1-Nefsi Emare
2-Nefsi Levvame
3-Nefsi Mülhime
4-Nefsi Mutmainne
5-NEFS-İ RADİYE
Dâimâ Hakk’a yönelmek sûretiyle Allâh ile beraber olma şuuruna erişmiş, hikmetine ve hükmüne râm olarak Rabbinden râzı ve hoşnud hâle gelmiş olan nefstir. Bu mertebeye yükselen kul, kendi irâdesinden vazgeçip Hakk’ın irâdesinde fânî olmuştur. Razı olan nefs, kayıtsız şartsız her şeyden razı olan nefs mertebesi.
Kur’ân-ı Kerim’de;
يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُࣗ ﴿٢٧﴾ اِرْجِعٖٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ ﴿٢٨﴾ فَادْخُلٖي فٖي عِبَادٖيۙ ﴿٢٩﴾ وَادْخُلٖي جَنَّتٖي ﴿٣٠﴾
“Ey mutmain (itminana ulaşan) nefs. Sen Allah’tan ve O da senden razı olarak Rabb’ine dön! Kullarımın arasına gir! Cennetime gir! “(Fecr-27,30)
Nefs-i Radiyenin iki yüzü vardır. Biri mutmainneye, diğeri Merdiyyeye bakar. Başına gelen her hale rıza göstermeye çalışır. Büyük cehd içinde olur. Tevekkül hali çok gelişmiştir. Hakk’ın rızasını kazanamamaktan korkar.
Nefsi Radiyenin belirgin ahlak ve sıfatları şunlardır. Ahlakı hoş görüdür. Tevekkül, sabır, teslim rıza halidir. Nefsi mutmainnede ki sıfatları daha da geliştirmiştir. Tezekkür, tefekkür fiilidir. Keramet sevgisi ve melekut keşfi zevkidir. Rengi sarıdır. Bu makamın anahtarı ve yükselticisi HAY ismidir. Mürşidinin himmeti irşadıdır. SEKR ve SAHV hali devam eder. TELVİN ve TEMKİN halleri eklenir.
Bu nefs mertebesine rıza makamı da denilir. Nefsi radiye mertebesinde ki kişi Allah için ibadet, zikir ve taat ile meşgul olarak dünyaya ancak Hakk ettiği kadar değerini verir. Hayvani vasıflı nefs-i emmare’nin arzu ve isteklerinden tamamen vazgeçen, Allah’ın sevgi ve rızası dışındaki bütün arzu ve isteklerini terk eden kemal yolundaki nefs mertebesidir. Bu makama gelen insani ruhta, nefste kaza ve kadere rıza esastır. Böyle bir kimse Allahû Teala’nın iradesine kayıtsız, şartsız teslim olur. Allah’tan gelen her musibet ve nimet karşısında aynı derecede razı ve memnun olur. Bu sebeplerin arkasındaki ilahi Zatı bilir, idrak eder. Bu mertebede nefs-i natıka, bütün hallerinde kemal bir rıza ile vasıflandığı için nefs-i radiye adını almıştır. Nitekim Allahû Teala nefsi natıkaya “Razı olarak Rabbına dön” emriyle hitap etmiştir. Bu hitabı Allahu Teala nefs-i natıkaya hem nefs tezkiyesi sırasında, hem ölümü tattığı zaman hem ba’s (yeniden yaratma) zamanında, hemde ahirette yapacaktır. Bu hitap dört zamanada şamildir. İmanda kemale ermiş mutmain nefsin dünyada iken bu hitaba ermesi ve bunu koruyarak hayatını sürdürmesinin ne kadar değerli olduğu açıktır. Nefsi radiyede ki kişi bu değerli hitabı şu ayette açıkladığı üzere kazanmıştır:
“Allah’ın rızasını almak için nefsini feda eder” (Bakara/207)
Kişinin nefsini feda etmesi, nefsin ilahi hakikatine ulaşmak için yaptığı her türlü mücahedesini, terbiye ve tezkiye çalışmalarını içerir. Nefsini bu ilmi de alacak şekilde hayatının içinde, benliğinin (ene) aşırı ihtiras ve heveslerinden geçmek suretiyle kazanmıştır. Hakk yaptığı bu çalışmalar ile “razı olarak Rabbine dönmesini” murad etmiştir. Zaten o kişinin yaptığı bütün ameller ve fiiller Allah’ın rızasını kazanmak içindir. Bunuda Kur’an ve Sünnete riayetle, uymakla kazanmıştır. Sıkıntı, musibet, genişlik ve sevinç hallerinde kaza ve kadere rıza göstermiştir. Bu nefsi radiyenin vasfıdır. Yunus Emre bu özellikte ki nefsi anlatırken;
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, Bana Seni gerek Seni
Dizelerini kullanmıştır. Nefsin radiye mertebesi zevk ile bilinir. Tatmayan bilmez. Masivanın, eşyanın hakikatini isim ve sıfat mertebesinde idrak ettiğinden; eşya-mevcut ve kişilere verdiği değerler, dünya yaşamı Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’nin koyduğu ölçülere ve sınırlara göredir. O “el işte, gönül Hakk’ta” olarak yaşar. Dünya hayatı onun Hakla ilişkisini engellemez. Gaflete düşmez. Düşse de hemen idrak edip bu mertebenin tevbesini yapar. Dünyada ki tüm mevcudatı, Kur’an ölçülerine göre kullanır. Zira bu da Hakk’ın emridir.
Bu mertebedeki mü’minlerin nazarında, hayatın gam ve sürûru birdir. Zîrâ dünyâya kalben bağlanmadıkları için, hayâtın sevinç ve kederleri onlar için müsâvî hâle gelmiştir. Hayır veya şer, her ne takdîr olunmuşsa hepsini Cenâb-ı Hak’tan bilip râzı olurlar.
Aşağıdaki şu mısrâlar, bu hâli ne güzel ifâde eder:
Hoştur bana Sen’den gelen,
Ya gonca gül, yâhud diken!
Ya hil’at ü yâhud kefen
Kahrın da hoş, lutfun da hoş!
Kur’an ve Sünnet ölçülerine göre insanlara tavsiyelerde, önerilerde bulunur. “Nasa akılları düzeyinde hitap ediniz” emrine uyarak alt nefs mertebesinde olanları kibarca, yumuşak bir dille uyarır. Zira Peygamber Efendimiz (sav); “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyurmuştur. İnsanlara yaptığı tavsiyelerde ileri gitmez. Zira kendisinin daha kat edeceği yollar, elde edeceği ilimler vardır. Nefsi raziye mertebesindeki kişi, nefsinin Allah-û Tealanın esma ve sıfat tecellileri altında olduğunun idrakindedir. Böylece ilmel yakîn ve kısmen aynel yakîn farkına varır. Aynel yakîn ve hakkel yakın mertebelerine beş hazret mertebelerinin tahsilinden sonra ulaşılabilecektir. Bu kişi Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye’den ayrılmama gayretindedir. Ve bunları kendi nefsinde (yerli yerince) faaliyete geçirmekten zevk alır.
Nefsi raziye Allah’ın imtihan ve ibtilalarına sadakat göstermiş, gelmiş ve gelecek her şeye razı olmuş, bütün gayret ve arzusu Mevla’nın hoşnutluğunu kazanmak olan nefsin halidir. Bu makamda salikin teslimiyeti tamdır. Teslimiyet ise sonsuz bir gayret içerisinde iken, sonuçları Haktan bilmektir. Bu teslimiyet içinde bilir ki “Her nefsin üzerinde bir koruyucu ve denetleyici vardır” (Tarık/4) Bu koruyucular ve denetleyicilerin varlığının bilinmesi, kişiyi hem korkuya hem de ümite, sevince sevkeder. Bu mertebedeki korku “heybet” e, ümitle yalvarmada “üns” e dönmüştür.
ZİKRİ: Hay Hay Ya Hay
Hay isminin kısaca anlamı: Her zaman var olan, ezeli ve ebedi hayat sahibi. Daima uyanık ve yapıcı olan.
TEVHİD ZİKRİ: lâ mevsufe illallah; lâ ilahe illallah
(Allah’dan başka vasıflanan yoktur) (Vasıflanan ancak Allah’tır)
(Allah’tan başka ilah yoktur) (İlah ancak Allah’tır)
Ağlaya, ağlaya bu deli gönlüm, Ah gönlüm, bu gönlüm
İsterim aşkınla yansın Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım İsterim aşkınla yansın Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım Dağlarında mecnun geçen şu ömrüm, ömrüm, ömrüm İsmini yad eder gezer Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım İsmini yad eder gezer Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım
Bu dünyaya gönül vermek hebadır, hebadır, hebadır Aşıklarız amacımız Mevla’dır, Mevla’dır, Mevla’dır Aşıklarız amacımız Mevla’dır, Mevla’dır, Mevla’dır Allah, Allah demek ruha gıdadır, gıdadır, gıdadır İsmin için bizleri affet Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım İsmin hürmetine affet Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım
Arayan can bulur elbet cananı, cananı, cananı Aşıkların arşa çıkar figanı, figanı, figanı Aşıkların arşa çıkar figanı, figanı, figanı Yoldaş eyle ya Rabb bize imanı, imanı, imanı İstediğim budur senden Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım İstediğim budur senden Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım
beni sensiz bırakarsan yanarım, yanarım, yanarım ben senden razıyım budur kararım, kararım, kararım ben senden razıyım budur kararım, kararım, kararım senden sadece rızanı ararım, ararım, ararım göster bize cemalini Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım göster bize cemalini Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım |