farklı da olsa belli bir süre aynı dili konuşan, aynı dille ibadet eden Müslümanlar ortaya çıkmıştır. Bu, bütün hayat boyu devam ettirilmesi gereken bir sözdür.
TETAVVU`: Nafile ibadetlere verilen ad.
TERVİYE GÜNÜ: Zilhiccenin sekizinci günü. Bugün Minâ’ya çıkmak ve geceyi orada geçirmek sünnettir.
UDHİYE: Kurban bayramında (Hac Görevi olmayan) Allah rızası için kesilen vacip kurban.
UMRE: Hac günleri olan 5 günden başka(Bu günlerden başka günlerde), senenin her günü, ihram ile yapılan tavaf ve sa’y den sonra saçları kazımak veya kesmekle yerine getirilen ibadet.
VADİ-Yİ URENE: Urene Vadisi demektir.Arafat ovasında bir vadinin adıdır.Ama Arafat Vakfesi burada yapılmaz. Arefe günü Arafat’ın Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde Cemi Takdimle(2 Vakit Öğle Vaktinde birleştirilerek)kılınan öğle ve ikindi namazlarından sonra vakfeye durmak, haccın farzlarındandır.
VAKFE: Arefe günü Arafât’ta, bayram gecesi de, gece yarısından sonra Müzdelife’de bulunmak, buralarda Allah Teâlâ’ya telbiye, tesbîh, tekbîr gibi zikirlerle, istiğfâr ve dualarla, tefekkür ve tazarrularla ibâdet etmek, haccın en önemli vazifeleri arasındadır. Burada rekleri, dilleri, ülkeleri ve alışkanlıkları birbirinden çok farklı, fakat aynı Allah’ın kulu ve aynı Peygamber (sas)’in ümmeti olduğunun farkında olan milyonlarca insan burada Allah’a yönelmekte, O’na kulluklarını sunmakta ve O’ndan dileklerde bulunmaktadırlar. Allah Resûlü (sas)’in ifadesiyle haccın kendisinden ibaret olduğu vakfe aynı zamanda dünyada mahşeri temsil eden tek toplantıdır; üzerlerinde kefene benzer giysilerinden başka bir şeyleri bulunmayan insanlar Rabb’in huzurundalar. Hacca giden her mü’min Allah’a iltica eden bu büyük topluluk içinde mahşeri düşünmeli, henüz fırsat varken o güne hazırlanmaya gayret etmelidir.
Kısaca; durmak demektir. Arefe günü Arafat’ın Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde, öğle ve ikindi namazlarından sonra bir miktar durmaktır.Haccın farzıdır.
SUUDİ ARABİSTAN
Suudi Arabistan, İslam’ın kutsal beldelerini ve doğuş toprakların yönetimi altında tutan bir devletolduğundan
bütün dünya Müslümanlarının gündeminde olan bir devlettir. Hac ve umre için bu devletinvizesine ihtiyaç
duyulması sebebiyle bu ibadetlerini yerine getirmek isteyenlerin zorunlu olarak budevletle bir irtibatları da
oluyor. Dünyaya “seriatla yönetilen ülke” olarak lanse edildiğinden dolayı dasık sık tartışmalara konu
olmaktadır.
Resmi adı: Suudi Arabistan Krallığı
Yönetim Biçimi :Monarşi
Başkenti: Riyad
Diğer Önemli Şehirleri : Mekke, Medine, Cidde, Taif, Dammam, Dahran, Bureyde.
Yüzölçümü : 2.331.000 km²
Para Birimi : Suudi Arabistan Riyali (1$~3,74SAR)
Nüfusu : 22,02 Milyon (2000)
Etnik yapı : Nüfusun % 94’ü Araptır. Kalan nüfusu da Güney Asyalılar, Türkistan Türkleri ve Huileroluşturmaktadır.
Okur yazarlık oranı: %62.8
Hafta Tatili: Perşembe – Cuma
Elektrik : 110 & 220 Volt
Saat Farkı : Yaz döneminde saat farkı yok. Kışın 1 saat ileride
Tel. Kodu : (00966) Mekke(2) – (00966) Medine(4)
Türkiye’yi Aramak için : 0090+Alan Kodu + Tel
Ortalama Hava Sıcaklığı : En Düşük 25, En Yüksek 47
Çalışma Saatleri
Bankalar : Cumartesi – Çarşamba 08:00-12:00 17:00-20:00 arası
Mağazalar : Cumartesi-Çarşamba 09:00-12:00 15:00-18:00 arası açıktır.
Telefon Sistemi
Türkiye ‘den götüreceğiniz mobil telefonları uluslar arası kullanıma açtırmanız gerekiyor. AyrıcaTürkiye ‘ye telefon kabinlerinden ucuz telefon açabilir veya telefon kartı satın alabilirsiniz. SuudiArabistan hazır mobil telefon sim kartı satın alıp cihazınıza takarak kullanabilirsiniz.
İklim Şartları – Hava Sıcaklık Durumu
Son dönemlerde Ramazan umresi ve Hac Mevsimi iklimin yumuşak olduğu kış aylarına denkgeldiğinden, gündüzleri çok rahatsız etmeyen bir sıcaklık, akşamları ise hafif bir serinlik olabilir.Medine yılın her anı Mekke’ye göre daha serindir. Sıcaklık gündüzleri kışın 25 – 30o C akşamları 15 –20o C , Yazın ise gündüzleri en yüksek sıcaklık 45 – 50o C , geceleri en düşük sıcaklık 20 – 25o Colmaktadır. Öğle saatlerinde mümkün mertebe dışarıda kalmamaya dikkat etmeliyiz.
Sağlığımızı Korumaya Dikkat Etmeliyiz
Suudi Arabistan yıllar geçtikçe sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltti. Hastaneler hala ücretsiz ancak özel hastanelerin sayısı da bir hayli fazla. Genel olarak sağlık hizmetlerinde sıkıntı ve aksama hissedilmiyor.
Musluk suları genelde içilmiyor. Şişe suyu tercih ediliyor. Hemen her bölgede hastane bulunuyor. Her türlü sağlık probleminde bu hastanelere gidebiliyoruz. Sürekli ilaç kullanıyorsanız yanınıza almanızı tavsiye ederiz. Aşırı kalabalık zamanlarda hizmetlerde aksama olabileceğini göz önünde bulundurunuz.
Kıyafet Seçimi
Havanın genellikle sıcak ve güneşli olması nedeniyle, yanımıza ince ve açık renkli kıyafetleri almalıyız. Kumaş cinsi olarak keten ve pamuk cinsi tercih edilmelidir. Ancak her ihtimale karşı bir ceket veya hırka (yelek) götürmekte fayda var. İhram alırken kalın olanını seçmemiz faydalı olacaktır.
Alışveriş
Giderken yanınıza Riyal, Dolar veya Euro alabilirsiniz. Bazı alışveriş yerlerinde kredi kartı da kullanılabilmektedir. Mağazalardan günün her saatinde alışveriş yapılabilirsiniz. Hediyelik alışverişlerinizi hem Mekke, hem de Medine ‘de yapabilirsiniz. Hurma alışverişi için daha çok Medine tercih edilir.
Kargo Şirketleri
Satın alacağınız hurma vb eşyalarınızı Mekke ve Medine’den Türkiye’nin her yerine eşya taşıyan kargo şirketleri vasıtası ile gönderebilirsiniz.KĞ 7 Riyale taşınıyor.
YAPACAĞIMIZ DUALARI ÖNCEDEN BELİRLEMELİ
“Rabbiniz (şöyle) buyurdu: Bana dua edin, size icabet edeyim.” (Mü’min: 60)
“(Ey Muhammed) Kullarım sana, benden sorarlarsa, ben şüphesiz onlara pek yakınım. Bana dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir, ona karşılık veririm.” (Bakara: 186)
“Dua ibadetin ta kendisidir.” (Ebu Davut, Tirmizi)
“İbadetin en üstünü duadır.” (Hakim)
“Allah’ım! Seferde dost Sen’sin, ailemde güvendiğim Sen’sin. Allah’ım, bu seferimizde bizimle beraber ol ve aramızda ehlimizi koru. Allah’ım! Ben yolculuğun zorluklarından, davranış ve dönüşümlerin kötü görünümünden sana sığınırım. Allah’ım! Zorluklardan sonra eksiklerden ve mazlumun duasından ve dönüşümünde ehlimde ve malımda hoşa gitmeyen şeyi görmekten sana sığınırım.” (Tirmizi, Deavat:3435, İbn Mace 3888, Müslim, Hac: 1343, Nesai, İstiaze: 8/272)
B. Sefere Çıkarken Okunacak Bir Başka Dua:
“Allah’ım! Yolculukta dost Sen. Ehlimiz, çocuklarımız ve dostlarımızın korunmasında güvenilen Sen’sin. Allah’ım! Bu yolculuğumuzda Sen’den iman, takva ve razı olduğun ameli diliyoruz. Allah’ım! Bize yeri dürmeni ve yolculuğu bize kolaylaştırmanı ve (bu) yolculuğumuzda bize din ve dünya selameti verip, evini haccetmemize bizi ulaştırmanı diliyoruz. Allah’ım! Yolculuğun zorluklarından, başa gelenlerin üzüntüsünden ehlimizde, malımızda ve çocuklarımızda kötü bir görünümden sana sığınıyoruz.” (el-Heysemi Mecma’z-Zevaid: 10/130; Cabir b. Abdillah’dan)
C. Sefere Çıkanın Geride Kalanlara Duası:
“Dinimizi, emanetlerinizi ve amellerinizin sonunu Allah’a ısmarlıyorum.” (Ebu Davud, Cihad: 2601)
( Hacca veya Umreye Niyetlenirken)
A. Umreye Niyetlenirken:
B. Hacca Niyetlenirken:
C. Hacca Niyet Ederken Okunabilecek Bir Başka Dua:
D. Kıran Haccına Niyetlenirken:
E. Temettü Haccına Niyetlenirken:
F. İfrad Haccına Niyetlenirken:
TELBİYE DUASI
“Ey Allah’ım! Senin emrine (itaate) hazırım. Sen’in emrine uydum. Sen’in hiçbir ortağın yoktur. Sen’in emrine uydum. Şüphesiz ki (gerçek) hamd, nimet ve mülk Sen’indir. Sen’in hiçbir ortağın yoktur.” diye duada bulunmak.” (Buhari, 1549; Müslim 1148; Ahmed b. Hanbel, 2/3, 28, 34, …)
MEKKE’YE GİRERKEN OKUNACAK DUA
Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in aline salat olsun. Allah’ım! Günahlarımı bağışla ve bana rahmetinin kapılarını aç.” (Ebu Davud: 466)
B. Harem-i Şerif’e Girerken Okunabilecek Bir Başka Dua:
KABE’Yİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA
HACER-İ ESVED’DE VE MİZAB’DA OKUNACAK DUA
MİZAB’DA DUA
TAVAF VE MÜLTEZEM’DE DUA
“Allah’ım! Sana iman kitabını tasdik, ahdine vefa ve Nebi Muhammed (s.a.v.)’in sünnetine uymakla… (Beyt’inin tavafına başlıyorum.)” (İbn Hacer, et-Telhis el-Habir; 2/247 Said İbnü’l-Müseyyeb’den; İbn Kudame el-Muğni; 5/215)
MÜLTEZEM’DE DUA
B. Hacer-i Esved ile Kabe’nin Kapısı Arasında (Mültezem’de) Dua:
“Allah’ım! Bu ev Sen’in evin. Bu harem Sen’in haremin. Bu makam da cehennem azabından sana sığınanların makamıdır. Allah’ım, beni cehennem ateşinden ve recmedilmiş şeytanın şerrinden koru ve beni kıyamet günü korkularından emin kıl ve dünya ve ahiret sıkıntılarından beni kurtar.”
MAKAM-I İBRAHİM’DE OKUNACAK DUA
B. Makam-ı İbrahim’de Namazdan Sonra Okunabilecek Bir Başka Dua:
C. Makam-ı İbrahim’de Namazdan Sonra Okunabilecek Bir Başka Dua:
D. Makam-ı İbrahim’de Namazdan Sonra Okunabilecek Bir Başka Dua:
SA’Y DUALARI
“Allah’tan başka ilah yoktur. İlah ancak O’dur ve O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’nadır ve O her şeye gücü yetici olandır. La ilahe illallah, dini yalnız O’nun için halis kılarak, O’na kulluk ediciyiz. Kafirler hoşlanmasa da. Allah’ım! Beni dininle, sana itaatim ve Rasulü’ne olan itaatimle koru. Allah’ım! Beni haramlardan uzak kıl. Allah’ım! Beni, sen sevenlerden, meleklerini, nebilerini, rasullerini ve Salih kullarını sevenlerden kıl. Allah’ım! Meleklerini, nebilerini, rasullerini ve Salih kullarını bana sevdir. Allah’ım! İşleyeceğim hayır amelleri bana kolaylaştır, beni hem dünya hem de ahirette bağışla. Beni Allah’tan korkanların önde gelenlerinden eyle ve beni Naim cennetlerine yerleştirdiklerinden kıl. Din günü günahlarımı bağışla. Allah’ım! Sen hak olan sözle söyledin. (“Bana dua ediniz, duanızı kabul edeyim” dedin.) Allah’ım! Nasıl ki beni İslam’ın hidayetine erdirdiysen, onu benden alma, İslam üzere, benim ruhumu alıncaya kadar beni ondan ayırma. Allah’ım Beni cehennem azabına sunma ve beni kötü fitnelerin gelip çatacağı güne kadar da geciktirme.” (Malik, Muvatta, Hc: 1/372, 373; el-Beyhaki, es-Sünen, el-Kubra: 5/94;İbn Kudame, el-Muğni: 5/235)
B. Safa ve Merve’de Dua:
“Allah’ım! Beni Rasul’unun sünneti üzere yaşat ve beni O’nun milleti üzere öldür ve beni saptırıcı fitnelerden koru.”(Beyhaki, es-Sünen el-Kübra: 5/95)
C. Safa ve Merve’ye Çıkınca Dua:
“Bizi buna hidayet eden Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi buna erdirmeseydi, biz hidayete eremezdik. Allah’tan başka ilah yoktur. İlah ancak O’dur. Mülk O’nundur. Hamd O’nundur. Ve o her şeye gücü yeticidir. Allah’tan başka ilah yoktur. Yalnız O ilahtır. Vaadini doğruladı (yerine getirdi). Ve kulunu (Hz. Muhammed’i) üstün kılıp (şirk) ordularını yalnız olarak hezimete uğrattı.” (Bu dua, bir ayet ve bir hadisten oluşmaktadır.)
“Rabbim! Bağışla ve acı. Beni en doğru yola ilet. İşlediğim ve bildiğim günahlarımı affet. Sen’sin kimseye muhtaç olmayan ve yüce olan.” (Beyhaki, es-Sünen el-Kübra: 5/95; Ebu Davud, el-Mesail: 115)
ARAFAT, MEŞAR’İ HARAM VE AKABE CEMRESİ DUALARI
ARAFAT’TAN İNERKEN
“Allah’tan başka ilah yoktur. İlah yalnız O’dur. Ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. Diriltir ve öldürür ve O, gücü her şeye yetici olandır.”(Müslim: 5/91, 92; Ebu Davud: 1506)
B. Arafattan İnerken Okunacak Bir Başka Dua:
“Allah’ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahı Sen’den başka hiç kimse bağışlamaz. günahlarımı, kendi katından bir rahmetle bağışla. Çünkü Sensin, gerçekten çok bağışlayıcı ve çok acıyıcı olan.”
MEŞ’AR-İ HARAM’DA OKUNACAK DUA
“Arafat’tan sel gibi akınca, Allah’ı Meş’ari Haram’da zikredin. Sizi nasıl hidayete erdirdiyse öyle zikredin. Hatırlayın ki, siz daha önceleri sapıklardan idiniz. Ve Allah’tan bağışlanma dileyiniz. Çünkü Allah bağışlayıcı ve acıyıcı olandır.” (Bakara: 198-199)
B. Meş’ari Haram’da Okunabilecek Bir Başka Dua:
“Allah’ım sana hamdolsun. Sen göklerin ve yerin ve her ikisi arasında olanın nurusun. Hamd sanadır. Sen gökleri ve yerleri ve her ikisinde olanı yaratıp ayakta tutansın. Hamd sanadır. Sen göklerin ve yerin ve her ikisinde olanların Rabbisin. Sen Hak’sın. Va’din haktır, sözün haktır. Sen’inle karşılaşmak haktır. Cennet haktır, nebiler haktır, Muhammed (s.a.v.) haktır, kıyamet saati haktır. Allah’ım! Senin için İslam’a girdim. (Her şeyin) hükmünü sana ait kılıyorum ve sana tevekkül ediyorum. Yaptıklarım ve ihmal ettiklerimden, gizleyip açığa vurduklarımdan ötürü beni bağışla. Olacak olan bir şeyi öne alan da Sen’sin, onu geciktiren de Sen’sin. Sen’den başka ilah yoktur, İlah ancak Sen’sin.” (Buhari: 3/245-246; Müslim: 6/54-54 (769); Ebu Davud: 771)
AKABE CEMRESİ’NDE OKUNACAK DUA
PEYGAMBERİMİZİN KABRİNİ ZİYARET DUASI
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ، أَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللهِ، ، اَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا نَبِيَّ اللهِ، اَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا خَيْرَ خَلْقِ اللهِ، اَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا مَنْ أَرْسَلَهُ اللهُ، رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ. اَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَخَاتَمَ النَّبِيِّنَ، وَ امَامَ الْمُتَّقِينَ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ وَعَلَي سَائِرِ اْلأَنْبِيَاءِ الْمُرْسَلِينَ وَعَلَي أَهْلِ بَيْتِكَ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ وَعَلَي أَزْوَاجِكَ الطَّاهِرَاتِ أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِينَ، ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ وَعَلَي أَصْحَابِكَ أَجْمَعِينَ، وَعِبَادِكَ الصَّالِحِينَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّ اللهُ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ. اَللّٰهُمَّ أَجْزِ عَنَّا نَبِيَّنَا أَفْضَلَ مَاجَزَيْتَ أَحَداً مِنَ النَّبِيِّينَ وَالْمُرْسَلِينَ، اَللّٰهُمَّ آتِهِ الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ. رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَا الشَّاهِدِينَ.
“Ey Nebi! Allah’ın selâmı, rah-meti ve bereketi üzerine olsun.”
“Ey Allah’ın Resulü! Salât ve selâm üzerine olsun.”
“Ey Allah’ın Habibi! Salât ve selâm üzerine olsun.
“Ey Rahmet Peygamberi! Sa-lât ve selâm üzerine olsun.
“Ey Ümmetin Şefaatçisi! Salât ve selâm üzerine olsun.
“Ey Yaratılanların En Hayırlısı! Salât ve selâm üzerine olsun.
“Ey Âlemlere Rahmet Olarak Gönderilen! Salât ve selâm üze-rine olsun.
“Ey Peygamberlerin Efendisi! Salât ve selâm üzerine olsun.
“Ey Peygamberlerin Sonuncu-su! Salât ve selâm üzerine olsun.
“Ey Takva Sahiplerinin Önderi! Salât ve selâm üzerine olsun.
“Selâm sana ve bütün pey-gamberlere ve ehlibeytine olsun.
“Selâm sana ve annelerimiz olan eşlerine olsun.
“Selâm sana ve bütün saha-belerine olsun.
“Selâm sana ve bütün salih kullara olsun.
“Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur, ‘O’ tektir. Or-tağı da yoktur. Yine şahadet ederim ki Efendimiz, Onun kulu ve Resu-lüdür.
“Allah’ım! Efendimizi bütün peygamberlerden daha ziyade mü-kâfatlandır.
“Allah’ım! Peygamberimize ve-sileyi, fazileti ve yüksek dereceleri ihsan eyle. Bizleri onun şefaatine nail eyle.
“Allah’ım! Bize indirilen Kur’a-n’a iman ettik. Resulüne de tâbi olduk. Bizleri sana ve peygamber-lerine i`an edenlerden eyle.”
Bundan sonra ziyaretçi, ema-net selâm gönderenlerin selâmlarını “Ya Resulallah, Senin ümmetinden …………..………..… kişilerin selâmları-nı getirdim, kabul buyurun.” diyerek iletir.
HZ. EBUBEKİR VE HZ. ÖMER’İN (R.A.) KABRİ ÖNÜNDE SELÂM VE DUA
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا خَلِفَةَ رَسُولِ اللهِ أَبَا بَكْرِ الصِّدِّيقَ… اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا عَتِيقَ اللهِ مِنَ النَّارِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ وَثَانِي اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا مَنْ أَنْفَقَ مَالَهُ كُلَّهُ فِي حُبِّ اللهِ. اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ عُمَرَبْنِ الْخَطَّابِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا سِرَاجَ أَهْلِ الْجَنَّةِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا أبَا الْفُقَرَاءِ والضُّعَفَاءِ وَاْلأَرَامِلِ وَاْلأَيْتَامِ جَزَاكُم اللهُ عَنْ أمَّةِ رَسُولِ اللهِ خَيْرَ الْجَزَاءِ، اَللّٰهُمَّ ارْضَ عَنْهُمْ وَارْفَعْ دَرَجَتَهُمْ وَأَكْرِمْ مَقَامَهُمْ وَأَجْزِلْ ثَوَابَهُمْ بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَا أَكْرَمَ اْلأَكْرَمِينَ آمِينَ…
“Selâm Sana, Ey Resulullah’ın Ha-lifesi Ebubekir!
“Selâm Sana, Ey Resulullah’ın Sadık Dostu!
“Selâm Sana, Ey Resulullah’ın Hicret Arkadaş. ı
“Selâm Sana, Ey Resulullah’ın Can Yoldaşı Ebubekir!
“Selâm Sana, Ey Kur’an’ın Met-hettiği Aziz İnsan!
“Selâm Sana, Ey Cennet’le Müj-delenen Büyük Sahabe!
“Selâm Sana, Ey Bütün Servetini Allah İçin Bağışlayan Cömert İn-san!
“Selâm Sana, Ey Mü’minlerin Emîri Hz. Ömer!
“Selâm Sana, Ey Adalet ve Doğ-rulukta Daim Olan!
“Selâm Sana, Ey Mihrap Şehidi!
“Selâm Sana, Ey Fakirlerin, Ga-riplerin, Dul ve Yetimlerin Hamisi.
“Selâm Sana, Ey Cennet Ehlinin Aydınlatıcısı!
“Allah’ım! Ebubekir ve Ömer Efendilerimizi cennet’in en güzel nimetleri ile mükâfatlandır, onlar-dan razı ol, derecelerini âli, makam-larını yüksek, sevaplarını bol eyle. Ey ikramı ve fazileti bol olan Al-lah’ım!”
Selâmlama bitince Allah’a hamd ve şükür edilir. Mümkünse zi-yaretçi, kıbleye yönelip kendisi, ebe-veyni, yakınları, dostları, dua bekle-yenleri, bütün İslâm ümmeti ve insanlık için bolca dua eder. Yüce Allah’tan günahlarının affını diler.
CENNETÜ’L-BAKİ ÖNÜNDE EHLİBEYT VE SAHABE EFENDİLERİMİZİ SELÂMLAMA VE DUA
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَمْ يَا دَار قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللهُ بِكُمْ لاَحِقُونَ. اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَمْ يَا أهْلَ بَيْتِ مُحَمَّدٍ صَلَّي اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُنَّ يَا زَوْجَاتَ رَسُولِ اللهِ أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِينَ. اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا خَادِمَ الْقُرآنِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا ذِي النُّورَينِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ يَا أَصْحَابَ مُحَمَّدٍ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا أهْلَ الْبَقِيعِ أَنْتُمْ سَلَفُنَا، وَنَحْنُ بِالأَثَرِ، يَغْفِرُ اللهُ لَنَا وَلَكُمْ وَيَرْحَمُ اللهُ الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ وَالْمُسْتَأْخِرِينَ. اَللّٰهُمَّ لاَتَحْرِمْنَا أَجْرَهُمْ، وَلاَ تَفْتِنَّا بَعْدَهُمْ، وَاغْفِرْلَنَا وَلَهُمْ، اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ ِلأَهْلِ بَقِيعِ الْغَرْقَدِ.
“Allah’ın selâmı üzerinize ol-sun, ey mü’minler yurdunun sakin-leri! İnşallah biz de size kavuşa-cağız, selâm size olsun.
“Selâm Size Olsun, Ey Ehli-beyt-i Muhammed (a.s.m.)!
“Selâm Size Olsun, Ey Annele-rimiz!
“Selâm Size Olsun, Ey Efen-dimizin Evlâtları!
“Selâm Sana Olsun, Ey Kur’an’ın Hadimi Hz. Osman, Ey Zinnureyn!
“Selâm Size Olsun, Ey Ashab-ı Muhammed (a.s.m.)!
“Selâm Size Olsun, Ey Baki Ehli!
“Sizler bizim ahirete göçen büyüklerimizsiniz, bizler de size tâbi olanlardanız. Allah sizleri ve bizleri bağışlasın. Allah’ın rahmeti, sizin ve bizim üzerimize olsun. Allah’ım! Onlara bahşettiğin mükâ-fatları bize de lütfeyle. Bizleri fitneye ve günahlara düşürme. Onları ve bizleri bağışla. Ey sonsuz kerem sahibi Allah’ım! Onlardan ve biz-lerden razı ol; derecelerini yükselt, sevaplarını artır, makamlarını Cen-net eyle. Âmin.”
UHUD ŞEHİTLİĞİ ÖNÜNDE SELÂM VE DUA
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَاحَمْزَةُ عَمَّ رَسُولِ اللهِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا سَيِّدِ الشُّهَدَاءِ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا أَسَدَ اللهِ وَأَسَدَ رَسُولِهِ. اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَمْ يَا شُّهَدَاءَ أُحُدِ. اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَمْ يَا أَصْحَابَ مُحَمَّدٍ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ. اَللّٰهُمَّ ارْضَ عَنْهُمْ وَارْفَعْ دَرَجَتَهُمْ وَأَكْرِمْ مَقَامَهُمْ وَأَجْزِلْ ثَوَابَهُمْ بِفَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَاأَكْرَمَ اْلأَكْرَمِينَ آمِينَ…
“Selam Sana Olsun, Ey Re-sulullah’ın Amcası Hz. Hamza!
“Selam Sana Olsun, Ey Şehit-lerin Efendisi, Allah’ın ve Resul’ün Aslanı!
“Selam Size Olsun, Ey Uhud Şehitleri!
“Selam Size Olsun, Ey Ashabı Muhammed (s.a.v.)!
“Sabır ve Sebatınız İçin Selam Size Olsun, Ey Şehitlerimiz! Allah sizler için cennetinde ne güzel ni-metler hazırlamıştır…
“Allah’ım! Onlardan razı ol, de-recelerini yüksek, makamlarını âli ve sevaplarını bol eyle. Âmin.”
UMREDE HANIMLARIN İBADET FARKLARI
yapmaz.
özel günleri geçtikten sonra yaparlar.Âdetleri devam ettiği sürece dua, tesbihat ve zikir ile kutsal
iklimdeki vakitlerini değerlendirirler.Kadınlar bu dönemde iken ihrama niyet edebilir, Hayızlı ise
veda tavafını yapmadığında ceza gerekmez.
Piyasada mevcut ilaçların (Progesterone) etken maddeleri arasında etkinlik farkları olmakla birlikte gün içinde alınan tablet sayısı artırıldığında bu fark önemsenmeyecek düzeylere çekilmiş olur.
Progesterone Aktif karaciğer hastalığı, damar tıkanıklığı ve gebe olanların kullanması sakıncalıdır. Doktor önerisiyle alınmalıdır. Doğum kontrol haplarının doktor kontrolünde başlanması gerekir.
Hayır. Doğru (hekim kontrolünde) kullanıldığı takdirde herhangi bir olumsuz bir durumla karşılaşmak olası değildir.
Kabe’nin kumaşı bir seferde siyahlaştırılmıyor. Önce kırmızı, ardından yeşile boyanan kumaş daha sonra siyaha boyanıyor. Kabe örtüsünde siyah dokuma kabartmalar da bulunuyor. Bu kabartmalarda Allah’ın 99 isminin yanı sıra, kelime-i tevhid, tesbih ifadeleri yer alıyor. Kabe örtüsünün üstten üçte birlik bölümünde ise 47 metre uzunluğunda kuşak bulunuyor. Burada Hac ibadeti ile ilgili Kur’an ayetleri bulunuyor. Bu ayetler altın suyuna batırılmış gümüş ipliklerle işleniyor.
Kâbe, mü’minlerin ruhunda dinî vecd ve huzur uyandıran mukaddes bir mâbed hüviyetini dâima muhafaza etmiştir. Bu sebeple Kâbe’ye bakmak dahi bir nevi ibadet olarak zikredilmektedir.İnsanın içinde kalbin yeri ne ise kâinatta da Kâbe’nin yeri odur. Başka bir tabirle Kâbe kâinatın kalbidir. Etrafında dalga dalga tavaf eden mü’minler o kalbin atışlarını ifade etmektedir. Kâbeyi tavaf eden her mü’min az çok bir vecd ve azamet hissetmektedir. el-Batanunî, er-Rihla el-Hicaziyye adlı eserinde bu duygularını şöyle dile getirmektedir:
“Önünde en büyük ruhların bile nihayet hiç oldukları mutlak kudretin bu heybetli hâkimiyeti ve ulvî şa’şaası karşısında bütün cemaat, en derin bir huşû içerisinde toplanmış bulunuyordu. Eğer namaz esnâsında vücutların hareketini ve dua esnasında da ellerin kalkışını görmeyip, mırıldanılan sözlerin fısıltısını da duymasaydık ve bu sonsuz azametin huzurunda kalplerin çırpıntısını işitmeseydik, kendimizi bam başka bir âleme ve hayata geçmiş sanacaktık.“Hakikatte biz o dakikada bam başka bir âlemde bulunuyorduk. Allah’ın evinde ve Allah’ın hemen huzurunda idik. Başımız eğik, dilimiz tutuk idi. Eller göklere açılmış, gözlerimiz yaş ile, gönüllerimiz huşu ile ve içimiz de iyi ve temiz duygular ile doluydu.”
Bir başka ifadesinde “Mekke Onun kudret ve iradesinin burcu ve vahyinin nâzil olduğu makamdır ve Kâbe Onun mâbedi ve azamet ve inayetinin mahallidir” demektedir.
Kâbe’ye olan bu hürmet duygusu Kâbe’ye libas giydirmekle tezahür etmiştir. Kâbe’ye ilk örtüyü örten hakkında farklı rivâyetler bulunmaktadır. İlk örtüyü örtenin Hz. İsmail (a.s.) olduğu rivâyet edilmekle birlikte, Yemen krallarından Es’ad Ebû Kerîb’in Kâbe’ye ilk örtüyü örttüğü daha yaygın ve daha meşhurdur.Rivayete göre, Es’ad Ebû Kerîb bir defasında Mekke tarafından seyahat etmiş, Mekke’de altı gün ikameti sırasında kurbanlar kesmiş, Mekke halkına ve fakirlere dağıtmıştır. Mekke’de iken bir gece rüyasında Kâbe-i Muazzamaya kisve giydirdiğini görmüş. Sabahleyin rüyasını tahakkuk ettirerek, gecede rüyasında gördüğü kumaştan bir kisve giydirmiştir. İkinci gece bir başka kumaş giydirdiğini, üçüncü gecede yine başka bir kumaş giydirdiğini görmüştür. Her sabah rüyasında gördüklerini tahakkuk ettirmiştir. Böylece Kâbe’ye ilk örtüyü örten olarak tanınmıştır. Hatta bu sebeple Peygamber Efendimiz (a.s.m.) Es’ad Ebu Kerîb’i kasdederek “Tubbaa sebbetmeyiniz, çünkü o ehl-i tevhiddir” buyurmuşlardır.
Hz. Peygamberin de (a.s.m.). Kâbe’yi örttüğüne dair birçok rivayetler vardır. Rivayetlere göre Cahiliyye döneminde yünden yapılmış kumaşlarla Kâbe örtülürdü. Hz. Peygamber (a.s.m.) Yemen kumaşından bir kumaş ile Kâbe’yi örttü. Hz. Ömer ve Osman da Mısır’ın ince kumaşından bir örtü ile örttüler.Rivayetler Resulullahın (a.s.m.) Kâbe’yi kumaşla örttüğünde müttefiktir. Ancak kumaşın cinsinde farklı görüşler bulunmaktadır. Fakat hadis şârihleri, Resulullahın (a.s.m.) farklı zamanlarda, hadislerde rivayet edilen farklı kumaşları örtmüş olabileceğini ifade ederler.Asr-ı Saadette halifeler devrinde senede bir defa Kâbe’nin örtüsü değiştirilirdi. Hz. Muaviye bunu senede iki defaya çıkarmış, Me’mun ise senede üç defa Kâbe’nin örtüsünü yenilemiştir.
Arefe’den bir gün önceki Terviye gününde kırmızı kumaşla, Receb’in birinci gününde Kabatî denilen bir kumaşla, Ramazan’ın yirmiyedinci gününde ise beyaz bir kumaşla örterdi.Fatimîler zamanında beyaz kumaştan örtü giydirilirdi. Sultan Mahmud Sebük Tekin sarı bir örtüyle Kâbe’yi örtmüştü. Abbasilerden Halife Nasır zamanında Kâbe yeşil örtüyle örtüldü. Daha sonra aynı Halife zamanında siyah renge değiştirildi. Kâbe’nin örtüsü olarak bu siyah renk zamanımıza kadar devam edegelmiştir. İslâm tarihi boyunca Kâbe örtüsü ihmal edilmemiş; hatta Hicrî 750 tarihlerinde Salih İsmail bin Nasır, Kâhire civarında bir köyü Kâbe örtüsü için vakfetmiş ve bu vakfın gelirinden örtü her sene yenilenmiştir.
Rivayetlerde Kâbe’nin örtüsü Hz. Ömer zamanında her sene yenilendiği ve eski örtü ise hacılar arasında taksim edildiği nakledilmektedir.Bugün ise Cidde ile Mekke arasındaki eski otoyoldan gidenler Mekke girişinde 100.000 metrekarelik geniş bir sahaya yayılmış ayrı ayrı yerlerde binalar görürler. Bu binalarda, 300 kadar işçi ve sanatkâr, çok mübarek bir iş üzerinde çalışırlar. Bu, Kâbe-i Muazzama’yı örten büyük kumaş parçası “kisve” dir.1962 yılına kadar Kâbe’nin örtüsü Mısır’da imal edilirdi. Daha sonra Kral Suud, Mekke’de bir kisve fabrikası kurulmasını temin etti. Kâbe örtüsü bugün bu fabrikada, maharetli ustalar, dokumacılar, hattatlar ve teknik uzmanlar tarafından imal edilmektedir. Kisve için her yıl (1988’e göre) 24 milyon riyal ayrılır. 670 saf beyaz ipeğin kullanıldığı örtü için 720 kilogram boya ve asit kullanılır. Kisve 47 parçadan meydana gelir. Her bir parça 14 metre uzunluğunda ve 95 santimetre genişliğindedir. Örtünün toplam ebadı 650 metrekareyi bulur. 16 parçadan oluşan kuşak 45 metredir. Her 4 köşesinde İhlâs Sûresi altınla işlenmiştir. Kuşağın altındaki panellerde başka âyetler yazılmıştır. Siyaha boyanan ipeğin üzerinde 120 kilogram altın ve gümüş kullanılmıştır. Altının gümüşe nispeti 1’e 4’tür.Kisvenin dokunması, boyanması, işlenmesi yaklaşık 1 yıl alır. Hacdan bir ay önce kisve tamamlanarak eş-Şaibi ailesine teslim edilir. Kâbe ikinci defa yıkanırken de örtü eskisiyle değiştirilir. Eski kisve parça parça kesilerek Müslümanlara dağıtılır.
Not: Mescid-i Haram’da, Kabe örtüsünde ve Mescid-i Nebevi’de yazılı olan Sure ve ayetlerle ilgili aşağıdaki makaleyi okumanızı tavsiye ederiz.
Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’deki ayetler
Başta tarihî yapılar olmak üzere çeşitli sanat eserlerini âyetlerle bezeme geleneği Kur’ân kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Edebiyatta olduğu gibi, sanat eserlerinde de âyet, hadis ve kelâm-ı kibâr iktibas edilmekte ve bu ibarelerin, yapıda mücevher gibi parladığı ve yapıya sanatkârane bir nitelik kazandırıp değer kattığı düşünülmektedir.
Peki, sanat eserlerinde Kur’ân’dan iktibaslar yapılırken, yani, başta binalar olmak üzere her tür sanat eseri âyetlerle bezenirken, nelere dikkat edilmektedir? Bu yazıda söz konusu soruya sadece Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî çerçevesinde cevap arayacağız.
Fazîleti hakkında hadis bulunan âyet ve sureler
Fazîleti hakkında hadis bulunan âyet ve surelere hemen her yapıda olduğu gibi, kutsal topraklardaki yapılarda da rastlanır: âyet ve sure başlarında olduğu gibi, müstakil olarak da rastlanan Besmele’ye ek olarak, âyete’l-kürsî, İhlâs ve Fâtiha sureleri hemen her yerde karşımıza çıkar.
Mescid-i Nebevî’nin -eski kısım- kubbe eteklerinde En’âm, Kehf, Meryem, Müzzemmil, Müddessir, YâSîn, Duhâ, Cum’a, Rahmân, Şems, Leyl, Tebâreke/Mülk, ‘Amme/Nebe’, İnşirah, Tekâsür, Feth, Kadr, ‘Alâk, Âmene’r-Rasûlü, İhlâs, Mu’avvizeteyn, Fâtiha, ElifLâmMîm zâlike’l-kitâb… (1-5. âyetler); Mescid-i Nebevî -yeni kısım- kuşağında Nasr, Vâkı’a, Cum’a, Tebâreke, Muhammed, YâSîn, Duhān, Hucurât, İnşirâh, İhlâs, Mu’avvizeteyn; Kubâ mescidi kubbe eteklerinde ise, Fetih suresinin bir kısmı, Hucurât, Cum’a, YâSîn, Kadr ve Rahmân sureleri, Ve âtâküm min külli mâ seeltümûh… (İbrâhim 14/34), Nasr, Asr, Kevser sureleri, duvarlarında ise, âyete’l-kürsî, Huva’llāhüllezî ve Âmene’r-rasûlü yazılıdır.
Bu üç mâbed, fazîleti hakkında hadis bulunan âyet ve surelerin hemen tamamını kapsaması bakımından da dikkat çekicidir. Türkiye’deki yapılarda, büyük yer kaplamalarından dolayı, bunların -bırakın tamamını- sadece Fetih suresinin tamamen yazıldığına bile nâdiren rastlanır.
Kur’an-ı Kerim’le ilgili âyetler de bu kapsamda değerlendirilebilir. Örneğin Ravza-i Mutahhara’da ön cephesindeki Zâlike min enbâi’l-ğayb nûhīhâ ileyk… (Âl-i İmrân 3/44) ve Fe-izâ kara’te’l-Kur’âne… (Nahl 16/98), Lâ ye’tîhi’l-bâtılü min beyni yedeyhi ve lâ min halfih… (Fussilet 41/42) âyetleri…
Yapı, yapının inşâsı veya fonksiyonu ile doğrudan ilişkili âyetler
Yapıya, kendisiyle doğrudan ilişkili âyet yazılmasına en güzel örnek: Kâbe örtüsüne, kilit ve anahtarlarına Kâbe’nin inşâsı, ilk mâbed oluşu, kıble oluşu, haccedilmesi gerektiği ve Kâbe’ye güvenlik ve esenlik içinde girileceği çerçevesindeki âyetlerin yazılması; Kâbe kilit ve anahtarlarına feth : “açma” fiilinin geçtiği İnnâ fetahnâ lek (Feth 48/1), anahtar kelimesinin geçtiği Ve ‘indehû mefâtihu’l-ğayb.. (En’âm 6/59) âyetlerinin, Kâbe’nin Safâ-Merve çıkışındaki Osmanlı revakları ile Safâ tepesi üzerindeki yeni kubbe eteğine inne’s-Safâ ve’l-Mervete… (Bakara 2/158) âyetinin; Makam-ı İbrahim’e ve’ttahizû min makāmi İbrâhîme musallâ (Bakara 2/125) âyetinin, Kubâ mescidine -hem mihrabın üstüne hem de dışarıda bir taş sütuna- bu mescidle ilgili: le-Mescidün üssise ‘ale’t-takvâ… (Tevbe 9/108) âyetinin, Kıbleteyn mescidi mihrabına Kad nerâ… (Bakara 2/144) kıble âyetinin yazılmasıdır.
Yapının bânîsini -ya da o mekânda yaşamış veya defnedilmiş birini- doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren âyetler
Örneği: Kâbe örtüsüne Hz. İbrahim’e insanları Kâbe’ye davet etmesi ve oğlu ile birlikte Kâbe’yi inşâ edişleriyle ilgili âyetlerin, Mescid-i Harâm’ın -Osmanlı ve daha önceki dönemlerden kalma- kapılarına bunları inşâ eden şahıslarla ilgili âyetlerin, Mescid-i Nebevî’nin kıble duvarına, Hücre, minber vb. örtülerine Hz. Peygamber’le (onun peygamberliği, ümmeti için model teşkil ettiği, onun üzerinde titremek (salâtüselâm etmek) gerektiği vs. ile) ilgili -bilhassa Muhammed ve Nebî lâfızlarını içeren- âyetlerine, Hücre’nin arka duvarına Ve sîka’llezîne’ttekav Rabbehüm ile’l-Cenneti zümerâ (Zümer 39/73) âyetinin, Ravza ön duvarına: bu mescidde Hz. Peygamber’le birlikte İslâm devletinin temellerini atan Ashâb-ı Kirâm’la ilgili Muhammedün rasûlû’llāh ve’llezîne ma’ahû… (Feth 48/29), Kayıtbay ve Kanuni mihraplarına, yine Sahabîlerin vasıflarından söz eden et-Tâibûne’l-‘âbidûne… (Tevbe 9/112) âyetinin yazılması; Mescid-i Nebevî’nin Kadınlar kapısına Ve men yaknüt minkünne… (Ahzâb 33/31-34) âyetlerinin, Cibrîl kapısına Fe-inna’llāhe hüve mevlâhu ve Cibrîl… (Tahrîm 66/4) âyetinin yazılması…
Bunun enfes örneklerinden biri de Kanuni Sultan Süleyman’ın Kâbe’ye hediye ettiği şâhane minbere İnnehû min Süleymâne ve innehû Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm âyetinin yazılmasıdır. İnnehû min Süleymân… ibaresi esâsen Hz. Süleyman’ın Sebâ kraliçesine yazdığı mektupla ilgilidir; ancak minbere yazılmakla innehûdaki zamirin mercii değiştirilerek âyet “Bu minber Kanuni Sultan Süleyman’dan Kâbe-i Muazzama’ya bir hediyedir.” mânasında iktibâs edilmiş olmaktadır. Mâlum, bir yere âyet/hadis yazılırken, -tıpkı edebiyattaki iktibaslarda olduğu gibi- cümlenin aslî mânasında alınması şart değildir.
Yapının herhangi bir biriminin fonksiyonuna ilişkin âyetler
Örneği: Ravza-i Mutahhara’daki üç mihraba kıble âyeti olan Kad nerâ… fe-velli vechek.. (Bakara 2/144) âyetinin yanı sıra, Kanuni ve Kayıtbay mihraplarına mihrap kelimesini içeren Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye’l-mihrâb (Âl-i İmrân 3/37) ifadesinin yazılması.
İkinci olarak; sultan/halîfe adına hutbe irad edilen minberler siyasî bir niteliğe de sahip olduğu için, minber kapılarına, devletin temel akīdesini yansıtan Kelime-i Tevhid yazılması gelenekselleşmiştir. Mescid-i Nebevî’deki III. Murad minberinin girişinde de Kelime-i Tevhid yazılıdır. Minberlerin Cuma namazıyla bağlantısı düşünüldüğünde, Cuma suresinin Cuma namazını konu alan âyetlerinin; minberde irad edilen hutbelerde Hz. Peygamber’e salâtüselâm getirildiği düşünüldüğünde ise, İnna’llāhe ve melâiketehû yusallûne ‘ale’n-Nebiyy… (Ahzâb 33/56) âyetinin yazılış amacı anlaşılır.
İslâm’ın temel akîdesini yansıtan âyetler/ibareler
Hemen her yerde karşılaşılabilen Kelime-i Tevhid devletin İslâmî niteliğini vurgulamakta; Kâbe örtüsü, Mescid-i Haram revakları vb. yerlerde rastladığımız Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali isimleri, bilhassa Kâbe örtü zemînindeki -hiçbir Sahabîyi dışlamadan hepsini sahiplenen- Radıya’llāhu ‘an Ebî Bekr ve ‘Ömer ve ‘Osmân ve ‘Alî ve ‘ani’s-sahābe ecma’īn : “Allah Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali ve bütün Ashâb-ı Kirâm’dan razı olsun.” ibaresi, devletin Sünnî karakterini yansıtmaktadır.
Kâbe kuşaklarında yazı aralarında rastladığımız Kul küllün ya’melü ‘alâ şâkiletih… (İsrâ 17/84) âyetiyle, bütün dinlerin bir kıblesinin olduğu, herkesin -bilhassa kıble çerçevesinde- kendi değer yargılarına göre hareket ettiği, ama sonuçta kimin doğru yolda olduğunu sadece Allah’ın bildiği belirtilmektedir.
Yapının kendisine benzetilebileceği nesnelerden bahseden âyetler
Yapı bütünüyle bir şeye benzetilebiliyor ve bunun hakkında âyet bulunuyorsa, yapıya bu âyet yazılabilmektedir. Cennetliklere Allah’ın ‘tertemiz bir içecek’ ikrâmı ile ilgili Ve sekāhüm Rabbühüm şarâben tahûrâ (İnsân 76/21) âyetinin Zemzem kuyularına; Cennetlikleri Cennete buyur eden Udhulûhâ bi-selâmin âminîn (Hicr 15/46) âyetinin, -Cennete benzetilen- Mescid-i Nebevî’nin yeni kısmının bütün kapılarına yazılması bunun güzel örneklerindendir.
Bir başka örnek de, herhangi bir yere girişte okunup yazılabilen Rabbi edhilnî… (İsrâ 17/80) âyeti ile mescidleri konu alan Fî büyûtin ezina’llāh… (Nûr 24/36-38) âyeti Mescid-i Nebevî Bâbüsselâm’ına yazılmasıdır:
İlkin, Rabbi edhilnî… (İsrâ 17/80) duasının, putperestlerin Hz. Peygamber’i Mekke’den sürme ya da öldürme teşebbüsleri (17/76) üzerine tavsiye edildiği dikkate alınırsa, duâda “muhrac-i sıdk” ve “müdhal-i sıdk” olarak bahsedilen yerlerin –sırası ile- Mekke ve Medîne olduğu aşikârdır. O zaman, imana kucak açan Medine’deki genel merkezin, yani Mescid-i Nebevî’nin, ilk kapısına bu âyetin yazılmasındaki sır da ortaya çıkmaktadır.
İkinci olarak; -Allah’ın nûrunun parıl parıl parladığı ve Allah’ın adının anıldığı büyût “mescidler” ve O’nu sabah-akşam tesbîh eden ricâl : “erler” ile Mescid-i Nebevî ve Ashâb-ı Kirâm’la ilişkisi aşikârdır.
Yapının inşâ ve imarına yönelik âyetler
Sözgelimi Ve mâ tef’alû min hayr… (Bakara 2/197), Ülâike yüsâri’ûn… (Mü’minûn 23/61), Meselü’llezîne yünfikūne … (Bakara 2/261-263), İnnâ lâ nuzī’u ecra men ahsene ‘amelâ (Kehf 18/30) ve bilhassa İnnemâ ya’muru mesâcida’llāh… (Tevbe 9/18) âyetleri hayruhasenâtın Allah rızası için yapıldığına telmîhan infâk, hayrât ve imar çerçevesinde yazıldığı anlaşılmaktadır.
Ziyaretçilere çeşitli mesajlar veren âyetler
Esasen diğer şıkların tamamında belli bir mesaj söz konusu olmakla birlikte, aşağıdaki örneklerde bu daha belirgin ve yoğundur:
Hz. Peygamber’in Hücre-i Mutahhara’sına Yâ eyyühe’llezîne âmenû lâ terfa’û esvâteküm… (Hucurât 49/2-3) âyeti yazılarak “Lütfen sessiz olun!” denmektedir.
Mescid-i Harâm’ın Safa kapısındaki Ve sâri’û ilâ… ve’l-kâzımîne‘l-ğayza ve’l-âfîne ‘ani’n-nâs va’llāhu yuhibbü’l-muhsinîn : (Âl-i İmrân 3/133-35) âyetleri, Cennetin kimler için hazırlandığını hatırlatmakla kalmamakta, öfkeli, hoşgörüsüz, nâhoş hareketlerin sergilenebildiği böyle kalabalık bir ortam için son derece uygun ve gerekli bir ihtardır.
Kâbe örtüsündeki Nebbi’ ‘ibâdî… (Hicr 15/49), Ve izâ seeleke ‘ibâdî… (Bakara 2/186), Ve beşşiri’l-mü’minîne… (Ahzâb 33/47), Men ya’mel sûen… (Nisâ 4/110), Ve innî le-ğaffâr.. (TâHâ 20/82) âyetlerinin yanı sıra, Kâbe kapısındaki Kul yâ ‘ibâdiye’llezîne esrafû… (Zümer 39/53), Ğâfiri’z-zenb, kābili’t-tevb (Gâfir 40/1-3), Ketebe Rabbüküm ‘alâ nefsihi’r-rahme (En’âm 6/54) âyetleri ile Allah’ın engin rahmeti vurgulanarak ümitsizlik reddedilmekte; Mescid-i Nebevî’nin Kadınlar Kapısındaki Ve men yaknüt… (Ahzâb 33/31-34) âyetleriyle -Peygamber hanımları özelinde- mümin kadınlara birtakım tavsiyelerde bulunulmakta; yine aynı yerdeki Li’r-ricâli nasīb… (Nisâ 4/33) âyetiyle kadınlara ve erkeklere, kadın ve erkek olarak kendi rollerini oynamaları, birbirlerinin özelliklerine göz dikmemeleri salık verilmekte; Kubâ mescidindeki ElifLâmMîm zâlike’l-kitâb… (Bakara 2/1-5) âyetleriyle felâha ereceklerin kimler olduğu, dış pencerelerdeki Ve sâri’û ilâ mağfiratin min Rabbiküm ve Cennetin (Âl-i İmrân 3/133) ifadesiyle insanlar ibadete teşvik edilmekte; Kanuni ve Kayıtbay mihraplarındaki et-Tâibûne’l-‘âbidûn… (Tevbe 9/112), Kul sadaka’llāh… (Âl-i İmrân 3/95), İnne evle’n-nâs… (Âl-i İmrân 3/68) âyetleri ve Kâbe örtüsündeki Kureyş suresi ile ziyaretçilere bir müminin taşıması gereken sıfatlar ve Allah’a -Hz. İbrahim’in yolundan giderek- kulluk etmeleri gerektiği hatırlatılmaktadır.
Sonuç olarak;
Mimarîde Kur’ân iktibas etme geleneğinde, kuşak yazılarını bir tarafa bırakırsak, kısa, özlü ve etkileyici âyetlerin tercih edildiği görülmektedir. Bu âyetler genelde Yüce Allah’ı vecîz bir şekilde tasvîr etmekte, Kur’ân’ı özetlemekte ve İslâm’ın temel inançlarını özlü biçimde yansıtmaktadır.
Herhangi bir âyetle
1 Yapının veya yapıdaki herhangi bir birimin fonksiyonu ve
2 Yapının bânisi veya orada medfûn kişiler arasında çok yönlü ve hoş bağlantıların kurulduğu bu gelenekte, âyetlerin asıl mânalarında alınması şart değildir.
Haremeyn-i Şerîfeyn’de yazılı âyet ve surelere gelince, bunlar Mescid-i Harâm, Hz. Peygamber, kıble, hacc, namaz, Allah’ın engin rahmeti, Hz. İbrahim çerçevesinde yoğunlaşmaktadır. Yapılarla âyetler arasında hoş bağlantılar kurulmakta; kutsal mekânlara gelenlere her türlü günaha tevbe etme imkânı bulunduğu hatırlatılmak suretiyle belli bir eğitim – öğretim yapılmaktadır.
Bu gelenek Suûdî Arabistan yetkililerince Mescid-i Haram’da değilse de diğerlerinde sürdürülmüştür: Mescid-i Harâm’ın şu anki 95 kapısından Kral Fahd ve Kral Abdülaziz kapıları gibi ana girişlerine büyükçe kûfî Besmele ve Mescid-i Harâm duvarlarının imkân verdiği hemen her yere, özellikle de revakların birbiri ile buluştuğu müsâit kısımlara kûfî Lâ ilâhe illâllah ve Muhammedün rasûlûllah (ayrı ayrı) cümleleri yazılıdır.
Mescid-i Nebevî’nin yeni bölümünün duvarlarına, Kubâ mescidi duvarlarına ve kubbe eteklerine Türk hattatlara âyet ve sureler yazdırılmıştır. Ancak, -kubbelerin tam ortasına yazılacak yazılar biraz daha ustalıklı/dairevî bir istif gerektireceği, fazîleti hakkında hadîs bulunan bütün âyetlerin dairevî istifleri bulunmadığı, bu istifleri oluşturmak oldukça meşakkatli bir iş olduğu, kubbe etekleri kubbe merkezlerine göre daha fazla âyet istîâb edeceği için- kubbe ve tavanlara yazma geleneği sürdürülememiştir. Kâbe kapısı, örtüsü ve anahtarı için zaman zaman farklı pasajların tercih edildiği de görülmektedir.
İsm-i Nebî, yani “Muhammed” lâfzının (ayrıca Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali) hemen her yerde, lâfza-i celâlle birlikte yazıldığı bilinmektedir. Nitekim Kâbe örtüsü, Kâbe revakları, Mescid-i Nebevî vb. yerlerde de böyledir. Ancak Kubâ mescidinde, -Hz. Peygamber ve diğerlerinin isimlerini, onlarla tamamen farklı bir ontolojik yapıya sahip bulunan “Yüce” Allah’la eşdeğer tutmamak gerektiği düşüncesiyle- büyükçe “Allah” isminin altına daha küçük Lâtīfun bi-‘ibâdih… (Şûrâ 42/19) âyeti, aynı büyüklükteki Muhammed isminin altına da yine küçük Rasûlûllāh ve’llezîne ma’ahû eşiddâ’ü ‘ale’l-küffâri ruhamâu beynehüm (Fetih 48/29) âyeti yazılmış; böylece “yan yana ve aynı büyüklükte yazılanın, Allah’ın ve Peygamber’in isimleri değil, bu isimlerin geçtiği âyetler olduğu” izlenimi verilmek istenmiştir. Hücre-i Muattara’nın ön duvarındaki Sultan Ahmed’in yadigârı yâ Allah yâ Muhammed ibârelerinin, yâ Allah yâ Mecîd’e dönüştürülmesinde de aynı inancın izleri görülebilir.
HURMA DİYETİ için Tıklayınız..
RABİA
SAFAVİ SUGAİ
MEŞRUK SUGARİ
ISLAK HURMA
MECDUL
ZEMZEM SUYU NASIL BULUNDU ? ANLAMI NEDİR ?
Mekke-i mükerremede, Mescid-i haram içerisinde, Kâbe’nin Hacer-i esved köşesi tarafında bulunan kuyudan çıkan mübârek su. Zemzemin çeşitli isimleri vardır. Allahü teâlâ zemzem ile İsmâil aleyhisselâmı suya kandırdığı için, “Sakıyyullâh-ı İsmâil”, inananlara fayda verdiği için “Nâfiâ”, doya doya içenlerin Cehennem azâbından kurtulacakları müjdesinden dolayı, “Büşrâ”, berrak ve sâfiyetinden dolayı “Muazzibe”; bozulmadığı için, “Sâlime”; sıhhat ve berekete sebep olduğu için “Meymûne”; yemeğin yerini tuttuğu için “Kâfiye”; içenler rahatlık ve âfiyet bulduğu için “Âfiye” denilmiştir.
Zemzem Arapça bir kelime olup “alçak sesle konuşmak” demektir. Aslında atların çıkardığı alçak sese zemzem denir. Herhangi bir şeyi muhafaza etmek için de kullanılır (İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1956, XII, 237 vd).
Süryanicede Zem: Dur, gitme mânasınadır.
Zemzemin tarihçesi kısaca şöyledir:
Hz. İbrahim (a.s.), Cenab-ı Hakkın emri üzerine hanımı Hacer validemizi ve henüz süt emmekte olan oğlu Hz. İsmail’i bugünkü Zemzem kuyusunun bulunduğu yere bıraktı. O tarihte Mekke’de hiçbir insan yaşamıyordu. İçecek su da yoktu. Hz. İbrahim, hanımı ve oğlu için biraz hurma ve bir miktar da su bırakarak oradan ayrıldı. Yiyecek ve içeceğin bulunmadığı bu ıssız yerde kalmak Hz. Hacer’e çok zor geldi. Ancak, kendilerini oraya bırakmasını Hz. İbrahim’e Cenab-ı Hak emrettiğine göre düşünmek yersizdi. Çünkü, rızkı veren Allah elbette kendilerinin durumunu da görüyordu.
Bir müddet sonra Hz. İbrahim’in bıraktığı su bitti. Hz. İsmail ağlamaya, su istemeye başladı. Annesi ne yapacağını şaşırdı. Süt yok ki emzirsin, su yok ki içirsin. Hz. İsmail’in ağlamalarına daha fazla dayanamadı. Safa Tepesine çıktı. Birini görebilmek ümidiyle sağa sola baktı. Kimseyi göremeyince de Safa ile Merve arasında koşmaya başladı. Yedinci defa Merve’ye çıktığında bir ses işitti. Zemzem Kuyusunun yanında Hz. Cebrail’i gördü. Cebrail (a.s.) kanadıyla (bir rivayette ayağıyla) yeri kazıyordu. Nihayet su göründü. Hz. Hacer buna çok sevindi. Suyun aktığını görünce, “Dur, dur” manasında “Zem zem” dedi ve su akmasın diye önünü kesti, havuz gibi yaptı. Bir taraftan da testisini dolduruyordu. Suyu aldıkça yerinde kaynıyordu. Testisi dolduktan sonra sudan içti ve Hz. İsmail’i emzirmeye başladı. Bu arada Cebrail (a.s.), Hacer’e hitaben:
“Sakın, ‘Helak oluruz, zarara uğrarız’ diye korkmayın. İşte şurası Beytullah’ın [Kabe’nin> yeridir. O beyti şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Cenab-ı Hak o işin ehlini zayi etmez” dedi.(1)
İşte, Zemzem Kuyusunun ortaya çıkması bu şekilde oldu. Hz. Hacer suyun önünü kesmeseydi ve onu kendi halinde bıraksaydı, bu su bir ırmak olacaktı. Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadislerinde bu hakikati şöyle beyan buyurur:
“Allah, İsmail’in annesi Hacer’e rahmet etsin. O, Zemzem’i kendi haline bıraksaydı veya avuçlamasaydı; muhakkak Zemzem akar, bir ırmak olurdu.” (2)
Zemzem, çok mübarek ve gıdalı bir sudur. Hz. Hacer ve Hz. İsmail, uzun müddet yemek yemeden bu suyla idare ettiler. Bir hadiste Peygamber Efendimiz Zemzem’in bu hususiyetine işaret etmiştir.(3)
Bir diğer hadiste de “Zemzem ne niyetle içilirse ona şifa olacağı” buyurulmuştur.(4)
Mekke ve çevresinin idaresi İsmail Aleyhisselam’ın vefatı ile oğlu Sabit’e kaldı. Sabit’in ölümünden sonra halk arasında bölünmeler meydana geldi. Mücadeleler Cühümiler kabilesinin üstünlüğü ile bitti. Ancak bir zaman sonra iktidara sorumluları, adaleti ve tarafsızlığı terkederek zulme sapmıştı. Milletin malını bile elinden almaya aklkışan Cürhümilerden dolayı gün geldi şikayet ve feryatlar ayyuka çıkmaya başladı. Haksızlıklar dayanılmaz ölçülere varınca; İsmail Peygamber nesli, terkrar derlenip toparlandı ve yapılan bir savaşta Cürhümileri mağlup etti. Yenik taraf, aman dileyince eşyalarını alıp asıl vatanları olan Yemen’e gitmelerine izin verildi… ancak iş başında iken zulüm yapan ve bu yüzden beddua alan bu kabile mensupları, az bir zaman sonra bulaşıcı bir hastalığa yakalanarak teker teker ölüp gittiler.
Cürhümiler, aman dileyip beldeyi İsmail Peygamber soyuna teslim etmeden hemen önce ve son an ve son dakikada huyları icabı bir kötülük işlediler. Yabancı devletlerden mbirinin hediye ettiği altın mbir ceylan heykeli ve kılıç, kalkan, gürz, zırh… gibi Kabe hazinesine mahsus kıymetli eşya namına ne var ne yoksa hepsini zemzem kuyusuna doldurdular ve ağzını taş toprakla akapatarak yerini belirsiz hale getirdiler. Herhalde dönüp Mekke’yi geri alacaklarını düşünüyor ve bu sebeple hazinenin ele geçmemesi için böyle hareket ediyorlardı.
İsmail aleyhisselam evladı, nihayet Mekke ve civarında hükümran oldu ama hafızalardan silinen bullur sulu zemzem kuyusu kaybolup gitti. Mekke ve Kabe, asıl sahiplerine dönmüştü.. Şifa pınarı zemzem ise kimbilir kaç yıl gözlerden saklı, besmeleli mü’min ağızlara hasret, için için kaynayıp duracaktı?
Cürhümilerin yığdığı taş, toprak senelerin geçmesi ile katmerleşti ve altta kalan ilahi armağanı gözlerden büsmütün sakladı. Bu şartlarda canlara can katan zemzemin yerini bulmak mümkün değildi… yalnız bu imkansız zannedilen aklın çerçevlediği sebep-sonuç münasebetine göre. Ya aklı aşan sebepler, aklın kavuşamadığı bölge… Allah, isterse hangi imkansız gerçekleşmez ki?
Zaman bir müjdeye, toprak, sökmesi yakın bahtlı şafağa hazırlanıyordu… Mekan, ilahi fermanla, gelmekte olan “Adı güzel kendi güzel Muhammed” aleyhisselam için yeniden donatılıyordu. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, Kabe’ye komşu olan evinde uyurken şu hitap üzerine yatağından korku ile doğruldu.
-Ey Abdülmuttalip, kalk ve zemzem kuyusunun üzerinde taş toprak ne varsa kaldır!
Bir müddet gördüğü rüyanın ne manaya geldiğini çözmeye çalıştı; fakat bir şey anlamadan yeniden uyudu. Ancak rüyadaki ses, emri tekrarladı. Yine uykudan sıçradı. Zihninde izaha kavuşturulmayan sorular birbirini takip ediyordu. Buna rağmen uyumaktan başka çaresi yoktu. Ses, emri üçüncü defa verince gördüklerini yorumlatmak için kalkıp Kureyş’in tanınmış tabircilerine gitti ve olanlar anlattı. Bu kişiler:
-Rüya rahmani ise yine görürsün, dediler.
Aradan bir iki gün geçtiği halde Abdülmuttalib, o garip rüyayı bir daha göremedi. Bundan dolayı merak ve üzüntüsü günden güne artıyordu:
-Acaba rüya rahmani miydi, değil miydi? Zihnini günlerce bu soru meşgul etti. Nihayet bir gün rüyayı gördüğü odada uykudan önce ellerini kaldırarak:
-Ey merhametli Allahım! Bu rüyanın sırrını neler yapmam gerektiğini bana bildirmeni diliyorum, diyerek can evinden yalvardı ve az sonra uyuya kaldı.
Abdülmuttalib’in isteği, bütün zamanların ve bütün mekanların en üstünün hürmetine kabul olmuştu. İşte aynı ses…
-Ey Abdülmuttalib kalk ve zemzem kuyusunu ortaya çıkar!
Abdülmuttalib:
-Zemzem suyu nedir?
-Cebrail’in ayağını vurduğu yerden çıkmıştır. Peygambere ait bir mucizedir. Dünyanın dört tarafından gelecek hacılara yetecek kadar bereketlidir. Zemzemden içen susuzlar kanar, açlar doyar, hastalar iyileşir.
Kuyunun yerini bulmam için bir iz, işaret var mı?
-Mescid-i Haram’a yakın iki put vardı. Kafirler, bu putlar uğruna hayvan kestiklerinde işkembesini çukurca bir yere dökerler. Sen orada iken kırmızı gagalı bir karga gelecek ve işkembe artıklarını yemek için toprağı gagalayacaktır. Az sonra gagalanan yerin altından bir de karınca yuvası çıktığını göreceksin… İşte orası zemzem kuyusunun ağzıdır.
Sabah olduğunda Abdülmuttalib, doğruca putların bulunduğu yere gitti. Biraz sonra puta tapanlar gelip tanrıları için kurban kestiler ve işkembe ve barsakları rüyada tarif edilen yere attılar. Derken kırmızı gagalı karga göründü ve yeri gagalamaya başladı; az sonra karınca yuvası da ortaya çıktı. Her şey aynen rüyadaki gibi gerçekleşmişti. O halde olanlar hayırlı ve rüya doğru idi. Oradakiler uzaklaşınca sevgili Peygamberimizin sevgili dedesi, rüyada söylenen yeri kazmaya başladı. Kazı işi biraz ilerlemişti ki haberi alan Kureyşli müşrikler oraya koştu:
-Biz, taptığımız putların yanına kuyu kazdırmayız! diyerek Abdülmuttalib’e mani olmak istiyorlardı. Bir sürü münkir içinde kalan Abdülmuttalib, yaptığı işin büyüklüğünü anlatmaya çalışıyordu:
-Bu, öyle her hangi bir kuyu değildir. Bu, ilahi kıymet taşıyan suya “Zemzem” denir. İsmail Peygamberin yadigarıdır.
Putperestler, fena diş biliyorlardı. Ne var ki kaba kuvvet gösterileri sökmedi; Kureyş’in bu soylu insanını bir adım şöyle dursun, bir ayak boyu bile geriletemediler. Bunun üzerine kuyuya ortak olmak istediler; bu telifleri de reddedildi.
-Öyle ise, dediler, ünü bütün ülkeleri tutmuş aklı ve ilmi hepimizce kabul edilen Şam kahinine gidelim; ihtilafımızı anlatalım, vereceği karara her iki taraf da uysun!
Abdülmuttalib, bu hal tarzına “Peki” dedi. Bunun üzerine her kabileden bir temsilci ve Peygamber efendimizin dedesi develere binerek Şam yoluna düştüler… Mevsim yaz, hava sıcak. Güneş, kavurdukça kavuruyor. Çöller, avını yutmaya hazır alev dilli ejderha. Şam yolcuları bu manzara kum denizlerini aşmaya çalışıyor. Ne var ki geride kalan mesafelerle beraber su ve her türlü serinletici nesne tükenmiştir. Nihayet Nihayet öfkeli çöller bu cüretli yolcuları teslim aldı.Dermansız kalan dizler çözüldü ve oldukları yere külçe gibi yığıldılar. Saniyeler, saat gibi uzun ve geçmeyen cinsten. Sadece dudaklar değil, belki diller de yol yol çatlamış. Kimsede suya dair bir ümit yok. Olması da mümkün değil. Ancak bu halde ne vakte kadar beklenecektir? Abdülmuttalib:
-Böyle durmakla elimize hiç bir şey geçmez! Az daha gidelim. Rabbimden ümitli olalım; olur ki su buluruz, dedi.
Çökmüş olan develere nerede ise sürünerek bindiler. Hayvanların sırtında bile zor duruyorlardı. Henüz hareket etmişlerdi ki, o şanslı dedenin devesinin ayağı bir taşa takıldı ve yerinden söküp attı… Tablo inanılacak gibi değildi. Devenin çıkardığı taşın yuvasından tatlı ve serin bir su akıyordu. Sudan kana kana içip kaplarını doldurdular ve ölümün eşiğinden yeniden hayata döndüler. Bir farkla ki kabile temsilcileri sadece hayata dönmemiş, ezik ve mahcup olarak Şam yolunda da geri dönmüşlerdi. Bu inanılmaz vak’ayı hep birlikte yaşayan yol arkadaşları Abdülmuttalib’e:
-Ey Abdülmuttalib, o kuyuyu kazmak senin hakkındır. Bunu geç de olsa anladık Kimse mani olamaz. Dönelim herkes işine baksın! Demek zorunda kaldılar ve hep beraber Mekke’ye geldiler. Abdülmuttalib, kuyuyu kazmaya, kaldığı yerden devam etti. Zemzem kuyusunu tekrar ortaya çıkarma işinde yalnız oğlu Haris’ten yardım görüyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hak’tan Haris’ten başka kendisine on oğul daha vermesini diledi: … Abdülmuttalib’in bu duası kabul olmuş erkek evlat sayısı zamanla onbiri bulmuştu. Oğulları ile beraber kuyuyu kazan Abdülmuttalib, yıllar sonra zemzem suyunu ve Cürhümilerin kuyuya doldurduğu hazineyi buldu. Kureyşliler bu defa da:
-Kuyu, dedelerimizin mirası; içinden çıkanlar bizimdir, diye direttiler.
Abdülmuttalib:
-Siz bu kuyuyu kazarken bana yardım etmeyip bilakis zorluk çıkardınız. Şimdi hangi hakla mirasçılık iddia ediyorsunuz? diyerek onları azarladı veilave etti, bununla beraber, “Kur’a çekelim, hangi mal kime çakırsa onun olsun” dedi.
Kılıç, kalkan gibi savaş malzemelerini bir tarafa, altın ceylanı bir tarafa ayırdılar ve Kabe-i Şerif, Kureyşliler ve Abdülmuttalib adına kur’a çektiler. Altın Ceylan Kabe’ye, harp aletleri Abdülmuttalib’e çıktı. Kureyşlilere bir şey isabet etmedi. Altın ceylanı Kabe kapısına astılar; uzun yıllar, kapıda asılı kaldıktan sonra bir gece Ebu Leheb sarhoş iki arkadaşıyla gelip heykeli çaldı ve götürüp sattı. Zemzem kuyusunu bulmak Abdülmuttalib’in şan ve şerefini daha da yükselmişti. Zaman, ırmaklar misali büyük müjdeye doğru akıyordu. Tabii bu olay Zemzem’in ikinci kez ortaya çıkarılışının hikayesiydi. Ancak Allah azze ve celle o mübarek suyu hz. İsmail’in topuğunda tüm insanlara sunmuştu.
Hz. İbrahim, Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberlerden biridir. Nemrut tarafından ateşe atıldı fakat ateş onu yakmadı. Bu olaydan sonra İbrahim, memleketi olan Urfa’dan ayrılıp Şam’a, sonra da Mısır’a geldi. Mısır kralı, İbrahim’in çokgüzel eşi Sare’ye sahip olmak istedi. Sare’nin Allah’a yalvarması neticesinde kral titremeye başladı. Başına bir hal geleceğinden korktu. Sare’yi İbrahim’e geri gönderdi ve kendisine Hacer isimli cariyeyi de hediye etti. Sare de Hacer’i İbrahim’e bağışladı. Buhari’nin Abdullah b. Abbas’tan rivayet ettiği uzun bir hadis-i şerifin devamı şöyledir.
“… İbrahim, Hacer ile evlenip İsmail doğduktan sonra emzirmekte olduğu bu oğlu ile birlikte Mekke’ye geldi. Hacer ile İsmail’i, Mescid-i Haram’ın bugün bulunduğu yerin yukarısındaki büyük bir ağacın yanına bıraktı. O tarihte Mekke’de hiç bir kimse yoktu. Hatta içecek su bile yoktu. İşte İbrahim, Hacer ve oğlunu buraya bıraktı. Sonra İbrahim, Şam’a gitmek üzere oradan ayrıldı. Ayrıldığı sırada İsmail’in annesi Hacer, peşine takılıp ona şöyle diyordu:
– Ey İbrahim, bizi bu vadide bırakıpta nereye gidiyorsun ? Öyle bir vadi ki ne görüp görüşecek bir insan var, ne de hayat eseri başka bir şey var.
Hacer bu sözleri ne kadar tekrar ettiyse de İbrahim dönüp ona bakmadı. Nihayet Hacer ona: Bizi burada bırakmanı Allah mı emretti ? diye sordu. İbrahim de: Evet Allah emretti, diye cevap verdi. Bunun üzerine Hacer: Öyle ise Allah bizi unutmaz, O bizi korur dedi.
Artık İsmail’in annesi oğlunu emziriyor ve kendisi de kırbadaki sudan içiyordu. Nihayet kırbadaki su bitince hem Hacer hem de çocuğu susadı. Hacer, çocuğun susuzluktan toprak üzerinde sızlanarak yuvarlandığına bakmaya başladı. Fakat çocuğun bu elim haline bakmaktan fenalaşarak onun yanından kalkıp biraz öteye gitti. O mıntıkada Kabe’ye en yakın tepe olarak Safa tepesini buldu ve onun üstüne çıktı. Sonra vadiye karşı durup kimseyi görebilir miyim diye bakmaya başladı. Bu defa Safa tepesinden indi. Vadiye inince ( ayağına dolaşmasın diye ) entarisinin eteğini topladı. Sonra müşkil bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu, vadiyi geçti. Sonra Merve tepesine çıktı. Orada da biraz durdu ve kimseyi görebilir miyim diye baktı. Fakat hiç kimseyi göremedi. Hacer, bu suretle ( Safa ile Merve arasında ) yedi sefer gitti, geldi. Hacer, son defa Merve üzerine çıktığında bir ses işitti ve kendi kendine ‘Sus, iyice dinle’ dedi. Sonra dikkatle dinledi. Bu sesi evvelki gibi bir daha işitti. Bunun üzerine Hacer: Ey ses sahibi, sesini duyurdun. Eğer sen bize yardım edebilecek güce sahipsen, bize yardım et, dedi. Hacer böyle der demez, hemen zemzem kuyusunun yerinde bir melek göründü. O melek, ayağının topuğu ile yahut kanadıyla yeri kazıyordu. Nihayet su göründü. Hacer, su başka tarafa akmasın diye suyu eliyle çevirdi, havuz gibi yaptı. Hacer hem eliyle böyle yapıyor, hem de kırbasını doldurmaya devam ediyordu. Su ise yerinde kaynıyordu.
Abdullah b. Abbas bu arada şöyle dedi: “ Resulullah (s.a.v.), Allah, İsmail’in annesi Hacer’e rahmet etsin. O, zemzemi kendi haline bıraksaydı, suyu avuçlamasaydı, muhakkak zemzem akar ve bir ırmak olurdu, buyurdu. “
Hacer, bu sudan içti ve çocuğunu emzirdi. Melek Hacer’e: Helak oluruz, kayboluruz diye korkmayın. İşte şurası Allah’ın evidir, o evi şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki Allah, o işin ehlini zayi etmez, dedi.
Mekke şehrinin idaresini İsmail’den sonra oğlu Nabit, ondan sonra da Cürhüm Kabilesi devam ettirdi. İşte bu sırada Yemen’den kuzeye doğru güç eden Ezd kabilesinin bir kolu olan Huzaa Kabilesi Harem bölgesinde kalmak için Cürhüm Kabilesinden izin istedi. Cürhüm Kabilesi onlara izin vermeyince aralarında başlayan savaş Huzaa Kabilesiın kesin zaferiyle neticelendi. Bunun üzerine Cürhüm Kabilesi Mekke’yi terk etmek zorunda kaldı. Şehirden ayrılırken de zemzem kuyusunu kapattılar. Kuyunun en dibine altından yapılmış iki ceylan heykeli, bir takım silahlar, kılıçlar, zırhlar koyarak; sonra da çakıl, kum ve taşlarla kuyuyu doldurup yerini belli olmaz hale getirdiler. Bu şekilde kapatılan zemzem kuyusu, Abdülmuttalib’in onu bulup ortaya çıkarmasına kadar kapalı kaldı. Kimse onun yerini bulamadı.
Hz. Peygamberin dedesi Abdülmuttalib, gördüğü bir rüya üzerine, oğlu Haris ile birlikte, rüyada kendisine gösterilen yeri kazarak zemzemi buldu. zemzemin bulunması ile Haşimoğulları kendilerine ait olan “hacılara su dağıtma” işini daha kolaylıkla yerine getirdiler.”
Zemzemin Hususiyetleri
- Saftır ve renksizdir.
- Kokusuzdur.
- Kendisine has bir tadı vardır.
- Az tuzludur.
- İçindeki bütün kimyevî iyon konsantrasyonları “Dünya Sağlık Teşkilâtı’nın” öngördüğü sınırların altındadır.
- Bütün mikroplardan âridir.
- Tadının değişmesi için tabii hâdiselerin dışında özel bir sebep yoktur.
- Bakteri ihtiva etmemektedir.
- Sıhhate zararlı bütün unsurlardan âridir.
- Bulanık değildir.
Kaynaklar
- Buharı, Bedü’l-Halk: 29.
- .e.
- Fethü’r-Rabbani, 23:248.
Hacerül Esved Taşı nedir ?
HACERÜ’L-ESVED (Arapça: الحجر الأسود,) : Kabe’nin güney doğu köşesinde bir buçuk metre yüksekte asılı bulunan yumurta biçiminde hafif kırmızı ve san damarcıkları bulunan otuz santimetre çapında oldukça parlak siyah bir taş.
Hz. İbrahim Aleyhisselam, Kabe’nin inşasını bitirdikten sonra oğlu İsmail Aleyhisselam ile tavafa başlangıç sırasını bildirmek için: “İsmail, bana bir taş getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim.” dedi. Hz. İsmail Aleyhisselam da Cebel-i Kubeys’ten bir taş alıp babasına verdi. O da tavafın başlayacağı bugünkü Kabe’nin köşesine taşı koydu. Taş, yumurta şeklinde 18-19 santimetre yarıçapında idi. Konduğu yer, yerden üç arşın 4 parmak yüksekliğinde idi. Böyle yükseğe konmasının sebebi ve sırrı her yerden herkesin görebilmesi için idi. Rengi vaktiyle beyaz olan bu taş, çokça istilam edildiği yani selamlanıp öpüldüğü için kırmızımsı (kırmızımsı esmer bir taş) haline gelmiştir diye rivayet edilmektedir. Hacerü’l-esved, melekler tarafından, peygamberler tarafından ve Efendimiz Muhammed Aleyhisselam tarafından öpülmüştür. Hacerü’l-Esved’i öpmek, Cenab-ı Hakk’ın saltanat-ı İlahiyesine kurbiyete (yakınlığa) bir işaret olması itibariyle hürmet, teslim ve ikrar manasını ifade eder. İşte bunun içindir ki, Hz. Ömer Efendimiz (ra) ; “Vallahi seni öpüyorum. Senin taş olduğunu, zarar ve fayda veremeyeceğini de biliyorum. Eğer Resulullah’ın seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.” demiştir.
Kabe, Huzaalıların eline geçtikten sonra, Hacer-i Esved, onların rakibi olan Cürhümlüler tarafından kaçırılıp sonradan Huzaa kabilesi tarafından yeniden ele geçirilerek tekrar yerine konulmuştur. Daha sonraları Abbasi Halifelerinden Muktedirbillah zamanında Mekke’yi zaptetmiş olan Karamite (Kırmitîler) reisi Tahir tarafından koparılıp Küfe Mescidine konulmuştu. 20 sene sonra, Halife Mutî’ Billah tarafından 24 bin dinar karşılığında geri alınıp Mekke’ye getirilmiş, bugünkü yerine konulmuştur.
Hacer-i Esved, muhtelif zamanlardaki yangınlarda kırılmıştır. Şimdi 12 parça olarak birleştirilmiştir. Ufak bir parçası Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir Hadım Ağası tarafından İstanbul’a nakledilmiş, Süleymaniye civarındaki Kanuni Sultan Süleyman türbesine asılmıştır.
Hacerülesved’in tarihi Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından inşa edilen yeryüzünün ilk mâbedi Kâbe’nin tarihiyle paralellik gösterir. Allah (c.c.) Hz. İbrahim’e insanların ibâdet edecekleri bir mescid yapmasını emrettiğinde, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail Kâbe’nin temellerini attılar (Bakara, 2/127). Tarihî kaynaklar Hacerülesvedin de buraya Hz. İbrahim tarafından konduğunu kaydeder. Taşın nereden ve nasıl getirildiği hususunda değişik inançlar ve anlatımlar vardır, ancak kesin bir bilgi yoktur.
Mekke’nin yakınında olan Ebû Kubeys dağından getirildiğine dâir inancın yanında Nesâi, bir hadîs-i şerifte Hz. Peygamber’in “Hacerülesved cennettendir.” buyurduğunu nakleder (Keşfü’l-Hafâ, Aclûnî, 1108).
hacerul-esvedKâbe, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’den sonra birçok milletlerin kontrolüne geçti ve çeşitli defalar tahrip olup tekrar tekrar inşa ve imar edildi. Her defasında hacerülesved de bu durumlardan etkilendi.
Hz. İsmail’den sonra Cürhümîlerin eline geçen ve bir süre onların yönetimi altında kalan Kâbe zamanla ilgisizlikten harabe hâline geldi. Ardından meydana gelen ve tarihe “Seylü’l-farre” adıyla geçen bir sel felaketiyle duvarları tümden yıkılan Kâbe’den geriye boş bir arazi kaldı. Bu dönemde hacerülesvedin nasıl muhâfaza edildiği bilinmiyor.
Daha sonra güçlü Amalika kabîlesinin eline geçen bu bölge ve Kâbe onlar tarafından tekrar ihya edildi; bu kez Kâbe’nin duvarları eskisinden daha yüksek yapıldı. Bu, Hz. İbrahim’den sonra Kâbe’nin ikinci inşasıdır. Bir süre Kâbe’yi hürmetle muhâfaza eden Amalikalılar, daha sonra burayı kendi mülkleri gibi görmeye başlayıp ziyaretçilere engel olmaya, parası olmayanlara zemzem suyunu bile vermemeye başladılar.
Kâbe’ye saygının kalmadığı bu dönemde, harabe hâline gelen Kâbe ikinci bir sel baskınıyla tamamen yıkıldı. Amalikalılar da bölgeyi terketti. Amalikalılardan sonra tekrar Cürhümîlerin eline geçen Kâbe üçüncü kez inşa edildi. Zamanla azgınlaşan Cürhümîler Kâbe’ye ve hacılara hürmetsizlik edip etrafa terör estirdiler. Cürhümîlerin bu tutumunu hazmedemeyip savaş açan Bekroğulları ve Huzâalılar onları Mekke’den çıkardı.
Ancak şehri terkederken Kâbe’nin değerli eşyalarını yağmalayan Cürhümîler hacerülesvedi toprağa gömerek sakladılar. Şehri ele geçiren Huzâalılar, Cürhümîlerin sakladıkları bu taşı bulup tekrar eski yerine koydular. Huzâalılardan sonra Miladî 440 yılında Mekke ve Kâbe’nin yönetimi Peygamberimiz (asm)’in beşinci atası Kusay b. Kilab ve oğullarına geçti. Uzun bir kesintiden sonra Kâbe tekrar Hz. İsmail’in torunlarına geçmişti. Kusay Kureyş’ten, Kureyş ise Hz. İsmail’in soyundandı. Kusay’dan önce Kâbe yakınına ev yapıp yerleşmek saygısızlık olarak kabul edildiğinden, yerleşim birimi değilken Kusay, Beytullah’ın yanına evler kurulmasını ve buranın şenlendirilmesini emretti.
Ayrıca, bir başka rivâyete göre Kâbe’yi yıkıp yeniden inşa etti. Daha sonra Mekke’nin parlamento binası olacak olan “Daru’n-Nedve” Kusay’dan kalan evdi. Kusay Kâbe’nin bütün hizmetlerini kendi kabîlesinde topladı. Diğer kabîleler bu hizmet yarışı nedeniyle ona düşman oldular ve aralarında uzun süre ayrılıklar devam etti.
Hz. Peygamber (asm) zamanında, duvarları alçak olan Kâbe’nin değerli eşyaları çalınmaya başlamış, bu yüzden Kureyş Kâbe’yi daha korunaklı bir şekle dönüştürmeye karar vermişti. Tam bu dönemde bir yangınla tahrip olan Kâbe, ardından gelen bir sel felaketiyle tamamen yıkıldı ve yeniden inşa edildi. Ancak hacerülesvedi yerine yerleştirme konusunda bencil davranan kabileler, bu şerefi başkalarına vermek istemeyince sorun büyüdü, hatta kılıçlar kınlarından çıktı. Bundan dolayı kan dökmek istemedikleri için de “Kâbe’ye gelecek ilk kişinin hakemliğini kabul etmekte” anlaştılar.
Kararlaştıkları günün sabahında Kâbe’nin çevresinde beklerken Kâbe’ye “Muhammedü’l-emin” dedikleri Hz. Peygamber girince rahatladılar; çünkü ona güveniyorlardı, henüz peygamber değildi, ona düşman olacakları zamana daha vardı. Hz. Muhammed (asm) bir bez parçası istedi onu yere serdi, başka rivayete göre abasını yere açtı. Hacerülesvedi kendi elleriyle üzerine koydu. Her kabîleden bir temsilciye bezin bir ucundan tutup kaldırmalarını söyledi. Onların kaldırdığı bu taşı tekrar kendi elleriyle alıp yerine koydu. Allah bu şerefi kendi Peygamberine nasib etti; kabîleler ise kaldırmaya ortak olmanın verdiği mutlulukla barıştılar.
Hz. Peygamber (asm) nübüvvetle görevlendirildikten sonra putlardan arındırılan Kâbe, Yezid İbn Muâviye’nin ordusu tarafından mancınıklarla taşa tutularak tahrip edildi (hicri 63). Yezid’i halife olarak kabul etmeyen Mekkeliler Abdullah b. Zübeyr’e bey’at ettiler. Mekke’yi muhâsara eden Yezid’in ordusu yağlı fitiller atıp mancınıklarla taşa tutarak Kâbe’yi tahrip etti. Atılan bu taşlardan biri hacerülesvedi üç parçaya böldü. Yezid’in Ordu’suna teslim olmayan Mekkeliler Abdullah b. Zübeyr’i halife olarak tanımaya devam etti.
Daha sonra Abdullah b. Zübeyr kırılan bu parçaları bir gümüş çerçeve içine koyarak biraraya getirmek istediyse de etrafındaki, taşlar yanıp kireçlenmiş olduğundan hacerülesvedin parçaları birbirine yapıştırılmakla yetinildi. Kâbe’ye ilk örtü de onun emriyle bu dönemde örtüldü. Abdullah b. Zübeyr hacca gelenlerin Yezid’in vahşetini görüp gerçeği anlaması için hac mevsimine kadar tamir ettirmediği Kâbe’yi, bu dönemden sonra halkla yaptığı istişare neticesinde yıkıp yeniden inşa ettirdi.
Osmanlı Padişahı Birinci Ahmed devrinde tekrar tamir edilen Kâbe onsekiz yıllık bir aradan sonra şiddetli bir sel baskınıyla tekrar yıkıldı. Hacerülesvedin bir parçası kırıldı. Kâbe’nin, Dördüncü Murad’ın emriyle yapılan tamir ve inşasıyla birlikte hacerülesved de tamir edildi. Bakırdan yapılmış olan muhâfaza kabı gümüşle kaplanarak altınla yaldızlandı (M. 1629). Abdülmecid devrinde ise (1839-1861) taşın gümüş çerçevesi tekrar yenilendi.
Hacerülesvedi değerli kılan, haccın menâsikinden olması ve Rasûlullah’ın onu öpmesi nedeniyledir. Haccda tavâfa Hacerülesvedden başlanır ve yine onunla bitirilir. Tavâf esnasında hacerülesved öpülür, bu imkân olmadığı takdirde elle, bu da mümkün olmazsa uzaktan selâmlanır. Onu öpmek sünnet olduğu için öpülmediği takdirde hac yine yerine gelmiş olur. Ayrıca hacerülesvedin öpülme imkânı bulunmadığı zaman Kâbe’de ikinci bir taş olan Yemame taşına elle dokunmak da onun yerine geçer. Bu taşın bulunduğu yere “Rüknü’l-Yemanî” denir.
Hz. Peygamber (asm)’in hacerülesvedi öptüğü, ayrıca Vedâ Haccı’nda hasta olduğu bir sırada devesinden inmeden tavâf sırasında değneğiyle ona dokunduğu; bir başka zaman da eliyle selâm verdiği rivâyet edilmektedir. Hz. Ömer bir haccında hacerülesvede yaklaşıp öpmüş ve şöyle demişti:
“Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve faydası olmayan bir taş parçasısın. Eğer Rasûlullah öpmemiş olsaydı seni asla öpmezdim.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, VI/108-109).
Hz. Ömer puta tapıcılıktan yeni kurtulmuş bir toplumun, bir taşın öpülmesini gördüğü an küllenmiş duygularının yeniden kabarmasından endişe ederek böyle bir açıklamayı gerekli görmüştü. Batılıların iddia ettikleri gibi hacerülesvedi öpmek puta tapıcı Araplardan Müslümanlara geçen bir miras değil bir saygı ifadesidir; Hz. Peygamber (asm)’in sünnetine uymadır.
Hacerül Esved Taşı Nasıl Selamlanır ?
Rivayete göre Hacer-i Esved kıyamet gününde Kabe’yi tavaf edenlere şahit olacağından bunu aşk ile yapmak gerekir.
Yaya olarak tavaf etmek, tavafın başlangıcında Hacerü’l-esved’i istilam etmek ve onu öpmek, sünnettir. Ama insanlara zarar vermemek vacibtir. İzdihamda birisine zarar vermek haramdır! Hele hele kadınların izdihama girmesi asla caiz değidir! Sünnet yapayım derken Büyük günaha girer!..
Eğer buna gücü yetmezse, istilam eder, yani elini dokundurmakla yetinir ve buna gücü yetmezse, eliyle işarette bulunur ve bu selamlamayı her dönüşünde tekrarlar. Elimizi namazdaki iftitah tekbiri gibi kaldırırız. Erkekler kulak memesi hizasına kadar, Kadınlarda Göğüs hizasına kadar ellerini kaldırılar.
Tavafın başlangıcında şöyle dua eder:
“Bismillahi, Allahu Ekber, Allah’ım! Sana olan imanımla, kitabını tasdikle, ahdine vefa ile, Peygamberin Muhammed’in (s.a.v.) sünnettine uymak suretiyle başladım..”
HACERUL ESVEDİN ÇALINMASI
Birçok insan, Hacerü’l-Esved’in bugün Kâbe’nin köşesinde gözüken siyah taşın tamamı olduğunu sanır. Hâlbuki Hacerü’l-Esved tarihi boyunca birçok suikasta uğramış, bir ara çalınmış ve Yemen’e kadar kaçırılmıştır. Hacerü’l-Esved günümüzde etrafını saran gümüş çerçeve içerisinde görülen siyah dolgu içinde 8 parça halinde durmaktadır.
Hacerü’l-Esved ismi siyah taş manasma gelmektedir. Ama günümüzün birtakım gönül insanları onu, Hacerü’l-Es’ad (mesut, mutlu taş) diye çağırmaktadırlar. Aslında beyaz olduğundan, günahkâr insanların dokunmalarından ya da cahiliye devrinde üzerine sürülen kurban kanlarından karardığı söylenir. Hz. Ebubekir(R.A) torunu Abdullah bin Zübeyr(R.A) Mekke’yi müdafaa döneminde, Haccac’ın mancınıklanndan atılan bazı taşlar Hacerü’l-Esved’i çatlatmıştır. Hz . Zübeyr(R.A) taşı yapıştırma girişiminde bulunurken bir de bakar ki taşın içi bembeyazdır. Bu mukaddes taşın bu parçalanmış halini görünce, bugün İstanbul’da; Sokullu Mehmed Paşa’nın Kadırga Camii ile Kanuni’nin türbesindeki parçaların nasıl olup da İstanbul’a geldiğini insan daha iyi anlıyor.
Osmanlılar zamanında Haremeyn’e ilk surrenin hangi padişah tarafından gönderildiği tam olarak bilinmemektedir. Zayıf bir rivayet olmakla birlikte Yıldırım Bayezid’in Edirne’den bir defa surre yolladığı zikredilmektedir (Mekkî, s. 19). Daha kuvvetli ve yaygın rivayete göre ise Çelebi Sultan Mehmed surre gönderen ilk Osmanlı sultanıdır ve 1413-1421 yılları arasında iki defa surre yollamıştır. II. Murad döneminde Haremeyn’e gönderilen surrenin adet ve miktarında belirgin bir artış oldu. Âşıkpaşazâde’ye göre II. Murad her yıl Mekke, Medine, Kudüs ve Halîlürrahman’a surre göndermenin yanı sıra Ankara’nın Balıkhisarı’na bağlı köylerinin gelirini Mekke’ye ve 850 (1446) tarihli vasiyetnâmesiyle Manisa’daki mülküne ait gelirlerin üçte birini Mekke ve Medine’ye vakfetti (Târih, s. 196). II. Mehmed devrinde yollanan surrenin düzenli olup olmadığı hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte II. Bayezid’in Haremeyn’e her yıl surre yolladığından bahsedilir.
Günümüzde pek çoğumuzun hatırlamadığı bu unutulmaz Paşa’nın asıl adı Ömer Fahrettin Türkkan’dır. 4 Şubat 1868’de Tuna Nehri kenarındaki küçük bir kasaba olan Rusçuk’ta doğmuştur. Babası Nizam-ı Cedid Topçubaşısı Ömer Ağa’dır. Annesi Mohaç kahramanı Akıncı Beyi Bali Bey’in soyundan gelen Fatma Adile Hanım’dır. Henüz on yaşındayken yaşadığı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), Ömer Fahrettin’de asker olma isteği uyandırmıştı. Zira bu savaşta binlerce Müslüman hayatını kaybetmiş binlercesi de göçe zorlanmıştır.
CAN VERİR, CANAN’I (SAV) VEREMEZ TÜRKLER
MEHMETÇİKLERİN KUMANYASI KAVURMA NİYETİNE ÇEKİRGE
“SON ERE, SON MERMİYE VE DE SON DAMLA KANA DEK…” MÜCADELE
BÜTÜN İSLAM’IN SIRTINI DAYADIĞI YER, MANEVİ GÜCÜNÜN DESTEĞİ: MEDİNE-İ MÜNEVVERE
FAHRETTİN PAŞA “TESLİM OL” EMRİNİ DİNLEMİYOR!
MEDİNE’Yİ GÖNÜLSÜZ TESLİM