Mevlananın yedi öğüdü
Hz. Mevlana’nın çağlar ötesinden, günümüze ulaşan önemli miraslarından biri, yedi öğütüdür. Gerek ferdi, gerekse toplumsal, pek çok problemin reçetesi olan bu yedi altın öğüt şöyledir:
1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol!
Cömertliğin zıttı ise cimriliktir, tutum içgüdüsünün bozulmasıdır! Sözlükte cimrilik şöyle ifade edilir;
“Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, bitli, eli sıkı, ekti, hasis, kısmık, kibritçi, mıhsıçtı, nekes, pinti, sıkı, varyemez.”
Bir Düşünür derki; “Zenginlik, kendisine sahip olana ya hizmet eder, ya da hükmeder.”
Bu anlamda cömertlik, insanın sahip olduğu imkânlardan, muhtaç olanlara ölçüler dahilinde, Allah rızasından başka bir gaye gütmeden, yardımda bulunmasını sağlayan, üstün bir ahlak kuralıdır. Bu duyguya sahip olan kişi, hem mutluluğa ulaşır, hem de toplumsal alanda, ihtiyaç sahiplerine yardım edebilme hasletine sahip olur.
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol!
Şefkat ve merhamet, insanlara karşı sevgi beslemekten geçer, sevgi ise Mevlana düşüncesinin merkezidir.
Toplumda sevgi, insanlar arasında barışı sağlar. İnsanlar birbirlerine sevgi ve saygı duyarsa, birbirlerinin hakkını da gözetir. Bu da insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamasını sağlar. O toplum gelişir ve ilerler.
Bir gün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar; Bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun, bu aşkı yaşayıp, yaşatana. Peki bana ne kadar aşıksın der; Mevlana hanımına şöyle der;
Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene, on adım gidişimsin,
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin.
Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım,
Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın,
Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın.
Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım,
Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın,
Ve mağdurdan yana tavır alışımsın.
Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin.
Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam,
Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın,
Ve zorluklara karşı yılmayışımsın.
Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim,
Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin,
Ve alayına isyan edişimsin.
Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem,
Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip, veriştirişimsin ve eskiyi özleyişimsin
Sen benim; duygusal yaradılışım,
En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın,
Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın.
Sen benim; sonsuz sadakatim,
Merhametim, hissiyatim, şefkatimsin,
Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin.
Sen benim; her şeye rağmenim,
Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin
Ve ümidimi yitirmeyişimsin.
Sen benim; yaşama ülküm,
Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün,
Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün.
Sen benim; karakterim ve kişiliğim, fikrim, hissimsin ve hayata bakışımsın.
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol!
Başkalarının kusurlarını araştıran, kimse, kendi hata ve kusurlarını göremez.
İnsanların kusurlarını yüzlerine vurduğumuz zaman, kendilerini savunmaya geçecekleri için, onların hatalarını görmelerini de engellemiş oluruz. Fakat bize karşı göstermiş oldukları kötülükler karşısında, iyilikle karşılık verdiğimizde, Lincoln’in ifade ettiği gibi, onun bu kötü davranışını fark etmesine ve kendi hatalarını gözden geçirmesine olanak sağlamış oluruz.
Lincoln’e: “Düşmanlarına niçin bu kadar iyilikte bulunuyor, elinde güç ve imkan varken onları yok etmiyorsun?” dediklerinde, “Ben onlara iyi davranarak, onlarla güzel geçinerek, zaten onları yok etmiş olmuyor muyum?”..der.
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol!
Öfkeyi, ihtiyaçlarımız veya arzularımız engellendiğinde, incinme, tehdit vb. durumlarda gösterdiğimiz kızgınlık, veya saldırganlık olarak tanımlayabiliriz. İnsan öfke ile yapılacak işin yarar yerine, zarar getireceğini düşünerek, öfkeden uzaklaşmalıdır.
İnsan kendi hiddetini yenmeye çalışır ve bunu itiyat haline getirebilir ise, bir çok beyhude hadiseleri görmezden gelir. Asabiyet karşısında sabretmek, ayrıca kişiyi “affetmeye” yöneltir ki bu da yaşam sanatının bir başka becerisidir ve mutluluğun anahtarlarından biridir.
5- Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol!
İnsandaki benlik duygusu, irade ve aklın kontrolünden kurtularak azgınlaşırsa, büyüklük hastalığı başlar.
Tevazuda, irade ve akıl vardır. Mütevazi insan düşünerek, kendi şuuru ile bencil arzularını, isteklerini yener.
Sık sık kendini kontrol ederek, hatalarını bulmaya ve bunları düzeltmeye çalışır. Makam, servet, şöhret gibi gelip geçici şeylere fazla önem vermeksizin, insanlara hizmet eder. Ancak tevazunun da bir sınırı vardır. Mütevazi olmak demek, hakaretlere katlanmak, haysiyet ve şereften yoksun olmak değildir.
6- Hoşgörülükte deniz gibi ol!
Hoşgörü, sınırsız bir zekânın, aydın ve üstün tutkuların eseridir. Bağışlamasını bilir, insanlığı sever, karşısındakini dinler, irade ve inancına maliktir; kendi düşüncelerini başkalarınınki ile mukayese eder, bencilliğinden hiç olmazsa, karşısındakilerin fark edemeyecekleri bir manevra ile vazgeçebilir.
Hoşgörü, ailede kazandırılması gereken bir haslettir. Fakat çocuklar yaptıkları ufak tefek hatalardan dolayı bile çoğu kez cezalandırılırlar. Bağışlanmayan çocuklar, yetişkin olduklarında “bağışlayamayan”, katı ve “hoşgörüsüz” insanlar olurlar. İç dünyalarında rahatsızlığını bir ömür boyu çekerler.
Bir düşünür demiş ki; “Senin fikirlerini beğenmiyorum, fakat onları savunmana engel olacak kimselerle, ölesiye savaşmaya hazırım.”
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!
Tarihin her döneminde ve dünyanın her tarafında, birçok insanların alışkın olduğu, birçoğunun hoşlandığı dalkavukluk, (çıkar ve yarar sağlayacak olanlara, aşırı saygı-hayranlık gösteren) belki diğer bazı insancıl kusurlar gibi suç eğilimli bir davranış değildir, fakat bazı hallerde, zarar yaratabilen bir karakter bozukluğudur. Dalkavukluk, açık yürekliliğin ve samimiliğin tamamıyla tersi olan bir davranıştır.
Olduğu gibi davranmayan insanlar, çevreleri tarafından, bu yapmacık tavırlarından dolayı, güvensiz kişiler olarak görülür ve kendilerine ona göre tavır alınır. Çevreden dışlandığını hisseden bu kişiler ise, mutsuzluğa ve yalnızlığa mahkum olurlar.
Sonuç
Mevlana’nın yedi öğüdü, hemen hemen herkesin bildiği, fakat farkına varamadığı hususlardır.
Mevlana:
“Ne ben benim, ne sen sensin, ne sen bensin, bensiz…
hem ben benim, hem sen sensin, hem sen bensin…”
…diyerek iyi ilişkilerin fert ve toplum açısından önemini belirtmekte ve en ideal ruh hekimi gibi insan sevgisini hatırlatır.
Mesnevi’den ders aldım
Oldum Mevlana gibi Uçsuz ummana daldım Yüzdüm Mevlana gibi
Sağ elimi kaldırdım Sol elimi daldırdım Dilim kalbe indirdim Döndüm Mevlana gibi
|
Yüceldim döne döne
Umudum hep o yöne Giderken o düğüne Gülsem Mevlana gibi
Hayrani der aşk versin Şems gibi yoldaş versin Canlar kemale ersin Ersem Mevlana gibi |