DAVA NEDİR?! NE DEĞİLDİR?!
Dâva öncelikle Hakk’a hizmettir. Bu çerçevede kulun kendi içerisindeki sırları çözümleyip istikametini netleştirmesidir. Ben neyim? Nereden gelip nereye gidiyorum? İçimdeki öz nedir? Var olan hal niye tahvil olmalıdır? Daha önce defalarca düzeltilmiş olanı tekrar düzeltmek niyedir? Neyin eğri, neyin doğru olduğunu nasıl bilebilirim? Hizmet etmek nedir? Niçin Hakk’a hizmet etmek gereklidir? Hakk’a nasıl hizmet edilir? Hakk’a hizmet ederek varacağımız yer neresi olacaktır? Başlangıç neresi ve varış nereyedir?
DAVA ADAMI İLE HİZMET ADAMI ARASINDAKİ FARKLAR
1-Dava adamı davasına ve ideallerine bağlıdır, hizmet adamı ise kişilere bağlı olur. Sevdiği kişi ölür veya İslam’a hizmetten ayrılırsa, o da ayrılır. Ya da bir kimseyle arasında bir tatsızlık/tartışma yaşarsa, davasını bırakır. Dava adamı ise; hiç kimsenin varlığı ya da yokluğuna bakmaksızın davası için koşturmaya devam eder.
وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah’a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükafatını verecektir.” (Al-i İmran-144)
2-Dava adamı dünya ile arasına mesafe koymayı başarmış, başka bir deyişle dünya sevgisinden kurtulmuş adamdır. Hizmet adamı ise; sürekli gelgitler içinde olan ve bir türlü dünya sevgisini kalbinden atamayan kimsedir. Dava ile dertlenmeliyiz!
3-Dava adamı baskılar ve zorluklar yaşasa da dininden tavizler vermeyen, davasından dönmeyen adamdır. Hizmet adamı ise; şahsi veya İslam’a hizmeti sebebiyle bir zorlukla karşılaştığında veya din düşmanlarınca canı, malı, ailesi ya da çocuklarıyla tehdit edildiğinde, korkuya kapılıp dininden taviz verebilmekte, davasını terk edebilmektedir. Dava ile dertlenmeliyiz! Dava adamı; “Müminlerden öyle erler vardır ki, Allah’a (C.C) verdikleri sözde sadakat ettiler, kimi adağını ödedi, kimi de şehit olmayı bekliyor. Onlar asla verdikleri sözü değiştirmediler.” (Ahzab Suresi; 33/23) ayeti mucibince yeri geldiğinde inandığı değerler uğrunda ölüme gözünü kırpmadan giden insandır.
4-“Dava adamı, hedefine kilitlenmiş bir mermi gibidir. Nasıl ki güdümlü füzeler, hedefine kilitlenir ve başka hiçbir şeyle ilgilenmezse; dava adamı da sadece davasını düşünür ve başka şeylerle meşgul olmaz.” Hizmet adamı ise; böyle kararlı ve kesin inançlı değildir. Hayatın ve davanın zorluklarından etkilenir ve devamlı karamsarlıklar içinde olur.
5-Dava adamı daima okur ve okumaktan vazgeçmez. Bilir ki; okumadan, sürekli yeni bilgi edinmeden, ilim tahsil etmeden davasına hizmeti sürdüremeyecektir. İdeali olmayan hizmet adamı ise; okumaz, dinlemez, kendisini geliştirmez. Okumanın önemini kavrayamadığı için zamanla zayıflar ve davadan dökülür.
6-Dava adamı aynı zamanda bir kalp ve gönül adamıdır. Muhabbetullahı elde etmek için Marifetullahı başarması gerektiğini bilir. Bunun için kâinat kitabını okur, usanmadan tefekkürü sürdürür, nafile ibadetlere sarılır, nihayet maksadına kavuşur. Hizmet adamı ise; ibadet ve tefekkürü özümseyememiş, sevememiştir. Bu yüzden Rabbi ile diyaloğu zayıf ve hizmeti de kaliteli değildir. Nafile ibadetlerle zikir ve tefekkürle yakınlık kuramadığı için nefesi de zayıf olur.
7-Dava adamı, adı gibi dava adamıdır, asla davada memurlaşmayan insandır. Memurlaşanlar hizmet adamlarıdır ve onlar kendi işinden başka işlere el atmak istemez ve onunla ilgilenmezler. İslam sözle, sloganlarla yaşanmaz, fiiliyatla yaşanır!
8-“Dâva”nın oluşturduğu motivasyonla yaşamak; onunla oturup, onunla kalkmaktır. Yatağa uzanınca dâvanın âtisiyle birlikte güncelini düşünmektir. Defalarca hesap yapmak ve kurgulamaktır. Önümüzdeki işi nasıl yaparız da daha güzel olurun derdini, tasasını taşımaktır. Koca dünyanın yükünü tek başına taşıma hissiyatı, “dünyayı kurtarma” metaforunun sahibi olabilmektir.
9-Dâva evvel emirde bilinç, sonrasında samimiyet, ahirinde ise istikamettir. Dâvaya sahip olmak yukarıda sorduğumuz soruların cevaplarını arayıp bulduktan sonra elde edilecektir. Samimiyeti yakalamak ise önüne çıkan küçük-büyük meselelerde gönlünü kontrol altına alabilmekle olacaktır. Samimiyet dâvayı kendi egosuna kurban etmemekle, şöhretine vesile bilmemekle gerçekleşecektir. Yaptığı ameli ve eylemi sadece Hakk rızası için yapabilmektir. İşte buradaki köprü gerçekten “kıldan ince, kılıçtan keskindir”. Efendimizin (s.a.s.) buyruğudur: “Her kim, Allâh’ın sözünün (İslâm dininin) yükselmesi için savaşırsa işte o, Allâh yolundadır.” Bu hadis-i şerifi kahramanlık taslamak, kabilecilik yapmak ve gösteriş yapmak maksadıyla savaşanlardan hangisinin Allâh yolunda olduğu sorulunca, buyurmuştu (Buhârî, Tevhîd 28; Müslim, İmâre 150). İstikamete gelince en zoru da budur. “Davet yolunda dökülenlerden” olmamak istikamete bağlıdır. Hayatın bin bir çile ve imtihanına rağmen hak bildiği yolda yürümektir. Zira çile ve imtihan olmadan nimet olmayacaktır. Bir dâvaya sahip olmak istikameti yakalayıp bir ömür bu uğurda yaşamakla mümkündür.
10-Müslümanın “dâva”sı da hakeza insanlığının ve kulluğunun gereğidir. İslâm dininin sahip olduğu emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker, tebliğ, davet, cihat, vb. kavramların ortaya koyduğu somut gerçeklik dâvanın ta kendisidir. Dâva, bu kavramların ete kemiğe bürünmesidir.
11-Toplumsal bir varlık olan insan, doğası dinî ya da gayrı dinî grupların üyesi olur. Bu oldukça doğal ve fıtrîdir. Ancak buradaki makûliyet, merhum M. Zahit Kotku’nın söylediği “cemaatler cemiyete adam yetiştirir, cemaate değil.” tümcenin fehvasındadır. Cemaat, ana toplumdan kendini ayrı gören, rant peşinde bir kabile motivasyonu taşımaz. Sahip olunan “dâva” bireyden topluma hatta tüm beşeriyetin saadetine odaklıdır. “Bizi”, “vatandaş”tan ayıran bir mantalite, faydacı ve ruhsuz bir tavırdır.
12-Son olarak “dâva” mensubiyeti aynı zamanda “biz” bilincini doğurur. Buradaki “biz” bir insan yığını değil, bir zincirdeki gibi her bir halkanın gördüğü işlevin farkında olan bir topluluktur. Bu algı “biz” olgusunun önemini ortaya koyduğu kadar “birey”in de önemine işaret etmektedir. Zira halka koptuğunda zincir kopmuş olacaktır.
Hazır bana kahkalar,
Doğrulmuş durur mızraklar, Yüreğimi sökecekler, Dinsin diye, dinsin diye, Tüm öfkeler,
Sehpaları orta yerde, Bir İNKâR isterler benden, İsyan beklerler dilimden, Rabbime ve resulune.
Bin canım olsun feda, Resulun canı sağ olsun, Ayağına bir tek diken batmasın, Canım vereyim, Bin canım olsun feda, Acılar ondan uzak olsun.
Bilemezler, bilemezler, Gözleri yok göremezler, Yürekleri yok bunların, Sevgiden söz edemezler. |
HUBEYBİ VE ZEYDİ GÖTÜRDÜLER TENİME
KILDILAR NAMAZ ŞEHADET NİYETİNE 40 MIZRAKLA EZİYET ETTİLER SELAM VERDİ HUBEYB PEYGAMBERİNE
|