Menü Kapat

MÜMİN MÜŞRİKLER

MÜMİN MÜŞRİKLER

Bir şeyde ortak olmak anlamındaki şirk kökünden türeyen müşrik, sözlükte, ortak koşan, ortak yapan demektir. Istılahta ise; Allah’a, ilâh, rab, ma’bûd oluşunda, sıfat ve fiillerinde eşi ve ortağı bulunduğunu kabul eden kimseye denir. Başka bir deyişle müşrik, ulûhiyet özelliklerinden birini, bir başkasına veren kimsedir. Müşrik kâfirdir, ancak her kâfir müşrik değildir. Örneğin, mecûsîlikte olduğu gibi iki ilâhın varlığını kabul etmek hem şirktir, hem de küfürdür. Halbuki âhiret gününe inanmamak sadece küfürdür, şirk değildir. Nitekim Kur’ân’da da müşriklerle ehl-i kitap, kâfirlerin iki ayrı zümresi olarak açıklanmıştır;

لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنْفَكِّينَ حَتَّى تَاْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ

“Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar, ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.” [ Beyyine, 98/1]

Allah’a şirk koşmak en büyük günahlardandır. Hatta şirkin Allah tarafından bağışlanmayacağı[4] ve

وَاِذْ قَالَ لُقْمَنُ لاِبْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَابُنَىَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ

Lokmân oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.”.[ LOKMAN-13]

اِنْ تَجْتَنِبُوا كَـبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَرٖيماً

“Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız.”(NİSA-31)

KESİN VE GERÇEK

Okuduğum kitap, sorduğum âlim

“Kemalât, kerâmet insanda” dedi.

Kanun el açarak, yalvarır gibi

“Hâk, hukuk, adalet vicdanda” dedi.

 

Kim kalsa avn ile hırs arasında

Sıkışır doğruyla ters arasında

Ekledi öğretmen ders arasında

“Kanaat, saadet irfanda” dedi.

 

Boşa değil akan suyun telaşı

Boşa değil nedametin gözyaşı

Bir insan kemiği, bir mezar taşı

“Kurtuluş, selamet imanda” dedi.

 

Gaipten ses geldi ta ötelerden

Bilcümle ruhların gittiği yerden

Kesin haber verdi ruz-ı mahşerden

“Şirk, isyan, melânet zindanda” dedi.

Abdurrahim KARAKOÇ-1990

Şirk iki türlüdür: 1- Açık şirk. 2- Gizli şirk.

GİZLİ ŞİRKLER:

  1. a) Mezarlardan vesilelik yönü bırakıp, doğrudan kabrin sahibinden bir şeyler istemek. Yani: “Allah’ım! Şu zat hürmetine benim şu işimi yap!” yerine, “Ey filanca zat! Ne olur benim işimi yap!” gibi ifadeler şirke kapı açar.
  2. b) Bir ibadet yaparken, Allah’ın rızasını insanların da iltifatını kazanmaya çalışmak; riyâkarlık etmek, çok yaygın olan gizli şirklerden biridir.
  3. c) Hacca gitmeye hevesli olmadığı halde, komşusu gittiği için, ondan daha aşağı kalmamak için hacca gitmek de böyle bir gizli şirktir.
  4. d) İnsanların gözünde cömert olduğunu kanıtlamak için ziyafetler vermek.
  5. e) Normalde beş lira vermeyi düşünürken, bazı kimseleri gördüğü için on lira sadaka vermek…
  6. f) Namazın rükünlerini / kıraat, rüku ve secdelerini, oradaki bazı insanlardan ötürü uzatmak, ağır ağır namaz kıldığını göstermek…
  7. g) İnsanların görsün diye dudaklarını kıpırdatarak, zikretmek, Kur’an okumak…
Ben; Puta tapmadığımı sanır idim

Şirk, koşmadığıma inanır idim

‘La mevcuda illallah’ der idim (1)

Gönlümdeki lat ve uzzalara ne demeli

 

Lat ve uzanın, adı değişmiş ;Falanca

Ağadır paşadır siyasettir kanımca

Sevgi saygı kıyam edriz binlerce

mümin münafıka el açarsa ,ne demeli

 

‘İyakenağbudu ve iyyakenestağiin’ (2)

Allah Yerini almış insanlar ile cin

Ne ne Muhammedilik, ne Ali nede Din

Din Tüccarları elindeki dine,ne ,demeli

hak ;’vela tuşrik bi ibadeti rabbihi ahade’(3)

Kef suresinın son ayetinde şirki dedide

kalp gözü kör, can kulağır sağır olunca

şüphe putuna tapışıma ,el öpüşüme ne demeli

 

Yarsuadım binlerce ‘sanem’ içimde

Arzu heves mevki makam göçümde

Dünya sevgisi , hergün ağarır saçımda

İstemem yan cebime koy ,deyişime ne demeli

 

Akıbet Karartan Hâl, Küçük Şirk; Riya

Şirk Zemini Oyar! Şirke dikkat! Çünkü şirk; inandığın halde Allah’ın otoritesini başkalarıyla paylaşmaktır!

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُؕ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَعٖيداً

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başkasını dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan büsbütün sapıtmıştır.”(NİSA-116 VE Nisâ-48)

Bu tehlikeye düşmemek için Rasûlullâh’ın (sav) şu hadîsini hayâtımızda içselleştirmemiz şarttır: “Ateşlerde de yakılsanız, paramparça da edilseniz, yine de Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmayın.”( Hanbelî)

Tevhide sarıl, şirke düşmeyesin sakın,

Nasuh bir tövbe ile bağışlanmaya bakın.

                                                          Ömer LÜTFİ ERSÖZ

2.BÖLÜM

Abdullah b. Mesut (r.a.) anlatıyor:

Resûlullah’a, “Allah katında en büyük günah nedir?” diye sordum. “Seni yarattığı hâlde Allah’ın bir denginin olduğunu kabul etmendir.” buyurdu. (Buhârî)

Abdurrahman b. Ebûbekir (r.a.), babası Hz. Ebûbekir’den (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah, “Size en büyük günahın ne olduğunu söyleyeyim mi?” diye sorunca, ashâb, “Evet, buyur ey Allah’ın Resûlü!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah, “Allah’a ortak koşmak ve anaya babaya saygısızlık etmektir…” buyurdu. (Buhârî)

Kur’an idrak ve irfanının en büyük temsilcilerinden biri olan Peygamber torunu İmam Cafer Sadık (ölm. 148/765) tarih önünde şu muhteşem tespiti yapmıştır:

“Emevîler’in İslam’a yaptıkları kötülük, tevhidin tanıtılmasına engel olmak değildi; onların İslam’a yaptıkları kötülük, şirkin tanınmasını engellemeleri idi.”

Bu engelleme, Emevîci din uleması tarafından kitaplara geçirilip dokunulmaz kılınmış ve böylece, Müslüman kitleler, asırlardır, şirki Kur’an’ın tanıttığı şekliyle tanımaktan mahrum bırakılmıştır. Şirk tanınmayınca tevhit tanınamamış, tevhit tanınmayınca da şirk, İslam camiasını kuşatmıştır.

Şirk altı kısma ayrılır;

A- ŞİRK-İ İSTİKLÂL: birden fazla ilâhın varlığını kabul etmek. Mecûsîlerin ve Müşriklerin şirkleri ile Seneviyye (dualistler) buna örnek gösterilebilir.

B- ŞİRK-İ TEB’İZ: Hristiyanların teslis inancında olduğu gibi, Allah’ın bir olduğunu söylemekle birlikte, O’nun ilâhlardan meydana geldiğine inanmak.

C- ŞİRK-İ TAKRİB: Allah’ı yaratıcı olarak kabul etmekle birlikte, O’na yaklaştırır veya şefaatçı olur ümidiyle başka varlıklara tapmak. Mekke müşriklerinin putlara tapmaları gibi.

D- ŞİRK-İ TAKLİD: Başka birini taklid ederek, Allah’tan başkasına, putlara ibadet etmek ve onları ilâh olarak tanımak.

Bu dört şubenin kesinlikle küfür olduğu hususunda icmâ hâsıl olmuştur. Bunun dışında “küfür” olup-olmadığı hususunda ihtilâf edilen iki şube daha mevcuttur. Bunları da şu şekilde izah etmek mümkündür.

ŞİRKÛ’L-AĞRAZ : Herhangi bir mü’min Allah (cc)’rn rızası dışında birtakım gayeler gözeterek ibadette bulunursa şirkû’l-ağraz teşekül eder. Resûl-i Ekrem (sav)’in: “Gösteriş için oruç tutan, namaz kılan ve tasaddukta bulunan kimse Allah (cc)’a şirk koşmuş olur.'[6] hadis-i şerifi, ,sirkû’1-ağrazı tarif eder. Bu sebeple riya ile ilgili bilgilerin farz-ı ayn olduğu hususunda ittifak hâsıl olmuştur.[7] Tasavvuf büyüklerinden Fudayl b. İyaz (rha)’rn “Halk için ameli terketmek riyâdır. Halk için amel etmek ise şirktir” sözü üzerine iyi düşünmek borcundayız. Bugün “Halk bize ne der?” endişesiyle kıvranan insanlar;şirkû’l-ağraz hastalığına tutulmuşlardır.

ŞİRKÛ’ LESBAB: Üzerinde hassasiyetle durulacak bir şirk çeşidi de ,sirkû’ lesbab’dır. Bunun mahiyetini Hz. Ebu Bekir Sıddîk (ra)’tan rivayet edilen şu hadis-i şeriften öğrenelim: “Şirk sizin aranızda karmcanın kımıldamasından daha gizlidir.” Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Şirk ancak Allah azze ve celle’den başkasına ibadet edilmek değil midir, yahud Allah’la birlikte başkasına tapmak değil midir?” Resûl-i Ekrem (sav): “Allah hayrını versin ey Sıddîk!.. Şirk sizin aranızda karıncanın kımıldamasından daha gizlidir. Sana onun küçüklerini, büyüklerini yahud küçüğünü giderecek bir şey haber vereyim mi?” Hz: Ebû Bekir: “Hay hay yâ RasûlALLAH ” dedi. “Her gün üç defa: “Allah’ım bile bile şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediklerimden de senden af dilerim” dersin. Şirk: “Bana filân ve Allah verdi,” demendir. Denktaşlık ise: “Eğer filân olmasa idi, beni filânca öldürücekti” demendir.” Buyurdular.[8]

Göıüldüğü gibi “sebeplerin ve maksatların” putlaştırılması, büyük bir zulüm ve şirktir. Şirkû’l-esbab ve ,sirkû’l-ağraz korkunç mesafeler kaydetmiştir. Şirkin her çeşidinden Allahû Teâla (cc)’ya sağınmak ve sırat-ı müstakim dışındaki bütün yollan terketmek vaciptir.[9]

Lebbeyk allahumme lebbeyk, innelhamde venni’mete lekevelmülk la şerikelek diyorlardı. EMRET Allah’ım! BUYUR ALLAHIM! Senin emrine uydum ve davetine icabet ettim. İmanımla birlikte sana teslim oldum. Sen Rabbimsin. Sen emret, aciz bir kulun olarak emrini yerine getireyim. Allah’ım sen tek ve birsin.

Müslümanları en çok aldatan şey, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul edenlerin müşrik olama­yacağıdır. Halbuki ortaklık için en az iki tanrı ge­rekir, bunun birincisi daima Allah’tır. Diğeri veya diğerleri ise Allah’tan daha güçsüz sayılan, insan ile Allah arasında aracılık yaptığına inanılan tanrı veya tanrılardır. Bu sebeple iki Allah iddiasında olan çıkmamıştır. Müşriklere göre de Allah vardır, birdir ve bütün güç onun elindedir. Diğerleri gücü ondan almışlardır.

1)Müşrik Allah’ı kabul eder

Müşrik, Allah’ın hem varlığını hem birliğini ka­bul eder. Allah’a ait bazı özellikleri, bir başka var­lıkta da görmesi, onu Allah’a yakın saymasından kaynaklanır. Ona boyun eğer ki, kendini Allah’a daha çok yaklaştırsın. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İyi bil ki, saf din Allah’ın dinidir. Onun yakı­nından veliler edinenler şöyle derler. “Biz onlara, başka değil sa­dece bizi Allah’a daha çok yaklaş­tırsınlar diye kulluk ederiz.” (Zümer 39/3)

a.Müşrik gökleri ve yeri Allah’ın yarattığına inanır

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Onlara bir sorsan ki: “O gökleri ve bu yeri ya­ratan, Güneş’e ve Ay’a boyun eğdiren kimdir?” Kesinlikle “Allah’tır” diyeceklerdir. Öyleyse nasıl çevriliyorlar? (Ankebut 29/61)

  1. Müşrik yağmuru yağdıranın ve bitkiyi bitirenin Allah olduğuna inanır

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Onlara bir sorsan ki; “Gökten su indirip onunla yeri, ölümünden sonra dirilten kimdir?” Şüphesiz “Allah’tır” diyeceklerdir. (Ankebut 29/63)

  1. Müşrik bütün yetkinin Allah’ta ol­duğunu kabul eder

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Desen ki: Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi çekip çeviren kim?’ Onlar: “Allah’tır” di­yeceklerdir. De ki; öyleyse hiç sakınmaz mısınız?’

İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah budur. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl da çevrili­yor­sunuz?” (Yunus 10/31-32)

2)Müşrik Allah’a ibadet eder

Hz. İbrahim’den beri, Mekke’de kesintisiz ola­rak hac ve umre ibadetleri yapılmıştır. Müşrikler de hicretin 9. Senesine kadar hac ve umre yap­mışlardır. Hz. Ali’nin Mina’da okuduğu şu ayetle onların bu ibadetleri yapmaları yasaklamıştır:

Ey inananlar! Müşrikler sadece bir pisiliktir. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaş­masınlar. (Tevbe 28)

Onlar, Mekkelilerin Arafat’a çıkmaması gibi ibadette bazı eksiltmeler yapmışlardı. Allah Teâlâ müslümanlara yeni bir şey emretmemiş, sadece o eksikleri tamamlamalarını istemiştir:

Haccı ve umreyi Allah için,eksiksiz yerine ge­tirin….” (Bakara 2/196)

Hac mevsimi, kameri aylardan Şevvalda başlar, Zilhiccede biter. Müşrikler zamanında da bunun böyle olduğunu şu ayetten öğreniyoruz:

Hac bilinen aylarda olur. Her kim o aylarda hac ibadetine başlarsa artık hac sırasında onun için eşine yaklaşmak, yoldan çıkmak ve dövüşme diye bir şey olamaz… (Bakara 2/197)

Müşrikler hacılara su vermek ve Mescid-i ha­ram’ı ibadete açık tutmakla övünürlerdi. Allah Teâlâ onların bu övünmeyi hak etmediklerini şu ayetlerde bildirmiştir:

Müşrikler, Allah’a karşı tanımazlık ettiklerini bile bile Allah’ın mescitlerini şenlendirme hakkına sahip değillerdir.  İşte onların yaptıkları boşa git­miştir. Onlar hep o ateş içinde kalacaklardır.

Allah’ın mescitlerini şenlendirecek olan, yalnız Allah’a ve son güne inanan, namaz kılan, zekat veren ve Allah’tan başkasından korkmayandır.  Umulur ki onlar yola gelmişlerden olurlar.

Siz hacılara su verme ve Mescid-i Haram’ı şenlendirme işini, o son güne inanan ve Allah uğrunda savaşan kimsenin işi ile bir mi tuttunuz? Onlar Allah yanında bir olmazlar. Allah o zalimler takımını yola getirmez. (Tevbe 9/17,18,19)

3.BÖLÜM

3)Müşrik aracı ve şefaatçi tanrılara inanır

Gökleri ve yeri yaratan, Güneş’e ve Ay’a bo­yun eğdiren, yağmuru yağdırıp bitkiyi bitiren ve bütün yetkilere sahip olan Allah, göklerin ve yerin tek kralıdır. O, bizden uzak değildir; bize şah da­marımızdan daha yakındır. Ama müşrik onu, yer yüzü krallarına benzeterek kendinden uzak sa­yar. Çünkü krallar, halkı kendilerine yaklaştır­mazlar. Krala ulaşmak isteyenler, ona yakınlığı olan birini bulmak zorunda kalırlar. Müşrikler de Allah’a yakın olduğuna inandıkları biri ile ilişki içinde olmak isterler. Hıristiyanların Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu, Mekkeli müşriklerin putlarını Al­lah’ın kızları, büyüklerinin ruhlarından yardım umanların da onları, Allah’ın özel dostları say­maları bundandır.

Müşrik aracıyı, manevi gücü olan bir varlık sayar, ona yakınlık için kurbanlar sunar, hatırası karşısında saygı ile eğilir. Onunla ilişkilerini canlı tutar ki, o da onun, Allah ile ilişkilerini canlı tut­sun.

Şu kesindir ki, hiçbir insan ağacı, taşı veya madeni aracı koymaz. Müşrik, putu değil, onun temsil ettiğine inandığı bir ruhanîyi aracı koyar. Rabıta için şeyhinin resmine bakan mürit, resme değil, şeyhin ruhâniyetine rabıta yapar. Eğer heykeli yasak saymasa, resim yerine şeyhinin heykelini tercih eder, saygıyla onun karşısına geçip rabıta yapardı.

Allah ile ilişkilerini bir aracı ile yürüttüğüne inanan kişi o aracıyı, Allah’ı sever gibi sever; onu razı etmeyi, Allah’ı razı etmekten önemli görür; Allah’ı razı etme işini, daha çok ona bırakır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

İnsanlar arasında Allah’ın yakınından endâd edinenler vardır. Onları, Allah’ı sever gibi sever­ler. (Bakara 2/165)

Endâd, nidd’in çoğuludur. Nidd, Allah’a ben­zer bazı niteliklere sahip görülen ve aykırı şeyleri savunabileceğine inanılan varlıktır. Aşağıda açıklanacağı gibi bu aracılara, Allah’a benzer özellikler yakıştırılır. Allah’ın onları kırmayaca­ğına, gerekirse Allah’a, onun istemediği bir şeyi kabul ettirecek güçte olduklarına inanılır. Müşrik, aracının o yetkiyi, Allah’tan aldığına inanır.

Resûlullah’ın riya ile ilgili bazı hadislerine geçmeden önce, Gazâlî Hazretleri’nin riyanın dereceleri ile alâkalı açıklamasını da kaydetmede fayda görüyoruz: Ona göre riya’nın çeşitli dereceleri vardır. Bazısı bazısından daha ağırdır:

Birinci Derece: En ağır olanıdır. Riya ile yaptığı ibâdette hiç sevap niyeti yoktur. İcabında insanların yanında abdestsiz bile namaz kıldığı halde, yalnız kaldığı zaman hiç kılmayan gibi. Bu namaz sırf insanlara gösteriş içindir, hiçbir hayrı yoktur.

İkinci Derece: İbâdeti gösteriş için yapar, fakat Allah’ın rızasını da niyet eder. Ancak bu niyet zayıftır, yalnızlıkta bu ibâdeti yapmayacaktı. Sevâba niyet etmese de gösteriş için bunu yapacaktır.

Üçüncü Derece: Gösteriş ve sevap tarafları müsâvî olmaktır. Eğer riyânın yanında bir de sevap veya sevabın yanında bir de riya niyeti olmasa bu ameli yapmayacaktı. İkisinin müsâvî olarak bulunmasıyla bu ameli yapmıştır.  Bu amelinden zarar görmese de fayda da görmez, başa baş kurtarır.

Dördüncü Derece: İbâdetini, insanların duymuş olmasından dolayı daha da gayrete gelip takviye etmesi, artırmasıdır. Böyle birisi, kimse duymasa da ibâdetini yapacaktır. Böyle birisi sırf riya maksadıyla yapmadığı için ibâdetinden fayda görebilir.[17]

MÜSLÜMANIN MÜŞRİKLERE TAVRI NASIL OLMALI?!

فَاِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَذِكْرِكُمْ اٰبَٓاءَكُمْ اَوْ اَشَدَّ ذِكْرًاۜ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ

“Hacc ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık cahiliye döneminde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der; onun ahirette nasibi yoktur.” (Bakara 2/200)

Esma (r.a) şöyle dedi: İslamiyeti kabul etmemiş olan annem Resûlullah zamanında yanıma gelmişti. Resûlullah’ın görüşünü almak için: “Annem, beni özleyip gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim?” diye sordum. Peygamberimiz (a.s): “Evet, annene iyi davran!” buyurdu. (Buhârî-Müslim)

İSMET ÖZEL DERKİ; Laik Değilim Çünkü Müşrik Değilim!

Asırlar önce Niccola Machravelli; ‘il Principe” (Hükümdar) isimli eserinde devleti ve kuvveti kutsayan ‘Hikmet-i Hükümet’ anlayışını savunmuş ve şu tesbitte bulunmuştur: “Devlet gücünü dinden değil, ulustan almak mecburiyetindedir. Devletin menfaatleri uğruna, her türlü zorbalığa girişilebilir, her şey mubahtır. Meseleleri halletmenin iki yolu vardır. Birincisi: Hukuka uygun olarak hareket etmektir. İkincisi: Kuvvet kullanmaktır. Birincisi insanlara, ikincisi hayvanlara mahsustur. Ancak birinci yol (hukuka uygun davranmak) çoğu zaman işe yaramaz. İkinciye başvurmak gerekir. Politika hayatı ile özel hayatın ahlâki ilkeleri birbirinden farklıdır.”

Yaşadığı dönemde hükümdarlara şeytani tavsiyelerde bulunmakla suçlanan Niccola Machravelli, bilerek veya bilmeyerek “modern putperestliğin âmentüsünü”(!) hazırlamıştır.

Firavun’un ‘dünya görüşü’ (ideolojisi) ile günümüzdeki modern-ulus devletlerin uyguladıkları politika arasında, herhangi bir keyfiyet farkı yoktur. Kendisine “Ra ilahının oğlu” unvanı verilen Fir’avun’un “İsrailoğullarını köleleştirdiği, onları fırkalara böldüğü, firkalardan bir kısmını zaafa uğrattığı, erkek çocuklarını öldürttüğü, kızlarını ise diri bıraktığı ve sürekli fesad çıkardığı muhkem âyetlerle haber verilmiştir. Kadı Beyzâvi (rh.a), ‘Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil’ isimli tefsirinde; Firavun’un uyguladığı siyasetle ilgili olarak, şu tesbitte bulunmuştur: ‘Memleket ahalisini sınıflara ayırmak, her sınıfı kendi hizmetinde kullanmak yahut bazısını ümera(EMİRLER) bazını reaya(HALK) kılmak, ümera vasıtasıyla reayanın kerhen de olsa itaatini sağlamak, sınıflar arasında nifak ile şikak koymak(İKİLİK YAPMAK; bölücü ve ayrıştırıcı olmak), husumetten faydalanmak ve kendisine karşı çıkabilecek güçleri dağıtmak, Firavun’un siyasetidir.’ Hz. Musa’nın (as) Firavun’a karşı verdiği mücadele sonucunda kölelikten kurtulan İsrailoğullarının, daha kurtulur kurtulmaz, “Allah’a şirk koştuklarını, altından bir buzağı heykeli yaptıkları ve ona tapmaya başladıkları” da haber verilmiştir. Bütün bunların kıssalarda yer alması, insanın zaaflarının tesbiti açısından önemlidir.

CENAZEYE ALKIŞ TUTULMASI, SLOGAN ATILMASI VE ISLIK ÇALINMASI ÇELENK VE ÇİÇEK GÖNDERİLMESİ

Cenazenin ardından kabre kadar gitmek sünnettir. Cenaze merasimlerinin ölen bir Müslüman’a yapılması gereken son bir vazife olması yanında, yaşayanlara ölümü hatırlatmak, ahireti düşünerek ibret almalarını sağlamak gibi amaçları vardır. Bu nedenle cenaze törenlerinde bağırıp çağırmak, yüksek sesle ağlamak, ölen kişileri alkışlamak, slogan atmak, ıslık çalmak, zılgıt çekmek, tezahürat yapmak caiz değildir. İslam âlimleri, değil bu gibi taşkınlıkları, cenaze merasimlerinde yüksek sesle tekbir getirmeyi bile hoş karşılamamışlar, mekruh kabul etmişlerdir (Fetâvây-ı Hindiyye, I, 162). Öte yandan ibadet esnasında el çırpmak ve ıslık çalmak, kınanan bir davranıştır. Nitekim bir ayette “Onların, Kâ’be’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. Öyle ise (ey müşrikler) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı” (Enfal, 8/35) buyrulmuştur. Bu itibarla cenaze merasiminde hazır bulunanların cenazeyi sükûnet ve vakarla takip etmeleri gerekir. Bu ölen kimseye gösterilecek saygının da bir gereğidir.

Cenaze merasimlerine çelenk ve çiçek göndermenin veya kabirlere çelenk konulmasının ölüye hiçbir faydası yoktur.

Maddi hayata meyledenler için hayat, deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler. (İbn Arabi)

Putperestlik her yerde, her devirde aynı. İsimler ve dekorlar değişiyor sadece.

Mekkeli müşriklere kötü gözle bakanların, putperestlikte onları sollamaları ama bunu müslümanlık adına yapmaları ne kadar feci bir durum. Onların taptıkları şahıslar Lat, Uzza bizimkilerin taptıkları bilmem ne efendi hazretleri. Mekkeli Putperestler salak mıydı ki elleriyle yaptıkları heykellere tapıyorlardı? Hayır heykellere tapmıyorlardı. Hiçbir insan bu salaklığı yapmaz. Heykellerin simgelediklerine tapıyorlardı. Heykellerin arkasındaki Lat, Uzza gibi şahıslara tapıyorlardı. Birisi taptığının heykelini dikmiş ona ibadet ediyor, diğeri -bizimki- önündeki canlı şahsa ya da zihninde RABITA yaparak, manevi şahsına. Ritüeller, ibadet şekilleri farklılık arzetse de amaç aynı: İki grubunda amacı Allah’a yakınlaşmak. Müşriklik başka ne ki???

Ekmeğin Hikayesi: Tek Çizginin Anlamı ve Önemi

Ülkemizde ekmeklerin üzerinde tek bir çizgi bulunuyor. Bir rivayete göre bu tek çizginin anlamı Osmanlı İmparatorluğu’na kadar dayanıyor. Hikaye şöyle anlatılıyor: Bursa’nın fethinden sonra Orhan Gazi, bölgedeki fırınları gezer ve ekmeklerde neden üç çizgi bulunduğunu sorar. Fırıncı da Hristiyan inancına göre Tanrı, oğul ve kutsal ruhu hatırlatsın diye üç çizgi çektiklerini söyler. Durumdan çok etkilenen Orhan Gazi; ‘‘bundan sonra bütün Müslüman fırıncılar, Allah’tan başka ilah olmadığına işaret etmek için ekmeğin üzerine bir çizgi çeke’’ diye bir ferman yayınlar. Rivayete göre o günden beri ülkemizde ekmeklerin üzerine tek çizgi çekiliyor.

ARACILAR İHDAS ETMEK. BU ARACILARIN SÖZLERİNİ ALLAH KELAMIYLA EŞ TUTMAK.

Hep bizi Allah’a daha da yakınlaştırsınlar diye oluyor bunlar:

اَلَا لِلّٰهِ الدّٖينُ الْخَالِصُؕ وَالَّذٖينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖٓ اَوْلِيَٓاءَۘ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىؕ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فٖي مَا هُمْ فٖيهِ يَخْتَلِفُونَؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدٖي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

Zümer Suresi 3.   Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır! O’ndan başkasını veliler edinerek, “biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.

M.ESED MEALİ: Halis inancın yalnız Allah’a yönelmesi gerekmez mi? O’ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!” (derler). Şüphesiz Allah, (Kıyamet Günü) onlar arasında (hakikatten saptıkları) her konuda mutlaka hüküm verecektir, çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!

ESMAUL HÜSNAYI HAYATIMIZDA YOKSA TEVHİD YOK, ŞRK VARDIR!

Esmayı ‘ihsa etmek’(Saymak, ezberlemek, ma’nâlarını şuurla anlamak), esma ile ahlaklanmaktır!

“Elbet Allah’ın doksan dokuz ismi vardır; bunları ihsa eden herkes, kendisini cennete girdi (bilsin).” (Buhari, II, 981, h.n. 2585; Müslim, IVA, 2063, h.n. 2677).

وَلِلّٰهِ الْاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰى فَادْعُوهُ بِهَا

“En güzel nitelikler, tüm mükemmellikler Allah’a mahsustur: Artık O’nu, onlarla çağırın. (A’râf, 7:180).

هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

“O Allah mutlak yaratıcıdır, en üstün sanatla yaratandır, en güzel suret verendir: En güzel nitelikler, tüm mükemmellikler O’na mahsustur.” (Haşr, 59:24).

“Neden Esma-i hüsna?” sorusunu, şu dokuz maddede özetleyebiliriz:

1-Allah’ı kendi kelamından bilmek, tanımak ve anlamak için.

2-Sahih ve tevhîdî bir Allah tasavvuru inşa etmek için.

3-Allah’tan bağımsız bir hayat alanı olmadığını talim için.

4-Esmanın tecellisiyle ahlaklanmak için.

5-Halık ile mahlûk arasındaki hüviyet farkını anlamak için.

6-Allah’a yaklaşmaya bir vesile olsun için.

7-Allah’ı layık olan vasıflarla anıp, O’na layık olmayan vasıflarla anmamak için.

8-Allah’ı öğrettiği gibi zikredip iç huzuru duymak için.

9-Dua ve ibadetin kabule yakın olması için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir