ALLAH’IN MİSAFİRİ OLMAK: İTİKAF
“Nefis eğitimi, terbiye sistemi”, “Allah’a Adanmış Zaman”
Tanımı: (17 NİSAN PAZARTESİ)
İtikaf sözlükte bir şeye devam etmek, insanın kendisini bir yerde alıkoyması, bir yere kapanıp ibadetle meşgul olması anlamınadır. Dünya ve ahireti için faydasız ve lüzumsuz şeylerden uzak durmaktır.
Dinimizdeki anlamı ise bir mescitte Allah’ın rızasını kazanmak için belli âdâb içerisinde bir müddet kalmaktır. İtikafa girene “mu’tekif” veya “âkif” denir.
Sahabe-i kiram’dan Abdullah İbn Abbas’ın talebesi ve İmam Azam’ın hocalarından da biri olan Atâ b. Ebî Rebah (rh.a) ise der ki: “İtikâfa giren kişi, yüce bir zatın kapısına ihtiyacı sebebiyle defalarca gelip duran kimse gibidir. İtikâfa giren kimse adeta lisan-ı haliyle şöyle demektedir: “Ey Rabbim!… Beni bağışlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım.”
Seher vakti bülbüller Ne de güzel öterler?!
Açınca tüm çiçekler Birlikte zikrederler
Aman Allah ya Allah dertlere derman Allah
Gönül’e şifa veren La ilahe illallah
Akşam olur giderler Boyun büker çiçekler
Kim bilir ne söylerler Feryad eder bülbüller
Sen Allahı seversen Allah seni sevmez mi?
Emrince hizmet etsen Hak ecrini vermez mi?
Sen rıza kapısında aman Allahım desen
O âlemler sultanı Lebbeyk kulum demez mi?
“Sen rıza kapısında aman Allah’ım dersen/O alemler sultanı dermanını vermez mi?
İşte itikâf bu rıza kapısında her daim “Aman Allah’ım” diyebilmektir.
İtikâf; bir mescid sütununu kendine mekân tutup dünya ve dünyalıklara sırt çevirme kararlılığıdır.
İtikâf; sıcak yatağı ve yumuşak yastığı terk ederek bir seccadeye razı olmaktır. Ve itikâf; gerektiği zaman o seccadeyi mümin kardeşinin altına serebilme fedakarlığıdır.
İtikâf; türlü yiyeceklerle dolu sofralardan vazgeçip birkaç hurma ve bir bardak zemzemle doyasıya doymaktır.
İtikâf; masivadan arındırılmaya çalışılan gönüllere rahmet yağmurlarının yağdığı iklimlerin adıdır.
İtikâf; halk içinde Hak ile olmaktır. İtikâf; gönlü tasfiye ve nefsi tezkiye ameliyesidir.
İtikâf; kulun içinde hissettiği gurbet acısının vuslat sevincine dönüştüğü anlara sahne olan zaman dilimleridir. Ve itikâf; insanların uykuda olduğu anlarda kulun Rabbine arz-ı hal ettiği özel randevu anlarının zeminidir.
İtikâf; bir gün mecburen terk etmek durumunda kalacağı eşi-dostu evlad ü iyali makamı ve şöhreti mescidin dışına bırakıp sadece kendisini Allah’ın huzuruna götürmeyi bizzat yaşamaktır.
İtikâf; dilin zikirle, kalbin huşû ile aklın tefekkürle bedenin taatle gözlerin yaşlarla ve gönlün füyûzat-ı ilahiyle dolup taştığı günlerin adıdır.
Kısacası itikâf nefsin türlü bağlarından kurtulmanın ve gerçekten hürriyete kavuşmanın biricik adresidir…
İtikâf bir bakıma kulun dünyaya sırtını dönerek gönlünü Allah’a verip kullukta bulunması olduğuna göre “kalbi mescidlere bağlı olan” kimseler her daim itikâf üzeredir.
2.BÖLÜM
Ve yine kişinin namaz gibi önemli bir buluşma anında Allah ile iletişimine engel olan cep telefonunu kapatması da bir itikâf örneğidir. Seherin bir vaktinde sıcak yatağını terk edip Mevla’nın huzurunda divan durmak da bir itikâf lezzetidir. Yine kişinin gözünü haramdan alıkoyması bir itikâf; dilini gıybetten gönlünü kötü düşüncelerden arındırması da bir itikâf işlemidir.
Sonuç olarak itikâf bir zihniyet meselesidir ve hayatın tüm zamanlarını kapsamalıdır. Kişi onbir ayını duygu düşünce ve amel planında itikâf üzere yaşamaya çalışmalıdır ki Ramazan’ın son on günündeki itikâfdan eli boş çıkmasın.
Peygamber Efendimiz Medine’de hicretin ikinci yılında ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her ramazan ayının son on gününde itikafa girmiştir.
Nitekim Hz. Aişe validemiz Peygamber Efendimizin itikafa girmesiyle ilgili şöyle demiştir:
Hz. Peygamber vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikafa girer ve şöyle derdi: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayınız!” Hz. Peygamberden sonra zevceleri de itikafa girdi.[ Müslim]
Ramazan ayının son on gününde Peygamber Efendimiz’in sünnetine uyarak günümüzde birazda aksatılmış olan bu itikâf ibadetini yaşatmak elbette kendi kârımıza olacaktır.
Tefekkür dünyamızın gelişmesi, geçmişimizin muhasebesinin yapılması, ibadetlerde yoğunluğa ulaşılması, hele hele son on günün tekli gecelerinde aranması gereken Kadir Gecesinin ihya edilme imkânının yakalanması için itikâf bizler için gerçekleştirilmesi gereken bir sünnettir.
Önceki Ümmetlerde İtikaf:
İtikaf sadece Ümmet-i Muhammed’in hususiyetlerinden değildir. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْناًؕ وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰهٖيمَ مُصَلًّىؕ وَعَهِدْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰهٖيمَ وَاِسْمٰعٖيلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّٓائِفٖينَ وَالْعَاكِفٖينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail’e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tutun, diye emretmiştik.[ Bakara, 125]
Hz. Musa’nın Tûr Dağı’na çıkmadan önce aralarında geçen “ahidleşme” hadisesini ise A’raf suresinin 142. ayetinde şöyle anlatır bize Yüce Mevlamız… “Musa ile otuz gece için sözleştik ve onu bir on gece ile tamamladık. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk gece olarak tamamlandı.”
Sonraki zaman diliminde ise itikâf ehli kimseler olarak Hz.Zekeriyya ve Hz.Meryem’i görmekteyiz. Onların da kendilerini Beytü’l-Makdis’de ibadete verdiklerini bu ibadetlerin sonrasına denk gelen zaman dilimlerinde ise görevli meleklerin müjdeli haberlerine muhatap olduklarını görmekteyiz. (Bkz. Al-i İmran/35 vd. Meryem/10-1116-17) Görüldüğü üzere itikâf kökü eskilere dayanan kadim bir kulluk geleneğinin adıdır.
Bu gelenek tevhid teslimiyet ve kulluk anlayışının son temsilcisi ve tebliğcisi olarak gönderilen sevgili peygamberimiz (sav) tarafından da devam ettirilmiştir.
Eskiden beri Mekke’deki hanîf ve zâhitler, recep ayında inzivâya çekilirlerdi. Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalipte uzlete çekilirdi. Peygamberimizide hiraya uzlete götürürdü! Bugün dedeler torunlarına nasıl örnek oluyor ve nereye götürüyor?!
Her biri, Mekke’nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Nûr Dağı’nda bir köşeye çekilir, tefekküre dalardı.. Mekke’ye yaklaşık 5 km. mesafede bulunan Hira (Nur) dağında inziva dönemi başlar. 860 m. yüksekliği olan bir dağdır, Hira…
Hemen dikkati çeken tuhaf bir görünüşü vardır. Çevresindeki diğer tepelerden kolaylıkla ayırt edilebilen Hira’nın tepesindeki inziva mağarası ise üst üste göçmüş kayalardan oluşmuş küçük bir kubbeli kovuktur. İçi, bir insan boyunda yüksekliğe ve aynı ölçüde bir genişliğe sahiptir. Ve mağaranın içinde ancak yüz Kâbe’ye dönük olacak şekilde oturulabilir. Bazen, bugün “İcabe mescidi” olarak bilinen ve yarı yolda kalan bir yerde buluşup, hasret giderirler. Hatta bazen O’nun azığını Hz. Hadice bizzat Hira’ya kendi taşır ve o da birkaç gün O’nun mağarasının yakınına kurduğu bir çadırda kendi inzivasına çekilir. Hz. Hatice Vâlidemiz, muhterem eşi Hira Mağarası’na inzivaya çekildiğinde, emrinde çok sayıda hizmetçi olmasına rağmen yemeğini bizzat kendisi götürürdü. (5 yıl). Peygamber Efendimiz (sav) de Hz. Hatice Validemizin geleceğini hisseder, dağın eteklerine kadar iner onu karşılardı. Zira Hira Mağarası’na çıkan yolun meşakkatini bilir ve değerli eşine kıyamazdı.
Yine bir gün, Hz. Hatice Validemiz, Efendimiz (sav)’i her zaman olduğu gibi damda beklerken yakınları: “Ey Hatice neden böyle yapıyorsun, hava çok sıcak, yaşlı vücudun yorgun düşecek.”dediler. O da “Benim efendim güneşin altında iken ben gölgede duramam.” diyerek eşler arası muhabbettin, bir olmaklığın ne manaya geldiğini bizzat yaşayarak göstermiştir.
Peygamberimiz her Ramazan son 10 günde itikafa girerdi. Vefat edeceği sene 20 gün itikafta kalmış.
Tasavvufta senede bu şekilde bu ibadet 40 gün yapılırsa buna da ‘erbain’ deniyor. İrfan ehli, gönül ehli kişiler, bu odalardan birinde erbaine girerek vaktini ibadetle geçiriyor.
TÜRK ÇADIRI
Hz. Peygamber’in bir Ramazanda itikâf için kurulmasını istediği çadırın “Kubbetu’t-Türkiyye” diye tabir edilen bir Türk çadırı olduğu bilinir (İbn Mace, İtikâf Babı). Bazı kaynaklar bu çadırın Türk halklarının kullandığı keçeden yapılma, üstü açık tipik bir Orta Asya çadırı olduğunu, üstündeki açık kısmına Hz. Peygamber’in bir hasır koydurduğunu yazarlar.
İtikâfın Fazileti:
Rasulullah buyurdular ki:
«مَنْ مَشَى فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ خَيْرًا لَهُ مِنَ اعْتِكَافِ عَشْرِ سِنِينَ، وَمَنِ اعْتَكَفَ يَوْمًا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللَّهِ جَعَلَ اللَّهُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ ثَلَاثَ خَنَادِقَ، كُلُّ خَنْدَقٍ أَبَعْدُ مِمَّا بَيْنَ الْخافِقَيْنِ»
Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderme için yürürse bu onun için on yıllık itikaftan daha hayırlıdır. Kim de Allah rızası için bir gün itikafa girerse, Allah onunla cehennem ateşi arasına üç hendek var eder. Her bir hendek doğu ile batı arasında daha uzundur.[ Taberani]
Rasulullah buyurdular ki:
«اعْتِكَافُ عَشْرٍ فِي رَمَضَانَ كَحَجَّتَيْنِ وَعُمْرَتَيْنِ»
Ramazan Ayındaki on günlük itikaf iki hac ve iki umre gibidir.[ Taberani]
******
Rasulullah buyurdular ki:
« الْمُعْتَكِفِ هُوَ يَعْكِفُ الذُّنُوبَ، وَيُجْرَى لَهُ مِنَ الْحَسَنَاتِ كَعَامِلِ الْحَسَنَاتِ كُلِّهَا»
“İtikâfa giren kişi, günahları hapsedip, sevapların tümünü elde eden kişi gibi, kendisine sevaplar kazandıran kişidir.”[ İbn Mace]
Tâbiînin büyük alimlerinden İbn Şihâb ez-Zührî şöyle demektedir:
İtikaf amellerin en şereflisidir. Çünkü itikafa giren kimse geçici bir zaman için de olsa dünya meşgalelerinden uzaklaşır, kendini tamamen Allah’a verir, Oruçlu olur. Mescidde namazı beklemekte olduğu için daima namaz kılıyormuş gibi sevap alır. Vaktini ibadet ve taatla, Allah’ı zikrederek, Kur’an-ı Kerim okuyarak ve benzeri faydalı şeylerle geçirir. Lüzumsuz, dünya ve ahireti için faydasız şeylerden uzak durur.
Abdullah İbn Abbas’ın talebesi ve İmam Azam’ın hocalarından olan Atâ b. Ebî Rebah şöyle demektedir:
“İtikafa giren, büyük bir kimsenin kapısına bir ihtiyaç için defalarca gelip duran kimse gibidir. İtikafa giren kimse (lisan-ı haliyle Rabbim) beni bağışlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım.” der.
3.BÖLÜM
İtikâfın Bize Sağlayacağı Faydalar:
İtikâfa girmek suretiyle Efendimizin sünnetini icra etmiş oluruz.
Ramazan ayında nefsi yasaklardan koruma adına gerçekleştirmiş oruçla beraber itikaf yapmakla bu korumayı daha güçlü bir hale getirebiliriz.
İtikâfa girmekle kişi, Ramazan ayının feyiz ve bereketinden daha iyi istifade edebilmekte, Kuran-ı Kerimi daha fazla okuyabilmekte ve okudukları hakkında düşünme imkânı bulabilmektedir.
Özellikle Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmek suretiyle Kadir gecesini ihya etme imkânımız mevcuttur. Çünkü Sevgili Peygamberimizden bizlere aktarılan bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
«إِنِّي أُرِيتُ لَيْلَةَ القَدْرِ، ثُمَّ أُنْسِيتُهَا – أَوْ نُسِّيتُهَا – فَالْتَمِسُوهَا فِي العَشْرِ الأَوَاخِرِ فِي الوَتْرِ
“…Kadir gecesi rüyamda bana gösterildi. Ve Kadir gecesi bana unutturuldu. Artık sizler onu ramazânın son onunda tek sayılı gecelerde arayınız…”[Buhari]
İtikâf kişiyi dünyevi meşguliyetlerden alıkoyarak Rabbine yaklaştırır ve daha çok ibadet yapma fırsatı bulur.
İtikâf kişiyi tefekküre ve zikre yönlendirir. Geçmişi hatırlamak, hataları gözden geçirmek, yapılan hataların sebeplerini hatırda tutmak suretiyle tefekkür etme fırsatı çokça yakalanabilmektedir.
İtikâfa Girilecek Yerler:
İtikâfa erkekler, içerisinde cemaatle beş vakit namaz kılınan camide girerler. Kadınlar ise evlerinin bir köşesinde, namaz kıldıkları odalarında girerler.
İtikâfın Kısımları
İtikâf vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılır.
Bir kimse itikafa girmeyi nezreder, yani adarsa bu, üzerine vacip olur. Bu itikaf kişiye; “Allah rızası için üç gün itikafa girmek üzerime borç olsun” şeklinde bir şarta bağlamadan olabileceği gibi, “bu hastalıktan kurtulursam, hastam şifa bulursa veya şu işim olursa şu kadar gün itikafa gireceğim” şeklinde bir şarta bağlı olarak da olabilir.
Bu durumda beklediği olunca belirttiği gün kadar itikafa girmesi üzerine vacip olur. Girmezse günahkar olur.
Ramazan’ın son on gününde itikafa girmek sünnettir. Çünkü Peygamber Efendimiz ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her ramazan ayının son on gününde itikafa girmiştir.
Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk’ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.
Bunların dışında zaman zaman itikafa girmek ise müstehaptır.
Vacip olan itikafta oruç şarttır. Bu nedenle nezredilen itikaf bir günden az olamaz.
Sünnet olan itikaf Ramazan’da olduğu için zaten oruçludur.
Müstehap olan itikafa gelince, onun muayyen bir müddeti yoktur, kısa bir an için de olabilir. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikafa niyet ederse orada kaldığı müddetçe itikafta sayılır, itikaf sevabı alır.
İtikafın Şartları
Diğer ibadetlerin olduğu gibi itikafın da birtakım şartları vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Niyet. Niyet diğer ibadetlerde şart olduğu gibi itikâfta da şarttır. Niyet etmeksizin camide beklemek itikaf yerine geçmez.
2- Erkeğin beş vakit cemaatle namaz kılınan mescitte itikafa girmesi. İtikafın en faziletlisi Mescid-i Haram’da, sonra Mescid-i Nebevî’de, sonra Mescid-i Aksâ’da olandır. Diğer mescitlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.
3- Oruç. Daha önce belirtiğimiz gibi vacip olan itikaf için şarttır.
4- Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları. Cünüplük oruca mani olmadığı için taharet, vacip olan itikâfta bile şart değildir. Onun için itikafa giren mescit içerisinde ihtilam olursa itikafı bozulmaz, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder..
İtikafın Zamanı
Vacip ve müstehap olan itikaflar için muayyen bir zaman yoktur. Vacip olan itikafı adağı yerine gelince yapar. Müstehap olan itikafı ise istediği zaman yapar. Sünnet olan itikafın ise ramazanın yirmisinde başlayıp sonuna kadar devam ettiği için zamanı muayyendir, belirlidir.
Ayrıca vacip olan itikaf bir günden az olamaz. Müstehap olan itikaf her vakitte olabildiği gibi, istediği kadar da yapabilir.
Rüknü, Hükmü ve Adabı:
İtikafın rüknü: Belirli bir mescidde beklemektir.
İtikafın hükmü: Sevap elde etmektir.
İtikafın âdâbı: İtikâfta hayır söylemek, sünnet olan itikafa geciktirmeden ramazanın son on gününde girmek, itikafa girmek için mescidin en faziletlisini veya en çok cemaat olanını seçmek, Allah’ı zikretmeye, Kur’an-ı Kerim ve dini bilgileri okumaya devam etmek.
İtikafa giren kimse bulunduğu mescitten ancak şer’î, tabiî ve zarurî bir ihtiyacı için dışarı çıkabilir. Böyle bir ihtiyacı olmadan mescitten çıkarsa itikafı bozulur.
Bulunduğu mescidde cuma kılınmıyorsa cuma namazını kılmak için başka bir mescide gitmesi şer’î bir ihtiyaçtır.
Tuvaleti için dışarı çıkması tabî bir ihtiyaçtır.
Bulunduğu mescitten zorla çıkarılması, ya da kendi ve eşyasından korkması sebebiyle başka bir mescide gitmesi de zarûrî bir ihtiyaçtır.
İtikâfda olan kimsenin yemesi, içmesi, uyuması ve ihtiyacı olan şeyleri satın alması mescidde olur.
İtikâfı bozan şeyler
a- Cinsi ilişkide bulunmak. Kur’an-ı Kerimde;
…وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ…
“Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın “ (el-Bakara, 2/187) buyurulur. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolay inzal vaki olursa yine itikâf bozulur.
b- Herhangi bir ihtiyaç yokken mescitten dışarı çıkmak.
c- Bayılmak.
Asr-ı Saadetten Bir Hatıra
Peygamber Efendimizin itikafı ile ilgili Hz. Safiyye validemiz şöyle anlatıyor:
“Hz. Peygamber mescitte itikafta iken bir gece ziyaret maksadıyla yanına gittim. Bir müddet kendisiyle konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. O da beni evime getirmek için benimle beraber kalktı. Hz. Safiyye’nin evi Üsame b. Zeyd’in arsasında idi. Ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Rasûlullah’ı görünce süratlendiler.
Rasûlullah: “Yavaş olunuz, yanımdaki eşim Huyey’in kızı Safiyye’dir.” dedi. Onlar: “Sübhânallâh! Yâ Rasûlallah, bu da ne demek. (Biz sizden şüphe mi ediyoruz)” dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
«إِنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنَ الْإِنْسَانِ مَجْرَى الدَّمِ، فَخَشِيتُ أَنْ يَقْذِفَ فِي قُلُوبِكُمَا شَيْئًا»
Şüphesiz şeytan insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben onun, sizin kalbinize bir kötülük atmasından korkarım.[ Ebu Davud]
Alimler bu hadis-i şeriften itikafla ilgili bazı hükümler çıkarmışlardır.
Şöyle ki: Mescidde itikafa girmiş olanı gece ve gündüz eşinin ve diğerlerinin ziyaret etmesi caizdir.
İtikafta olanın ziyaretçilerle konuşması, onları uğurlaması gibi mübah olan işlerle uğraşması caizdir.
İnsanları sû-i zanna götürecek durumlardan kaçınılmalıdır.