NAMAZ İBADETİ VE ÖNEMİ
Yüce Allah insanı kendisine iman ve ibadet etmek için yaratmıştır. İbadet ise; boyun eğme, itaat etme, emrin gereğini yerine getirme gibi manaları ifade eder. İslam’ın her emir ve yasağına uymak ibadettir. İbadetlerin en önde geleni namazdır. Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s.)’den itibaren bütün insanları “namaz” ibadeti ile sorumlu tutmuş ve bütün peygamberler, kavimlerine “namaz” kılmalarını emretmiştir. [Bakara, 2/83. Mâide, 5/12. Yûnûs, 10/87. Hûd, 11/87. İbrâhîm, 14/37,40. Meryem, 19/31,35. Tâhâ, 20/14,132. Enbiyâ, 21/73]
Yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz “namaz” üzerinde ısrarla durmuş, namazlarını kılanlara mükâfat, kılmayanlara ise ceza olduğunu bildirerek beş vakit namazın kılınmasını teşvik etmiş ve terkinden sakındırmıştır.
Abdest, öncelikle bedenin en çok kirlenen uzuvlarının belli bir sıra dâhilinde yıkanmasını hedef alan maddi ve manevi bir temizlenmedir. Bu hâliyle başlı başına bir ibadettir.
Abdest alarak temiz bir şekilde ve temiz bir yerde namaz için hazırlanan bir Müslüman, nefsinin ve şeytanın her türlü vesvese ve iğvasından uzaklaşarak halisane bir şekilde onlarla mücadele için pusatını kuşanmıştır. Camilerde bulunan mihrabın, nefis ve diğer düşmanlarla “savaş yeri” anlamına geldiği hatırda tutulmalıdır.
Namaz kılan bir mü’min, bir bakıma günde beş kez muharebe meydanına çıkmakta ve ‘Allah’u ekber’ sloganını dilinden düşürmeyerek nefsiyle ve Şeytan’la kıyasıya savaşmaktadır. Zaten; ilahlaştırılmaya meyyal olan nefisleri ayaklar altına almadan, putlaştırılan dünyaya ve onun nimetlerine karşı ahireti tercih etmeden, şeytana ve onun askerlerine kin duymadan, Allah’ın dışında ilahlık ve rablık iddia eden bütün otoriteleri reddetmedenkılınan namaz beyhudedir. ‘
Namaz; fiili bir dua ve niyaz, eyleme dönüşmüş bir tevhid, Allah huzurunda huşu ve hudu dolu bir boyun eğiş ve Allah’ın düşmanlarına karşı nefret dolu bir kıyam ve başkaldırıdır
Namaz, sürekli bir yüceliş ve yükseliştir: Münker’den Ma’ruf’a, kötülüklerden iyiliklere, zulumattan nur’a, tekebbürden (kibirlilik) tezellüle (Tevazuunun aşırı miktarına), dünyevilikten uhreviliğe, nefsin ve Şeytan’ın esaretinden ilahi hürriyete doğru bir yüceliş, bir geçiş ve bir inkılabtır.
NAMAZ KILMAMAK ŞEYTANIN FELAKETİNDEN DAHA BETERDİR!
Çünkü şeytan Hz. Ademe secde etmeyi reddetti! Sen ise Alemlerin Rabbi olan Allah’a secde etmeyi reddetmiş olursun!
KISSA;
İsrailoğullarından bir kadın Hz. Musa’ya gelerek şöyle der:” Ey Allah’ın nebisi! Ben çok büyük bir günah işledim. Benim adıma Rabbine dua et, günahımı bağışlasın, tevbemi kabul etsin!” Hz. Musa kadına:” Ne günah işledin?” diye sorar. Kadın şöyle der:
” Ey Allah’ın nebisi! Zina ettim ve bundan doğan çocuğumu da öldürdüm” yerinden dehşetle sıçrayan Hz. Musa, kadına:” Yıkıl karşımdan ey günahkâr kadın! Günahın yüzünden semadan ateş inip bizi de yakacak!” diye bağırır. Kadın, kalbi kırık, Hz. Musa’nın yanından ayrılır. O esnada Cebrail hemen Hz. Musa’nın yanına gelerek şöyle der:
Ey Musa! Allah Teala sana soruyor:” Tevbe eden o kadını niye kovdun? Sen çok daha kötü kimseleri görmedin mi?” Hz. Musa şöyle der:” Ey Cibril, bundan daha kötü olan kimdir? Cibril şöyle cevap verir:
”Kasıtlı olarak namazını terk eden kimse!” (İmam Gazali – Kalplerin Keşfi)
Namaz Kelimesinin Anlamı
Farsçada “tâzim için eğilmek, kulluk, ibadet” anlamına gelen namaz, sözlükte “dua etmek, ibadet etmek, bağışlanma dilemek, yalvarmak” manalarındaki Arapça salat kelimesinin (çoğulu salavat) karşılığı olarak Türkçeye geçmiştir. Kur’ân’da “salat” kelimesi ile ifade edilmektedir. “Salat” kelimesinin sözlükte iki anlamı vardır:
- a) Duâ. Kur’ân’da bu anlamda kullanılmıştır. [Enfâl, 8/35. Tevbe, 9/91,103. İsrâ, 17/110. Nûr, 24/ 41, Ahzâb, 33/43,56]
- b) Uylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek.
Din ıstılahında ise namaz, “Peygamberimizin uyguladığı şekilde yerine getirilen, kalp, dil ve bedenle birlikte yapılan bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de 100’den fazla ayette geçer.
Beş Vakit Namaz Kimlere Farzdır
Beş vakit namaz; akıllı, ergenlik çağına giren kadın ve erkek her müslümana farzdır. Namazın farz oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. İslâm’ın başlangıç yıllarında namaz, sabah ve akşamleyin kılınan ikişer rek‘attan ibaret iken, yaygın kabul gören görüşe göre, Mi‘rac hadisesinden sonra beş vakit namaz farz kılınmıştır. Kur’ân’da Yüce Allah,
فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
“… Namazı dosdoğru kılın, çünkü namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır” (Nisa: 4/103) buyurmaktadır.
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا “Güneşin zevalinden (öğle vakti batıya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir” (İsra,17/78) buyurmaktadır.
Bu iki âyette yüce Allah günde beş vakit namaza işaret etmektedir. Kur’ân’da namaz ile ilgili âyetleri birlikte ele aldığımızda günde beş vakit namazın müminlere farz olduğunu anlıyoruz. Ancak namazların ilk ve son vakitlerini ve nasıl kılınacağını öğreten Peygamberimiz (a.s.)’dır. Ona da vahiy meleği Cibril (a.s.) öğretmiş ve ashabına,
“Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın” buyurmuştur. [Buhari]
Namaz farz kılınınca Cibrîl, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gelerek onu vadi tarafına götürmüş, orada fışkıran su ile önce Cibrîl sonra Efendimiz abdest almış ve beraberce iki rek‘at namaz kılmışlardır. Hz. Muhammed (s.a.v.) mutlu bir biçimde eve gelmiş, eşi Hatice’nin elinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde Hatice ile birlikte abdest alıp iki rek‘at namaz kılmışlardır. Kimi bilginlere göre İsrâ Sûresi’ndeki “Namazda yüksek sesle okuma” (el-İsrâ 17/110) âyeti, bu gizli namaz dönemiyle ilgilidir.
Namaz vakitlerini ve namazın nasıl kılınacağını soran ashaba Peygamberimiz bizzat namazı kılarak öğretmiş, nesilden nesile intikal etmiş ve bu konuda icma hasıl olmuştur.
Kur’ân’da ısrarla “namaz” kılınması emredilmiş (Bakara, 43,83,110) ve
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
“Namazın müminlere vakitli olarak farz kılındığı” bildirilmiştir (Nisa, 4/103).
Müminlerin peygamber (a.s.)’in öğrettiği ve bize kadar tevatüren gelen şekliyle günde beş vakit namazı kılmaları kulluk görevidir. Ayetler belli bir yere kadar anlatır! Açıklaması ve tatbikatı bizim örneğimiz olan Peygamberimizden öğreniyoruz! Yoksa Kuran her konun detayına girmez! Giremez! Girseydi 600 değil, 6000 sayfa olurdu..
KISSADAN HİSSE;
Bir gün dersten çıkmış ve altın kullanmanın erkeklere haram olmadığını çünkü Kuran’da geçmediğini öğrenmişti. Hadislerde geçiyormuş. Hadislerde Peygamber efendimizden(sav) iki yüz yıl sonra yazılmışmış… Önceleri kafaya takmadığı bu bilgiyi nişanlı olunca fark etti. Altın yüzük almışlardı. Takmalı mı takmamalı mı?
Takmaya karar verdi çünkü Kuran’da böyle bir yasak yoktu.
Sonra ipeğin de erkeklere haram olmadığını öğrendi. Çünkü Kuran’da geçmiyordu. İpek bir kravat aldı ve onu iştahla taktı.
Kuran okuyordu. İyi meal takip ediyordu. Sonra Kuran’da bir gün ve gecede beş vaktin olmadığını da öğrendi. Ayetler iki, üç ve beş vakit için müsait manalar taşıyordu. Madem Kuran’da net bir vakit yoktu. Öyleyse iki de üç de beş de kılabilirdi. Bir sabah bir de akşam yeterli idi onun için. Bu şekilde bir müddet devam etti.
Sonra namazı bozan şeyler arasında konuşmanın, yemek yemenin, su içmenin olmadığını gördü. Kuran’da bunların namazı bozduğuna dair bir bilgi yoktu. Bundan sonra namazda telefonu çalınca “alo ben namazdayım, sonra ararım” demeye başladı. Bazen de namazın içinde telefon ile görüşüp sonra kaldığı yerden devam etmeye başladı. Namazda yorulunca bir yudum su da içiyordu. Çünkü namazı bozan bir durum değildi. Çünkü Kuran’da geçmiyordu.
Herkes onun namazını konuşurken Kur’an’da namazın belli bir tertiple olmadığını gördü. Yani tüm Kuran ayetlerini yanyana getirse de önce tekbir alması, kıyam yapması, rukü, secde ve oturma ile namazın bir düzeni Kuran’da yer almıyordu. Demek ki şimdiye kadar hep taklidi olarak namaz kılmış. Artık bundan sonra Kuran’ın dediği gibi namaz kılmalıydı. Fakat önce rukü ile mi yoksa direk secde ile mi yoksa kıyam ile mi karar veremedi. Değişik şekillerde kıldı. Bazen kıyamda başladı tahiyyat ile bitirdi. Bazen de tahiyyat ile başlayıp kıyam ile bitirdi.
Kendisi de bu halinden memnun değildi. Ne yapıyorum diye sordu kendisine? Tam bu sorunun cevabını ararken birden namazda neden her zaman Fatiha Sûresi sonra da kısa bir Sûre veya ayetler okuyorum diye sordu. Rukü ve secdede hep önceden ezberlemiş olduğu duaları okuyordu. Tahiyyatta ise aynı dualar.. Fatiha okumak, sûre okumak, bu dualar Kuran’ın emri değildi. Karar verdi. Her zaman farklı bir Sûre okumalıydı. Hem niye Fatiha? Niye Ettehiyyatu? Kuran’da geçen duaları namazın her tarafına yerleştirdi. Böylece kendisine has bir namaz şekli ortaya çıktı. Ama kafasında soru işaretleri de başlamıştı. Bu nereye kadar gidecek?
Bir gün sabah kıldığı iki rekât ve yatsı kıldığı dört rekâtı düşündü. Neden biri iki diğeri dört? Kuran’da aradı. Ama bulamadı. Ya yatsıyı iki kılacak ya da sabahı dört kılacaktı? Ya da Niye iki veya dört? Beş altı yedi olamaz mı? Kafası iyice karışmıştı?
Namaz konusunda o kadar kafası karıştı ki ne yapacağını bilemez oldu. Bir gün bir hocanın namaz aslında duadır. Otururken, ayakta iken, uzanırken yapılan bir duadır sözünü işitti. Tamam dedi. Demek ben yıllarca kendimi bu şekillerde hep yanlış yapmışım. Doğrusu bu olmalı diyerek namazı bu şekilde eda etmeye başladı. Bu yeni namaz kolaydı.
Vakit yok. İstediğin vakitte yapabilirsin. Rekât sayısı yok. Eğilmeye kalkmaya, oturmaya, Fatiha ya da başka bir şey okumaya gerek yok. Günün istediğin vaktinde kalbinde Allah’ı anıyorsun ve bu Kuran’da Salat diye ifade edilen namazdı. Bu şekilde yapmaya başladı. Yani artık namaz kılmıyordu sadece dua ediyordu.
Tüm bu aşamaya nerden gelmişti?
Kur’an’da yok ve Hadisler Peygamber efendimizin (sav) vefatından iki yüz yıl sonra yazılmış çoğu da Emevi- Abbasi işi hadislerdir sözünden sonra olmuştu.
Şimdi Kuran bize yeter diyenler kusura bakmasınlar. Eğer namazı bizim gibi vakitli, rekatlı, tertipli, namazı bozan ve bozmayan şeyler ile eda ediyorsanız demek ki Kuran size yetmiyor. Yok namaz kılmıyorsanız da sizi gerçekten tebrik ederim.
2.BÖLÜM
Namaz Her Hâl Ve Şartta Kılınmalıdır.
Hiçbir şey; iş, ticaret, görev, meşgale ve mazeret mümini namazdan alıkoyamaz (Nur, 38). Bu görevin yerine getirilmesi için dinimiz her türlü kolaylığı sağlamıştır:
– Su bulamayanlar, teyemmüm ederek (Mâide, 6).
– Bir tehlikeden korkanlar yaya veya binit üzerinde (Bakara,239),
– Yolcular, dört rekatlı farzları ikişer rekât olarak [Müslim]
– Zaruret ve ihtiyaç halinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını öğle veya ikinde, akşam veya yatsı vaktinde birleştirerek [Müslim]
– Savaş halinde olanlar, nasıl güçleri yetiyorsa o şekilde (Nisa, 4/102),
– Korku halinde olanlar, yürüyerek veya binit üzerinde (Bakara,239),
-Ayakta durmaya güçleri yetmeyen hasta ve özürlüler, oturarak, buna da güçleri yetmeyenler, yatarak namazlarını kılabilirler (Al-i İmran, 191)
Kadınların özel halleri, deli olmak, bayılmak ve unutmak hariç namaz kılmamanın hiç bir mazereti yoktur.
İman kalbine yerleşmiş ve gerçek mü’min niteliğini kazanmış bir müslümana namaz kılmak ağır ve zor gelmez (Bakara, 45).
Mümin, namazlarına müdavimdir (Meâric, 22-23), namazlarını zevkle ve isteyerek kılar.
Yüce Allah, Kur’ân’da, namazı üşene üşene kılmayı (Nisa, 142) ve terk etmeyi münafık (Tevbe, 54) ve kafirlerin niteliği olarak zikretmiştir (Müddessir, 44).
Namazın Mükafatı
Yüce Allah, namaz kılanlara; merhamet (Tevbe, 71. Nûr, 56), bağış ve tükenmez rızık (Enfal, 3-4), cennet (Ra’d, 19,23. Mü’minûn, 1-2,9-11), büyük mükâfat (Nisa, 4/162) ve kendi rızasını (Tevbe, 72) va’detmiş, namaz kılan mü’minlerin müjdelenmesini istemiştir (Hac, 34-35. Neml, 2-3). Çünkü namaz, mü’minin hayatına çeki düzen verir; onu her türü çirkinliklerden, haram ve yasakları işlemekten men eder (Ankebût, 49).
3.BÖLÜM
Ramazan gibi ayımız var Cuma gibi günümüz var İslam gibi dinimiz var Kuran gibi nurumuz var 5 vakit miracımız var daha ne olsun şükürler olsun ya Rabbi!..
Kur’ân’da Namazlarını huşu ile eda eden (Mü’minûn, 23/2) ve “musallî” olmanın gerektirdiği inanç, söz, fiil ve davranış içerisinde olan ve namazı hayatına hâkim kılan mü’min doğru yolu bulmuş ve kurtuluşa eren (Lokman, 4-5) kimseler oldukları ifade edilmektedir.
Huşu ile Namaz Kılan Müminler Ahiret Azabından Kurtuldular.” (Müminun: 1-2)
İman, namaz ve diğer ibadetler, kul ile Allah arasında manevi bir ticarettir. Bu ticareti yapanlar, asla zarar etmezler (Fâtır, 29-30). İman edip sâlih ameller işleyen, beş vakit namazı dosdoğru kılıp servetinin zekatını verenlerin mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir (Bakara, 277).
Peygamberimiz Veda Hutbesinde;
“Rabb’ınız Allah’a karşı gelmekten sakınınız Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Malınızın zekatını veriniz. Amirlerinizin (Allah’a isyan olmayan) [9] emirlerine uyunuz. Rabbinizin cennetine girersiniz” müjdesini vermiştir.[10]
İnsan, “beşer” olması hasebiyle hatasız ve kusursuz olmaz. Günlük hayatında farkına varmadan madden ve manen, bedenen ve rûhen kirlenir. Şirk (Allah’a ortak koşmak), küfür (Allah’ı ve ayetlerini inkâr etmek), nifak (iki yüzlülük) gibi inançla ilgili veya içki, kumar, zina, hırsızlık, adam öldürme, yalan söyleme, hile yapma, rüşvet, gıybet ve iftira etme… gibi amel ile ilgili olup tövbe etmeyi gerektiren büyük günahlar hariç “namaz”, kusurların ve hataların bağışlanmasına vesile olur (Hûd, 11/114).
Peygamberimiz (a.s.), الصلوات الخمس و الجمعة الى الجمعة كفارة لما بينهن ما لم تغش الكبائر
“Beş vakit namaz ve Cuma namazı diğer Cuma namazına kadar büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde aralarında işlenen günahlara kefarettir” buyurmuştur. [ Müslim]
Namazın İnsana Kazandırdıkları
İslam’ın beş temel esasından biri olan[Müslim] beş vakit namazı kılanın hayatta en az beş kazancı vardır:
1) Allah ve Peygambere itaat etmiş ve en faziletli ibadeti îfa etmiş olur.
Namaz; ilk defa farz kılınan, âhirette ilk sırada hesabı sorulacak olan ibadettir.[ Nesâî]Çünkü namaz, dinin direği ve imanın alameti ve amellerin en fazîletlisi ve Allah’a en sevimli olanıdır:
اي الاعمال افضل
“Amel(ler)in Allah’a en sevimli olanı hangisidir?” sorusuna Peygamberimiz (a.s.),
الصلوة لوقتها “Vaktinde kılınan namazdır”[ Buhârî]
اي العمل احب الى الله “Hangisi daha fazîletlidir?” sorusuna ise yine
الصلوة لوقتها “Vaktinde kılınan namazdır” cevabını vermiştir.[ Buhârî]
رَأسُ اﻷمْرِ الاسلام وَعمُودُهُ اﻟﺻﻼََّةُ وَذِرْوَةِ سَنَامِهِ اَلْجِهَادُ
“İşin başı İslam, direkleri namaz, en yüksek noktası ise cihattır”[ Tirmizî] buyuran Peygamberimiz (a.s.), beş vakit namazını kılan kimseye Allah’ın “cennet” va’d ettiğini, kılmayan kimseye ise bir va’dinin bulunmadığını bildirmiştir:
2) Allah’ı anmış olur
İbadetlerden maksat Allah’ı anmaktır. Allah’ı anmanın en güzel yollarından biri Kur’ân-ı Kerim okumak ve namaz kılmaktır. Yüce Allah,
اقم الصلوة لذكري “Beni anmak için namaz kıl” buyurmuştur (Taha, 14). Namaz kılan kimse hem Kur’ân okumuş, hem Allah’ı tekbir, tespih ve dua ile anmış olur. Her türlü zikir namazda toplanmıştır.
4.BÖLÜM
3) Maddî ve manevî kirlerden temizlenir
Peygamberimiz (a.s.), beş vakit namazını kılan kimseyi günde beş defa bir nehirde yıkanan kimseye benzetmiştir:
“Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir ırmak olsa ve burada günde beş defa yıkansa bu kimsede hiç kir kalır mı? (Sahabenin);
قالوا لا يبقى من درنه شيئا‘Hayır hiç bir kir kalmaz’ diye cevap vermeleri üzerine
قال فذالك مثل الصلوات الخمس يمحوا الله به الخطايا “İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah, bu sebeple günahları temizler, yok eder” [Buhârî].
Günde beş vakit namazını kılan manevî kirlerden temizlendiği gibi dış çevre ile sürekli temas halinde olan organlar günde beş defa yıkandığı için kirlerden ve bulaşıcı mikroplardan temizlenmiş olur.
Vücut, elbise ve namaz kılınacak yeri temizlemek namazın şartı olduğu için namaz, kişiyi temiz olmaya mecbur eder.
4) Vakitlerini düzene koyar
Her namaz vaktinde kılınacağı için, kişinin hayatını düzen ve tertibe koyar
5) Günahlardan ve kötülüklerden korunur.
Namaz insanın fikir, kalp, ruh ve niyyet temizliğini temin eder, kötülüklerden uzak kalmasını temin eder. Her türlü haramlardan, çirkin söz, fiil ve davranışlardan uzak kalmasını sağlar.
اُتْلُ مَا اُوحِىَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلوةَ اِنَّ الصَّلوةَ تَنْهى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللّهِ اَكْبَرُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَاتَصْنَعُونَ
“(Ey Peygamberim!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı doğru kıl. Çünkü namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir” (Ankebut: 29/45) anlamındaki âyet bunun açık delilidir.
6) Beş vakit namazını kılan kimse, kibir ve gururdan kurtulur. Alnının secde koyan insan, kul ve yaratılmış olduğunun farkına varır, dinin haram kıldığı kibir ve gururu terk eder. İnsan haklarına saygılı olur. Allah rızası için iş yapmaya alışır.
7) İlâhî murakabe altında olduğunun farkında olur.
Peygamberimiz (a.s.), “Gece ve gündüz melekleri sizi takip ederler. Sabah ve ikindi namazlarında toplanırlar. Sonra sizinle geceleyen melekler, ilâhî huzura çıkarlar. Rab’leri onlara, “-onları en iyi bir şekilde bildiği halde- kullarımı nasıl terk ettiniz?” diye sorar. Melekler, “onları namaz kılarken terk ettik ve namaz kılarken bulduk” cevabını verirler” demiştir.[ Buhar]
8) Kusurlarının bağışlanmasına vesile olur.
Namaz müminlerin kusurlarına kefâret ve Allah’ın mağfiretine vesile olur. Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur:
الصلوات الخمس و الجمعة الى الجمعة مكفرات لما بينهن اذا اجتنبت الكبائر
“Beş vakit namaz ve Cuma namazı diğer Cuma namazına kadar büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde aralarında işlenen küçük günahlara kefarettir”,[ Müslim]
“Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, secdesini ve huşûunu tam yaparsa bu kimseye Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap ede.”[ Ebû Dâvûd]
Müslüman, günde beş vakit namazını mutlaka kılar.
Şu Dünyada kimsenin bulamadığı huzuru arayacak degiliz!..
Kalkar Abdest alır, Huzurda eğiliriz! N.F.K
Namazı Kılmamanın Hükmü
Beş vakit namız kılmamak Allah’a isyan etmektir, büyük günahtır. Yüce Allah Kur’ân’da, namazlarını kılmayan kimselerin cezasını çekeceklerini bildirmektedir:
فخلف من من بعدهم خلف اضاعوا الصلواة واتبعوا الشهوات فسوف يلقون غيا
“Onlardan (peygamber ve salih kimselerden) sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar, cehenneme atılacaklardır” (Meryem, 159).
Bu âyet; namazlarını kılmayanların cehennemde cezalarını çekeceklerini bildirmektedir. Çünkü dinin direği ve mü’minin miracı olan namazı kılmayan bir insan diğer dînî görevlerinde de gevşektir, günah bataklığına dalmış ve böylece nefsine zulmetmiştir demektir.
İbn Abbas (ö.62/687) ve İbn Mes’ûd (ö.32/652), âyette geçen “gayyâ” kelimesinin cehennemde bir vadinin ismi olduğunu söylemiştir.[24]
Bu âyet; nefsine, şehvetlerine, iş, güç ve dünya meşgalesine, oyun ve eğlenceye dalıp namazlarını kılmayanların cehennemde cezalarını çekeceklerini bildirmektedir. Çünkü dinin direği ve mü’minin miracı olan namazı kılmayan bir insan diğer dînî görevlerinde de gevşektir, günah bataklığına dalmış ve böylece nefsine zulmetmiştir demektir.
Namazı kılmayan kimse, namazın farz oluşuna inanmadığı ve namazı önemsemediği veya tembelliği ve ihmalkârlığı ya da unuttuğu için kılmamıştır.
Farz oluşuna inanmadığı ve önemsemediği için namazı kılmayan kimse mü’min olamaz çünkü bu kimse Allah’ın kesin emrine inanmamaktadır. Farz oluşuna ve önemine inandığı halde tembelliği, ihmalkârlığı ve meşguliyeti sebebiyle şer’î bir özrü olmadan namazını kılmayan kimse büyük günaha girmiştir. Bir kısmını aşağıda zikrettiğimiz hadislerin ifade ettiği asıl mana da budur:
من ترك صلاة العصر فقد حبط عمله
“Kim ikindi namazını terk ederse ameli boşa gider”[ Buhari]
لا تتركوا الصلوة متعمدا فانه من ترك الصلوة متعمدا فقد برئت ذمة الله و رسوله
“Namazı kasten terk etmeyin. Kim kasten namazı terk ederse, Allah’ın ve Resulünün zimmetinden beri olur”[ Ahmed bin Hanbel].
Peygamberimiz (a.s.), bir gün namazdan söz etmiş ve şöyle demiştir:”
“Kim namazına devam ederse bu namaz kıyamet gününde onun için (karanlığa karşı) nur, (doğruluğuna) delil ve (azaptan) kurtuluş olur. Kim namazına devam etmezse onun nuru, delili ve kurtuluşu olmaz. O kimse kıyamet gününde Karun, Firavun, Haman ve Übey İbn Halef ile beraber olur”[ Ahmed bin Hanbel].
Bu ve benzeri hadislerin zahiri, kasten namazı terk etmenin insanı küfre götürdüğünü ifade ediyor gibi anlaşılıyorsa da İslam alimleri, ancak namazın farz oluşunu inkâr ederek terk etmenin insanı küfre götüreceğini, bu ve benzeri hadislerin mü’minleri namazı terk etmekten sakındırmayı amaçladığını beyan etmişlerdir. [Nesâî] İmam Malik (ö.179/795) Ebû Hanîfe (ö.150/767) ve İmam Şâfiî (ö.204/819) bu görüştedir.
Bir müminin namazını kılmaması düşünülemez. Namazı kılmayan kimse, namazın farz oluşuna inanmadığı veya namazı önemsemediği veya tembelliği ve ihmalkârlığı ya da unuttuğu için kılmamıştır. Namazını vaktinde kılmayı unutan kimse, hatırlayınca hemen namazını kılar. Unutmasından dolayı bir vebal yoktur. [Buhârî, Müslim] Farz oluşuna inanmadığı ve önemsemediği için namazı kılmayan kimse mümin değildir. Çünkü Allah’ın kesin emrine inanmamaktadır. Farz oluşuna ve önemine inandığı halde tembelliği, ihmalkârlığı ve meşguliyeti sebebiyle şer’î bir özrü olmadan namazını kılmayan kimse büyük günaha girmiştir. Büyük günah işleyen kimsenin inkâr, şirk, nifak ve tekzîp (âyetleri yalanlama) hariç diğer büyük günahları işleyen kimse kafir ve münafık olmaz, imandan çıkmaz. Bu kimse tövbe etmeden ölürse işi Allah’a kalır. Allah, dilerse affeder, dilerse suçu nispetinde cezalandırır, sonra imanı sebebiyle cennetine koyar.
Namazlarını kılmayan insanlar, diğer günahlardan da korunamazlar [Ankebut, 29/43] işlediği günahlar kalbini karartır [Mutaffifîn, 83/14] ve dinden soğumalarına sebep olabilir. Bu sebeple müminin beş vakit namazını ihlas ve huşu ile kılması gerekir.
Namazı Huşu İle Kılmak
Fıkıh ve ilmihal kitaplarında namazın kılınış şekli, farzları, vacipleri, sünnetleri ve âdâbı detaylarıyla birlikte anlatılmıştır.
Müslümanın Peygamberin öğrettiği şekilde günde beş vakit namazını kılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Allah’ın istediği şekilde maddî (Tevbe, 9/108) ve manevî (Maide, 5/56) kirlerden arındıktan sonra,
فول وجهك شطر المسجد احرام
“Yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne çevir” (Bakara, 2/144) ve “O’nu tekbir ile yüceltin” talimatlarına uyarak niyet edip Allah’ü ekber diyerek namaza başlayan, namazda sağa sola iltifat etmeyip sadece secde mahalline bakan, elleri, ayakları ve diğer uzuvlarını saygı ifadesi olarak güzel bir vaziyette tutan, dünya kelamı konuşmadan, vakar ve sükûnet içerisinde, kemal-i edeple;
فقرؤا ما تيسر من القران
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil, 73/20),
يا ايها الذين امنوا اركعوا واسجدوا
“Ey müminler! Rükû edin, secde edin” (Hac,22/ 77) ve
فاذكروا الله كما علمكم ما لم تكونوا تعلمون
“Bilmediklerinizi size öğrettiği şekilde Allah’ı anın / namazı kılın” (Bakara, 2/239) emirlerine uyup, zihnini dünya işleri ile ilgili kuruntulardan kurtararak tam bir konsantre içerisinde namazlarını Allah için Peygamberin tarif ettiği şekilde kılan mümin و قوموا لله قانتين “Allah için kalkıp divana durun” (Bakara, 2/238) emrine uymuş ve
قد افلح المؤمنون الذين هم في صلوتهم خاشعون
“Kurtuluşa eren müminler namazlarında huşu içindedirler” (Müminun, 23/2) âyetinde zikredilen niteliğe sahip olmuş olur.
Peygamberimizin tarif ettiği şekilde mümin; güzelce abdestini alıp gönlü, bedeni ve uzuvlarıyla namaza hazırlanmalı, kıyamda dimdik, rükuda dümdüz durmalı, rükudan kalkınca belini tam doğrultmalı ve en az sübhanellah diyecek kadar beklemeli, secdede ellerini ve ayaklarını kıbleye çevirmeli, iki secde arasında en az sübhanellah diyecek kadar kalmalı, dua, sure ve âyetleri güzelce ve doğru olarak okumalı, tadili erkâna, farz, vacip, sünnet ve müstehaplarına riayet ederek kemali edeple acele etmeden, itina ve ihlas ile beş vakit namazı kılmalıdır.
Namazın Cemaatle Kılınması
Beş vakit namazın cemaatle kılınması tek başına kılınmasından 27 derece daha sevaptır. Peygamberimiz (a.s);
ﺻﻼﺓ الجَمَاعَةِ أفضَلُ مِنْ ﺻﻼﺓ الْفَذِّ بِسَبْعٍ وَعِشْرِينَ دَرَجَةً
“Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmiyeydi derece üstündür”[ Buhar] buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz hayatı boyunca cemaate imamlık yapmış, vefatına yakın hastalandığı zaman Hz. Ebubekr’i cemaate namaz kıldırmak için görevlendirmiş, kendisi de cemaate katılmıştır.
Peygamberimiz birçok hadisinde namazların cemaatle kılınmasını tavsiye etmektedir:
“İnsanlar camide ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek te olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi. “[ Buhar]
«مَنْ صَلَّى العِشَاءَ في جَـمَاعَةٍ ، فَكَأَنَّما قامَ نِصْف اللَّيْل وَمَنْ صَلَّى الصبْح في جَمَاعَةٍ ، فَكَأَنَّما صَلَّى اللَّيْل كُلَّهُ َ
“Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış sevabını alır, sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır.”[ Müslim]
“Üç kişi bir köyde veya sahrada bulunur ve cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara hakim olur, öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu kapar.”[ Ebû Dâvûd]
Bu hadisler beş vakit namazı cemaatle kılmanın önemine vurgu yapmaktadır. Müslüman zamın olduğu ve mazereti bulunmadığı sürece beş vakit namazı cemaatle kılmaya çalışmalıdır.
Sonuç
İnsanın yaratılış gayesi olan “ibadet” görevini yerine getirebilmesi için her şeyden önce iman etmesi, Allah ve Peygamberine itaat etmesi ve özellikle ibadetlerin başı olan beş vakit namazı saygı ve kemali edeple kılması gerekir. Bu Allah’ın kesim emridir. Allah’ın bu emrine uyup namazını kılan O’nun rızası ve cennetini kazanır; uymayan O’na isyan etmiş, büyük günaha girmiş, nefsine zulmetmiş ve kendisini ilahî cezaya maruz bırakmış olur.
NAMAZLARIMIZI EKSİKLERİ İLE KABUL EDER!
Cenabı Allah’ın namaz” da iki İki şeye dikkat eder:
1-NİYET : KULUM KULLUK NİYETİ İLE GELMESİ YETERLİDİR. EKSİKLER ÖNEMLİ DEĞİLDİR..
2-NEFSE MUHALEFET: NEFSİ KILMA DEDİ O NEFSİNE MUHALEFET ETTİ!